30 Ağustos Zaferi’nin 101’inci yılını kutladığımız bu günlerde Zaferin tarihimizdeki anlam ve önemini hatırlamak yerinde olacaktır.
30 Ağustos’a nasıl gelindi?
Osmanlı İmparatorluğu, çok geniş bir coğrafyada dört yıl süren Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda yenilerek, 30 Ekim 1918’de adeta koşulsuz bir teslim anlaşması olan Mondros Ateşkes Anlaşması’nı kabul etmek zorunda kaldı. Mondros’a göre ordu terhis edildi, silâhları toplanarak İtilaf Devletleri’nin depolarına konuldu. İtilaf Devletleri’ne istedikleri yerleri işgal etme hakkı tanındı.
Bunu fırsat bilen emperyalist devletler daha önce kendi aralarında yaptıkları paylaşma anlaşmalarına göre yurdumuzu işgal etmeye başladılar. Daha kötüsü ülkenin yönetiminden sorumlu olan padişah ve hükûmetleri, teslimiyetçi bir anlayışla işgalleri kabul etti ve karşı konulmamasını istedi.
Ancak ordusuz ve silâhsız bir ülkeyi kolayca parçalayacaklarını sanan işgalciler hiç beklemedikleri bir Kuvâ-yi Milliye direnişi ile karşılaştılar. Ordusuz kalan halk kendiliğinden ordulaşmış, elindeki ilkel silâhlarla işgallere direnmeye başlamıştı.
Emperyalistlerin diğer bir şanssızlığı karşılarına Mustafa Kemal gibi büyük bir liderin çıkması idi. Mustafa Kemal, Mondros’tan altı ay sonra Samsun’a çıkarak hem işgalcilere hem de işbirlikçi Padişah Hükûmeti’ne karşı mücadeleyi başlattı. Hedefi ulusal sınırlar içerisinde ulusal egemenliğe dayalı tam bağımsız yeni bir devlet kurmaktı. Bunun için Eylül 1919’daki Sivas Kongresi’nde yurt çapındaki tüm yerel Kuvâyi Milliye Örgütleri’ni “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adı altında birleştirdi ve kendisi bu örgütün başına geçerek Anadolu’da ulus egemenliğine dayalı yeni bir devletin tohumlarını attı. Anadolu’da artık Padişah’ın değil, Mustafa Kemal’in sözü geçiyordu.
23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılması ve 1921’de yeni bir anayasayı kabul etmesiyle yeni devlet hukuki bir varlık kazandı.
Yasamanın yanında yürütme erkini de kullanan TBMM ilk iş olarak modern donanımlı düzenli işgal kuvvetlerine karşı savaşmak üzere yeni ve düzenli bir ordu (TBMM Ordusu) kurdu.
Ulusal egemenliğe dayalı yeni bir devlet kurulmuştu şimdi sıra bu devletin tam bağımsız olmasıydı. Bunun için her taraftan işgal altında olan yurdun işgallerden kurtarılması gerekiyordu. Mustafa Kemal “iç hat manevrası” denilen bir strateji uygulayarak önce doğuda Ermeni işgaline son verdi, güneydeki Fransız işgaline karşı Kuvâ-yi Milliye’yi örgütledi ve destekledi. Doğu ve Güney emniyete alındıktan sonra batıyı işgal eden Yunan Ordusu’na sıra gelmişti. Yeni kurulan TBMM ordusu Yunan Ordusu’nun Eskişehir yönündeki ileri harekâtını iki kez İnönü mevzilerinde durdurmayı başardı. İnönü’de yenilen Yunan Ordusu seferberliğini tamamlayarak Ankara’ya yönelik Büyük Taarruzu başlattı. Bunun karşısında Mustafa Kemal, orduyu Sakarya Nehri’ne kadar çekti. Maksadı orduyu kurtarmak ve geliştirmek için zaman kazanmaktı.
23 Ağustos-13 Eylül 1921 arasındaki Sakarya Savaşı, Kurtuluş Savaşımızın dönüm noktası oldu. Yunan Ordusu, Sakarya Nehri’nin doğusuna geçemedi ve taarruz gücünü yitirerek Eskişehir-Afyon hattına geri çekildi. Güneydeki Kuvâ-yi Milliye direnişinden yılan ve Sakarya’da yeni devletin gücünü gören Fransa ve İtalya güney ve güneybatıdaki işgal bölgelerini boşalttı. Karşımızda yalnız batıdaki Yunan Ordusu kalmıştı.
Büyük Taarruz:
Sakarya’ya müteakip bir yıl her iki ordu Sakarya’daki noksanlarını tamamladı. Yunan Ordusu adı geçen hattı savunma için tertiplenirken o zamana kadar savunma muharebeleri yapan TBMM Ordusu, Mustafa Kemal’in başkomutanlık yetkilerini kullanarak aldığı tedbirler ve halkın büyük özverisi ile Taarruz Ordusu hâline getirildi.
Bir yıl süren hazırlıkların tamamlanmasına müteakip ordumuz 26 Ağustos 1922’de baskın şeklinde taarruza başladı. Amaç Yunan Ordusu’nun gerisi ile irtibatını keserek güneyden (Afyon güneyinden) kuşatmak, Dumlupınar önünde kesin sonuçlu muharebeye zorlayarak imha etmekti. Bu maksatla Afyon güneyindeki sıklet merkezi bölgesine büyük bir gizlilik içinde kuvvet kaydırılarak buradan şiddetli bir taarruzla düşman cephesi yarıldı. 5’inci Süvari Kolordusu’nun aşılmaz denilen Ahır Dağı’nı gizlice aşarak düşmanın arkasına sarkması düşmanda büyük bir korku ve panik yarattı. Planlandığı şekilde düşman Dumlupınar’da sıkıştırılarak muharebeye zorlandı ve 30 Ağustos’taki Başkomutan Meydan Muharebesi’nde büyük kısmı imha edildi. Savaşın kesin sonucu alınmıştı.
Büyük Taarruz dünya harp tarihinde planlandığı şekilde icra edilen ender muharebelerden birisidir. Dumlupınar’da imhadan kurtulabilen Yunan askerleri geçtikleri yerleri yıkıp yakarak düzensiz şekilde İzmir’e kaçtılar. Ordumuz 9 Eylül 1922’de İzmir’e, 10 Eylül’de Bursa’ya girdi ve son Yunan askerlerini de denize döktü. Böylece 1919’da İzmir’de başlayan Kurtuluş Savaşımız üç buçuk yıl sonra yine İzmir’de kesin zaferle sonuçlandı.
Sonrası:
10 Ekim’de yapılan Mudanya Ateşkes Anlaşması ile Yunan Ordusu’nun Trakya’yı boşaltması sağlandı.
Kurtuluş Savaşımızın siyasi sonucunu Lozan Barış Antlaşması ile elde ettik. Lozan’da İtilaf Devletleri (bazı istisnalar dışında) bugünkü sınırlar içerisinde tam bağımsız yeni Türk Devleti’ni kabul ettiler.
Savaş kazanılmasa idi Lozan Barış Anlaşması yapılamaz, cumhuriyet ilan edilemez, devrimler yapılamaz, yurdumuz paylaşılır, Anadolu’nun ortasında küçük bir alana sıkıştırılan Türklük imha edilirdi. Bugünkü varlığımızın temelini oluşturan ve başlangıçtaki çok olumsuz koşullara rağmen zamanın en güçlü devletlerine karşı kazanılan Kurtuluş Savaşı ve sonundaki büyük zafer her yıl “Zafer Bayramı ve Silâhlı Kuvvetler Günü” olarak büyük coşku ile kutlanmalı, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bize bu vatanı kazandıran komutanlar saygı ile anılmalıdır. Bayramımız kutlu olsun.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.