Geçmişimizle övünüyoruz ancak hatalarımızdan ders çıkarmasını da bilmeliyiz.Türkler imparatorluk geçmişine sahip bir ulus. Hatalarıyla, başarılarıyla bize kalan mirası bu akıl ve bilgi çağında göğüsleyecek olgunluktayız.
Geçmişteki hatalar olmasa zamanında sanayi/endüstri/teknoloji alanlarında atılımlar yapıp şimdi uzaya çıkmıştık. Kaybettiğimiz zamana ve onca toprağa mı yanalım yoksa bugün hayıflanan, geleceği yakalama telaşında engelleri aşmaktan yılmış gençlerimize mi yanalım?
Ne yapalım “bu da geçer” deyip, neslimizi mi avutalım…
Bizlerin gerçek bir şeyler yapması lâzım. Üstelik sürekli.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın ek bütçe istemesi üstelik 3-4 yaş minik yavrularımızın din eğitimi kursları için, akıl alır gibi değil, bize ne kazandıracak ciddi merak ediyorum.
Bakınız, beni de Kur’an kursuna yazdırdı annem. Kursa gittim. Bir hafta geçti geçmedi. Babaannem ile Annemin konuşmasını duydum zira duyulmayacak gibi değildi. Babaannem hiddetle, “Kızı kurstan al diyorum, o kadar!” derken, Annem, “Anne ben dua öğrensin diye gönderdim,” dedi ve Rahmetli Babaannem lafını kesti ve “İstemez, ben öğretirim eksik kalsın onlarınki” deyip konuyu kesti attı. Sonra bu tartışmaya sebep olan olay mahallede ve okulda duyuldu. Ben de öğrenmiş oldum. Sınıf arkadaşımın babası bizim caminin imamıydı. Bir kız çocuğuna taciz/istismar yapılmış. Bu da duyulmuş, herkesi tedirgin etmişti.
Bugün pedagojik formasyon almamış kişilerin evlatlarımıza yaptıkları hakkında basından duyduklarımız canımızı kanatıyor. Bir de miniklerin zekâsını geliştirecek dünya normlarında yaşıtlarıyla onları yarıştıracak bilim merkezleri, felsefe okulları, müzeler, bilim enstitüleri kurmak varken… Devletimiz miniklerimizi bu merkezlerde ücretsiz eğitip donatsa hoş olmaz mı, temel bazı eğitimleri de aileler kendileri halleder bizlerde olduğu gibi…
Bugün ülkesi için geçmişte devrim niteliğinde adımlar atan, dünyada kurduğu sistemle öncü bir şirket olan ve tekstilden otomotiv sektörüne kadar başarılı bir serüvene sahip bir şirketi yazmak istiyorum.
Şimdilerde proaktif olunmamasını ve psikolojik sağlamlıklarını artıracak şekilde gençlerimizin donatılmamasını stratejik hata olarak görüyorum. Bu konu üst seviyede sosyologlar/toplum bilimciler ve toplum mühendisleri tarafından ciddi olarak ele alınmalıdır.
Belki de hata bu coğrafyanın kaderinde değil de öz değerlerimizden uzaklaşmamızdadır.
Sonuç ne yazık ki ortada. Hep geç geliyoruz.
Bu, gösterişe olan düşkünlükten midir, sadelikten hoşlanmama nedeniyle midir, genetik belleklere işlenmiş sunî bir sebeple alışkanlıklar örgüsünden midir, beşerî sermayemiz olan insanımıza yeterli eğitim ve donatım ile ömür boyu eğitim imkânları sağlayamamaktan mıdır?… Soruları geliştirerek üzerine lütfen ciddi düşünelim.
Stratejik körlük veya geleceği okuyamamak ya da diğer bir deyimle öngörüsüzlük diye açıklanabilir mi?
Geçmişi zaferlerle dolu, dünyaya örnek olmuş var olma mücadelesini hak mücadelesi yaparak vermiş Türk devletlerinin öngörüsüz olabilme lüksleri yoktur. Örneğin kıymetli yazarımız Albay (E) Haluk Baybaş’ın bu sayıda yer verdiğimiz sunumunda belirttiği üzere, Osmanlı İmparatorluğu kadırgadan kalyona geçişi 110 yıl sonra yapmış. Hata! Yazarımız Kpt. Levent Akson’un kaleme aldığı “Yunanların 100 Liberty Efsanesi”ni hepiniz okumuşsunuzdur. Bu da stratejik kayıp…
Ancak hatayı daha çok Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerine ve ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalmayışımızda aramalıyız. Kendimizi küçük görmememiz gereken yerde küçüklük duygusu, büyük görmememiz gereken yerde büyüklük duygusuyla avutmak beyhude.
Genç bir Cumhuriyet olan Türkiye’nin 1900’lerden 1950’lere kadar olan kazanımları ortadayken bugünkü kazanımlarımızın büyük çoğunluğunu da o disiplinlere borçlu olduğumuz gerçeğini lütfen saptırmayalım. Bu sapışların faturasını daha sonra ödeyecek olan neslimiz, öyleyse hata yapmanın ne alemi var, öyle değil mi?!
Köy Enstitüleri’nin eğitim modeli, sistemlerin sistemi değildir de nedir? Beşerî kaynağa yapılan en büyük yatırımdır. Devlet himayesinde, laik-sosyal hukuk devletinde olması gerektiği gibi varlıklı, refah ve mutlu toplum için tasarlanmış ve o dönem ürünlerini de vermiş. Bilmeyenler farklı kaynaklardan lütfen okuyup araştırsın, sonra ne olmuş? Sahip olunan milli ruh nasıl yitirilmiş. Lütfen siyaset üstü bir anlayışla okunsun. Vatan sevgisinin ideolojisi olmayacağı gibi toplumun geleceği salt siyasilerin ihtiraslarına bırakılamayacak kadar kıymetli zira nesillerin sağlıklı ve mutlu geleceklerinin inşası söz konusu. Aslında sahip olunan, toplumsal kalkınmayı garanti eden bir sistemin ideolojik ihtiraslara nasıl kurban edildiği bizatihi okuyucu tarafından anlaşılmalı.
Toplumumuzda başkalarına öykünen bir anlayış da yok değil. Buna da üzülüyorum.
O vakit onlara Japonların sürdürülebilir bir yönetim/üretim modelini kısaca sunalım. İsteyen örnek alabilir. Bugün dünya genelinde başarısı tasdik edilmiş yani kanıtlı. Toyoda Ailesi’nin, iplik ve dokuma fabrikasından başlayan Toyota Motor Şirketi’ne uzanan serüveninde, “Nesiller boyunca ince ayarlı bir üretim sistemi” ve bu sistemi yaratan 4 isim öne çıkıyor. Sakichi Toyoda (1867-1930), Kiichiro Toyoda (1894-1952), Eiji Toyoda (1913-2013), Taiichi Ohno (1912-1990).
Toyota Üretim Sistemi, Toyota tarafından geliştirilmiş farklı teknikler ve yöntemlerle donatılmış bir yönetim anlayışı. Sakichi Toyoda tekstil alanında üretim yaparken Japonya’da devrim sayılan yenilikçi adımlar atıyor. 1948 ve 1975 yıllarında Taiichhi Ohno, Shigeo Shingo ve Eiji Toyoda tarafından geliştirilen sistem Yalın Üretim anlayışının da temellerini oluşturuyor.
Her birinin sistemin kurulmasında silsile olarak ciddi katkısı var. İstikrarlı, kalite odaklı, zaman kaybı ve israfı sıfırlayan ancak kurallara uymada sabır gerektiren bir sistemi yaratıyorlar. Bu sistemle, seri üretimle iş yapan dönemin Amerikan devi General Motors’u bile sollayıp dünya çapında bir üne sahip oluyorlar.
Toyota Üretim Sistemi bugün herkes tarafından başarısı tasdik edilmiş bir sistem olsa da 1900’lü yılların ortalarında bu sistemden herkes bihabermiş. Toyota’nın yıldızı da 1974’deki petrol kriziyle birlikte parlamaya başlamış. Tüm dünya, Toyota’nın çok kısa bir sürede nasıl bu kadar başarılı olduğunu merak eder olmuş.
Tersane işletmecilerimiz başta olmak üzere seri üretim yapan fabrikalarımızın hatta birçok işletmenin bu sistemi merak edip didik didik etmelerini istiyorum.
İncelemeleri, içselleştirmeleri yani sistem mühendisliğinin yegâne özeti sabra odaklanıp işin felsefesini kavramaları elzem. Bu sistemin alâmetifarikası; israfı sıfırlaması ve kalkınmayı sağlaması.
Toyoda Ailesi’nin Toyota Üretim Sistemi ile doğan Yalın Üretim kısaca; yapısında hiçbir gereksiz unsur taşımayan, hata, maliyet, stok, işçilik, geliştirme süreci, üretim alanı, fire, müşteri memnuniyetsizliği gibi unsurların en aza indirildiği bir üretim sistemi.
Tersanecilerimiz başta olmak üzere ağır sanayi üreticilerinin bunu modellemesi bu konuda işletme sahiplerinin eğitim almaları hatta Japonya’da bu modelde çalışmış kişilerden sistemi dinlemelerini tavsiye ediyorum.
Başlıktaki Japonca kelimelerin anlamına gelince…
Muda’nın kelime karşılığı israf olup, kapasitenin yüklemeyi aşmasıdır. Mura ise tutarsızlık veya değişkenlik anlamına gelip, bazen kapasitenin yüklemeyi aşması, bazen de yüklemenin kapasiteyi aşmasıdır. Mantıksızlık anlamına gelen Muri ise yüklemenin kapasiteyi aşmasıdır.
İçinden geçtiğimiz dönemde insanımız, kendisine yüklenen maddi-manevi sorumlulukları kaldıramayacak, temel görevlerini yerine getiremeyecek bir ruh hâlinde. Toplum olarak milli ruhumuz elimizden kayıyor gibi gözlemliyorum. İnsanımıza daha fazla yüklenilmesi insanca ve doğru değildir. Neden mi böyle düşünüyorum? İnsan da tabir-i caizse kendi ruh-beden sağlığı içinde dengeyle işleyen bir sisteme sahiptir. En temel ihtiyaçlarından fazlasını da karşılayacak toplumsal belleğe, devlet kültürüne ve kurumsal hafızaya sahiptir. Çalışkandır ancak kendi toplumsal belleği ve yaradılış kodlarıyla uyumlu bir ekosistemde. Ona dair olmayan toksik dayatmaları ümmin sisteminin kabul etmediği ortadadır.
Tek yapılması gereken ülkemizin kuruluştaki milli ve uygar değerlerinin ivedilikle uygulanmasıdır.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.