Başka bir pandemi yaşamak istemiyor muyuz; o halde işe neden ormanların yok edilmesini önlemekten, başka canlılara saygı göstermekten ve yaban hayatı korumaktan başlamıyoruz?..
“Bugünün insanlığı, herkesin kendi bacağından asıldığı ve herkesin kendi canını kurtardığı günümüz medeniyeti dünya üzerinde ne kadar sürebilir ki?”
Böyle diyordu Uruguaylı yazar Eduardo Galeano, “Neredeyse Evrensel Bir Tarih” alt başlıklı Aynalar isimli eserinde.
Galeano’nun kaygısına eşlik eden çok sayıda sinyal verdi doğa son yıllarda. Kimi gazetelerde iki sütuna sıkışmış haber oldu kimi gündemin yoğunluğunda o yeri bile bulamadı; ama doğa kendini anlatmayı, geri dönülmez altüst oluşa doğru sürüklenişimize dikkat çekmeyi sürdürdü. Sonuncu uyarı doğayı koruma örgütü Forest Trends’in yeni raporuyla geçen ay geldi. Her yıl Danimarka büyüklüğünde yağmur ormanı yok oluyor, diyordu rapor. Her yıl çikolata, sığır eti, soya ve palmiye yağı üretimi için yaklaşık 4,5 milyon hektar ormanlık arazinin yasadışı bir biçimde yok edildiğini anlatıyordu.
Rapora göre, ormansızlaştırma en başta Amazon Ormanları’nın bulunduğu, küresel iklimin korunmasında kilit önemdeki Brezilya’da ve Endonezya’da yaşanıyor. Keza Bolivya, Kolombiya, Meksika ve Malezya da benzer bir durumda. Kesilen ağaçların, yok edilen ormanların arazisinde üretilen ürünlerin üçte biri ABD, Çin ve Avrupa ülkelerine ihraç ediliyor.
Norveç Orman Yağmurları Vakfı’nın bir raporu da ormansızlaştırma konusunda benzer veriler içeriyor, tropikal yağmur ormanlarının yüzde 34’ünün katledildiğini söylüyordu. “Çoğunlukla tarım için olmak üzere ağaç kesimi ve arazi dönüştürme çalışmaları yüzünden, dünya tropikal yağmur ormanlarının yüzde 34’ü yok edildi ve yüzde 30’una zarar verilerek onları yangına ve gelecekteki yıkıma karşı daha savunmasız hâle getirildi.” Bu katliamın büyük kısmı Güney Amerika’daki Amazon ve sınırındaki yağmur ormanlarında yaşandı.
Forest Trends’in raporundaki dikkat çekici bir diğer nokta da 2013-2019 yılları arasında yok olan ormanların yüzde 70’inin yasadışı yok edildiğini vurgulaması. 2000-2012 yılları arasında kaybedilenden üçte bir oranında daha fazla bir büyüklük bu.
Yeryüzündeki oksijenin yüzde 20’sini sağlayan Amazon Yağmur Ormanları’nın yılda bir milyar tondan fazla atmosferik karbonun salınımını önlediği hatırlanırsa kaybın büyüklüğü daha net anlaşılabilir. Söz edilen kaybın iklim değişikliği sürecini tersine çevirmemize hizmet etmeyeceği, aksine hızlandıracağı ortada. Dahası, en çok ihtiyacımız olan biyoçeşitliliğin dünyamızdan daha da silineceği ve şu sıralar sonuçlarını en ağır şekilde yaşadığımız gibi yeni küresel salgınlara yol açacağı da aşikâr.
Yüzde 0,01’in ettiği
Salgın hastalıklar doğaya ve hayvanlara yönelik davranışlarımızla yakından ilgili. Yeryüzündeki hayatın yüzde 82’sini bitkiler, yüzde 13’ünü bakteriler, geriye kalan her şey de yüzde 5’ini oluşturuyor; insanlar ise yüzde 0,01’ini… İşte bu yüzde 0,01 ne yazık ki yabandaki yaşam popülasyonlarını yüzde 60 oranında azalttı.
İnsanlar yok ettiği ormanlarla, işgal ettiği yaşam alanlarıyla başka canlılara yer bırakmadı ve bu durum insanlarla virüslerin temasını ciddi biçimde artırdı. Ormansızlaşma biyoçeşitlilik kaybını ve şimdiye kadar uzak kaldığımız virüslerin insanlar arasında yayılma riskini çok yükseltti. Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF)’nın Yaşayan Gezegen 2020 Raporu’na göre, çevre sorunları, yarım asırdan daha kısa bir sürede, dünya genelinde memeli, kuş, çift yaşamlı, sürüngen ve balık popülasyonlarının ortalama üçte iki azalmasına yol açtı, Covid-19 gibi hayvan kaynaklı hastalıkların ortaya çıkışında da etkili bir rol oynadı.
Bugüne kadar kuş gribi, domuz gribi, H5N8 ve H9N2 virüsleri hayvanlardan insanlara bulaştı, ancak mesele bunlarla sınırlı değil, insanlara sıçradığı taktirde pandemiye ve çok fazla insanın ölümüne yol açabilecek sayısız virüs var.
Geçen ay, Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın Salgın Sonrası Dönemde İnsan Hakları Gündemi başlıklı çevrimiçi sempozyumuna katılan yaşayan önemli düşünürlerden Étienne Balibar’ın insanların biyoçeşitliliği tehdit ettiğini vurgulayıp sorumluluklarını hatırlatırken söylediği gibi, “İnsan türü dünyanın bütünüyle bir ilişkiye sahip ve küreselleşmeyle birlikte pandemiyi de bunun bir sonucu olarak değerlendirebiliriz. Kapitalizmin şimdiki haliyle insanlık, bütün dünyayı sömürür hâle gelmiş durumda.”
Biraz daha az et
Peki, yeni pandemilerle karşılaşmamak için hemen atılabilecek somut adımlar neler olabilir?
Hollanda’da faaliyet gösteren, hayvan haklarının ve hayvan refahının yükseltilmesini amaçlayan “Party For The Animals” isimli siyasi partinin Gıda Devrimi adını taşıyan bir dilekçesi var. Bu metinde, gelecekte yaşanacak salgınları önlemek, iklim ve biyolojik çeşitlilik krizleriyle mücadele etmek için gıda sisteminin değiştirilmesi gerektiği belirtiliyor. Dünya hükümetlerine hayvancılıkla uğraşanların bitki tarımına geçiş yapmaları aşamalarında destek olunması çağrısı yapılıyor.
Party For The Animals aynı zamanda vahşi hayvanların tüketiminin ve ticaretinin yasaklanmasını, aynı şekilde kürk üretiminin, ithalat ve ticaretinin yasaklanmasını öneriyor. Tüm hayvansal ürünlere, hayvanların nerede, ne koşullarda yetiştirildiğini ve kesildiğini belirten ve ürünün ekolojik ayak izini gösteren etiketlendirmenin zorunlu kılınmasının gerekliliğini söylüyor.
Üzerine düşünmeye değer, makul, kabul edilebilir öneriler bunlar.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.