Şeffaflık arayışı şirketlerde mahremiyet bırakmamış

MDN İstanbul

Küçük ortaklar ve alacaklıların kollanması gayreti, bir yandan şeffaflık adına şirketlerde mahremiyet sınırı iyice daraltılmış, bir yandan denetim adına şirket yöneticilerinin inisiyatif alanları iyice daraltılmış. Bu yaklaşım, ceza tarafında da kabahat düzeyindeki yanlışların bile yolsuzluk gibi cezalandırılmasını sağlıyor

Yeni Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) yürürlüğe girmesine sayılı günler kaldı. Yürürlük tarihi yaklaştıkça yasanın aksak veya yanlış bulunan yönleri üzerine tartışmalar da sürüyor. Yasada pratikte uygulaması imkansız denecek maddeler de var, kendi içinde çelişen maddeler de… Ayrıca yasanın temel felsefesinin iki bacağını oluşturan şaffaflık ve denetime ilişkin düzenlemelerde sorunlu yerler var. Yasanın ceza ve cezalandırma anlayışı da bir başka temel tartışma noktası.
Yeni TTK’nın temel hedeflerinden birisi, ticaret hayatı ve şirketlerin şeffaflaşması, kayıtdışı işlemlerin önünün tıkanması. Geçmiş dönemin kayıtdışı ve keyfi yönetim biçimlerine tepki olarak yeni kurallar ve sistemler oluşturulurken, bu defa da diğer uca savrulan bir yaklaşım ortaya çıkmış. Küçük ortaklar ve alacaklıların kollanması gayreti, bir yandan şeffaflık adına şirketlerde mahremiyet sınırı iyice daraltılmış, bir yandan denetim adına şirket yöneticilerinin inisiyatif alanları iyice daraltılmış. Bu yaklaşım, ceza tarafında da kabahat düzeyindeki yanlışların bile yolsuzluk gibi cezalandırılması ile tamamlanmış. Örneğin şeffaflık adına şirket bilgilerinin internet sitesinde yayınlanması zorunluluğu getirilmiş. Bu zorunluluk küçük şirketler için de, tek ortaklı şirketler içinde fark gözetmeden konmuş. Üstelik internet sitesine konulması zorunlu bilgilerin sınırı o kadar geniş tutulmuş ki, neredeyse diğer tüm şirket faaliyetleri kadar hacimli ve hantal bir ek iş yükü yaratılmış. Şirketlerin mahremiyet sınırlarını oldukça daraltan ve rekabet açısından soru işeretleri taşıyan bu uygulamada, internete konulacak bilgilerin sınırının bu kadar geniş tutulmasının, sistem için neden zorunlu görüldüğünün de ikna edici bir açıklaması yok.

Denetim aşırı güçleniyor

Yeni düzen, bağımsız denetimi güçlendirerek kayıtdışılığı ve istismarı önlemeyi amaçlıyor. Ama bunu yaparken denetim ayağında aşırı bir güç birikimi yaratıyor. Bu güç birikimi, yönetim kurulları ile denetçiler arasında şirket faaliyetlerini tıkayacak çatışmalar yaratabilecek durumda.
Denetçiler, sadece muhasebe işlemlerinin kurallara uygun olup olmadığını denetlemekle sınırlı kalmıyor ve yönetim kurulu faaliyetlerini denetleyen, dahası bu konuda görüş bildiren bir üst pozisyon kazanıyorlar. Öyle ki denetçinin, yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporu hakkında olumsuz görüş bildirmesi, yönetim kurulunun istifasını ve genel kurulun hemen toplanmasını gerektiriyor. Yönetim kurulu faaliyetleri, sadece şirket işlerinin mevzuata uygun yürümesinden oluşmuyor. Yönetim kurulunun rekabet ve büyüme stratejileri geliştirme gibi önemli bir alanı daha var. Bağımsız denetim işlevinin mevzuata ve gerçeklere uygunluk alanının dışına taşarak stratejik yönetim kararları alanına sızması, şirket yönetimlerini çatışma alanı haline getirme potansiyelini taşıyor.

Ceza ile uslandırma yöntemi
Ceza alanında ise yasaya, oldukça küçük kusurların bile hapisle cezalandırıldığı, terazisi bozuk bir yaklaşım egemen. Herhangi bir belgeyi internet sitesine koymamamış olmak bile, dolandırıcılık muamelesi görüyor ve hapis cezasıyla karşılaşıyor.
Yasada pratikte nasıl uygulanacağı anlaşılmayan hükümler de var. Bunun en çarpıcı örneklerinden birisi, tüm şirket belgelerinde bulunması gereken bilgi listesi. Yasa “Tacir işletmesiyle ilgili kullandığı her türlü kağıt ve belgede tacirin sicil numarası, ticaret ünvanı, işletmenin merkezi, tacir sermaye şirketi ise taahhüt edilen ve ödenen sermaye, internet sitesinin adresi ve numarası gösterilir. Anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde, sırasıyla yönetim kurulu başkan ve üyelerinin, müdürlerin ve yöneticilerin ad-soyadları gösterilir” diyor. Buna göre şirketin bütün kağıtlarında bu bilgilerin tamamı basılacak. Örneğin bir yazar kasa fişine bu kadar bilginin nasıl yazılacağı tam bir “Zihni Sinir” projesi. Buna göre her müdür değişikliğinde veya sermaye değişikliğinde şirketteki tüm belge ve kağıtların yeniden basılması gerekecek. Bu kadar bilginin her belgede yer almasının, matbaacılardan başka kime ne faydası olduğu da yanıtı olmayan bir soru.
Buna benzer bir hüküm de şirket yöneticilerinin ve eşlerinin üçüncü dereceden hısımlarına kadar yakınlarının şirkete borçlanmasının yasaklanması. Bu, yöneticinin sözkonusu yakınlarının şirketten taksitli alış-veriş yapmasını yasaklıyor. Buna göre örneğin bir beyaz eşya bayiinin akrabaları, o bayiden mal alamayacaklar.

Kobinin aleyhine çalışabilir
Buna benzer hayata ters hükümlerden biri de KOBİ’leri korumayı hedefleyen, ama tam tersine KOBİ’lerin aleyhine olabilecek bir uygulama. Yasa, satıcının bir küçük ve orta ölçekli işletme, tarımsal veya hayvansal üretici olduğu, alıcının ise büyük işletme olduğu durumda taksitli satış yapılmasını yasaklıyor. Bu durumda ödeme vadesinin en fazla 60 gün olmasına izin veriliyor. Ayrıca ödeme vadesi için yasal temerrüt faizinden en az 8 puan daha fazla, yani en az yüzde 17 temerrüt faizi uygulanmasını şart koşuyor. Büyük işletmeler karşısında küçük ve orta işletmeleri korumayı amaçlıyor gibi görülen bu düzenlemeler, tam tersine KOBİ’lerin aleyhine çalışabilir. Rakipleri daha uzun ödeme vadeleri ile ve taksitli satış yapabilirken ve daha düşük temerrüt faizi talep ederken, KOBİ’lerin yasanın çizdiği sınırların altına inememesi, rekabette dezavantaj haline dönüşebilir. KOBİ satış için talep edeceği şartları, yasanın belirlediği sınırlardan daha düşük düzeye çekemediği için, rekabette iş kaybı ile karşılaşabilir.

Birden fazla bilançoya neden olabilir
Doldurulması gereken bir diğer boşluk da yeni TTK’nın mali raporlarda uyulmasını istediği Türkiye Muhasebe Standartları ile, maliyenin istediği Tek Düzen Hesap Planı arasındaki uyumun sağlanması. Yeni TTK’nın ihtiyaca cevap verebilir şekilde uygulanabilmesi için Vergi Usul Kanunu’da (VUK) bunlarla uyumlu düzenlemelerin yapılması ve Türkiye Muhasebe Standartları’nda yer alan düzenlemelerin ne şekilde uygulanacağının netleştirilmesi gerekiyor. TTK’da öngörülen Türkiye Muhasebe Standartları, vergi matrahına esas olan mali kârı hesaplamaktan ziyade ticari kârın tespitine yönelik. Türkiyi Muhasebe Standartları’nda vergiden çok finansal tablolara yönelik düzenlemeler yer alıyor. Düzenlemelerin bir çoğunun ise VUK’da yer alan hükümlerle kıyaslandığında vergi matrahını azaltıcı nitelikte olduğu anlaşılıyor. Standartların bu haliyle uygulanması durumunda şirketlerin birden fazla sayıda bilanço çıkarmaları söz konusu olabilecek.
Tüm bunlar alt alta toplandığında yeni TTK yürürlüğe girmeden önce ciddi bir balans ayarına tabi tutulması gerektiği ortaya çıkıyor. Bu arada hükümetin çıkartması gereken yönetmelikleri de bir an önce yayınlaması da uyum süreci açısından önem taşıyor.

Gemi Haczi Zorlaştı
Yeni Ticaret Kanunu’nda denizcilikle ilgili en önemli düzenleme Türk bayraklı gemilerin ipoteği konusu oldu ve bunun yanına konu ile ilgili olan gemi alacakları kısmı da eklendi. Kanunda bir geminin seferden men edilebilmesi için söz konusu alacağın deniz alacakları olarak sayılan listenin içinde yer alması gerekiyor. Deniz alacağının varlığı halinde geminin seferden men edilebilmesi ise ancak ihtiyati haciz ile söz konusu edilebiliyor ve bunun dışındaki yollar kanunen kapatılıyor. Alacağın kesinleşmiş bir mahkeme ilamına dayanması halinde ise yukarıda anlatılan hususlar geçerli değil.
Kanunun 1352.maddesinin özel bir önemi bulunuyor. Bu maddede bir liste dahilinde “deniz alacakları” sayılmakta ve gemilerin ancak bu listede yer alan bir alacaktan ötürü ihtiyaten haczedilebileceği, bunların dışındaki alacaklardan ötürü ise geminin ihtiyate haczi, diğer bir ifadeyle seferden men edilmesine imkan bulunmadığı ifade ediliyor. Doğrudan doğruya ve değiştirilmeksizin 1999 konvansiyonundan ithal edilmiş olan bu liste aslında denizde ticaret yapılması ya da bir geminin denizde işletilmesi sebebi ile meydana gelebilecek her türlü alacağı kapsıyor, ancak buna karşılık bir geminin alacağı için başka bir geminin ihtiyaten haczedilmesi inceleme konusu olan düzen itibarıyla artık mümkün olamayacak.

Yasanın denizciliğe özgü getirdiği cezalar

1-Türk Bayrağı çekme hakkı olmamasına rağmen Türk Bayrağı çeken veya Türk Bayrağı çekmesi gerekirken başka bir devletin bayrağını çeken geminin kaptanı, 6 aya kadar hapis veya adli para cezasıyla cezalandırılır. Bu fiil, yabancı bir ülkede veya açık denizde bir Türk veya yabancı tarafından işlenmiş olsa bile cezalandırılır.
2-Yatlar, denizci yetiştirme gemileri gibi sadece gezinti, spor, eğitim, öğretim ve bilim amaçlarına tahsis edilmiş gemiler ile 18 gros tondan küçük gemiler hariç olmak üzere, gemi tasdiknamesini veya onun onaylı suretini, yahut bayrak şahadetnamesini almaksızın Türk Bayrağı çeken geminin kaptanı, 4 aya kadar hapis veya 200 güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılır. Bu fiil, yabancı bir ülkede veya açık denizde bir Türk veya yabancı tarafından işlenmiş olsa bile cezalandırılır.
3-Gemi tasdiknamesi veya onun onaylı sureti veya bayrak şahadetnamesini gemide bulundurmayan kaptan, 2 aya kadar hapis veya 100 güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılır.
4-Harp gemileri ile sahil istihkâmları önünde ve Türk limanlarına girerken veya çıkarken ticaret gemisine bayrak çekmeyen kaptan, 3 aya kadar hapis veya adli para cezasıyla cezalandırılır.
5-Sicile kayıtlı bir geminin bordasının iki yanına adının, kıçına da adı ile bağlama limanının usulüne uygun olarak yazılması yükümlülüğüne uymayan kaptan, 3 aya kadar hapis veya adli para cezasıyla cezalandırılır.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın