Gezegenimizde canlı hayata insanlar kadar zarar veren bir tür yok. Cehennem ateşiyle dünyaya indiğinde, nehirler yuvalarımızı yataklarına aldığında, hayatta kalan biri bunların nedenini sorarsa utanmadan verecek cevabımız var mı?
“Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Bu sözü biri ilk kez herhangi bir söylentinin yersiz olmayabileceği anlamında söylemiş. Günümüz medyasında da kelimeler çoğu zaman alevleri gizleyen bir duman perdesi işlevini görürler” diyor John Berger Duman kitabında.
Berger’in medya üzerine yaptığı bu çok yerinde tespiti bir adım ileri götürmek de mümkün. Ana akım medyanın kendisi gerçekleri görmemizi engelliyor olabilir. Nitekim geçen ayın ortasında Nobel ödülü almış 50 kişinin yaptığı çağrı Türkiye’de ana akım medyada pek de yer bulmadı.
Nobelli 50 kişi önümüzdeki beş yıl boyunca tüm devletlerin askerî harcamalarını yılda yüzde 2 azaltmasını istiyordu. Bu yolla tasarruf edilen paranın yarısını da pandemi, iklim krizi ve aşırı yoksullukla mücadele amacıyla kullanılması için Birleşmiş Milletler gözetiminde küresel bir fona vermeye çağırıyordu. “İnsanlık için basit, somut bir öneri” diye nitelenen 50 imzalı çağrıda, askeri harcamalarla dünya için çok daha akıllıca kullanılabilecek muazzam bir kaynağın israf edildiğine dikkat çekilerek silahlanmanın her devleti askeri harcamaları artırma baskısı altına soktuğu da belirtiliyordu.
Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI)’nün geçen yıl açıkladığı verilere bakılırsa yapılan çağrı çok yerinde olmuş. SIPRI’nin raporuna göre, Covid-19’un yarattığı krize rağmen askerî harcamalar dünya genelinde artmaya devam etmişti. 2020 verileri askeri harcamaların bir önceki yıla göre yüzde 2,6 artarak 1,98 trilyon dolara ulaştığını gösteriyordu. Bu rakamın 1988’den beri kaydedilen en yüksek seviye olduğu düşünülürse, gidişatın ne derece tekinsiz olduğu daha iyi anlaşılıyor.
NATO verilerine göre, Türkiye’nin 2020 yılında 13,39 milyar dolar olan savunma harcamasının 2021 yılında 13,05 milyar dolar olarak netleşeceği bekleniyor.
Aslında tuhaf değil mi? Hepimiz silahların yaşamımızı tehdit ettiğini biliyoruz. Hepimiz askerî harcamaların sonu gelmeyecek bir yarışın parçası olduğunu ve aslında insanların yaşamını kolaylaştırmaya faydası olmadığını biliyoruz. Hepimiz iklim krizinin sonuçlarının bildiğimiz yaşamı ve yaşam biçimini istemediğimiz şekilde değiştirdiğinin farkındayız. Ama bir türlü kaynaklarımızı tehditkâr harcamalardan arındırıp mevcut yaşamımızı daha sağlıklı, geleceğimizi daha yaşanabilir hâle getirecek yatırımlara yönlendiremiyoruz. Biz insanları anlamak zor doğrusu. Yönetmen Tom Tykwer’ın Koş Lola Koş filminde geçen meşhur replikte dendiği gibi…
“İnsanoğlu muhtemelen dünya üzerindeki en gizemli türdür. Cevaplanmamış soruların gizemi… Biz kimiz? Nereden geliyoruz? Nereye gidiyoruz? Bildiğimizi düşündüğümüz şeyleri nasıl biliyoruz? Herhangi bir şeye neden inanıyoruz? Bir cevap arayışında sorulan sayısız soru… ”
Bariz olanı görmek
Ancak insanların yeryüzündeki en rasyonel ve çıkarcı tür olduğunu da unutmamak lazım. Kendi sonunu hazırlayan bir tür olarak insanlar yarattıkları krizden de kendileri çıkacaktır sonunda. Yeter ki iklim değişikliğinin etkilerinin yaşamlarını nasıl ve ne denli güçlü biçimde etkileyip zora soktuğunu, sokacağını görsünler.
Mesela, iklim krizinin bir sonucu olarak yaşanan orman yangınlarının sonuçlarını tüm çıplaklığıyla görseler… 2020’de, sadece bir ülkede, Brezilya’da, Pantanal Sulak Alanları’ndaki dev orman yangınında sürüngenler, kuşlar ve primat maymunlar dâhil ölen hayvan sayısı 17 milyondu. O yılın neredeyse bütününe yayılan ve “kıyametvari” olarak nitelenen yangınlar dünyanın en geniş tropikal sulak alanının yüzde 30’unu yok etti.
Ya da iklim krizine bağlı bir diğer aşırı doğa olayı olan sellerin sadece geçen yıl Almanya’da onlarca kişinin hayatını kaybetmesine yol açtığını unutmasak çok şey değişebilir. Ve aslında doğa, eğer ondan yana müdahale etmezsek, bunları unutmamıza izin vermeyecek. Geçtiğimiz aylarda İngiltere Çevre Ajansı’nın yaptığı uyarıyı hatırlayalım. Ajansın hazırladığı rapora göre, İngiltere de iklim değişikliğinin etkilerine hazır olmayan ülkelerden biri ve hazırlık yapılmazsa eninde sonunda yaşanacak seller nedeniyle yüzlerce kişi hayatını kaybedebilir. Ajansa göre, 2050 yılında kış yağışlarında yüzde 6 artış, yaz yağışlarında yüzde 15 azalış ve Londra’da deniz seviyesinde 23 cm artış bekleniyor. Ayrıca nehirlerdeki maksimumum debi yüzde 27 artarken yaz debisi yüzde 82 oranında azalacak. Bugünkü günlük 15 milyar litrelik su ihtiyacına ek olarak 3,4 milyon litre daha su ihtiyacı doğacak, vs…
Elbette İngiltere için geçerli olan bu öngörülerin benzerleri dünyanın farklı yerleri için de geçerli, sadece her yer için tek tek bu çalışmaları yapmak, raporlamak imkânsız. Ancak Dünya Meteoroloji Örgütü’nün geçen ekim ayında yaptığı genel uyarı bu işlevi görebilir. Örgüt dünya çapında, sel ve kuraklık erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi gerektiğini vurgulamıştı. Ayrıca dünyanın doğal temiz su kaynağı olan buzulların eridiğine ve güvenli su kaynaklarına erişimde giderek daha fazla sorun yaşandığına dikkat çekmişti.
Kıyamet günü
Kısacası, iklim değişikliğinin olumsuz etkileri dünyanın her yerinde kendisini hissettiriyor; yaşamlarımızı zora sokmaya, hayatlarımızı kaybetmemize neden oluyor. Hayatımıza değdiği ölçüde durumun ne denli kötü olduğunu anlayacağız. Muhtemelen her yıl biraz daha fazla… Keşke bu kadar acı yaşamadan önlem alabilsek… Yazının başında sözünü ettiğimiz Nobel sahibi 50 kişinin çağrısı, işte tam da bu noktada, tam da bu nedenle çok değerli. Elbette devletlerin politikalarına bakarak söyleyebiliriz ki hemen böyle bir karar alınıp uygulanması mümkün değil, fakat öneri aslında yapmamız gerekenin ne denli basit olduğunu göstermesi bakımından çarpıcı.
Basit ya da karmaşık, zor ya da değil, er ya da geç gerekeni yapmaktan başka çaremiz yok. Yoksa kıyamet gününü Eduardo Galeano’nun Zamanın Ağızları’nda yazdığı gibi karşılayacağız.
“Ve insan türünün sonsuza dek mahkûmiyet kararını okuyan hayvanlardan ve bitkilerden oluşan bir yüksek yargı kurulu görüyorum. Cezamızı tüm günahkârlarla beraber mi çekeceğiz? Hepimiz sonsuzluğu cehennemde mi geçireceğiz? Herkes toprağı, suyu ve havayı zehirleyenlerle beraber ateşte kebap mı olacak?”
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.