Salgın ve karantina süreci hepimize yaşadıklarımızın rastlantısal olmadığını hatırlatmıştır herhalde. O halde bir kez daha kurguladığımız yaşam, dünyayı paylaştığımız canlılar, iklim krizi gibi konular üzerine düşünme zamanı
Virüsle, karantinalı mücadele günlerimizde hepimize epey zaman kaldı, yaşam üzerine, yaşamımız üzerine düşünmek için. Ne hesaplaşmalar yapıldı kim bilir, ne sonuçlara varıldı, ne yaşamsal kararlar alındı, ne sözler verildi kendi kendine. Shakespeare meşhur Hamlet eserinde, “Kendi kendimize verdiğimiz sözü tutmak, en çabuk unuttuğumuz şeydir ne yapsak…” diyordu. Bakalım, yanlış örgütlenmiş toplumsal hayatımız ve günlük kaygılar dayatınca, hangi sözümüz kalacak aklımızda…
Madem öyle…
Evlere kapanmak zorunda kaldığımız günlerde haber üstüne haber yaptı medya; boğazın suları temizlendi, yunuslar İstanbul’da Haliç’e kadar geldi, denizin rengi değişti, son bilmem kaç yılın en temiz havası yaşandı, vs… Bir adım ileriye gidip konuyla ilgili düşünenler, “insanlar kenara çekildiğinde” gördüklerinin gerçek kirliliğin kaynağına dair bir işaret olduğunu anladılar belki. Ancak anlamak değiştirmeye yetmiyor genellikle. Bundan çıkarılacak sonuçları yaşamımıza uyarlamayı becerecek miyiz, bunun için çaba sarf edecek miyiz acaba? Madem temiz hava önemli ve değerli, kömürlü termik santrallere karşı duracak mıyız mesela; ya da madem gıdaya erişim bu kadar hayati, o halde üretimin adil paylaşılmasını gözetecek biçimde yaşayacak mıyız?.. Ve dahi diyebiliriz ki, madem denizde yunus görmeyi, suyun berraklığını bu kadar seviyoruz, sudaki canlı hayatı önemsiyoruz, demek ki denizi kirletmeyecek şekilde alışkanlıklarımızdan vazgeçeceğiz; öyle mi?
Keşke bu sorulara vereceğimiz yanıtlar olumlu olsa…
Plastik dolu denizler
Maalesef, büyük olasılıkla, kendimize verdiğimiz sözler gibi, neyi sevdiğimizi, neyin değerli olduğunu da unutacağız hemen. Örneğin, pek az kimse tek kullanımlık plastiklerden vazgeçecek. Oysa denizlerdeki canlı hayatı yok ettiğini biliyoruz…
Greenpeace Akdeniz’in “Türkiye’deki Deniz Canlılarında Mikroplastik Kirliliği” raporunu hatırlayalım: Türkiye’de incelenen balıkların yüzde 44’ünün, yani neredeyse yarısının midesinde mikroplastik bulunduğunu söylüyor, bu mikroplastiklerin çoğunluğunun tek kullanımlık plastik olduğunu vurguluyordu. Aynı rapor mikroplastiğin sadece balıklarda değil, incelenen kırmızı karideslerin yüzde 18’inde ve midye dolmaların yüzde 91’inde de olduğunu belirtiyordu. Kısacası plastik denizlerimizde, tabağımızda ve sonunda midemizde… Üstüne üstlük canlı hayatı tehdit etmesinin yanı sıra denizlerde ve okyanuslarda giderilemeyen bir kirlilik de yaratıyor.
Düşünenlerin düşüncesi
Karantina günlerinde eve kapanmak zorunda kalınca, havanın bahar aylarında bu kadar sıcak olmasına söylenen çok kişi olmuştur herhalde. Peki, neden bahar ayları bu kadar sıcak olmaya başladı diye düşünen, düşünmeden ezberinden hatırlayan oldu mu? Olmuştur tabii, Antalya’da, Muğla’da onlarca yılın sıcaklık rekoru kırılınca. Gündem korona virüsünden rol çalmaya uygun değilse de mutlaka küresel ısınmaya yol açan iklim krizi gelmiştir akla. Ve ardından, “Bundan sonra küresel ısınmaya neden olan unsurların başında gelen fosil yakıt kaynaklı enerji üretiminin karşısındayım” demiş midir acaba kimse, terini silerken?
Fosil yakıtlara bağlı olarak oluşan gazların yaklaşık dörtte birinin okyanuslar tarafından emilip hapsedildiğini hatırlamış ve iklim değişikliğini durdamak, okyanusları ve insanları kurtarmak için bundan sonra temiz, yeşil enerji vaat eden yöneticiler kimse oyumu onlara vereceğim, diye geçirmiş midir içinden?…
Karantina ve karbon salınımı
Daha geçen ay, Nature Climate Change (Doğa İklim Değişikliği) adlı bilimsel dergide yayımlanan araştırma, virüs nedeniyle evlerimizde kaldığımız dönemde, hem motorlu araç kullanımında hem de hava ulaşımında büyük bir azalma yaşandığını hatırlattı ve dünyanın neredeyse her yerinde sanayi üretiminin durduğunu, enerji talebinin düştüğünü belirtti. Bu bağlamda küresel karbon salınımlarının neredeyse tamamından sorumlu 69 ülkeden elde edilen verilerin sonucunda yapılan değerlendirmeyi duyurdu. Buna göre, Nisan 2020’de, karbon salınımları, bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 17 azaldı. Bir başka ifadeyle, her gün dünya çapında 17 milyon ton daha az karbon gazı salınımı oldu. Ortaya çıkan karbon gazlarındaki düşüş en çok yüzde 43 ile kara ulaşımında görüldü. Hava taşımacılığının durmasının sera gazları salınımındaki düşüşe etkisi ise yüzde 10.
İklim krizinin sonuçları
Greenpeace Akdeniz de iklim değişikliğine karşı hızla harekete geçilmezse aşırı hava olaylarının kısa vadede hastalıklar, çevresel yıkımlar ve gıda krizi gibi korkunç etkiler yaratacağını söylüyordu. İklim krizine bağlı felaketlerin etkisine dair verilen örneklerden bazıları şöyleydi:
2050’de Karadeniz’de avlanabilecek balık sayısı 2010 yılına göre yüzde 50 oranına kadar düşüş gösterebilir.
Doğu Karadeniz bölgesinde artacak yağış heyelan riskini artıracaktır.
Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu’yu kapsayan bölgelerde kış yağışları yüzde 20 ila 50 arası azalacak. Kuzey bölgelerde ise sel riski artacak.
Türkiye, bugün Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da hâkim olan sıcak ve kurak iklim kuşağının etkisine girebilir. Bu gerçekleşirse İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Ege ve Akdeniz bölgelerinde tarım yapılamaz hale gelecektir.
Dünyada türlerin yüzde 30’una yakınının nesli tükenecek.
Buzullar, mercan kayalıkları, mangrovlar, kuzey kutbu ekosistemleri, Alpler’e has ekosistemler, şimali ormanlar, tropikal ormanlar, bozkır sulak alanları ve yerel otlakları içeren doğal sistemler ciddi biçimde tehdit altında kalacak.
Sualtı yaşamı tehdit altında
Birkaç ay önce de Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (UICN), iklim değişikliği ile birlikte okyanuslardaki oksijen seviyesinde büyük bir düşüş gözlendiğini açıklamış ve söz konusu azalmanın sualtı yaşamını tehdit ettiğini vurgulamıştı. UICN’ye göre, 1960’lı yıllarda okyanuslarda oksijen azlığı tespit edilen 45 nokta varken, bugün bu yerlerin sayısı 700’ü geçti. Dahası, tümüyle oksijensiz noktaların sayısı aynı zaman diliminde dört katına çıktı. Bunun anlamı net: Sualtı yaşamı tehdit altında.
UICN raporunda, yüksek oksijene ihtiyaç duyan ton, merlin ve köpekbalığı gibi türlerin bu değişimden en çok etkilenen hayvanlar olduğu belirtiliyordu. Ayrıca okyanuslardaki dengenin bozulmasının besin zincirlerine de zarar verdiği ve bu durumun geçimlerini balıkçılıkla sürdüren insanların hayatlarını tehdit ettiği de anlatılıyordu.
Dirk Gently söylemişti
Karantinalı zamanlar kime ne düşündürdü, kim ne kararlar aldı, bundan sonra ne olacak, bilinmez. Bilinen şu ki, önde gelen bilimkurgu yazarlarından Douglas Adams’ın sıra dışı karakteri Dirk Gently’nin bize hep anlatmaya çalıştığı gibi: Her şey birbiriyle bağlantılı.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.