MarineDeal News
  • HABERLER
  • YAZARLAR
  • PİYASA
  • EKONOMİ
  • DÜNYA
  • DENİZ TİCARETİ
  • DENİZ SAVUNMA
  • JEOPOLİTİK
  • ÇEVRE
  • ENGLISH
Aa
Bildirim
Son yayınlananlar
Ukrayna Krizi sarmalında Çin barış planı
Jeopolitik
her şey sil baştan
Her şey sil baştan başlıyor
Genel
TCG Anadolu Begins first training exercises in Marmara Sea
English Edition
Bozkurt: Millet geri gidebilir mi?
Yeşim Yeliz Egeli
Mengi Yay launches Project NB107 at Tuzla Facility
English Edition
Aa
MarineDeal NewsMarineDeal News
  • ANA SAYFA
  • HABERLER
  • YAZARLAR
  • PİYASA
  • EKONOMİ
  • DÜNYA
  • DENİZ TİCARETİ
  • DENİZ SAVUNMA
  • JEOPOLİTİK
  • ÇEVRE
  • ENGLISH
Search
  • TÜM HABERLER
    • Piyasa
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Deniz Ticareti
    • Deniz Savunma
    • Jeopolitik
    • Çevre
    • English
  • YAZARLAR
    • Yeşim Yeliz Egeli
    • Meltem Aydın Süloğlu
    • Gökhan Esin
    • Barışcan Yücel
    • Atilla Yeşilada
    • Bartu Soral
    • Gürcan Elbek
    • Yüce Yöney
    • Emin Yaşacan
    • Cihangir Dumanlı
    • Serter Tuçaltan
    • Levent Akson
    • Haluk Mustafa Baybaş
    • Özhan Bakkalbaşıoğlu
    • Yaşar Canca
Bir hesabınız var mı? Giriş Yap
Bizi takip edin
  • MarineDeal News

‘Her insan tek ve biriciktir’1

Yeşim Yeliz Egeli
Son Güncelleme: 2 Mart 2023 14:02
yesimegeli@marinedealnews.com
Yeşim Yeliz Egeli
Paylaş
Paylaş

“Hiçbir şey bilmeyen hiçbir şeyi sevmez. Hiçbir şey yapmayan hiçbir şeyden anlamaz. Hiçbir şeyden anlamayan kişi değersizdir. Ama anlayan kişi hem sever hem fark eder hem de görür… Bir şeyin yapısında ne kadar bilgi varsa, o kadar sevgi vardır. Bütün meyvelerin çileklerle aynı zamanda olgunlaştığını hayâl eden kişi üzümler konusunda hiçbir şey bilmiyor demektir.”

Ara başlıklar
Kültür toplumsaldırDoğal çevreTarih ve kaynaklarYerleşmelerKültürleme 

Paracelsus2

“Kültür, temel biyolojik ihtiyaçları ve bunlardan doğan ikinci derecedeki ihtiyaçları, çoğu zaman ve önemli ölçüde karşılar. Kültürel kurumlar ve ilkeler başarısı denenmiş çözüm yollarıdır. Psikoloji bilimi, ancak doyum verici olduğu sürece, alışkanlıkların devam ettiğini göstermiştir. Doyum, alışkanlıkları destekler ve pekiştirir. Doyum yokluğu ise alışkanlıkların kaybolmasına yol açabilir. Öyleyse kültürel öğeler, toplumun üyelerine bir doyum veya hizmet sağlayarak var olabilirler. En azından kültürel öğelerin verdiği doyum veya umut, onun sebep olduğu açıdan daha büyük olmalıdır ki devam etsin. 

Kültür toplumsaldır

Kültürel sistemin öğrettikleri yalnız zaman boyutunda sürekli değil fakat, aynı zamanda, toplumsaldır. Yani, bu öğretiler, örgütlenmiş birliklerde, kümelerde ya da toplumlarda yaşayan insanlarca yaratılır ve ortaklaşa paylaşılır. Bir grubun üyeleri tarafından paylaşılan alışkanlıklar, kabul edilen davranış, tutum ve değerler o grubun kültürüdür. Sosyal bir grubun ortaklaştığı veya paylaştığı alışkanlıklar ister aile ister bir köy veya sınıf ister bir oymak veya ulus düzeyinde olsun, bir kültür ya da “alt-kültür”dür. Eğer kültür toplumsal ise, onun varlığı topluma bağlı olmak gerekir. Bütün kültürler, kendi yaşamlarını sürdürmeye çalışırlar ve bu çabalarında birbirlerine benzerler. Bu benzerlikler arasında, grup birliğini ve dayanışmasını sağlayan duygular ve hizmetler, sosyal denetim mekanizmaları, düşmanlara karşı savunma kuruluşları ve nüfusun devamını sağlayan çoğalma önlemleri yer alır. Bütün toplumlar kamu yararı adı verilen üstün bir değer kavramı yaratırlar ve ona saygı gösterirler.

Doğal çevre

Her sosyal/kültürel sistem var olabilmek için, kendi yaşama özelliklerine uygun, yeterli doğal çevreye muhtaçtır. Bu doğal çevre, coğrafyacıların, üreticilerin, mühendislerin, ulaştırmacıların, iktisatçıların ve askerlerin inceleme, görev ve çalışma alanıdır. Fakat kültürel sisteme ait hemen her şey bu çevrenin içinde, üstünde, altında ve çevresinde yer alır. Doğal çevre ile ilgilenen bilim dalı coğrafyadır.

Tarih ve kaynaklar

Hiçbir sosyal ve kültürel sistem ne gökten iner ne de durup dururken yok olur. Her toplumun bir dünü, önceki günü, kısa veya uzun bir tarihi vardır. Bugünkü kurumlar ve değişkenler, az veya çok farklı olarak, dün de önceki gün de geçen yüzyıllarda da var idiler. Sistemin kendisi tarihi bir varlık olduğu gibi onu oluşturan her kurum ve değişkenin de kendi özel tarihçeleri vardır: Eğitim Tarihi, Tıp Tarihi, Harp Tarihi, Sanat Tarihi, Devrim Tarihi, Bilim Tarihi, Din Tarihi, vb. gibi. Çoğu zaman yazılı olmakla birlikte, gelenek ve göreneklerin de bir tarihi vardır. Bu tarihçeler kültürel kaynaklarımızı ve bugünkü kurumlarımızı belirler. Bu konular tarihin olduğu kadar, arkeoloji ve etnolojinin de içeriğini oluştururlar.

Yerleşmeler

Kültürel sistemi oluşturan bireyler, kümeler, kurumlar ve hizmetler, çeşitli yerleşme yerlerinde bulunurlar. En küçük köy birimlerinden en büyük kentlere kadar değişik tipler gösteren yerleşmelerin planlanması, yapımı ve yönetilmesi için çok sayıda uzmanlara, şehircilere, mimarlara, plancılara ve teknisyenlere ihtiyaç duyulur. Yöresel, ulusal ve uluslararası düzeyde görev yapan yöneticiler, bu yerleşmeleri ve bunlar arasındaki ilişkileri düzenlemeye çalışırlar. Büyük ve karmaşık endüstri merkezlerinin ortaya çıkması sonucu olarak “ekoloji” adı verilen yepyeni bir bilim dalı doğmuştur. Disiplinlerarası bir disiplin olan ekoloji, bu görev ve hizmetlere bir yön vermeye çalışır.

Kültürleme 

İnsanın çocuk veya ergin olarak kendi kültüründe etkinlik kazanması ve eğitim süreci sırasında karşılaştığı bilinçli ve bilinç-dışı şartlandırmalar olarak tanımlanır.

Kavram olarak “kültürleşme” kültürlemenin tersi olan bir süreçtir. Kültürleme insanın kendi kültüründen öğrendiklerinin tümü olduğu halde; kültürleşme insanın başka toplumlardan öğrendikleri veya bir toplumun diğerinden aldığı, edindiği öğeler ve farklı toplumların karşılıklı olarak birbirinden etkilenmesidir. 

Kültürleşme kuramı, ayrıca, gruplardan biri baskın olsa bile, her iki sistemin de bu kültür ilişkisinden etkilendiğini ve değişikliğe uğradığını önerir. Kültürleşme süreci içinde, insanlar değiştiği gibi, tüm kültürel ögeler, araçlar ve kurumlar da değişikliğe uğrar. Kültürleşmenin ikinci bir önkoşulu difüzyon’dur. 

En ‘ilkel’inden en ileri olanına kadar, her toplumda rastlanan, büyü, sihir ve din faaliyetleri, birey ve grupların doğa ile ya da birbiriyle olan ilişkilerinde gözetmekte oldukları korunma ve güvenlik önlemleridir. Bazı toplumların büyü, sihir ve dua ile elde etmek istedikleri sonuçlara, öteki bazı toplumlar bilimsel araştırma, sigorta veya savaş yoluyla ulaşırlar. Biçimler değişiktir fakat ihtiyaçlar yapılan işler, amaçlar ve yatırımlarda benzerlikler vardır.

Bütün bu konular arasında en güç ya da tartışmalı olanlardan birisi, şüphe yok ki kişilik sorunudur. Her kültürel sistem, kendine uygun insanı belli süreçlerle yetiştirmekte ve eğitmektedir. Sistem, bir yandan bu güç görevi yerine getirmek için gerekli ayarlamaları yaparken, yetişen bireyler ve kişiler eksik ve kusurlarını düzeltmek olanağını bulmaktadır.”3

Üstte bazı bölümlerini alıntıladığım “İnsan ve Kültür” kitabının miladı 1977 yılına kadar uzanıyor. Merhum Bozkurt Güvenç (1926-2018) ilk 1977 yılında ders notlarından derlediği bu kitabını beşinci basımına kadar sürekli iyileştirdi. Bendeki enteresandır ki 1999 yılı sekizinci basımı. Son büyük depremler ile darmadağın olup kök sorunu düşünmeye başladım. “Biz nerede hata yapıyoruz, sorun kimde?” sorum belirdi, çözümlemek için sayfaları epey sararmış bu kitabım aklıma geldi. Başvurup iyileşmeye çalıştım. Yeniden içine alınca beni, bazı kısımlarını buraya aktardım. Örneğin yıllar önce “Güzellik ve Sevgi” üzerine yazılan şu satırların altını çizmişim ki hâlâ benim için anlamlı. “(İnsan…) Dört köşeli dünyanın dört köşe tapınaklarında, ocaklarında aklın, gücün, güzelliğin ışığını yakar da sevginin mumunu sönük tutar. Çünkü sevgi, dilde bir söz, mumda bir ışık değil, yüreklerdeki aydınlıktır. O aydınlık dünyanın tüm gerçeklerini değiştirebilir.”3

Bu kadar günah kafî değil mi? Kime bu kin? Niye bu öfke? Öze bakıp bilmin yolundan ilerleme vaktidir zira zaman geçiyor. Büyük bir toplumu haketmediği seviyeye dönüştürme gayretleri akıl ve sevgi ile durdurulmalıdır.

***

Bu sayı için kendisyle röportaj yapmıştık. Deprem öncesiydi. Adıma imzaladığı kitabı heyecanla okumaya başlamıştım. Hayatın Hakkını Vermek kitabında şu sözlerine katılmamak mümkün mü, Sayın Acar Baltaş’ın?

“Hiç şüphesiz bir toplumun temiz havaya, suya, gıdaya, iyi okullara ve güvenli sokaklara sahip olması da sağlık ve uzun yaşam amacına hizmet eder. Akıl sağlığı beden sağlığının ayrılmaz bir parçasıdır. Ancak bireylere sosyal kalıpları öğreterek (sosyopatlar hariç) ve her insanın içinde doğal olarak var olan “vicdan”ı geliştirerek adım adım kendi doğru yollarını bulmalarına yardımcı olmanın önemini çok az kişi anlayabiliyor. Politikacıların çoğu bu özellikten yoksun olduğu için de vicdan geliştirici uygulamalar sosyal politikaların bir parçası olmayabiliyor.”4

***

İnşa etmeye çalıştığımız kusursuz insan değil elbet. Ancak ideal olan erdemli insana erişmek. Peki geçmişte denk gelip köşeme taşıdığım o araştırma ne diyor?

“İTO tarafından desteklenen İGİAD’ın bir araştırma çalışmasında iş dünyasında karşılaşılan ahlâki problemlerin neler olduğu 3 farklı başlık altında incelenmiş. İş dünyasında katılımcıların en sık karşılaştıkları genel ahlâki problem, YALAN SÖYLEMEK imiş.

İş ahlâkına uygun olmayan davranışların ortaya çıkmasında etkili olan faktörlerin neler olduğunun belirlenmesine yönelik araştırmada, iş dünyasında güven duygusunun zayıflığı ön almış. Yalan söyleyenlerin daha çok kazanıyor olması (enteresan!), iş ahlâkına aykırı davranışlara yönelik yeterli toplumsal yaptırım (kınama, dışlama gibi) olmaması, meslek örgütlerinin görevini yapmaması(!), neyin iş ahlâkına uygun olup olmadığı konusundaki bilgisizlik, yapanın yanına kâr kalır düşüncesi, iş ahlâkına aykırı davranışlara yönelik YASAL YAPTIRIMLARIN YETERSİZLİĞİ, iş ahlâkına aykırı davranışların avantaj sağlaması, iş ahlâkı kurallarının yazılı olmaması gibi sonuçlarla liste uzayıp gidiyor.”5 

Öyle ki, gark olduk dert deryasına, gark olduk sele, yangına… Gark olduk şimdi toprağa. Peki sadece iyi olmak yetiyor mu?

“Ülkenin gelişiminde salt iyi niyet tek başına kâfi midir? Elbette değildir. Bilgiye, cesarete, nezakete, ihtisasa, gayrete, akla ve zekâya (iyi ve sağlıklı) önem atfedilmeli ki her işin sonunda muvaffak olunsun. İş bilgili insanlar tarafından yapılmazsa ülkece uğranılacak ağır zararlardan sadece “iyi niyet” bizi koruyamaz.”6 

***

Her insan tek ve biriciktir 

“Her insan gerçekten bir mucizedir. Ancak tek ve biricik olmak, doğal olarak her şeye sahip olmak hakkını insana vermez.”7

Türkiye Cumhuriyeti Devleti yani Kurtuluş Savaşı vererek kurulan devletimin kuruluşundaki nüve “bağımsızlık” ruhudur. Tek bir yurttaşımız, kulun kulu veya kölesi değildir.

Doğa bizim düşmanımız değildir. O kendi yasaları içinde akıştadır… Onun önüne çıkan biziz. O bize değil biz ona uyum sağlamalıyız. 

Sorumluluk akıllı insanların işidir. Sorumsuzluk ise kaos getirir.

***

Ölümün olduğu yerde daha ciddi ne olabilir ki?

10 ilimizi etkileyen depremlerde yaşamını yitiren yurttaşlarımız için Allah’tan af diliyorum. Ülkem için daha fazla çabalamam daha fazlasını sunmam gerekirmiş. 

Depremin etkisiyle ruhsal ve/veya bedensel olarak yaralanan hepimize acil şifalar diliyorum. İyileşmek epey zaman alacak… Allah herkesi ıslah etsin! Sebep olanların akıllarını başına alsın. Akledilmiyorsa ki insan beşerdir şaşar. O vakit Devletimiz insanını elleriyle okutsun, bilimin, sanatın, estetiğin ve hukukun yolundan bir daha ayırmasın… 

Temennim odur ki, bu büyük acıyı vicdanlı hiçbir insan unutmasın. 

***

18 Mart Çanakkale Deniz Zaferimizin 108’inci yıldönümünde başta büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere vatanımız uğruna canlarını büyük bir cesaretle feda eden tüm büyüklerimizi saygı ve minnetle anıyorum. Onlar biz başımız dik yaşayalım diye yaşamlarını feda etti bizlerse bu çağda bunun kıymetini hâlâ bilemedik. Sıcak savaşa girsek bir gecede vermeyeceğimiz insanımızı göz göre göre toprağa verdik. Çok üzgünüm…

Kaynak:

1-4-7Baltaş, Acar. Hayatın Hakkını Vermek-Sağlıklı, Uzun ve Mutlu Yaşamak, Doğan Kitap, 13.Basım, Eylül 2022

2Fromm Erich. Sevme Sanatı, Öteki Psikoloji Dizisi, Türkçesi Selçuk Budak, 7. Basım, Ağustos 1999, İstanbul

3Güvenç, Bozkurt. İnsan ve Kültür, Remzi Kitabevi, 8.Basım, 1999

4https://www.marinedealnews.com/wp-content/uploads/2021/06/MDN_162_HAZIRAN_2021.pdf

6https://www.marinedealnews.com/kol-kirildi-ama-yen-icinde-kalmadi/

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Aşağıdakiler de ilginizi çekebilir

Bozkurt: Millet geri gidebilir mi?

Ya İstiklal Ya Ölüm!

Denizciler…

Taş, kâğıt, makas

Ordu sevgisi ve millî ruh…

ETİKETLER: 'Her insan tek ve biriciktir', insan, İnsan ve Kültür, Kültürleşme, YAZARLAR
Yeşim Yeliz Egeli 02/03/2023
Bunu Paylaşın
Facebook Twitter LinkedIn Linki kopyala Yazdır
Paylaş
Avatar photo
By Yeşim Yeliz Egeli
yesimegeli@marinedealnews.com
Web Banner

Yazara Ait Diğer Yazılar

Bozkurt: Millet geri gidebilir mi?

31/03/2023

Ya İstiklal Ya Ölüm!

02/02/2023
Ordu sevgisi ve millî ruh

Denizciler…

20/01/2023
Ordu sevgisi ve millî ruh

Taş, kâğıt, makas

20/01/2023

MarineDeal News Künye

İmtiyaz Sahibi: Yeşim Yeliz Egeli
Genel Yayın Yönetmeni: Yeşim Yeliz Egeli yesimegeli@marinedealnews.com
Yazı İşleri Müdürü (Sorumlu): Burak Derya mdn@marinedealnews.com
Haber Merkezi: Yüce Yöney, Barış Özgür, Barışcan Yücel
MDN Yayıncılık, Matbaa, Reklam, Organizasyon ve Tur. San. Tic. Ltd. Şti. Merkez Mah. Perihan Sk. No.118/5 34360 Şişli, İstanbul, Türkiye
Tel: (0212) 343 2005

Bizi sosyal medyada takip edin

Arama

Kategoriler

Arşivler

Legal

  • Kişisel Verileri Koruma Kanunu
  • Ziyaretçi Aydınlatma Metni
  • Çerez Politikası
  • Kişisel Verileri Saklama ve İmha Politikası
  • KVKK Başvuru Formu

Okuma listesinden çıkartıldı.

Geri al
Welcome Back!

Sign in to your account

Şifremi Unuttum