Yüce Yöney – Küçük puntolu içerikte büyük tehlike

MDN İstanbul

Boy Eating Donuts

Dünya Sağlık Örgütü obezitenin küresel bir salgına dönüştüğünü söylüyor. Türkiye’deki veriler ciddi tehlikeye işaret ediyor. Markette ambalajların minicik yazılarını okumak yetmiyor. Çocuklar için büyük tehdit gıdalardan geliyor

Geçtiğimiz ay açıklandı. Siyasetçilerin ahkâm kestiği büyük büyük laflardan, hamasi ifadelerden oluşmadığı için herhalde, basın pek fazla ilgilenmedi. Oysa halk sağlığını birinci derece ilgilendiren bir açıklamaydı. Sosyal Haklar Derneği Gıda Çalışma Grubu “Çocukluk Çağı Obezite Raporu”nu duyuruyordu.
Gıda Mühendisi Dr. Bülent Şık’ın hazırladığı rapor, günlük hayatımızda ne denli irkiltici bir tehlikeyle yaşadığımızı, özellikle çocukların bu tehlikeye nasıl maruz kaldığını anlatıyor, obeziteyi, özellikle de çocukluk çağı obezitesini günümüzün en önemli halk sağlığı sorunu olarak tanımlıyor. Türkiye’deki durumun ciddiyetini vurgulayan rapora geçmeden önce Dünya Sağlık Örgütü’nün obezitenin küresel bir salgına dönüştüğünü belirttiğini hatırlatalım.
Raporun odağa çocukları yerleştirmesi çok anlamlı. En fazla bu tehlikeye maruz bırakılan onlar. Çocukların abur cubur ve fast food tarzı gıdaları çok tükettiği ve obezitenin “şeker içeriği yüksek abur cubur” olarak nitelenen yiyecek ve içeceklerin sık tüketilmesi ile yakından ilgili bir problem olduğu malum. Zaten rapor da meselenin en önemli nedenlerinden birinin çocukların hak ve özgürlüklerine yönelik ihlaller ve ihmaller olduğunu göstermeyi amaçlıyor. En açık haliyle çocukların severek tükettiği “abur cubur” olarak nitelendirilen yiyeceklerin çocuklarda obezite sorununa yol açan en önemli faktörlerden biri olduğunu anlatıyor.
Diyor ki rapor, “Veriler, abur cubur yiyeceklerden herhangi birinden günde bir paket yenildiğinde ya da bir su bardağı dolusu şekerli, gazlı veya aromalı içecek içildiğinde günlük şeker alımlarının kolaylıkla aşılabileceğini göstermektedir. Bu kaygı verici bir durum olarak görülmelidir. Abur cubur yiyecek ve içecekleri çocukların hesap kitap yaparak, ölçülü tüketmelerini, haz duygularını frenlemelerini beklemek, gıda tercihlerini rasyonel bakış açılarıyla oluşturmalarını ummak yaş küçüldükçe olanaksızlaşacak bir şeydir. Yetişkinlerin bile bu gibi konularda ne kadar dikkatli ve akıllıca hareket ettikleri, bilinçli tercihler yaptıkları tartışma konusu olabilir. Ama tartışma konusu olmayacak bir şey varsa o da çocukların sağlıklı beslenme, büyüme ve gelişme haklarının güvence altına alınmasının bir gereklilik olduğudur.”

Çocuklarla ebeveynlerin dramı
Raporda vurgulanan en önemli noktalardan biri de bu gerekliliğin yerine getirilmesinin sadece ebeveynlere bırakılamayacağı. Çocukların sağlık ve gelişim haklarının kamusal bir sorumluluk olduğunun ve kamusal uygulamalarla düzenlenmesinin zorunluluğunun altı çiziliyor. Bu çok önemli bir nokta, çünkü çocuklarla ebeveynler günlük yaşamda bu gıdalar nedeniyle sık sık karşı karşıya geliyor; aralarında daimi bir sorun olarak iki tarafın iletişimini engelliyor, barış halini bozuyor. Çocukla ebeveyn arasına atılmış bir nifak tohumu! Üstelik haklı bir kaygıyla olsa da anlamlı ama yeterince faydası olmayacak bir müdahale ebeveynlerinki. Raporun ifadesiyle, “Obezite çocukların yeme arzularını frenleyerek, beslenme konusundaki bireysel tercihlerini rasyonel kararlara göre şekillendirerek çözebilecekleri bir sorun değildir. Çocuklar kilo alımlarını kolaylaştıran bir gıda çevresi içinde bulundukları sürece hareketliliklerini arttırmak bir işe yaramayacaktır.” Bu tespit kamusal önlemlere ve uygulamalara yapılan vurgunun nedenini yeterince açıklıyor olsa gerek.
Obezitenin bireylerin fazla yemesi ve az hareket etmesi sonucu ortaya çıkan bir sağlık sorunu olarak görülmemesinin anlamını anlatan raporda, bu bakış açısının yetersizliği de ifşa ediliyor. Çocukların yüksek miktarda şeker içeren fast food ve abur cubur gıda ürünlerine kolayca erişebiliyor olmalarının obezite sorununun temeli olduğuna dikkat çekiliyor.
“Obezite, kamu ve çevre sağlığını önemsemeyen, tüketimi artırmayı iktisadi büyümenin odak noktasına koyan piyasa ekonomisinin, ve sorunun gerçek nedenlerini teşhis etmekten ve doğru önlemler almaktan uzak kamu politikalarının bir sonucudur. Endüstriyel gıda üretimi kapasitesinin büyüklüğü ve işlenmiş gıdaların pazarlanması tekniklerinin dünya genelindeki olağanüstü ‘başarısı’ ve yaygınlığı obezitenin ilk bakışta fark edilmeyen veya daha derinde yer alan köklü nedenlerinden biridir. Daha somut bir dille obezite, gıda üretimi, mutfak ve beslenme kültürü üzerine binlerce yıl içinde oluşturulmuş deneyim ve geleneklerin, ucuz, besin içeriği boş, aşırı şekerli ve yağlı, ıvır zıvır çeşitli gıdaların istilasına uğramasının bir sonucudur. Bu gıdaların en büyük alıcı kitlesini ise çocuklar oluşturmaktadır.”

Türkiye’den ürkütücü veriler
Türkiye’deki durumu anlatabilmek için bazı verileri aktarmakta fayda var. Mesela, 2014’te yapılan “Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması” sonuçları… Araştırmada 0-5 yaş aralığındaki çocukların yüzde 8,5’i obez/şişman ve yüzde 17,9’u ise hafif şişman olarak bulundu. Buna göre 0-5 yaş aralığında bulunan çocuklardan yaklaşık 660 bin, 6-18 yaş aralığında ise 1 milyon 300 bin çocuğun obezite sorunu yaşadığı çıkarımı yapılıyor. 0-18 yaş aralığına bakıldığındaysa en az 3,5 milyon çocuk obeziteye yatkınlığı artıran kilolu olma sorunuyla karşı karşıya.
Peki yetişkinlerde durum nasıl? 2010’da yapılan “Türkiye Diyabet, Hipertansiyon, Obezite ve Endokrinolojik Hastalıklar Prevalans Çalışması” sonuçlarına göre, 20 yaş üstü yetişkin nüfusta obezite görülme oranı yüzde 31,2 (15 milyon 237 bin 19 kişi). Fazla kilolu nüfus ise yüzde 37,5 (17 milyon 88 bin 246 kişi). Aynı çalışmada 1998 yılına kıyasla obezite oranının yüzde 44 oranında artış gösterdiği de söyleniyor.
Obezite şeker hastalığı, kalp ve damar hastalıkları ve felç gibi pek çok sağlık sorununa yol açıyor. Türkiye’de sadece 7 milyon civarındaki diyabet hastasının tedavisi için her yıl gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde birine karşılık gelen bir harcama yapılıyor: 11,4 ila 12,9 milyar TL.

Obeziteyle mücadele önerileri
Çocukluk Çağı Obezite Raporu’nda obeziteyle mücadelenin nasıl yapılacağına dair öneriler de yer alıyor. 18 yaş altındaki çocukların abur cubur ve fast food tarzı ürünlere erişimini azaltacak önlemlerin alınmasının yanı sıra şu öneriler de getiriliyor: Yapılmasında fayda gördüğümüz abur cubur gıda ürünlerine metabolik sendrom vergisi getirilmesi, fast food ürünlerin satışına yönelik kısıtlamalar, obeziteyle mücadele için aile sağlığı birimlerinde mutfak atölyeleri oluşturulması ve bu proje için gereken tahmini bütçe, bakkal ve market gibi satış yerlerinde yapılacak reyon düzenlemeleri, okul kantinlerinde abur cubur ürün satışlarının daha etkin yöntemlerle engellenmesi, TRT gelirlerinin obeziteyle mücadele amacıyla kurulacak bir kamu kurumuna aktarılması.
Galiba, endişeli, çaresiz ebeveynler olmamak, mutsuz çocukların yetişmesine rıza göstermemek, daha sağlıklı beslenebilmek, daha huzurlu yaşayabilmek için bu konuda bilinçlenmek, kamusal politikalar üretilmesi için baskı yapmak, konuyu sık sık gündeme getirmek zorundayız.

Bunu Paylaşın