Kıbrıs Adası’nın tarihi ve arkeolojik bulguları tarafsız ve iyi değerlendirildiğinde ortaya çıkan gerçek şudur; Kıbrıs Adası hiçbir dönemde bir Yunan adası olmamış ve Yunanlar tarafından yönetilmemiştir. Son dönemde adada yapılan araştırmalarda milattan önceki (MÖ) dönemlere ait birçok Türk kurganı ve yazıtlar bulunmuştur. Ada, Türkler tarafından Katolik Venedik Cumhuriyeti’nden 1571 tarihinde alınmıştır. Adada o tarihlere kadar Türklerin 5 ayrı grup altında yaşadıklarını da biliyoruz. Bunlar; Haçlı krallıklar döneminde adaya gelenler, Lüzinyan döneminin başından beri mevcut olan Türk ticaret kolonisi, Karamanlı askerler, Türk esirleri ve Türkopoller (Kırsal kesimin güvenliğini sağlayanlar). Bu gruplar Osmanlı Devlet Arşivi’nde de yer almaktadır.
Sonuç olarak fethedilişinden önce adada çoğunlukla Katolik Hristiyanlar ve Müslüman Türkler bulunmaktaydı. Venedik hakimiyet döneminde azınlık Ortodoks Hristiyanlar ve Müslüman Türkler bir hayli katliama uğramıştır. Baskı ile Hristiyan olan bazı Türklerin ada ahalisi ile karışmış olması sonucunda ana dili Türkçe olan bir küçük topluluk oluşmuştur. Poli mezarlığında bulunan balbal şeklindeki (Türk mezar taşlarına verilen isim) mezar taşları da bunu bir yerde tasdikler. Zaman içinde karışmalarla bir Kıbrıs halkı oluşmuştur. Kıbrıs, Türklere geçtikten sonra azınlık Ortodoks tebaanın müracaatları ile İmparatorluk’un, Katolik nüfusun adayı terk etmesi için bir politika izlendiği de bir gerçektir. Özetle Kıbrıs Adası bir Yunan adası olmamıştır. Tarih ve arkeoloji bilimini çaptırmak ve dünya kamuoyunu aldatmak, gerçekleri bir yere kadar gizleyebilir.
İlginizi çekebilir:
Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 48’inci yılında: QUO VADIS Yunanistan?
1571 tarihinden 1878’e kadar Türk toprağı olarak kalan Kıbrıs’ta, Osmanlı İmparatorluğu’nun en kötü dönemlerinde adanın İngiltere’ye kiralanması sonucunda ilk defa Yunan nüfus oluşmuştur. Biz Türklerin geleneksel bir tavrı vardır. Topraklarımızı kaybedince büyük oranda orayı terk edip anavatana kavuşmak isteriz. 1878’den itibaren bunu görmekteyiz. Ada, farklı diller konuşan, farklı kültür ve dine mensup insanlar nedeniyle hiçbir zaman bir Kıbrıs ulusunu oluşturmamıştır. Mart 1963 tarihinde Cumhurbaşkanı Makarios, “Bağımsızlık anlaşmaları bir devlet yarattı, ancak bir ulus yaratmadı,” demiştir. (The Greek Cyprus Mail 28/03/1963) Dolayısı ile adada salt Yunan ulusunun olmadığını bizzat kendileri söylemiştir. 1821 tarihine Yunanistan Türklerden bağımsızlığını kazandığında, çökmekte olan İmparatorluk’un topraklarında “Megali İdea” algısı ile milliyetçilik duyguları üst seviyeye çıkmış, 1914 yılı ve sonrası küçük Asya felaketine kadarki nüfus kaydırması Kıbrıs Adası’nda da oluşmuştur. Kıbrıs Adası’nda 1821’den önce barış içinde yaşayan topluluğun huzuru adanın 1923’ de İngiltere’ye Lozan anlaşması ile geçmesi sonrası ilk olarak Rum toplumunun İngiltere’ye başkaldırması ile bozulmuştur. 1955 tarihinde doruk noktası oluştu ve adanın Yunanistan ile birleşmesi anlamındaki Enosis ilan edildi. İngiltere yönetimine karşı tedhiş hareketleri başladı. Amaç önce İngiltere’den kurtulmaktı. Sonunda 1960 tarihinde Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu. İngiliz yönetiminden kurtulan Kıbrıs Rumları, Yunanistan’ının açık desteği ile Türkleri de adadan soyutlamak için Eoka örgütünü kurdular. 1963’te Makarios’un anayasada eşit haklar verilmiş olan Türk toplumunu yeniden azınlık statüsüne sokmak için bazı düzenlemeler getirme isteği İngiltere ve Türkiye tarafından reddedildi. Bu tarihten sonra Makarios iki büyük hata yaptı. Birincisi, Türklerin adadan çıkartılması ve yıldırılması için uyguladığı Akritas Planı’nı Eoka örgütünün işleme koyması, ikincisi ise Makarios’un o dönemde üçüncü dünya devletlerinin liderliğine oynaması ve SSCB’ye (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) yakınlaşması hatta SSCB’ye adada üsler verilmesi gibi konuların gündeme gelmesidir. Birincisinden Türkiye, ikincisinden de ABD /NATO ve dolayısı ile yine Türkiye rahatsız olmuştur. Adadaki Rum ve Eoka’nın Türklere karşı hareketleri ile 1963, 64 ve 67 tarihlerindeki tedhiş hareketleri Türkiye’nin siyasi ve kısıtlı askerî hareketlerle önlenmişse de Yunanistan cunta yönetiminin 15 Temmuz’da darbe yapması sonun başlangıcı olmuştur. Bu, ABD’nin de istediği bir durumdu. O zaman SSCB amacına ulaşamayacaktı. ABD’nin siyasi çıkarı kendine göre bir hak sayılabilir ancak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin darbe ile Yunanistan’a ilhak olma hareketi ve Londra anlaşmasının 5’inci Maddesi’nin ayaklar altına alınması Türkiye’nin kabul edeceği bir durum değildi.
Makarios, aslında Enosis taraftarıydı ancak iyi bir zemin kolluyordu. Cuntanın bunu göremeden Türkiye’nin de müdahalede bulunacağını hiç düşünmeden, ABD’nin bir yerde isteği ile Makarios’u saf dışı etmek için darbe yapması Türkiye’nin müdahalesine neden olmuştur.
15 Temmuz’da Nikos Sampson’un darbe yaparak iktidar gelmesi ve Yunanistan’a ilhak etme beyanları sonunda Türkiye diplomatik yolu öncelik olarak almıştır. Darbe, Yunanistan destekli olduğundan İngiltere ile müdahale işleminin başlatılması görüşmeleri yapmıştır. İngiltere’nin olumsuz tavrı sonucunda müdahale düşüncemize karşı ABD devreye girmiş fakat Türkiye, ABD’nin garantör ülke olmaması nedeniyle uyarılarına kulak asmayarak Kıbrıs Devleti’nin kuruluş anlaşması maddesini yürürlüğe koymuştur. Darbe olduğunda Rumlar bir iç savaşa girmişlerdir. Barış Harekâtı adını verdiğimiz bu askerî harekât aslında Rumlar içinde bir şanstı. Çünkü anayasal düzen 1960’taki duruma getirilecek ve Türkler ile Rumlar eşit şartlarda yeniden yaşamaya devam edecekler, iç savaş bitecekti. Yunanistan bu şansı kaybetti.
Başbakan Bülent Ecevit’in, “Biz Kıbrıs’a barış için gidiyoruz. Sadece Türkler için değil Rumlar için de geliyoruz,” mealindeki sözleri aslında iki toplumlu bir devlet altında yaşama şansıydı. 20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekâtı ve 2023 yılına kadar uzlaşılmayan bir anlayışın getirdiği tek nokta artık iki ayrı egemen devletin BM içinde yer almasıdır.
Gelecek ay Kıbrıs Barış Harekâtının deniz safhasını ve TCG Kocatepe olayını anlatacağım
Her zaman yazdığım gibi Türkiye güçlü olursa bölgesinde barış korunur. Deniz hak ve menfaatlerimizi sonuna kadar savunacağız, Mavi Vatan, Misak-ı Millîmizdir.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.