Niçin ekonomimizin büyümesi gerekiyor?

Gökhan Esin

gokhanesin@marinedealnews.com

Öncelikle Alman ekonomistlerin önemli bir yorumunu hatırlatalım; yavaş büyümekten korkmayın, durmaktan korkun! Çünkü yavaş büyüyen ekonomi hala iş üretir ama duran ekonomi üretemez

Örneğin, hesaplara göre Türkiye’nin gençleşen nüfusuna iş üretmek için kabaca yılda yüzde 5 büyümesi gerekiyor. Bu oranın altında kalınırsa işsizlik oranı yükselir. Bunu son dönemde tecrübe etmiş olduk. 2018’de açıklanan YEP’de, 2019 için büyüme tahmini yüzde 2,3’tü. 2020 için ise yüzde 3,5’ti. Ekim 2019’da açıklanan raporda ise 2019 yılı büyüme tahmini yüzde 0,5’e indirildi. Tuhaf olan, 2020 büyüme tahmininin yüzde 5’e yükseltilmesidir.
2015-2018 arası büyümenin ortalaması yüzde 4,9’dur. Son 6 çeyreğin ortalaması ise yüzde 1,8’dir! Demek ki, yüzde 5 oranındaki büyüme son dönemdeki potansiyelimizin epey üzerinde. Yüzde 5 oranında büyüme için yurtiçi tüketimin bir hayli yükselmesi gerekir. Ama YEP bunu öngörmemiş diyebiliriz.

Anladığım kadarıyla rapordaki 2020 yılı hedefleri konulurken 2014 yılı örnek alınmış. 2014’te de büyüme yüzde 5’in üzerindeydi. Ancak, itici güç sabit yatırım ve ihracattı!! Eğer öngörü bu şekilde ise şu soruyu sormamız lazım “dış dünyadaki konjonktür 2014 yılına benziyor mu?” Kaldı ki, 2014 yılında cari açık 43 milyar dolardı. Ekonomik büyüklüğe oranı yüzde 5’e yakındı. Raporda ise yüzde 1,2! Bu değerler pek mantıklı değil, eğer ki ülkemiz yüzde 5 büyüyecekse bunu kendi tasarrufumuz ile yapamayacağımız aşikâr. Yani kaynak ithal edilmesi gerekiyor. Bu da ithalatı yukarı iter. Öte yandan, özellikle Avrupa ve global ekonominin performansı ortada, kimse yüksek büyüme beklemiyor. Bu da ihracat hedeflerimiz için karartıcı bir tablo değil mi?

Son iki dönemdeki büyüme tahminleri +/- yüzde 3 farkla gerçekleşti

4 Eylül günü Cumhurbaşkanı “2020 ile ilgili bir büyüme oranı veriyorum, ona kilitleneceğiz, büyüme oranını kesinlikle yüzde 5 olarak planlayacağız,” dedi. Sanırım bu hedef Ekim’de açıklanan rapora yansıtıldı. Bence de, yüzde 5 büyüme tahmin olamaz ama hedef olabilir. Ancak bu hedefe giden yolda kamu bankalarına çok iş düşecek. Kredi hacimleri zoraki şekilde artırılacak gibi görünüyor.

Ama madalyonun diğer tarafını da görmezden gelemeyiz; algı yönetimi! Ekonomi yönetiminin hedef koyup, ulaşamadığı dönemlerde ekonomiye olan güven sarsılıyor. Bunun örneklerini gördük. 2016 yılında açıklanan 2017 büyüme hedefi; yüzde 4,4’tü. Gerçekleşme yüzde 7,4 oldu! 2017 yılında, 2018 yılı büyüme hedefi yüzde 5,5’ti. Yüzde 2,6 oldu! Görüldüğü üzere son iki dönemde tahminler +/- yüzde 3 farklı gerçekleşti. Bu durumda, piyasanın 2020 hedefi olan yüzde 5 oranındaki büyümenin yüzde 3 ya da yüzde 8 olarak yorumlaması şaşırtıcı olmamalı!

Hedeflerin bütçe ayağını da unutmayalım

2019’da kamu, bütün bütçe dengesini bozar bir şekilde büyümeye destek verdi. Yüzde 5 büyüme hedefi ile 2020’de bütçe açığının yüzde 2,9’da kalacağını yan yana koyuyorsak, demek ki kamu bu harcama performansına devam edecek. İyi de bu harcama nasıl finanse edilecek?

Devlet borcu, gelecek jenerasyonun gelirinin günümüz jenerasyonuna dağıtılmasıdır

2020 yılında geri ödenecek iç borç miktarı Ağustos verilerine göre tahminen 232 milyar TL. (2018 yılında bu değer 113 milyar TL idi) Yüzde 2,9 oranındaki bütçe açığı tutarsa 140 milyar TL daha finansman açığı ortaya çıkacak. Dış borcu öngörmesek bile iç borçla kapatılacak meblağ yaklaşık 372 milyara yükseliyor. Ağustos 2019 itibarıyla kamu haricindeki bankaların elindeki tahvil tutarı 240 milyar TL civarında. Kaba bir hesapla, 2020 yılında ekstra 115 milyar TL değerinde daha tahvil almaları gerekecek. Yani ellerindeki tutarın yarısı (yüzde 48) kadar daha tahvil almaları lazım. İyi de bu bankalar, büyüme amaçlı kredi dağıtmak için parayı nereden bulacak? Yurtdışından ithal etmekten başka çareleri görünmüyor. Meselenin diğer tarafı da “vade”. Kamu iç borç stokunun tamamı Ağustos sonunda 690 milyar TL. Yani tüm iç borcun yüzde 54’ü 2020 yılında çevrilecek. İyi de neden böyle oldu? Çünkü Ağustos 2018’de kur krizi sonrası Hazine uzun vadeli borçlanmaları durdurdu. 10 yıllık borçlanmaların sonuncusunu Temmuz 2018’de gördük denebilir. Bu sebeple de vadeler epey kısaldı. Çünkü vade kısalınca faiz oranı aşağı iniyordu.

Faiz oranları, ekonominin trafik ışıkları gibidir

Meseleye bankalar açısından bakalım… 2020’de tahvilin ana alıcısı olacak bankaların bu alım aşamasında daha yüksek faiz talep edebilir çünkü yazdığımız gibi ellerindeki tahvil stokunun yarısı kadar daha alım yapmaları gerekecek. Haliyle, Hazine yüksek faiz verebilmek için vadeyi uzatacaktır. Bu halde kısa vadeli faiz, uzun vadeli tahvil faizinden düşük olacaktır. Bu tablo yatırımcı açısından, geleceğin kasvetli olduğunu gösterir. Burada yazılanlar yatırım tavsiyesi değildir.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
gokhanesin@marinedealnews.com