Tabii ki önce Vatan!
Eskiler ne yapmış biz neyi eksik yapıyoruz, bu dillerdeki yozluk, yüreklerdeki kuraklık, düşüncedeki kıymet bilmezlik, edadaki hoyratlık nedendir diye düşüne düşüne, okuya okuya kavuşturdum günü geceye.
Hepimiz gönül yorgunuyuz
Acaba Atalarımız vatan elden giderken yatağında üst üste 2 gece huzurla uyuyabildi mi? Türk halkı küçüğünden büyüğüne özünden çok sevdiği Vatanı için daima seferber olup zaferlerle dolu bir tarih yazdı. O yıllarda cepheden cepheye cesaretle yetişen insanımızın verdiği mücadele sahi ne uğruna idi? Ailesinde şehidi olmayanımız var mıdır ki! Ne çok bedel ödedi Atalarımız. Peki ne için?
“Kindar ve dindar bir nesil yetiştirmek” için mi? Yetiştirilmesi hedeflenen neslin kime kin duyması beklenmektedir? Türk Milleti dinsiz midir ki, “dindar olmaları, oldurulmaları” düşünülmektedir?
Daima ileriye bakan atalarımızın yetiştirdiği evlatların zaman zaman söylemlerinde rast gelmişsinizdir. Der ki yüreği merhametli, erdemli büyüklerimiz, “Bizi Vatan büyüttü. Elde avuçta yoktu. Çok çalıştım. Bugün ise bu mertebedeyim. Vatanımın üzerimdeki hakkını ödeyemem. Yurtdışından gelen teklifleri bu sebepledir ki, kabul etmem, önce Vatan derim.”
“Vatan herkesin öz annesidir. Birçok insan sağlığında sütünden, hastalığında ilacından geçinmeye çalışır. Bu vatanın her karış toprağı atalarımızın kanıyla yoğrulmuştur.” (Namık Kemal, 1873)
Geçmişte olduğu gibi bu cennet Vatan için, doğan her evladını devletin şefkatinde büyütmek tabii olan iken, şimdilerde o yavrucakları tarikatların zalim kucağına terk eylemek niyedir?
İslam güzel ahlâkı önceler ve amaç toplumun bekası için ‘iyi ve örnek insan’ yetiştirmektir. İyiden kasıt olumlu tüm sıfatlarla bezeli karaktere haiz erdemli insandır. Kadim Devletimiz değerlerimizin toplum üzerindeki rolünü irdelerken, Din Kültüründe de Güzel Ahlâkta da Vatandaşlık bilgisinde de Milli Savunmada da iyilikle, akılcı bilişsel bakış açısı geliştirerek olagelmiştir. Döneminin çağdaşı Alimlerin sıklıkla vurguladığı; insan evladına şah damarından yakın olan Yüce Allah korkulası değil evvela sevilecek olandır.
Bu topraklarda binlerce yıldır hüküm süren asil Türk evladının yüreği ne vakit zalimlikle, kindarlıkla, dinsizlikle anıldı ki, bundan sonra anılsın?
“Bu toprağın analarından ancak vatansever doğar. Allah can verir, Vatan büyütür.”(Namık Kemal,1873) O Vatan ki yanlış yola sapanları da görmüştür, haini de bilmiştir ve hakkından gelmiştir. Hain doğulmaz hain olunur, oldurulur.
Bütün mesele Vatanın her evladına sahip çıkmak. Meziyet o ki her tomurcuğu tarihinin ve soyunun şanına layık yetiştirmek, eğitmek, donatmak.
***
Merak etmek, sorgulamak ve araştırmak; o kadar keyifli bir serüven ki sanki bir dalgadan diğerine volta seyri eylemek gibi…
Donanma Mecmuası, 2 Eylül 1917 tarihinde Ali Rıza Seyfi, Bahriye bölüğü1 başlıklı yazısında, Bahriyeliler ve vatan sevgilerini nasıl samimi anlatmış.
“Hüma’nın hitabesi
Bahriye bölüğü Recai Beye
Geni saf sinemiz, cihanı kaplayan nihayetsiz Bahr-i Muhitler gibi derin ve pür heyecandır. Altın güneşlerin her şaşaası ile parıldayan, lacivert gecelerde semanın haris-i münevveresini çizen Bahr-i Muhitlerin nasiyesini saba ser azad nasıl öperse, bizim de gönlümüzün nurlu denizlerini şefik aile hisleri, tatlı yurt sevdaları, pek vatan muhabbetleri öyle öper.
Denizler gibi her, deryalar gibi kuvvetliyiz! Akdeniz’in ve Karadeniz’in beyaz köpüklerinde ışıldayan güneş şaşaalarından pak nasiyemizde akisler vardır.
Babalarımız, babalarımızın babaları yedi deryaya hükm etmek uğruna can verdikleri zaman, bize miras olarak, o yedi deryayı, hep onları, yalnız onları bıraktılar. Letafetlerini de sükûnetlerini de muhabbetlerini de fırtınalarını da!
Mavi bir sema, mütebessim bir gülüş altında, aile kucağı demek olan vatan toprağı üzerinde kar gibi beyaz elbiseleriyle resmigeçit yapan bir bölük bahriyeli sükûn ve letafetiyle yaz denizine benzer. Renk ve duruşuyla asude sularda yüzen bir martı sürüsünü andırıyor.
Bir yaz denizinde sükûnet ve letafetiyle beraber nasıl vakur ve korkunç bir kudret, nasıl bir celal ve müteâl bir istidat coşanı mündemiç ise, o zarif ve beyaz bahriyeli bölüğünde de öyle bir kudret, öyle bir celal ve haşmet münderiçtir; uğuldamağa hemen hazır fırtınalar, tayfunlar gibi!
Her şey şan ve şuh gider ve herkes hande ederken, bir anda, gülen ufukların karardığını, parlayan güneşlerin sarardığını, hafif ve munis esen rüzgârın kuvvetlendiğini görürsünüz. Denizin kaşlarını çatmağa başladığını, elini hiddetle buruşturduğu bu zamanlarda ondan korkunuz. Çünkü; fırtınalar padişahı kara bulutlardan yayılmış yüksek tahtından sizi seyir etmektedir.
İşte biz bahriyeliler de böyle:
Hele Vatan ufuklarının derya nurunda bir siyah lekecik belirsin. Hele alâim-i sema mealde aziz ve alî Türk milleti için en ufak bir tebdil havaî his edilsin, hele sefine-i devlette o muhip ve kahhar:
Silah başına!
Bir çalsın: O beyaz elbiseli bahriye bölüğünün fırtına doğuran bir kara bulut gibi toplayıp açıldığını, coşup kaynaştığını ve nihayet cihanları yıkacak bir kasırga halinde vatanın binlerce mil uzak hudutlarına kadar dağılıp istila ettiğini görürsünüz.
Kar gibi beyaz elbisesi, şadan çehresi, müstesna nasiyesi, handan vatanın mızıkasıyla munis ve sakıt, nazar gâh-ı millette yürüyen şu bahriye bölüğüne baktığınız zaman hatırınıza gelsin ki; lacivert ve serin; pür huzur ve derin; sevimli denizlerin â’makında vasi bahr-i Muhit sularının söndüremediği volkanlar ateş saçmaktadır.
2 Eylül 1333, Ali Rıza Seyfi”
Vatan Şairi Namık Kemal’in kitabını hediye etmek için Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan aldım. Halka vatan fikrini ve sevgisini aşılamak için kaleme aldığı meşhur “Vatan yahut Silistre” tiyatro eserinin sayfalarını karıştırırken bir haydut/eşkıya grubunun ismi dikkatimi çekti. Not ettim.
Kimlerden olduğunu araştırmaya koyulduğumda, aradığım kelimeden bağımsız olarak; 1917 yılında yüksek bir zarafet ve bir o kadar da derin bir sevgiyle kaleme alınan yukarıda noktası virgülüne yer verdiğim bu kıymetli yazının yer aldığı siteye rast geldim. Okumaya koyuldum. Çok beğendim. Hani bahar gelince elma ve erik ağaçları beyaz beyaz çiçek açar ortamda ferah bir serinlik, mis gibi bahar kokusu yer alır ya… Ruhumda uyandırdığı işte öyle ferah bir duyguydu.
Sonra…
Mustafa Kemal’in İsyan Muhtırası
Bu mektubun yazıldığı 1917 yılını görünce çağrışım yaptı ve aklıma 2017 yılında heyecanla okuduğum Kerem Çalışkan’ın “Mustafa Kemal’in İsyan Muhtırası” kitabını anımsadım.
Atam Muhtıra’yı, Kartal* istimbotunda Yaveri Cevat Abbas’a yüksek bir kararlılıkla, “Geldikleri gibi giderler!” sözünü daha demeden yaklaşık 1 yıl 1 ay önce kaleme almıştı. Evet, evet Büyük Önderimiz bu Raporu 20 Eylül 1917’de kaleme almış. Merak edenler için kitap hakkındaki özet bilgide şunlar yazıyor;
“Bu belge okunmadan Büyük Nutuk anlaşılmaz. Bu muhtıra, Milli Mücadele’nin önceden ilan edilmiş gerekçesidir, önsözüdür… Aynı zamanda ileride onun liderliğini yapacağı Kurtuluş Savaşı’nın işaret fişeği gibidir… Çünkü bu muhtıra, Samsun, Erzurum ve Sivas’ta oluşan isyancı ruhun en önemli belgesidir… Niçin Şehzade Vahdettin ile Almanya’ya gönderildi? Mustafa Kemal, padişahtan umudunu ne zaman kesti? Padişah Vahdettin, onu niçin Anadolu’ya yolladı? 20 Eylül Muhtırası Mustafa Kemal’i 19 Mayıs 1919’a nasıl taşıdı?” Ve dahası bu değerli çalışmada.
Sonra…
Raporu hatırlayınca aklıma “Kartal İstimbotu” geldi. Sahi, 13 Kasım 2018 yılında tören ile Deniz Kuvvetlerimize teslim ettiğimiz müze gemi Kartal, Beşiktaş’taki Deniz Müzesi’nde ne zaman sergilenecek diye düştü aklıma zira neredeyse 2 yıl geçti. Hatta o dönem çeşitli kaynaklarda Kartal ile özdeşleşecek Yönetmen Serkan Koç tarafından “1919” filmi çekilecekti… Sahi ne oldu, diye düşündüm.
Bu ayki yazımı kıssadan hisseye fikir adamı Namık Kemal’in o değerli eserinden anlamlı bir diyalog ile bitirelim.
İslam Bey: Her görevi yerine getirmek o kadar kolay bir şey midir? Seni önlerinde görmemiş olsaydı, acaba kaçı görevini yerine getirmeye çalışırdı?
Sıtkı Bey: Sen de mi halkımızı bilmiyorsun? O gayret, milletin kanında var! Herkes anasından o vatanseverlik ile doğuyor!
İslam Bey: Ben o sözüne belki senden fazla inanırım. Fakat siz de bu milletin daima önünde bir örnek görmeye, bir büyük adam bulmaya muhtaç olduğunu inkâr edemezsiniz ya!
***
Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk. Dün de bugün de salt Aziz Türk Milleti’ne değil tüm dünyaya örnek oldu. Yarınlarda da olacak… Ne demişti bizlere, ”İstikbâl göklerdedir!”
Vatanımızın nur yüzlü anaları senin izinde daha nice vatanseverler doğurdu, doğuracak.
Örnek ‘İnsan’: Büyük Atatürk. Özünü iyi ve sağlam temelli fikirlerle bezediği eşsiz eserleri ile ilelebet payidar kalacak.
1) http://www.donanmatarihi.com/donanma-mecmuasi-87-136-13-eylul-1917/
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.