Suya indiği gün batan savaş gemisi Vasa 333 yılın ardından yeniden gün ışığıyla buluştu
İsveçlilerin, çok uzak bir geçmişte kalan Viking söylenceleri dışında “bir zamanların görkemi” adına çocuklarına gösterebildikleri kahramanlık öyküleri yok denecek kadar az. Hal böyleyken battıktan tam 333 yıl sonra, yani 1961’de gömüldüğü çamurdan gün ışığına çıkartılan XVII. yüzyıldan kalma savaş gemisi Vasa, isveçliler için büyük önem taşıyor. Öyle ki, yirmi yedi yıl boyunca nemli mi nemli bir hangarda tutulduğunda bile, o yıllarda sekiz milyonluk İsveç’te gemiyi on bir milyon kişi ziyaret etmiş. işte o Vasa, kendisi için tasarlanmış ödüllü bir müzede sergileniyor şimdi.
Bir zamanların gemileri
XVII. ve XVIII. yüzyılların karavela türü yelkenli gemilerini görmek isteyenlerin çok fazla şansı yok. “East Indiamen” denen bu gemilerin bazıları 60 metreden uzun olup 15 metreden genişti ve 5 güvertesiyle iki bin tonu aşıyordu. Ayrıca düşman gemileriyle savaşmak ve korsanlara karşı korunmak için 24’lük ve 32’lik borda toplarıyla silahlandırılmışlardı. Üstelik çoğu, tavlun direkleri, gabya çubukları, babafingo direkleriyle donatılmıştı ve mürettebat için lüks kamaraları bulunan ilk yelkenli gemilerdendi.
1628 yapımı Vasa ve ingiltere Portsmouth’da kuru bir havuzda korunan 1778 yapımı amiral gemisi HMS Victory dışında bu göz alıcı gemilerden hiçbiri günümüze ulaşmadı.
Vasa neden battı?
XVII. yüzyılda isveç, Baltık Denizi’ndeki sınırlarını genişletmeye çalışıyordu. İmparatorluğun gücü ise donanmanın geliştirilmesinden geçiyordu. 1620’li yıllarda isveç, Polonya’yla savaştaydı ve 1625’te isveç Kralı Gustaf II. Adolf, “Vasa” adını koyacağı yeni bir geminin yapılmasını emretti.
Stockholm’de tecrübeli bir gemi yapımcısı olan Hollandalı Henrik Hybertsson 1625’te geminin yapımına başladı. Bordasında 64 tane 24’lük bronz topun yer alacağı geminin yapımı üç yıl sürdü. Vasa’nın en az 300, en çok 400 askeri taşıması planlandı ve döneminin en güçlü savaş gemisi olması hedeflendi.
Tarih 10 Ağustos 1628’di, Vasa ilk kez denize indirilecekti. Bütün şehir, özel olarak davet edilen yabancı ülke elçileri, mürettebat ve yolcuların aileleri görkemli Vasa’yı görmek için Stockholm içdenizinin kıyılarına dizilmişti. Büyük gösteriler ve iki pare top atışı eşliğinde suya indirilen Vasa birkaç dakika sonra yan yattı ve top lumbar boşluklarından su almaya başladı. Gemi kıyıdaki insanların korku ve hayret dolu bakışları altında yirmi dakikada battı. Vasa’nın o günkü 150 kişilik mürettebatından ve yolcularından otuzu bu olayda can verdi.
O sırada Prusya’da savaş meydanında olan Gustaf II. Adolf, olup biteni iki hafta sonra öğrendi ve sorumluların tutuklanmasını istedi. Kaptan Söfrig Hansson ile geminin mühendisi Hybertsson tutuklandı. Ancak geminin boyutlarının ve top adedinin kralın onayından geçtiği ortaya çıkınca kimse suçlu bulunamadı. Zaten, Vasa’nın top ağırlığının çok fazla, omurga büyüklüğünün gemi yüksekliğine göre çok küçük ve batmasının kaçınılmaz olduğu 1961’de yapılan hesaplamalarla da saptandı.
Vasa Müzesi
Vasa Müzesi 1988 yılında açıldı. Geminin omurgasının oturtulduğu zemin katla birlikte beş ayrı kattan oluşan müzenin ödüllü tasarımı, içinde ne sergilendiğini çok uzaklardan ele veren çizgilere sahip.
Ziyaretçiler Vasa’yı ilk olarak top lumbar boşluklarının hizasından görmeye başlıyorlar ve tüm katlarda Vasa’nın öyküsünü izliyorlar. Bu öyküde yapım süreci, batışı, o zamanların isveçi ve Avrupası, denizden çıkarılış, yeniden yapım öyküsü, içerdiği tüm ahşap heykeller kabartma ve süslemeler, eserlerin orijinal renklerinin elde edilebilmesi için yapılan araştırmalar, Vasa’nın nasıl bir mutfağı, nasıl bir donanımı olduğuna, ötesi Vasa’da bir günün nasıl geçtiğine dair canlandırmalar var…
Ayrıca Vasa Müzesi’nin programı sürekli değişiyor ve bu değişiklikler gazetelerde ilan ediliyor. Böylece çevresi sinema ve sergi salonları, yetişkinler ve çocuklar için ayrı ayrı tiyatro gösterim platoları, kütüphane, hediyelik eşya mağazalarıyla çevrili Vasa, isveç’in hep gündeminde kalıyor.
Bir sanat hazinesi
Gustaf II. Adolf’un Vasa’yı, tüm dünyanın ona baktıkça isveç’in ve kralının gücünü hissetmesi için yaptırdığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Zaten Vasa, gemi heykelciliğinin, süslemeciliğinin ve savaş propagandasının eşsiz bir örneği olarak kabul ediliyor. Üstelik gemide yer alan ve sayıları 500’ü bulan eserlerin her biri tarihi bir olay› temsil ediyor. Örneğin, Katoliklerle savaşırken “kuzeyin aslanı” olarak anılmak isteyen kralın bu arzusunu, geminin lombar kapaklarında, güvertesinde, ama en çok da pruvada yer alan aslan heykellerinde görmek mümkün.
Aslında Vasa’nın heykellerini yapan sanatçılar isveçli değildi. Hollanda’dan ve Almanya’dan gelen ustalar meşe, çam ve ıhlamur ahşabı kullanarak Rönesans ve erken barok tarzında çalışmışlar. Motifler, Antik Yunan mitolojisinden, incil’den, Antik Roma tarihinden ve o yılların düşgücü yüksek isveç kraliyetinin söylencelerinden ilham alınmış. Ayrıca gemide, melekler, savaşçılar, çalgıcılar, şövalyeler, denizkızları, ejderhalar ve şeytanların yanı sıra kendi burnunu yalayan iri göğüslü kadınlar gibi pagan figürler de bulunuyor.
Bu heykellerin, kabartma ve süslemelerin özgün renklerini bulabilmek için yüzlerce mikroskopik renk örneği üzerinde on yıl boyunca inceleme yapılmış ve eserler bu sürecin sonuçlarına, yorumlarına göre yeniden boyanmış. Bu sayede, o zamanın gemilerinin nasıl boyandığına dair büyük bir gizlilikle korunan ilke ve formüller gün ışığına çıkmış. Söz konusu on yıl boyunca yapılan büyük ve zorlu araştırmalar göstermiş ki, Vasa denize indirilirken boydan boya parlak ve güçlü renklerle boyanmış rengârenk bir gemiymiş.
O renkler isveçlileri ve en çok da çocuklarını hâlâ heyecanlandırıyor. Açıkça söylemek gerekirse beni de… Ama beni büyüleyen daha çok bütün o kalabalığa şaşkın şaşkın bakan Vasa’nın hüzünlü hayaletleri!