Dünya ekonomisinin sadece yüzde 1,5-2'sini oluşturan Rusya, piyasaları derinden etkileyebiliyormuş! Nasıl? Çünkü piyasanın yönünü fiyatlar belirler. Peki, kritik doğal kaynak fiyatlarının devletler tarafından belirlenebileceği bir döneme giriyor olabilir miyiz?
Bu yazıyı kaleme alırken; Meksika kendi kendine yetebilmek için petrol ihracatını azaltmayı değerlendiriyor. Hatta 2023 yılında dışarıya petrol satışını tamamen durdurabilir. Çin, rafinerilerden ihracatı dondurmalarını talep ediyor. Macaristan, tarım ürünlerinin ihracatını yasaklamayı tartışıyor. Rusya her an bazı ürünlerdeki ihracatı sınırlandırabilir.
Daha önceki yazılarımızda da belirttiğim gibi; parasal politikalar yatırımcıların ya da şirketlerin Rus ürünleri almasını zora koşamaz. Parasal politika ülkelerin ürettiği emtiaları ihraç etmesini veya diğerlerinin ithâl etmesini de şart koşamaz. İhraç etmeye de zorlayamaz. Bu basit gerçeklik gözden kaçıyor olabilir mi?
Her zaman yazdığımız gibi ekonomi ile piyasa farklı yapılardır
Ukrayna-Rusya savaşının başlamasına müteakip alınan yaptırım tedbirleri özellikle emtia piyasasında zirvelerin görülmesine sebep oldu. Akabinde aşağı yönlü hareket gördük. Demek ki dünya ekonomisinin yüzde 1,5-2'sini oluşturan Rusya, emtia gücü ile piyasaların yönünü belirleyebiliyor! Peki neden? Çünkü piyasa yönünü fiyatlar belirler. Fiyatlar da arz-talep dengesi ile oluşuyor. Her zaman ifade ettiğim gibi ekonomi ile piyasa farklı yapılardır. Dünya ekonomisindeki payı küçük dahi olsa piyasayı etkileyebiliyor.
Kritik doğal kaynak fiyatlarının devletler tarafından belirlenebileceği bir döneme giriyor olabiliriz. Yani gezegenimiz için yeni bir döneme adım atılıyor. Doğal kaynaklara olan ihtiyacın son derece önemli olması fiyatları ikinci plana atınca, enflasyon da küresel ölçekte alevleniyor. Meselenin pandemi üzerine gelmesi, hatta pandemi sonlanmadan başlaması, enflasyonun olumsuz etkisi insanlığın ruh sağlığını da etkileyecektir. Elbette bu ayrı bir tez konusu olabilir.
Asıl görev enflasyonla mücadele
Merkez bankalarının asıl görevinin enflasyonla mücadele olduğunu hatırlatmak isterim. Yani burada asıl görev onlara düşüyor. İnsanların-piyasanın enflasyon beklentilerini çürütmek ya da enflasyonu doğru şekilde çıpalaması lazım. Fakat beklenen enflasyondan, tahvil faizlerini çıkararak elde edilen başa-baş noktası her geçen gün yükseliyor. Yani enflasyon beklentisi tırmanıyor.
Pandemi başından itibaren Avrupa ve ABD merkez bankaları piyasaları sözlü yönlendirme ile yönetti. Ama içinde bulunduğumuz süreçte bu işe yaramayabilir. Yukarıda bahsettiğim gibi para politikasının yaklaşan enflasyona çare olmaması da mümkün. Sözün kısası enflasyon küresel ölçekte yapışkan olabilir. Tahminimizden daha uzun süre devam edebilir. Para sürekli değer yitirebilir. Bu durumda para haricinde olan, sürekli değerlenebilecek değerlere yönelim olacaktır.
Yeni düzende, devletlerin kısıtlamasıyla, ülkeler ihtiyacından fazla üretmediği ürünleri ihraç etmeyi bırakabilir. Bunları ithâl eden birçok ülkedeki yaşam kalitesini düşürebilecek bir adım.
Peki, hâl böyle iken merkez bankaları faiz artışından ne hedefliyor? Emtia fiyatlarındaki yükselişin manşet enflasyona etkisi zaman alacaktır. Stok, ÜFE vs… gibi geçmesi gereken çokça süreç var. Öte taraftan, ani bir faiz artışı sadece piyasadaki enflasyon beklentisini düşürebilir. Böylece merkez bankalarının itibarında ve sözlü yönlendirme kuvvetinde aşınma yaşanmayacaktır.
Merkez bankalarının sözlü yönlendirmesi faiz beklentilerini şekillendirdiği için piyasa aktörlerinin pozisyonlarını da yakından ilgilendiriyor. Bir de gerçekler var. Enflasyon oranı beklentinin üzerinde açıklandıkça merkez bankaları -diğer verileri de göz önüne alarak- sözlü yönlendirme yerine faiz adımlarına devam etmek zorunda kalabilir.
Enflasyon beklentisi çok mu mühim?
Enflasyon beklentilerindeki düşüş uzun vadeli faizleri aşağı çeker, çünkü enflasyon beklentisi, uzun dönemli faiz oranının temel belirleyicisidir. Bunun en güzel örneği de ülkemizdeki enflasyon beklentisinin artışı ile 10 yıllık tahvil faizinin tırmanışıdır, kısa dönem (politika) faizinin düşük olmasına rağmen.
Uzun vadeli faizler, o günkü kısa vadeli faizler ile gelecekte beklenen kısa vadeli faizlerin ortalamasıdır. Bu ortalamaya vade primi de eklenir. Enflasyon beklentisi varsa diğer bir deyişle, riski artmışsa uzun vadeli faizler yükselir. Bu nedenle merkez bankalarının faiz artış kararlarını takiben enflasyon beklentileri iyileşirse, belirsizlik ve risk primi azalırsa uzun vadeli faizler aşağı inebiliyor.
Burada yer alan bilgi, yorum ve tavsiyeler yatırım danışmanlığı kapsamında değildir.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.