Tarihin ve güzelliğin peşinde

MDN İstanbul

Av tutkusu ve Galatasaraylılığı ile tanıdığımız işadamı Şükrü Ergün aynı zamanda, Atatürk’le ilgili hiç bilinmeyen görsel malzemelerin yanı sıra birçok zarif ve tarihi eşyanın izini süren tutkulu bir koleksiyoner

Kapalıçarşı içbedestende bir bakırcı dükkanı… Galatasaray’da okuyan on iki yaşında bir çocuk, yaz tatilinde çıraklık yapıyor. Her taraf antikacılarla dolu. Çarşının içindeki dükkanlara girip çıkarken hayatının en mutlu günlerini geçiriyor. O büyülü dünyada, tarihin gizemli kokusu ile tanışan işadamı Şükrü Ergün, koleksiyonculuğa başlamadan, biriktirme hastalığına yakalanmış. Dedesinin kehribar tesbihi, süvari çizmesinin mahmuzları, amcasının Kore’de giydiği postallar, bu tutkuya dair çocukluğundan hatırladığı ilk eşyalar… O gözüne kestirdiği her şeyi saklamaya çalıştıkça, önce annesi sonra genç yaşta evlendiği sevgili eşi, gereksizleri atma telaşında… Her şeyi eve, işyerine, odalara sığdırmak zor. Kontrolsüz biriktirme duygusundan koleksiyonculuğa geçişin ilk adımı, değerli olanla değersizi birbirinden ayırt etmek. Ama neyin değerli olduğuna karar vermek bilgi işi. Mesela hat biriktirmek için eski yazı öğrenmek, hat ustaları ile tanışmak, yüzlerce binlerce eseri görüp deneyim kazanmak lazım. Koleksiyonculuğun çekici tarafı, tarihin, değerli ve güzel olanın peşine düşüp, yaşanıp bitmiş bir günün kapısını tekrar aralamak… Bugünün içine sinen geçmişi bulup çıkartmak, geçmişe dokunabilmek… Ben Sultanahmet’te yürürken köfteci dükkanlarına bakıyorum, bir hat koleksiyoncusu binaların üzerindeki yazıları çözmenin derdinde. Tarihle haşır neşir olmuş biri, bugünü benden daha zengin yaşıyor. Bir günü bir zerardut levhasının peşinde geçiriyor mesela. O ne diye soruyorum. Altın yaldızla yazılmış siyah büyük bir levhaymış. Benim bilmediğim sözcükler var hayatında… Fermanlar, Divani yazıyla yazılırmış… O yazıyı okuyabilen yokmuş fazla. Ergün, eski yazı biliyor; insanın bir dostunun adını hat olarak yazıp hediye edebilmesi ne kadar güzel bir yetenek.
Av tutkusu var, Galatasaraylılığı ile tanıdığımız Şükrü Ergün’ün… Tabii silah koleksiyonu da… Tüfek baston, kılıç baston gibi ruhsatlı özel parçalar, silah koleksiyonu ile baston koleksiyonunun kesişim kümeleri. Fildişi bastonlar, abanoz bastonlar, Osmanlı dönemine ait. Hem Osmanlı’da hem Avrupa’da kullanılan, bayanların ve erkeklerin kullandığı, zarif, dokunmaktan zevk alacağı, çok şık ve değerli bastonlar… Müzayedelerde, sergilerde bulunan nefis eşyaları yakalamaya çalışıyor. Ama onun için koleksiyonculuğun anlamı,  herkesin gösteriş yaparak birbiriyle yarıştığı müzayedeler değil. Bu hobinin sonu yok diyor. Dünyada en imkansız şey zamanı durdurmaksa, geçmişe ait bir objeye sahip olmak, o anı yanına alıp cebinde taşımak, istediğinde tekrar ona dokunabilmek gibi sanki… Herşeye birden sahip olmaya çalışmak ise koleksiyonculuğun tuzağı. Ruhunu geçmişle zenginleştirmeye çalışan biri, elindekilerin değerini bilmeyi, sahip oldukları ile mutlu yaşamayı öğrenmeli. Bu kadar zaman ve para harcanan bir tutku, insanın ruhunu biraz yüceltmezse ne işe yarar ki… Şükrü Ergün’ün felsefesi, güzel olanın değerini bilmek, sahip olduklarına kıymet vermek, eski ve değerli olan ile sahte olanı birbirinden ayırmak.

Toplayıp saklama tutkusu, ne olduğunu öğrenmeye dönüşüyor, öğrenmek de bilgiyi paylaşmaya. Şükrü Ergün’ün, sadece sosyal sorumluluk bilinciyle Atatürk’le ilgili hiç bilinmeyen görsel malzemeleri toplayıp iki kitaba dönüştürmesinin altındaki vizyon, koleksiyonculuktan öğrendiği, düzenleme ve başkalarıyla paylaşma duygusu olsa gerek.

Her değerli şeyin altında bir emek var. Aramak, gerekirse bir antika fuarına girebilmek için, Londra’daki bir müzenin kapısında 3 saat sıra beklemek. Tesbih, silah, hat ve baston koleksiyonları olan biriyle tanışmak büyük bir keyif. Tutkularına sahip çıkan, ruhunu eğiten insanlar, başkalarını da zenginleştiriyor. Eşyaları değil geçmişin güzelliğini biriktiriyor Şükrü Ergün. Duvarındaki II. Mahmut’dan kalma ferman, o günün bir askeri düzenlemesini nakletmekten daha büyük bir anlam katıyor dünyaya. Değerli anları saklıyor, yaşamı biriktiriyor, hayatı çoğaltıyor Ergün. Ne güzel!

Bunu Paylaşın