Dağlık Karabağ

Serter Tuçaltan

sertertucaltan@marinedealnews.com
Dz. Kurmay Albay (E) Serter Tuçaltan

Azerbaycan ve Ermenistan arasında son dönemde yaşanan gelişmeleri 6 ana başlıkta değerlendirmek mümkündür.

 

Ermenistan’ın saldırılarının gerekçeleri ve Tovuz’a saldırı


Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’ı işgali ardından iki ülke arasında temas hattında zaman zaman yaşanan çatışmaların son bölümü aslında 12 Temmuz 2020 tarihinde, Ermenistan’ın Dağlık Karabağ bölgesi dışında bulunan Azerbaycan’ın Tovuz kentine saldırmasıyla başladı.

Tovuz’un dikkat çeken özelliği Azerbaycan ve Türkiye’nin ortaklaşa gerçekleştirdiği ulaştırma ve enerji hattı projelerindeki önem arz eden coğrafi konumuydu.


Bu saldırı neticesinde başlayan çatışmalar açık kaynaklar tarafından Azerbaycan ile Ermenistan arasında 2016 yılından sonra gerçekleşen en ciddi olay olarak nitelendirildi.

Ermenistan’ın Tovuz’a yönelik saldırısının zamanlaması çok ilginçti. Saldırı;


• Türkiye’nin Doğu Akdeniz, Libya, Ege, Kıbrıs, Suriye ve Irak konularındaki çıkarlarının, Dağlık Karabağ konusunun çözümü için teşkil edilmiş bulunan Minsk Grubu’nun iki eş başkanı olan ABD ve Fransa ile önemli ölçüde farklılaştığı,

• Türkiye’nin başta Doğu Akdeniz ve Suriye olmak üzere bölgesindeki çıkarlarını korumak maksadıyla askeri gücünü birçok cepheye teksif ettiği,

• Türkiye’nin Libya ve Suriye konularında da Rusya ile oldukça farklı politikalar izlediği,

• ABD’nin Türkiye-Rusya ve İran arasındaki işbirliği imkânlarını ortadan kaldırmaya çalıştığı,

• ABD’nin Çin’i durdurmak ve Rusya’yı çevrelemek üzere Asya-Pasifik bölgesini şekillendirmeye gayret ettiği bir dönemde gerçekleşmişti.

Mevcut durum ve ilk saldırıların Tovuz’a yöneltilmesi Ermenistan’ın saldırılarının ardında Dağlık Karabağ bölgesindeki hakimiyetin ötesinde hedefler/çıkarlar bulunduğunu gösteriyordu. Bu hedefler;

• Ermenistan’ın Paşinyan üzerinden tamamen ABD ve Fransa’ya müzahir hale getirilmesi,

• ABD ve Fransa’nın Ermenistan’a ve dolayısıyla Kafkasya’ya doğrudan, fiili erişimlerinin sağlanması,

• Rusya’nın Ermenistan’ı ve Türkiye’nin Azerbaycan’ı destekleyeceği öngörüsünden hareketle Rusya ve Türkiye arasındaki ilişkilerin bir kez daha sınanması ve mümkün olduğunca bozulması,

• Türkiye için gücünü teksif edeceği yeni bir fiili mücadele cephesinin yaratılması,

• Dağlık Karabağ’daki statükonun Ermenistan lehine tescillenmesiydi.


Bu noktada; Paşinyan’ın Ermenistan’ın iç siyasetine yönelik hesaplarını Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütünü (KGAÖ) Ermenistan lehine çatışmalara ortak ederek Azerbaycan ve Türkiye’ye karşı zemin kazanmak, bunda başarılı olamazsa KGAÖ’nün Ermenistan’ı savunmadığını, ABD ve Fransa ile birlikte hareket edilmesi gerektiğini iç kamuoyuna göstermek üzerine kurduğunu düşünmek de yanlış olmaz.


Ermenistan’ın Tovuz saldırısı ile başlayan ilk çatışmalar Türkiye ve Rusya tarafından yapılan, bölgeyi istikrara kavuşturmak için Türkiye ile Rusya’nın birlikte çalışmayı kabul ettiği yönündeki açıklamaların ardından sönümlendi.


Temmuz ayındaki çatışmaların ardından Rusya 20 Temmuz 2020 tarihinde Ermenistan-Azerbaycan sınırında 150 bin askerin yanı sıra 400 savaş uçağının katılımı ile bir tatbikat başlatarak bölgeye yönelik tutumunun ilk emarelerini vermiş oldu. Benzer şekilde Türkiye ile Azerbaycan’da bir dizi geniş kapsamlı ortak tatbikat düzenleyerek bölgedeki gelişmelere seyirci kalmayacakları mesajını verdiler.


Rusya 23 Eylül 2020 tarihinde 2016 yılında geliştirilen “Lavrov Planı”na uygun olarak Azerbaycan’ın Ermenistan tarafından işgal edilen 5 bölgesinin geri verilmesinden yana olduğunu açıklayarak siyasi düzeyde Ermenistan’ı önceleyen tutumundan vazgeçtiğini duyurmuş oldu.


İkinci çatışma dönemi


Çatışmaların ikinci kısmı bu konjonktürde, 27 Eylül 2020 tarihinde yine Ermenistan’ın saldırısı ile başladı. Çatışmaların bu bölümünde sahadaki askeri üstünlüğünün yanı sıra siyasi konjonktürü daha iyi değerlendiren bir Azerbaycan vardı.


Ermenistan’ın başta Rusya olmak üzere üçüncü aktörlere yaptığı yardım talepleri Fransa’nın destek açıklamaları dışında sonuçsuz kalırken, KGAÖ’nün Ermenistan’ı savunması gerektiği tezine verilen, KGAÖ’nün Ermenistan’ın işgal ettiği Dağlık Karabağ bölgesini değil, Ermenistan topraklarını kapsadığı açıklaması Ermenistan’ın beklediği dış destekten mahrum kalacağını gösteriyordu.


Putin’in Paşinyan’ın telefonlarına çıkmadığı haberleri ise Rusya’nın çatışmaları durdurması yönündeki beklentinin de gerçekleşmeyeceğini teyit ediyordu.


Bu durum karşısında gerek KGAÖ’nün desteğini sağlayabilmek, gerekse dış destek alabilmek üzere savaşı kendi topraklarına taşımak isteyen Ermenistan, uzun menzilli silahları ile Azerbaycan kentlerine saldırılar düzenleyerek, sivil kayıplar yaşanmasına neden olurken bu adıma benzer bir hamle ile yanıt verilmemesi, savaşın Dağlık Karabağ ile sınırlı tutulması Ermenistan’ın savaşı yayma çabasını da engellemiş oluyordu.


İkinci çatışma döneminde Rusya’nın iki, ABD’nin ise bir ateşkes girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. Bu dönemde Fransa ve ABD’nin Ermeni tarafını destekleyen açıklamaları dikkati çekti.


Ateşkes Anlaşması ve İlk Yorumlar


Harita: Sözcü



Ermenistan’ın ikinci saldırısı başlangıcından 44 gün sonra, 10 Kasım gece yarısı taraflar arasında Rusya’nın arabuluculuğunda imzalanan ateşkes anlaşmasıyla sona erdi. Ateşkes anlaşması diğer hususların yanı sıra özetle;


 Kazak Bölgesi, Ağdam Bölgesi ve topraklarının 20 Kasım 2020 tarihine kadar,

• Kelbecer Bölgesi’nin 15 Kasım 2020 tarihine kadar,

• Laçin Bölgesi’nin, 5 kilometre genişliğindeki Laçin Koridoru’nun Ermenistan’ın elinde kalması şartıyla 1 Aralık 2020 tarihine kadar Azerbaycan’a verilmesi;

• Rus barış gücü askerlerinin daha sonra uzatılabilecek şekilde 5 yıl müddetince temas hattı ve Laçin Koridoru boyunca yerleştirilmesi,

• Ateşkesi kontrol etmek üzere bir barışı koruma merkezi meydana getirilmesi,

• Laçin Koridoru boyunca Hankendi ve Ermenistan arasında iletişimi sağlayacak ve Rus barış gücü tarafından korunacak bir trafik güzergahının inşası için planlama yapılması,

• Ermenistan’ın Azerbaycan ile Nahçıvan arasında ulaşım bağlantısı sağlaması, ulaşım kontrolünün Rusya tarafından yürütülmesi,

• Bölgede yerinden edilmiş siviller ve mültecilerin geri döndürülmesi hususlarını içeriyordu.


Ateşkes anlaşmasının imzalanmasının ardından Rus Barış Gücü 11 Kasım 2020 günü bölgedeki görevine başladı. Rus Barış Gücü’nün 16 gözlem noktasında ve ulaşım hatlarında görev yapacağı belirtildi.


Aynı gün Türkiye ve Rusya arasında ateşkesi kontrol edecek ortak merkezin kurulmasına ilişkin bir muhtıra imzalandı. Rusya, ortak merkezin Azerbaycan topraklarında ve çatışma bölgesinin dışında olacağını, bu merkezin teknik araçlarla gözlem yaparak barış operasyonunun yapıldığı bölgedeki durumu gözleyeceğini açıkladı.


Ateşkese yönelik yorumlar


AB, BM ve İran çatışmaların durmasından memnuniyet duyduğunu ifade ederken Fransa,


• AGİT, Minsk Grubu eş başkanlığı görevini tam anlamıyla yerine getireceği vurgusunu yaparak müzakerelerin yakın zamanda başlaması gerektiğini,

• Ermenistan’ın çıkarlarını koruyan, kalıcı bir siyasi çözüm için çalışılması,

• Müzakerelerin Dağlık Karabağ’ın gelecekteki statüsünü tanımlaması ve Türkiye’nin bölgedeki provokasyonlarına son vermesi gerektiğini açıkladı.


Ermenistan’da yaşanan infiale rağmen anlaşmanın imzalanmasından sonraki gün ulaşılamayan Paşinyan anlaşmayı “acı verici” olarak nitelerken, aksi bir durumda Hankendi, Hocavend ve Askeran’ın da kaybedilebileceğini, binlerce askerin kuşatılabileceğini ve tam bir çöküş yaşanacağını ifade etti.


Ermenistan Dışişleri Bakanlığı ise 13 Kasım 2020 tarihinde Rusya, Fransa ve ABD ile Dağlık Karabağ durumun ve Ermeni kültür mirasının ele alındığı bir görüşme yapıldığını, ateşkes rejiminin sağlanması ve barış gücü birliklerinin yerleştirilmesi yönünde yapılan açıklamaların Dağlık Karabağ sorununun kapsamlı bir çözümü olarak kabul edilemeyeceği açıklamasını yaptı.


Ateşkesin yarattığı sonuçlar


Ateşkes anlaşmasının tüm taraflar için sonuçları oldu. Bu anlamda Rusya’nın süreçten en kazançlı çıkan taraf olduğunu söylemek mümkün. Ardından Azerbaycan ve Türkiye geliyor.


Azerbaycan


Son gelişmeler Azerbaycan adına yaklaşık 30 yıllık süreçte kaydedilen en büyük ilerleme. Bu bağlamda kazanılan moral ve kendine güven duygusunun yanı sıra;


• Ermenistan ordusu mağlup edilmiş,

• Dağlık Karabağ çevresindeki coğrafya yeniden ele geçirilmiş,

• Nahçıvan ve Türkiye ile doğrudan ulaşım imkânı kazanılmış,

• Çatışma ortamında dahi Rusya ve İran ile olumlu münasebetler sürdürülebilmiş,

• Ermenistan bölgesel olarak yalnızlaştırılabilmiş,

• Azerbaycan-Türkiye işbirliğinin bölgesel etkileri somut şekilde ortaya konabilmiş oldu.


Türkiye


Yaşanan sürecin dış politika anlamında Türkiye tarafından da dikkatle analiz edilmesi gerekiyor.


Azerbaycan ile işbirliği, Rusya ile yürütülen istişareler bölgesel aktörlerle, bölgesel işbirliği mekanizmaları ile üretilecek çözümlerin etkinliğini bir kez daha ortaya koymuş oldu.


Türkiye-Azerbaycan-Rusya arasındaki işbirliği imkânlarının geliştirilerek idame edilmesi önem arz ediyor.


Türkiye ve Rusya arasındaki, karşılıklı menfaat temelindeki benzer işbirliği mekanizmalarının Suriye’de, Doğu Akdeniz’de, Libya’da, Kıbrıs’ta da işletilmesi üzerinde durulmalı.


Nahçıvan ve Azerbaycan ile doğrudan ulaşım imkânı elde edilmesi ise doğuya açılan kapının eşiğini oluşturdu. Bu bağlamda Azerbaycan ile süregelen işbirliğinin askeri faaliyetler dışında da yaygınlaştırılması, bölgesel istikrarın sağlanması ve “Bir Kuşak, Bir Yol” projesine hem orta kuşak hem de deniz boyutuyla etkin katılım sağlanması açılan yolun ve bölgesel çabaların değerini artıracak hamleler olacak.


Rusya


Küresel güç mücadelesi açısından sonuç 2008 yılında Gürcistan’daki gelişmeleri, 2014 yılında Ukrayna’da olanları takip edenler için sürpriz olmadı.


Durum, Rusya’nın batı yanlısı güçlerin sınırlarına yakın bölgelerde varlık göstermesini istemediğini, eski SSCB coğrafyasında batı yayılmacılığına izin vermeyeceğini teyit etmiş, Rusya’nın Batı yanlısı veya batılı kuvvetlerin yerleştiği bir Ermenistan’a müsaade etmeyeceğini göstermiş oldu. Rusya açısından farklılık, bu kez sonucu sahadaki gelişmelere doğrudan müdahale etmeyerek etkilemesiydi.


Rusya, ateşkes anlaşması gereğince Barış Gücü olarak bölgedeki konumunu garanti altına aldı. Bölgede konuşlanmasının Rusya için stratejik avantajları bulunuyor. “Bir Kuşak, Bir Yol” kapsamında orta kuşağın, Türkiye’nin Azerbaycan ve Asya bağlantısının ve İran’ın kuzeyinin kontrol edilebilmesi bu avantajlardan bazıları.


Ermenistan


Ermenistan ise bu süreçte dış politikadaki hesapsızlığının, kendi gücünün sınırlarını bilmemenin, gücü ile orantılı olmadan attığı adımların, maceracılığın, dış politikayı iç politikaya alet etmenin sonuçlarını görmüş oldu. Müzakere masasına yenilmiş, sahadaki avantajını kaybetmiş şekilde oturacak.


Ermenistan, bölgesel menfaatlerini önceleyen bir siyaseti mi, yoksa ABD, Fransa gibi güçlerin çıkarlarını dikkate alan bir politikayı mı benimseneceğine karar vermesi gereken bir süreci yaşayacak. Ermenistan’da bu süreç neticesinde alınacak kararın bölgesel istikrar üzerinde de etkileri olacak.


Müteakip dönem


Ateşkes anlaşmasının imzalanmasının ardından geçen kısa sürede yapılan açıklamalar sahadaki sürece müdahil olamayan Fransa’nın özellikle masada var olmak istediğini ve Ermenistan’a yönelik tam desteğini sürdüreceğini göstermektedir.


Benzer bir desteğin seçim sürecini atlatmak üzere olan ABD tarafından da sergilenmesi beklenmelidir.


Her iki taraf da sahadaki durumun etkisini azaltmak üzere diplomatik platformda etkin olmak isteyecektir.


Açıklamalar ve geçmiş dönemdeki yaklaşımlar Ermenistan, Fransa ve ABD tarafından müteakip dönemde izlenecek/desteklenecek yol haritası hakkında bir fikir verebilmektedir.


Buradaki başlangıç Ateşkes Anlaşmasının “nihai çözüm” olmadığı mesajının verilmesi ile yapılmıştır.


Ardından “Karabağ’ın kendi kaderini tayin hakkı” ve “bağımsız bir Karabağ” argümanlarının masaya getirilmesi beklenmelidir. Bu ana argümanların, “mültecilerin durumu”, “kültür varlıklarının korunması”, “Türkiye’nin Azerbaycan’a sağladığı desteğin kesilmesi” gibi diğer başlıklar ile birlikte, mümkün olan en kısa süre içinde görüşülmesi istenecektir.

Oysa Karabağ konusunda uluslararası hukuk son derece açıktır. Bölgede Ermenistan işgalci durumdadır. Gelinen fiili durum itibarıyla artık zaman Ermenistan’ın aleyhine işlemektedir. Bu noktada gündemde ve zamanlamada belirleyici rol almak Azerbaycan ve Türkiye’ye yarar sağlayacaktır.


Rusya ise bölgeye de yerleşmiş olması itibarıyla oluşan durumdan ve mevcut statüden memnun görünmektedir. Putin’in “Umarım artık ‘Dağlık Karabağ Sorunu’ ifadesini kullanmayacağız. Umarım artık başka konuları tartışırız” açıklaması da bu yaklaşımı teyit etmektedir.


Rusya’nın süreci zamana yayıp yaymayacağına yönelik kararında Ermenistan’daki iç siyasi gelişmelerin de önemli etkisi olacaktır.


Ermenistan’da ABD ve Fransa destekçisi Paşinyan veya benzer görüşleri savunan bir siyasetçinin iktidarda olması bölgeye ABD, Fransa’nın nüfuz etmesini istemeyen Rusya’nın müteakip müzakere sürecini çabuk sonlandırmak istemesine yol açabilecektir. Bu anlamda Ermenistan’daki iç siyasi sürecin dikkatle takip edilmesi gerekmektedir.


Sonuç


Dağlık Karabağ’da sahada önemli başarı kazanılmıştır. Diğer taraftan Karabağ’ın geleceğine, bu anlamda bölgesel istikrarın sağlanmasına yönelik diplomatik süreç devam etmektedir. Sahadaki başarının masada da sürdürülmesi gerekmektedir. Bu ise politikanın dikkatli şekilde tayin edilmesi, işbirliği imkânlarının doğru ve etkin şekilde kullanımı ve müzakere sürecinin, zamanlaması da dâhil olmak üzere çok iyi şekilde yönetilmesi ile mümkün olabilecektir.


Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın
sertertucaltan@marinedealnews.com