3 dakika…

Yeşim Yeliz Egeli

yesimegeli@marinedealnews.com
Sıkılmayın, sakin sakin okumaya devam edin.
Yoga hocaları derler ya, derin bir nefes alın ve içinizde tutun. İşte öyle yavaş yavaş her kelimeyi belleğinize alın ve orada haklı bir anlam verebilmek için tutun. Yine daldan dala çalıyor demeden, 3 dakikanızı ayırın, canlılar arası bağlantıyı siz kurun. Çok mu, inanın değil! İsimler ve söylenecekler uzar gider de yazılanlar yine az kalır!
“Eğer sorsanız: ‘Sessizlik nedir?’ Cevap veririz: O Büyük Ruh’un sesidir. Yine sorsanız: ‘Sessizliğin meyveleri nelerdir?’ Cevap veririz: Kendi kendini kontrol, gerçek cesaret demek olan metanet, sabır, vakar ve saygı.”
Herkes sessiz. Herkes dolu. Taşacak yer arıyor ama sabırla taşmıyor. Genç, yetişkin herkes sus pus, kelimeler boğazlarda düğümlü, çözülmüyor. Ağır bir hastalık, içinde olunan belirsizlikten daha mı hafiftir? Sanırım değildir.
Taşıyla, toprağıyla, üzerinde taşıdığı gökyüzü, üzerine her gün doğan ve üzerinde her gün batan güneşiyle, o pırıl pırıl mehtabıyla… Uçan kuşu, cevval karıncası, kuytuların bekçisi kedileri; kaldırımlarda, yerini tanımadık kokularla paylaşan köpekleri. Damlardaki inekleri, buzağıları, öküzleri, ağıllarda mutlu mesut meleyen koyunları, keçileri. Tatlı tatlı gıdaklayıp neşeyle yumurtlayan tavukları, onları gerim gerim koruyan horozları. Ağaçların bildik misafiri; serçesi, saksağanı, güvercini, kumrusu. Denizleri arşınlayan martısı, beton yollarda tembel aylak dolaşan kaplumbağaları, durgun göllerin neşeli cıvıltısı kurbağaları. Özü asil; bulduğu balı, balığı yeterince yiyen ayıları. Her yıl onca sert rüzgâra aldırmayıp güzele uçan göçmen kuşları. Engin ve güvenli denizlere ulaşma hayaliyle azmini yitirmeden tel örgüleri aşan levrekleri, kefalleri. En değerli hazinesine sürünmekten bıkmayan yılanları… Mavinin kıymetlileri nam-ı diğer güzelleri; lüferler, çipuralar, lagoslar. Arada bir eşsizliğe hava basan yunuslar, artık gazdan soluyamayan hamsiler. Kendi zehirinden katbekat zehire yine de aldırmayan akrepler. Sırtı sağlam salyangozlar, istiridyeler, midyeler… Hoş bir edayla gezinen geyikler, ceylanlar. Kurnazlığı alt edilemeyen tilkiler, çakallar. Gece gezenteleri karafatmalar, hamamböcekleri. Uğursuzluklara şaşan talihsiz uğur böcekleri, şakıyacak dalı kopmuş kanaryaları, özgürlüğe kanat çırpan kırlangıçları, kazları. Ne arısı, ne yeşili, ne mavisi… Ne uçanı, ne kaçanı, ne alı ne moru… Ne dörtnala koşanı ne ayağı halkalı taklacısı. Ne açan çiçeği, ne meyvesi, ne şekeri ne tuzu… Ne ıhlamuru ne köknarı, ne çınarı ne de mimozası. Ne meşesi ne ardıcı, ne de palamudu, hele erguvanı hiç mi hiç mutlu değil! Hiçbiri mutlu değil. İnsan denilen canlının canı darlandıkça zararı daha da artıyor. O kadar b.ka battılar ki sinekler bile mutsuz! Konduğunu nerdeyse yok eden bu saydam kanatlılar hiç bu kadarını birarada görmemişlerdi, şaşkınlar…
İnsan diye yaratıklar gelmiş dünyaya, ‘insan’ım diye dolaşıyor. Özüyle bağlantısı kopmuş, ruhu uyuyor! İçinde var kendinden olma bir yaratık, kendini eliyle “b.ka” sokup sıvıyor, onun yüzünden tüm güzellikler böylece yanıyor.
İstediği derin bir nefes mi, sok içindeki doymak bilmeyen azgın başı b.ka, yok et, kaldır başını al saf nefesini, yeniden başla! Rahat durur mu, beşer işte, ne yapsa şaşıyor! Aklı, zekası başka telden çalıyor, ruhunun sesi kapalı, egosuyla tepiniyor. Bekâsını düşmanıyla elele yok ediyor.
Kızılderili Atalar bilmiş de demiş, insanoğluna: Günümüzde insanlar bilgiyi arar oldu, hikmeti değil. Halbuki bilgi mazidir, hikmet ise istikbâl. Her şey aynı nefesten alır: Hayvanlar, insanlar, ağaçlar… Hayvanlar olmazsa insanlar ne yapar? Tüm hayvanlar gitse insanların ruhu büyük bir yalnızlığa boğulur; insanlar yalnızlıktan ölür. Yapmamız gereken: her şeyi eski sadeliğine döndürmektir, böylece bozulan düzenimiz yeniden kurulacaktır.
İnsanın sonu geldiğinde hepsi diyecek ki, tüm börtü böcek: men dakka dukka! Tüm bunlar olmadığında kendinin de bir anlamı kalmayacak insan, farkında değil.
Ey güzel ‘insan’lar, umudunuzu en temiz giziniz olarak saklı tutunuz. Siz onlardan kendinizi ayrı tutun onlara uymayın! İnsan insana, bile isteye türlü akıl oyunları oynuyor, aslını unutup o sistemin bir parçası olmaktan kendini alıkoyamayacak kadar kaptırıyor. Esas olan kendi yarattığı değil, kendi gibi yaradılanlardır. Unutuyor iyiler: Bir insanı küçümsemek akılsızlık, çok büyük görmek de korkaklıktır. Korkmayın!
Aldığın bir hizmetin karşılığını, zerre emeğin karşılığını, tuttuğun bir balığın karşılığını minnetle zamanında geri ödemediysen kendine ne paye verirsen ver, bi ‘şey’ bile değilsin!
Zorda mısın, iyi olan hızır gibi yetişir üzülme! Kalbin iyiyse ve hak yemiyorsan, el vereni el açanı zorda bırakmıyorsan, sonradan doğma kendi kendine biçtiğin o sıfatlarınla gerim gerim gerilmiyorsan, serin kal; kapın çalınır, kanatlı melekler ayaklı melekleri doluşturur içeri!
“Sonradan görmeler” ve bile isteye hak yiyip gönül kıranlar, onlar bir fıçı deviren alkolikten beter zarardır etrafına. Alkolik de insandır, dünya gözü kapansa da kalp gözü açıktır, ama “sonradan görmeler” onlar, gördükleri sonradan olduğu için gördüklerini de ayırt edemeyip, anlamazlar: Fare de bu gibileri üfleye üfleye, yavaş yavaş, ruhu uyanmadan… Canını bile yakmadan, uykusunda…!
ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
yesimegeli@marinedealnews.com