Çok cepheli mücadele

Serter Tuçaltan

sertertucaltan@marinedealnews.com
Dz. Kurmay Albay (E) Serter Tuçaltan

Büyük Zafer’in 98’inci yıldönümünü yaşıyoruz. Kutlu olsun!

Yazıma başlamadan önce zaferi, bağımsızlığı, Türkiye Cumhuriyeti’ni bize hediye eden başta Başkomutan Atatürk’e, İnönü’ye, onların dava arkadaşlarına, şehitlerimize sonsuz şükranlarımı sunuyorum. Onları özlemle anıyorum.

Diğer taraftan Anadolu’ya Türkmen akışını sağlayan/kolaylaştıran Malazgirt Zaferi’ni de 949’uncu yıldönümünde saygıyla selamlıyorum.

Türkiye bugün Karadeniz’de, Ege’de, Libya’da, Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta, Suriye’de, Irak’ta ve Azerbaycan’da çok cepheli bir mücadelenin içerisinde. Önemli gelişmeler şöyle:

Karadeniz

Karadeniz’de Rusya’nın nükleer caydırıcılığını tehdit etmek isteyen ABD öncülüğündeki NATO’nun genişlemeci politikaları Gürcistan ve Ukrayna’nın toprak bütünlüklerinin bozulması, Rusya’nın denizaltılar, fırkateynler, hava unsurları ve alan erişiminin engellenmesine (A2AD) yönelik sistemlerden oluşan önemli bir askeri gücü Karadeniz’de konuşlandırması ile sonuçlanmış durumda.
Karadeniz’deki varlık ve görünürlüğünü artırmak isteyen ABD ve NATO Romanya üzerinden bu gayretini sürdürüyor. ABD, İngiliz, Fransız ve hatta Polonya uçakları Karadeniz semalarında. NATO ve planlı NATO faaliyetleri dışında ABD ve İngiliz gemileri Karadeniz’de.

Deniz yetki alanı sınırlandırması bakımından herhangi bir sorun olmayan Karadeniz, güvenlik bağlamında istikrarsızlığa sürükleniyor.

Ege

Ege’de Yunanistan’dan kaynaklanan sorunlar devam ediyor.
Yunanistan’ın şiddetle karşı çıktığı, Egemenliği Anlaşmalarla Yunanistan’a Devredilmemiş Ada, Adacık, Kayalıklar (EGAAYDAK) meselesi ana sorun. Zira aidiyet konusu kıta sahanlığı ve hava sahası paylaşımını da etkiyecek. Bu statüde bulunan 152 ada, adacık, kayalık grubu bulunuyor.

Uluslararası anlaşmalara göre gayri askeri statüde bulunması gereken ancak Yunanistan tarafından askerileştirilen adalar, Yunanistan’ın karasularını bölgesel olarak veya tüm Ege’de 6 deniz milinin ötesine genişletme çabaları, 10 deniz mili hava sahasına sahip olduğu iddiaları, egemenlik alanı gibi gösterdiği uçuş malumat bölgesi diğer ana sorun alanları.

Buna rağmen Yunanistan, Türkiye ile arasındaki tek sorunun Ege Denizi ve Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarının sınırlandırılması olduğunu, Türkiye’nin bunu iki ülke arasındaki tek sorun olarak görmesi ve iki tarafın çözüm için Lahey’e başvurmayı kabul etmesi halinde, Lahey’den çıkacak kararı uygulayacağını belirtiyor.

ABD gemilerinin gayri askeri statüdeki adalara yönelik ziyaretlerde bulunduğu, son dönemde ABD askerinin Yunanistan’da ve GKRY’de konuşlandığı, ABD Kongresi’ne verilen yasa tasarılarında Yunanistan hava sahasının ihlâl sayılarının raporlanmasının istendiği, Yunanistan ve GKRY’ye askeri yardım yapılmasının teklif edildiği, Fransa ve ABD askerinin Yunanistan ile Ege’de işgal edilmiş bir Ada’nın kurtarılması senaryosuna istinaden tatbikat yaptıkları biliniyor.

Yunanistan’ın üçüncü taraflar yolu ile Türkiye üzerinde etki yaratma politikasında ABD ve Fransa en önde koşuyor.

Libya

Libya’da yerel unsurların yanında temel aktörler Türkiye, Mısır, Rusya, BAE ve Fransa. ABD de bölgedeki etkinliğini artırma gayretinde. UMH’nın Hafter güçlerine yönelik ilerleyişi ardından Sirte ve Cufra’nın kim tarafından kontrol edileceğine yönelik gerginlik şimdilik beklemeye alınmış gibi görünüyor.

Rusya’nın medyada çok ön plana çıkmadığı Libya’da Mısır, Libya’ya asker gönderme konusunu gündeminde tutarken Fransa, dış güçlerin Libya’ya silah desteği vermesini yasaklayan ambargo kararına uyulmasının önemi ve ateşkesin sağlanması üzerinde duruyor. İrini Harekâtı’nın güçlendirilmesi ve ambargoyu delen ülkelerin cezalandırılması gerektiğini savunuyor.
Diğer gelişmeler, Libya’nın merkezinde askerden arındırılmış bir bölge oluşturulmasının, yabancı güçlerin ve paralı askerlerin tam ve karşılıklı olarak çekilmesinin ve Ulusal Petrol Şirketi’nin çalışmalarına yeniden başlamasının müzakere edildiğini gösteriyor.

Teklifin çıkış noktası Almanya olmakla birlikte ABD’nin bu yaklaşımı benimsediği ve taraflar ile bu eksende görüşmeler yürüttüğü gözleniyor. UMH ve Tobruk Meclisi’nin aynı zamanda ateşkes çağrısında bulunmaları bu görüşün genel kabul gördüğünü gösteriyor.

Ortaya çıkan tablo Libya’nın doğu, merkez ve batı olarak üç egemenlik alanına bölünmesinin planlandığı izlenimini veriyor. Bu noktada en temel sorulardan biri askerden arındırılmış bölgenin kim tarafından ve nasıl kontrol edileceği. Libya’da yaşananlar bu anlamda Irak ve Suriye’de yaşananlara benziyor. Bölgedeki kontrolün AB (Fransa) ve/veya ABD tarafından gerçekleştirilmesi her iki gücün de Libya’ya yerleşmesi, Libya’nın fiili olarak bölünmesi anlamına gelecek.
Aktör sayısının daha da artması ve sorunun zamana yayılmasının yıpratıcı etkileri olacak.

Akdeniz

Akdeniz’de, Yunanistan ile Mısır arasındaki MEB Sınırlandırma Anlaşmasının imzalanmasının ardından artan gerginlik sürüyor. Anlaşmaya ilişkin olarak Türkiye’nin ertelediği hidrokarbon faaliyetlerini yeniden başlatması, bu faaliyetleri askeri unsurlar ile himaye etmesi sürpriz olmadı. Türkiye tarafından icra edilen faaliyetler aslında Yunanistan ve Mısır arasındaki anlaşmaya konu olan hattın daha doğusunda, Yunanistan’ın Meis Adası’nın deniz yetki alanı olduğunu iddia ettiği bölgelerde gerçekleşiyor.

Yunanistan’da ise imzalanan anlaşmanın Rodos-Meis hattını kapsamaması ve Adalara Yunanistan’ın iddia ettiği gibi tam etki tanımaması nedeniyle Yunanistan’ın menfaatine olmadığına yönelik tartışmalar devam ediyor. Bu bakımdan eski Başbakan Çipras’ın imzalanan anlaşmanın “Yunanistan için tehlikeli olduğu” açıklamaları önemli. Buna rağmen Mısır Meclisi’nde onaylanan anlaşmanın Yunanistan Meclisi’nde de onaylanması bekleniyor.

Anlaşma kapsamında Mısır’ın tavrı dikkat çekici. Mısır, Yunanistan ile yaptığı anlaşmayla Türkiye’ye Libya ile yaptığı MEB sınırlandırma anlaşmasını tanımadığı mesajını verirken, Yunanistan’a Meis ile bu aşamada ortay hat çizmeyeceğini ve Adaların sınırlandırmadaki etkisinin kısıtlı olduğunu söylüyor. Mısır bu tutumuyla Adaların sınırlandırmaya etkisi konusundaki tezlerinin Türkiye’ye daha yakın bir konumda bulunduğu, ayrıca Türkiye ile ilişkilerine önem atfettiğini gösteriyor. Libya meselesinde olduğu gibi MEB sınırlandırması bakımından da Mısır ile ilişkilerin önemi büyük.
Ege’de olduğu üzere Doğu Akdeniz’de de ABD ve Fransa’nın tavrı Yunanistan ve GKRY ikilisine müzahir. ABD askerleri GKRY’de konuşlanmış durumda. GKRY’ye yönelik silah ambargosunu da kaldıran ABD, 2021 yılında GKRY’nin silahlı güçlerinin eğitim faaliyetlerine başlayacağını açıklıyor.

Fransa’nın 2 savaş uçağını GKRY’ye intikal ettirmesi ve Doğu Akdeniz’deki askeri varlığını güçlendireceğini açıklaması, Türkiye’nin araştırma faaliyetlerine reaksiyon olarak Yunanistan’ın gerçekleştirdiği tatbikata savaş uçakları ve deniz unsurları ile iştirak etmesi bölgedeki gerginliği tırmandırıyor, Fransa ve Türkiye arasındaki ilişkileri zayıflatıyor.

AB Komisyonunun, “Sevilla Haritası”nın AB’nin resmî belgesi olmadığını açıklaması, Almanya’nın diyalog çağrıları dikkate değer.

Suriye

Son dönemde Akdeniz’deki gelişmelerin gölgesinde kalan Suriye’de de hareketlilik artıyor.
Bölge aynı zamanda ABD ve Fransa’nın öne çıktıkları bir başka alan.

Haziran ayında Suriye’nin kuzeyindeki Kürt unsurların bir araya getirilmesi çabalarını anlaşma ile sonuçlandıran ve bu oluşumu Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ile Barzani üzerinden irtibatlandıran ABD (ve Fransa) Ağustos ayında da SDG/PKK/YPG/PYD ile bir petrol anlaşması imzaladı.

Suriye’nin petrol ve doğalgaz rezervlerinin yaklaşık yüzde 70’inin SDG/PKK/YPG/PYD’nin kontrol ettiği bölgelerde olduğu, bu bölgelerden çıkarılan petrolün Irak ve dolaylı aracılar marifetiyle Suriye Devleti’ne satıldığı, elde edilen gelirlerin ise SDG/PKK/YPG/PYD’nin finansmanında kullanıldığı dikkate alındığında atılan adımın basit bir petrol anlaşması olmadığı anlaşılıyor.

Bu adımın birlikte değerlendirilmesi gereken bir başka gelişme ise SDG/PKK/YPG/PYD temsilcileri ve ABD kuvvetlerinden yetkililerin SDG/PKK/YPG/PYD kontrolü altındaki bölgelerde bulunan Arap aşiretlerini kendi taraflarında konumlandırmak üzere bu aşiretlerle görüşmeler yapması. Bölgede SDG/PKK/YPG/PYD kontrolünde bulunan ancak Arap aşiretlerin çoğunluğu oluşturduğu bölgelerin şekillendirilmesine çalışılıyor.

Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki ABD senaryosu işlemeye devam ediyor. SDG/PKK/YPG/PYD meşrulaşıyor. Kendini finanse edebilen Suriye Kürt Bölgesel Yönetiminin kurulmasına yönelik çalışma ilerliyor. Sonraki adımda Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile birleşerek Akdeniz’e çıkışı olan bir Kürt devletinin kurulması için…

Irak

ABD, Türkiye’nin Irak kuzeyindeki operasyonları kapsamında, Irak’ın toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi gerektiği açıklamalarını yapıyor. Bu açıklamada ABD’li yetkilinin “(Irak ve Türkiye’ye atfen) … Her iki ülkeyle ilişkilerimiz olduğu için amacımız, sonuçların yumuşatılması için çalışma yapmak ve bir ülkenin, mevcut durumda Türkiye’nin bu şekilde davranmak zorunda hissettiği koşulları ortadan kaldırmak,” cümlesi dikkat çekiyor. Bu açıklama ile ABD’li askerlerin Kandil ile görüşmeler yaptığı yönündeki açık kaynak haberleri birlikte mütalaa edildiğinde ABD’nin yakın zamanda SDG/PKK/YPG/PYD için Türkiye tarafından kabul edilmesini bekleyeceği bir plan üzerinde çalıştığı değerlendirmesini yapmak güç olmuyor.

Azerbaycan ile Ermenistan

Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki çatışma ise 12 Temmuz 2020’de başladı. Taraflar arasında 2016 yılındaki çatışmalardan sonra gerçekleşen en ciddi olay. Dikkat çeken kısmı ise çatışmaların beklendiği gibi Ermenistan’ın işgali altındaki Dağlık Karabağ Bölgesi’nde değil de ülkenin kuzeyindeki sınır kenti Tovuz’da gerçekleşmiş olması.

Çatışmaların gerekçesi konusunda farklı görüşler mevcut. Bunlardan biri Tovuz’un Azerbaycan ve Türkiye’nin ortaklaşa gerçekleştirdiği ulaştırma ve enerji hattı projelerindeki konumu ve bu hatların Ermenistan tarafından kontrol altına alınmak istenmesi.

Bir diğer yorum ise çatışmaların esas gerekçesinin ABD yanlısı Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın iç siyaseti de dikkate alan hesabı. Bu görüşe göre Paşinyan’ın amacı; bir Rus inisiyatifi olan Kollektif Güvenlik Antlaşması Örgütünü çatışmalara ortak etmek suretiyle Ermenistan’ın Azerbaycan ve Türkiye’ye karşı zemin kazanmasını sağlamak veya Örgütün çatışmalara girmemesi durumunda Ermenistan’ın ABD ile birlikte hareket etmesi gerektiğini iç kamuoyuna göstermek.

Bir diğer görüş ise Rusya’nın çatışmalara Ermenistan lehine, Türkiye’nin ise Azerbaycan lehine müdahil olacağı hesabının yapıldığını ve bu suretle Rusya-Türkiye ilişkilerinin bozulmasının hedeflendiği yönünde.

Rusya ve Türkiye tarafından yapılan, bölgeyi istikrara kavuşturmak için Türkiye ile Rusya’nın birlikte çalışmayı kabul ettiği yönündeki açıklamalar şimdilik böyle bir olasılığın olmadığına işaret ediyor.

Bununla birlikte Rusya’nın Ermenistan-Azerbaycan sınırındaki tatbikatı ile Türkiye-Azerbaycan ortak tatbikatları tarafların hassasiyetlerinin birer göstergesi.

Fransa

Türkiye’nin bulunduğu neredeyse tüm alanlarda ABD’nin yanı sıra Fransa’nın artan varlığından söz etmek mümkün. ABD’nin temel hedeflerine yönelik değerlendirmelerimiz daha önce sunduğumuzdan burada Fransa’ya yönelik kısa bir kıymetlendirme yerinde olacaktır.

Fransa’nın Suriye, Lübnan ve Libya’ya yönelik ilgisi tarihsel özelliğe sahip.
1915 yılındaki Sykes-Picot Anlaşması ve Savaş sonrasında kurulan Fransa Suriye ve Lübnan Mandasının İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar devam ettiği de hatırlandığında Fransa’nın Suriye ve Lübnan’ı nüfuz alanı olarak gördüğünü, tarihi emellerini muhafaza ettiğini söylemek mümkün.

Fransa, Libya’ya ise sahra altı ülkelerdeki stratejik çıkarları, bu çıkarların muhafazası için söz konusu ülkelerin güvenliği, Libya’daki petrol varlığının işletilmesi ve buradan ekonomik çıkar elde edilmesi, başta kendisi olmak üzere Avrupa’ya yönelik göç ve nüfuz alanı ekseninden bakıyor. Dolayısıyla Libya’daki etkinliğini sürdürmek istiyor. Bu maksatla desteklediği Hafter’in başarılı olması için mücadele ediyor.

Fransa için diğer konu AB liderliği mücadelesi. Fransa, son dönemdeki tavrı ile AB liderliği mücadelesini etkin şekilde sürdüreceğini ilan ediyor. Başta AB olmak üzere tüm dünyaya güçlü bir lider olduğu mesajını vermek istiyor. Bu maksatla müzakere ve diyalog yolunu öne çıkaran Almanya’ya nazaran daha sert bir tutum izliyor.

Bu anlamda Fransa, AB’nin bölgesel ve küresel sorunların çözümünde önem verilmesi ve saygı gösterilmesi gereken bir aktör olduğunu, bu maksatla gerekirse askeri gücünü de kullanabileceğini göstermeyi amaçlıyor.

Fransa’nın bir diğer meselesi ise enerji ve enerji nakil hatları. Girit ve Kıbrıs güneyinde Total ile varlığını sürdüren Fransa bölgedeki hidrokarbon varlığı, bu varlığın çıkarılması, işletilmesi ve nakli ile de ilgileniyor. Bölgedeki çıkarlarını korumak için siyasi ve askeri olarak pozisyon alıyor.

Yunanistan ve GKRY’ye AB ekseni dışında bu nedenle de kuvvetli destek sağlıyor. Bölgeye savaş uçaklarını ve gemilerini göndererek kararlılık sinyali veriyor.

Sonuç

Başta da belirttiğimiz gibi Türkiye çok cepheli bir mücadelenin içerisinde.

Bu cephelerin neredeyse tümü birbirleriyle bağlantılı, başat aktörler aynı. Kısa vadede stratejik amaçlar değişmiyor, aktörler amaçlarına ulaşmak üzere taktik manevralar yapıyor, ancak aynı hedefe ilerliyor.

Gelişmeler yukarıdaki alanların tamamında Türkiye tarafından askeri faaliyetlerin yürütüldüğünü ancak diplomasi cephesinde yalnızca Azerbaycan ve UMH ile tam bir işbirliği içinde birlikte hareket edilebildiğini gösteriyor.

ABD ve Fransa’nın faaliyetleri için yapılabilecek en hafif tanımlama ise bu ülkeler ile çıkarlarımızın ciddi şekilde örtüşmediği yönünde. Üstelik ABD’de kasım ayında yapılacak seçimlerden sonra oluşabilecek tablonun da tüm yönleriyle çok iyi değerlendirilmesi gerekiyor.

Rusya ve İran ile yapılan işbirliği ile çeşitli alanlarda önemli manevra alanı elde edildiği açık.
İsrail-GKRY ve Yunanistan ekseninin kırılması, bu eksene Mısır gibi, Suriye gibi, BAE gibi yeni eklemlemeler yapılmasının önlenmesi gerekiyor.

Benzer şekilde Mısır-Suudi Arabistan-BAE ekseninde de bir kırılma yaratılması gerekiyor. Bu eksendeki bir genişlemenin de engellenmesi şart.

Mevcut durum Doğu Akdeniz ve Libya’da öncelikle Mısır ile Suriye’de ve Doğu Akdeniz’de ise Suriye Devleti ile diyalog kurulmasının faydalı olacağını gösteriyor.

Rusya ile işbirliği imkânlarının artırılması hem Libya’da hem Suriye’de hem Doğu Akdeniz’de hem de Irak’taki gelişmeler için belirleyici sonuçlar doğurabilme potansiyelini haiz.

Bu işbirliğinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Azerbaycan için de önemli sonuçlar doğurması ihtimali oldukça yüksek.

Dış politikanın milli gücün diğer unsurlarına katkı sağlarken bu hususları dikkate alması gerekiyor…

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın
sertertucaltan@marinedealnews.com