Türkiye’nin siyasi ve iktisadi kumarı!

MDN İstanbul

Şubat ayı Türkiye ekonomisinin yakın tarihi açısından çok önemli gelişmelere sahne oldu

Şubat ayı başında esen iyimser hava ve Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın ‘Para Politikası Kurulu’nu erken toplayıp faiz indirebiliriz” açıklamasıyla adeta fırtınaya dönüştü. Siyasilerden Başçı’ya faiz indir baskıları artarken, dolar kurunun 1 hafta içinde 2,33 TL’den 2.50 TL’ye fırlaması adeta bütün planları da alt üst etti. Tansiyonu fırlayan dolar Merkez Bankası’nın eren faiz indirimi silahını elinden alırken, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Merkez Bankası’nın bağımsızlığının elinden alınacağı yorumlarına neden olan sert açıklamaları da gerginliğin zirveye çıkmasına neden oldu. Bütün bu gerginliğin sonucunda 2.33’ler seviyesinden 2.45’ler seviyesinde denge bulan bir dolar kuruna tanıklık edildi. 24 Şubat’ta ise merkez Bankası olağan aylık faiz toplantısını yaptı ve politika faizini 0.25 puan indirdi. Merkez’in bu hamlesi ‘ne şiş yansın, ne kebap’ deyimini akıllara getirse de, Baçı ve ekibi, enflasyon tam olarak istenilen seviyeye düşmeden önemli ölçüde faiz indirilmeyeceğinin altını bir kez daha çizdi. Birçok ekonomist ve bankacıya göre bu son faiz indirimiydi ve bu cephede artık ‘deniz’ bitti. Her ne kadar Euro Bölgesi’nde Yunanistan’ın yeni hükümetiyle el sıkışılmış olunsa da, Avrupa’da büyümenin uzun süre beklenilen seviyelere ulaşması pek mümkün görünmüyor. ABD’de ise FED’in ne zaman faiz artırımlarına başlayacağı her an izlenmeye devam edilecek. Peki içeride ve dışarıda bu gelişmeler yaşanırken, bundan sonra Türkiye ekonomisini neler bekliyor? Bu sorunun yanıtı şubat ayı sonunda Yapı Kredi Portföy tarafından düzenlenen “2015 Makroekonomik Beklentiler” konulu konferansta Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Refet Gürkaynak ve Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Burak Saltoğlu’na soruldu.

Türkiye’nin önde gelen ekonomi profesörleri, Türkiye›nin son birkaç yıldır sadece siyasi değil, artan borçlar ve cari açık nedeniyle iktisadi risklerinin de ortaya çıktığına dikkat çekiyor. Ekonomistler, 2015›in iktisadi ve siyasi riskler nedeniyle volatil bir yıl olacağını belirtiyorlar.

Türkiye’de risklerin temeli borçluluk
Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Refet Gürkaynak bu yılın hem siyasi hem de iktisadi risklerin etkili olacağı volatil bir yıl olacağını belirtti.

Gürkaynak, “Eskiden sadece siyasi risklerden korkarken şimdi siyasi ve ekonomik risklerin birlikte hareket etmesinden korkuluyor. 2015 volatilitesi yüksek bir yıl olacak” diye konuştu. Türkiye’de sanayi üretimi yerine inşaat rantına kayılmasının önemli bir risk olduğunu belirten Gürkaynak, ayrıca, hanehalkı borçluluğunun yüksekliğine ve cari açığın da bir risk unsuru oluşturduğuna dikkat çekti.

Türkiye’deki risklerin temelini “borçluluk” olarak tanımlayan Gürkaynak, siyasi iradenin de zaman zaman volatilite kaynağı olduğuna işaret ederek, piyasaların iktisadi kırılganlıklar nedeniyle siyasetin yarattığı dalgalanmalara karşı daha volatil hale geldiğini söyledi.

Kurda oynaklık devam eder
Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Burak Saltoğlu da bu yıl kurda oynaklığın süreceğini vurgulayarak petrol fiyatlarındaki düşüşün cari açık ve enflasyon açısından faydalı olduğunu belirterek, “Ancak fiyatlardaki sert düşüş durdu ve artık yükseliş olacağı beklentisi oluştu” dedi. Saltoğlu, 2015 yılı tahminlerini ise enflasyon için yüzde 6-6.5, büyüme için yüzde 3.5-4, cari açığın GSYH’ya oranı için yüzde 5-5.5 olarak açıkladı. Petrol fiyatı tahmininin ise ortalama 65 dolar olduğunu söyleyen Saltoğlu, “2015’te yüzde 10-14 arasında kur oynaklığı devam eder” dedi. Bankacılık sektöründe kredilerin mevduata oranının yüzde 115.4 seviyesinde olduğunu, bu yükselişin risk oluşturduğunu ve izlenmesi gerektiğini söyleyen Saltoğlu, “Ancak krediler için ayrılan karşılıklar çok yüksek, yasal olarak ayrılması gerekenin çok üzerinde. Bankacılık sektöründe batık oranı yüzde 7-8 olsa bile karşılıkların yüksek olması sektörün sağlamlığını ortaya koyuyor” diye konuştu. Kredilerdeki artışın varlık balonu riski oluşturabileceğine de dikkat çeken Saltoğlu, 2015 Haziran sonrası ekonomi yönetiminin kime devredileceğinin önemine işaret ederek, özellikle yabancı yatırımcıların bu konudaki hassasiyetine dikkat çekti. Saltoğlu volatilitenin olduğu dönemde varant, hedge işlemleri ve özel sektör tahvilleri ile denge sağlanabileceğine işaret etti.

Merkez siyasi baskıya dayanamayabilir
Merkez Bankası üzerinde siyasetin sürdürdüğü faiz indirimi baskıları ile ilgili olarak da konuşan Gürkaynak ise “Enflasyon hem baz etkisi hem de petrol fiyatları ile ilk yarıda düşer ikinci yarıda yine çıkar. Ancak Merkez Bankası böyle olacağını bildiği halde faiz indirmek için siyasi baskıya dayanamayabilir, hem de seçim varken” dedi. Merkez Bankası’nın enflasyonu düşürme konusunda üstlendiği rolün doğru olduğunu söyleyen Gürkaynak, bunun dışındaki sorumlulukların Merkez Bankası’na yıkılmasının doğru olmadığını söyledi.

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’ya dönük siyasilerden gelen eleştirileri hatırlatan ve geçmiş Merkez Bankası başkanlarının performanslarına değinen Saltoğlu ise, Süreyya Serdengeçti’nin enflasyon hedefinden sapma oranının sıfır olduğunu, Durmuş Yılmaz’ın sapma oranının yüzde 68, Erdem Başçı’nın sapma oranının ise yüzde 56 olduğunu söyledi. Saltoğlu, söz konusu üç TCMB başkanı döneminde reel faizin sırayla yüzde 13.75, yüzde 5.38 ve yüzde 0.38 olduğunu belirtti.

Bunu Paylaşın