MDN İstanbul

DenizBank Ticari Bankacılık Grubu Genel Müdür Yardımcısı Derya Kumru dünyadaki ekonomik gelişmeleri ve deniz ticaretini MarineDeal News’e anlattı

1) DenizBank-Dexia olarak sektöre olan ilginizi ve nedenlerini somut bir yaklaşımla açıklar mısınız? Neden isminiz dışında denizcilik sektörüyle yakından ilgilisiniz?
DenizBank isim olarak sektöre çok yakın olsa da bütün sektörlere yakın olan ve aynı şekilde çalışma imkanları yaratan bir banka. Niş sektörleri tespit etmek ve bu sektörlere destek olmak konusunda öncü bankalardan biriyiz. Sektöre yakınlığımızın başladığı 2003 yılında, birçok bankanın sektörle ilişkisi yok ya da yok denecek kadar zayıftı. Özellikle gemi inşa tarafı, bankacılık açısından bilinmeyen ayrıca uzak durulan bir konuydu. Denizbank’ın farklılığı işte bu noktada başladı. Biz sektöre ilk destek veren öncü bankalardanız. Niş sektörler konusu bizim için dinamik bir bütün. Sürekli takip ve araştırma ile bu konudaki çeşitliliğimizi artırıyoruz.
Bugüne kadar 84 adet geminin inşa edilmesi, 18 adet gemi alım finansmanı olmak üzere toplamda 102 proje bitirilmiştir. Bu projelerin finansmanı ile ilgili 876 milyon dolar kredi limiti oluşturulmuştur. Halihazırda sektör genelinde 46 proje devam etmektedir. Aralık 2009 itibariyle sektörde 610 milyon dolar riskimiz mevcuttur.
Kriz ortamında ise sektöre yaklaşımımız tamamen destek olmak yönündeydi ve halen de böyle devam ediyor. Kontrat iptallerinde, gemi inşasının bitiminden sonra satışı yapılamayan ve köprü finansmanı sağladığımız kredilere 1-2 yıl süreler vererek, müşterilerimizi rahatlatmaya çalıştık. Sektörün bu sıkıntılı döneminde bütün müşterilerimiz ile sürekli ilişki halindeydik. Her iki tarafı da memnun edici çözümler ve karşılıklı anlayış çerçevesinde daima orta yolu bulduk.

2) Bir uzman olarak sizce, Türkiye’de sektörün bugün yaşadığı finans kaynaklı ekonomik sıkıntıları düşünürsek, bu dönem en iyi hangi finansal enstrümanlarla idare edilebilir?
Türkiye’de sektörün halihazırda yaşadığı en büyük sıkıntı inşası tamamlansa bile satışı gerçekleşememiş gemiler ve bu gemiler için gereken post finansman kredisi ihtiyacıdır. 2010 yılında yabancı bankaların halen piyasada çok aktif olacağını düşünmüyoruz. Bu da 2009 yılındaki sıkıntıların devam edeceğini gösteriyor. Post finansman kredilerindeki bu daralma ise 2010 yılında Türk tersanelerinde inşası tamamlanmış gemilerin satışlarında halen güçlükler yaşanacağını ifade ediyor. Bu sebeple piyasanın rahatlamasındaki en önemli enstrüman post finansman kredilerinin tekrar canlanması olacaktır. Sektörün en önemli ihtiyacı olan post finansman kaynakları 2010 için olumlu gelişme sinyalleri vermiyor. Bu durumda Türk tersanelerinin başka fikirler üretmesi gerekli. Tamir bakım işlerine daha çok efor göstermeli, bu konuda organize pazarlama faaliyetleri yapmalı, ayrıca bilinen ticari gemiler dışında Türk bankalarının da destek olabileceği, siparişe bağlanmış gemiler ya da özel amaçlı teknelerin yapımına yönelinebilir. Tersanelerimiz geçmiş dönemlerde butik işler yapıyorlardı ve tüm dünyada bu şekilde tanınıyorlardı. Tahminimiz bu bilgi ve tecrübenin özel amaçlı gemiler için de kullanılabileceği yönünde. Butik iş yapabilmenin, kaliteli işçiliğin, farklı bir versiyonda tekrardan canlanması sektör için yeni bir çıkış olabilir.

3) Denizcilik sektörünün bugün ve gelecekte uluslararası pazarlarla rekabet edebilmesi için yatırım planlamaları dahilinde devlet desteğine ve teşviğe ihtiyacı var mı? Büyük ve güçlü bir Türkiye ekonomisinde güçlü bir filo ve gemi sanayii için bu sektör nasıl bir yapılanma içinde olmalı? Sektörü kendi dinamikleri içinde istikrarlı buluyor musunuz?
Devlet desteği ve yeni teşvikler, sektörün kendini toparlaması için çok ama çok önemli. Bugüne kadar önemli bir adım olmadı ancak son günlerde olumlu sinyaller almaya başladık. Dünyada gemi inşasında iddialı olan devletler sektöre “zaman kazandıracak” önlemler aldılar. Türkiye bu dönemde zaman kaybetti. Sipariş iptallerinin sektöre faturası 2 milyar doları geçti. Tersanelerdeki çalışan sayısı 38 binden 8 bine geriledi. Sektör temsilcileri, krizden önce sipariş sayısında dünya beşincisiyken, şu anda onunculuğa gerilediğimizi, 2012 için yalnızca 1 sipariş alındığını, geçen yıl dünya genelinde 33 milyon tonluk gemi siparişi verildiğini ancak Türkiye’nin bundan aldığı payın ise 150 bin tonu bile bulmadığını ifade ediyorlar.
Geçmiş dönemlerde sektörde güvendiğimiz konulardan biri tamir – bakım hizmetleri idi. Sektörün krize girme dönemleri için sigorta olacağına inanıyorduk. Ancak gördük ki bu konuda tersanelerimiz gerekli alt yapıya sahip değillermiş. Bazen bu konularda devletin de desteği ve yönlendirmeleri olmalı diye düşünüyoruz.
Devlet desteğinin krediler tarafında da olması oldukça önemli. Yapımı devam eden ve inşası tamamlanmış gemilerin kredilerine verilecek devlet garantileri, sektörün önünü açar.

4) Sizce Türkiye’de bankacılık sektörü ne zaman tam manasıyla Türk denizci yatırımcısına karşı sorumluluk alarak gerçek anlamda uzun vadeli deniz finansmanı sağlayacak konuma gelebilir?
Türk bankacılık sistemi mevcut imkanları ile kriz süresince denizcilik sektöründe oldukça iyi bir performans gösterdi. Tuzla’da tersanelerin halen ayakta duruyor olmasında en büyük katkı sektörün arkasında duran yerli bankaların desteğidir. Uzun vadeli denizcilik kredileri finansmanında önemli nokta kaynak tarafında vadelerin kısa, fonlama maliyetlerinin yüksek olmasıdır. Bugüne kadar denizci firmalarımız bu sebepler ile uzun vadeli kredi ihtiyaçlarında Avrupa bankalarına yönelmiştir. Ancak yaşanılan kriz sonrasında yapı, dünya çapında değişiklik göstermiştir. Bugün birçok Avrupa bankası da uzun vadeli finansman sağlamak konusunda zorlanıyor. Özkaynak/kredi oranları yüzde 20-80’lerden yüzde 40-60’lara, hâttâ yüzde 50-50’ye geriledi. Türk bankacılık sitemi şu anda dünya üzerindeki diğer bankalara göre çok daha iyi konumda. Bu durum ileride yerli firmalar için avantaj haline gelebilir.

5) 2009 başındaki tablo yeniden yaşanır mı? Dünyada ve Türkiye’de krizin hangi aşamasındayız? 2008 sonu ve 2009 başındaki tablonun yaşanmaması için ne yapılması gerekir?
Finansal sektördeki tahribat sonrasında resesyona giren global ekonominin depresyona girmemesi için otoriteler çok radikal önlemler aldılar. Finansal sektöre 1.5 trilyon dolar sermaye aktarıldı. Merkez bankalarının bilançoları birkaç katına çıktı; yani merkez bankaları bir anlamda para basarak değersiz varlıkları teminat kabul edip bankalara likidite aktardı ve reel sektöre destek veren hükümetlerin bütçe açıklarını finanse edebilmelerini kolaylaştırdı.

Bunu Paylaşın