Ukrayna jeopolitik bir ganimet mi?

MDN İstanbul

Tüm gözlerin Ukrayna savaşına odaklandığı mevcut konjonktürde küresel bir krize evrilen Ukrayna-Rusya çatışmasının çok katmanlı etkilerini derinden hissettiğimiz günlerden geçiyoruz. Krizin yansımaları; siyasi, politik, ekonomik ve askeri optikten anlık takip edilirken, hadise çok boyutlu analiz edilmeye ve sönümlendirilmeye çalışılıyor.

Şiddetli küresel baskıya karşın bu satırların yazıldığı günlerde (Mart ayının son haftası) Rusya henüz geri adım atmamıştı. Buna karşın hemen her gün Rusya’ya karşı Batı’nın yeni bir yaptırım ve tecrit etme hamlesini gözledik. Gelinen aşamada Ukrayna savaşına askeri boyutta fiilen müdahil olmayan Batı, Rusya’yı uluslararası camiadan izole ederek cezalandırmayı, baskılamayı ve caydırmayı hedefliyor.

Ukrayna’nın içine düştüğü hazin durum

Rusya karşısında beklediği fiili askeri desteği alamayan ve yalnız kalan Ukrayna’nın içine düştüğü hazin durum esasen ibretlik. 3,5 milyonu aşan insanın ülkesini terk ederek mülteci durumuna düştüğü Ukrayna’nın önemli bir kısmı Rus işgâline maruz kaldı. Belli başlı kentler savaşın yıkıcı etkisini hissetti ve harabeye döndü.Stratejik zaviyeden bakıldığında sormadan edemiyoruz, Ukrayna küresel güçler tarafından jeopolitik bir ganimet olarak mı görüldü? Kuşkusuz siyasi tarih yazıcıları bu krizi kodifiye ederken hadisenin nedenlerine ve sonuçlarına odaklanacaklar, lâkin kazanan ve kaybedenleri tahlil etmekte zorlanacaklar. Burada takılan siyasi gözlük ve bakılan yön hiç şüphe yok ki değerlendirmeye etki edecek.

SSCB’nin jeopolitik yanlışı

Kısa bir tarih yolculuğu ile başlayalım. İkinci Dünya Savaşı sonrası SSCB’nin Türkiye’den beklenti ve talebi, Batı yanlısı olmakla birlikte kendi güvenliğini tehdit etmeyen bir çeşit İskandinav modeliydi. Esasen Finlandiya’yı andıran bir yaklaşımdı. Ancak SSCB’nin savaş sonrası Türkiye’den mesnetsiz talepleri (Türk Boğazları’na ve Doğu Anadolu’ya yönelik istekler) ve oluşturduğu baskı, beka endişesine düşen Türkiye’nin yörüngesinin batıya kaymasına neden olmuş, süreç Türkiye’nin NATO’ya üye olmasıyla sonuçlanmıştı. Yaşanan hadise SSCB’nin jeopolitik yanlışı olarak ifade edilebilir. Zira SSCB, dönemin hesapsız stratejileri ile Türkiye’yi Batı bloğuna kendi elleri ile teslim etmiş, Bolşevik Devrimi sonrası Kurtuluş Savaşı esnasında temelleri atılan dostane ilişkiler akamete uğramış ve Türkiye’nin tarafsızlığı son bulmuştu.

Rusya’nın maximum güvenlik bölgesi

Rusya Soğuk Savaş esnasında iki kutuplu yapıya evrilen dönemde kuzeyde Norveç’ten başlayan ve eski Sovyet peyklerini de içine alarak Karadeniz’e ve Kafkaslara uzanan hattı “maximum güvenlik bölgesi” olarak tanımlamıştı. Bu dönemde Karadeniz ve Baltık Bölgesi Rusların zayıf karnını teşkil etmişti. Montrö Sözleşmesi’nin oluşturduğu düzen ve Türkiye ile sürdürülen iyi ilişkiler Karadeniz’i gerilimlerden uzak tutmuştu. Soğuk Savaş Dönemi’nde Karadeniz’deki yegâne NATO üyesinin Türkiye olduğunun altını çizelim.
SSCB’nin çöküşü sonrası maximum güvenlik bölgesi stratejisi de iflas etti. Buna karşın kuşatılan ve baskı altına alınan Rusya’nın güvenlik endişeleri her geçen gün arttı. Putin döneminde görece istikrar bulan Rusya yavaş toparlanmaya başladı. 2008’de Gürcistan, 2014’te Ukrayna üzerinden sinir uçları test edilen Rusya, Kırım’ın ilhakına giden bir refleks göstererek sert gücüne başvurdu, esasen bu Batı’ya verilen net bir mesajdı.

Jeopolitik felaket

Buna karşın Batı’nın Rusya’yı çevreleme gayretleri artarak devam etti. Özellikle Polonya ve Romanya’da konuşlanmasını ivmelendiren NATO, bu ülkelere füze sistemleri yerleştirdi. Balkan ülkelerinin (Sırbistan hariç) Batı’ya entegrasyon çabalarını da artıran NATO, üye sayısını 30’a çıkardı. Dahası Ukrayna, Gürcistan ve Bosna-Hersek’in NATO’ya üyelikleri yüksek sesle konuşulmaya başlandı. Beyaz Rusya, Ukrayna ve Gürcistan’da Batı’ya müzahir rejimler yerleştirmek isteyen Batı, bu ülkelerde renkli devrim denemelerini sıklaştırdı. Ukrayna’da Batı’ya müzahir rejim değişikliğini önleyemeyen Rusya’nın Beyaz Rusya’da Lukaşenko’ya desteği tam oldu.

Günün sonunda(!) jeopolitik denklem öyle bir yapıya evrildi ki ABD/NATO; Rusya’yı kuzeyde Norveç, İsveç ve Finlandiya (NATO Ortakları), Baltık Bölgesi’nde Baltık Üçüzleri, Polonya, Romanya ve Bulgaristan hattı üzerinden çevrelerken, Rusya’yı Karadeniz’de bir diğer NATO Ortağı Ukrayna üzerinden provoke etme gayretlerini şiddetlendirdi. ABD’nin Zelenskyy’nin Devlet Başkanlığına seçilmesi sonrası vites yükselttiğini, zira kurulan stratejide Zelenskyy’nin önemli bir figür olduğunu hatırlatalım.

Geçmişte Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşmayla yeni dönemin sinyallerini veren Putin, daha sert bir üslubu 2022 yılı başından itibaren sergileyerek ülkesinin kırmızı çizgilerini ilan ederek NATO’dan güvenlik garantileri talep etti. Yaşananları “jeopolitik felaket” olarak tanımlayan Putin’in, 30 yıl önce yaşanan sistemik yenilginin rövanşını almayı da hedeflediği söylenebilir. Siyaseten talepleri karşılanmayan Rusya nihayetinde masayı devirdi ve Ukrayna’yı işgâle başladı.

Krizin komplikasyonları

Rusya’nın Ukrayna’yı işgâli devam ederken, taraflar arasında süre gelen görüşmelerde şu ana kadar bir sonuç elde edilemedi. Batı basınında görüşmelerin 12 başlık üzerinden sürdürüldüğü yazıldı. Rusya Devlet Başkanı Putin, geri adım atmazken Moskova’nın küresel düzlemde giderek artan bir şekilde tecridi ABD’nin öncülüğünde devam etti.

ABD ve AB, Rusya Merkez Bankası’nın rezerv ve varlıklarının yönetimi ile ilgili işlemleri yasaklama kararı aldı. Bu durumda Rusya’nın 640 milyar doları bulan rezervlerinin yaklaşık yarısına erişimi kesilmiş oldu. ABD vatandaşlarının Rusya Merkez Bankası, Rusya Ulusal Varlık Fonu ve Rusya Maliye Bakanlığı ile işlem yapması yasaklandı. Batı ülkelerinin yaptırımları sonrası Rus rublesi rekor seviyede değer kaybetti. Rusya Merkez Bankası, faiz oranını iki kat artırarak yüzde 20’ye çıkarmak zorunda kaldı.

ABD, ayrılıkçı yönetimlerin bulunduğu Donetsk ve Luhansk’la tüm ticari ve finansal ilişkileri yasakladı. AB, Ukrayna’ya 500 milyon euro’luk askeri yardım bütçesini onayladı. Dahası AB, aralarında tanınmış oligarklar, gazeteciler, hükûmet ve ordu yetkililerinin bulunduğu sayısız Rus vatandaşına yaptırım kararı aldı. AB Komisyonu, Ukrayna ve Moldova’nın en kısa sürede Avrupa elektrik şebekesine bağlanacağını açıkladı. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskyy, ülkesinin AB’ye katılımı için başvuru dilekçesini imzaladı. Rusya ise tüm bu yaptırımlara kararlılıkla ve misliyle mukabele edileceğini açıkladı. Son olarak Fransa, Rusya Merkez Bankası’nın 22 milyar euro’luk varlığını dondurduğunu açıkladı.

Beyin ölümü gerçekleşen NATO hayata döndü

Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un 2019 yılında NATO’nun “beyin ölümünün” gerçekleştiğini açıklaması döneme damga vurmuştu. Rusya’nın Ukrayna’yı işgâl etmesi kendi içinde çok boyutlu sorunlar yaşayan NATO’nun toparlanmasına vesile oldu. İttifak içerisinde tekrar birlik sağlanmasına yol açan hadise “NATO yeniden hayat mı buldu?” sorularının sorulmasına neden oldu. Rusya, kendisine varoluş sebebi arayan NATO’ya aradığı fırsatı sundu ve adeta NATO’ya suni teneffüs yaptı.

Bir başka ifadeyle Ukrayna’ya yönelik Rus işgâli, NATO üyeleri aralarında görüş ayrılıklarına neden olan sorunları halının altına süpürdü ve doğulu-batılı üyeler arasında uzun süredir devam eden görüş ayrılıklarının rafa kalkmasına yol açtı. Hatırlatalım, SSCB’nin dağılmasından sonra Macaristan, Polonya ve Romanya gibi eski Sovyet Bloku ülkeleri kendilerini Rus tehdidine karşı korumak için ittifaka katılmıştı. Ukrayna krizi doğulu üyelerin güvenlik endişelerini teyit etti.

NATO tarihinde bir ilk

NATO tarihinde bir ilk olarak Genel Sekreter Stoltenberg, Ukrayna’daki savaşa karşı reaksiyon olarak Avrupa sınırlarını korumak üzere 40 bin kişilik acil müdahale gücünü sevk etme kararı aldı. Oysa 2004 yılından beri NATO askerleri sadece doğal afetler sonrası müdahaleler ve Afganistan’dan tahliyenin koordinasyonu için kullanılmıştı. Diğer taraftan Ukrayna konusunda NATO’nun kararlı duruşu ittifaka katılmamış olan İsveç ve Finlandiya’yı da cesaretlendirdi.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Finlandiya tarafsız bir pozisyon belirlerken İsveç de çatışma bölgelerine müdahil olmaktan kaçınmıştı. Ancak her iki ülke de bu geleneklerini bozarak Ukrayna’ya destek olacaklarını açıkladı. Finlandiya ve İsveç İttifaka katılma isteklerini yeniden değerlendireceklerini dillendirince, Rusya tarafından açıkça tehdit edildiler. Buna karşın Finlandiya’da MT gazetesi tarafından yapılan kamuoyu araştırmasında NATO’ya üyelik desteğinin yüzde 61’e ulaştığı (yüzde 24 çekimser, yüzde 15 karşı) vurgulandı.

Norveç ev sahipliğinde yapılan Cold Response-2022 Tatbikatı

Rusya’nın Ukrayna işgâline NATO’nun güçlü cevabı kuzeyden geldi. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana Norveç’in en büyük askeri tatbikatı olan Cold Response-2022’ye, 27 NATO ve ortak ülkeden yaklaşık 30 bin asker katıldı. İki yılda bir rutin olarak yapılan tatbikata 220 uçak ve 50’den fazla savaş gemisinin katılması, Cold Response-2022’yi son otuz yılda Norveç ev sahipliğinde yapılan en büyük tatbikat hâline getirdi. Tatbikata İsveç (1,500 asker ile) ve Finlandiya fiilen katılırken, NATO savaş gemilerinin her iki ülke limanlarını ziyaret ettiğini hatırlatalım. Bilhassa İsveç’in başkenti Stokholm’ü 13 NATO gemisinin ziyaret ettiğinin altını çizelim.

Fotoğraf: Anders Wiklund / TT / NTB

Her ne kadar İsveç’ten sonra Finlandiya’nın da siyasi saikleri gözeterek mevcut gerilimi artıracağı gerekçesiyle NATO üyeliğini -şimdilik- düşünmediklerini açıklasalar da Cold Response-2022 Tatbikatı’na gözlemci olarak katılan İsveç Başbakanı Magdalena Anderson’un Evenes, Norveç’teki İsveç askerlerini ziyaret etmesi dikkat çekti.

Çin’in tutumu

Rusya-Ukrayna krizinin devam ettiği mevcut konjonktürde, 4 Şubat’ta Moskova ile “sınırsız ortaklık’’ ilan eden Pekin’in tutumu önem arz ediyor. ABD’nin dünya üzerindeki kötü etkisi olarak tanımladıkları durumu dengelemek üzere derin bir stratejik ortaklık yapacaklarını açıklayan iki ülkenin sistematik işbirliğini geçen ay kapsamlı olarak incelemiş1, Çin’in desteğini alan Rusya’nın Kazakistan manevrası2 sonrası tüm enerjisini Ukrayna’ya vereceği tespitinde bulunmuştuk.

İki devlet NATO’nun genişlemesini kınarken, Rus devlet enerji kurumu Gazprom ile Çin Ulusal Petrol Şirketi CNPC arasında yılda ilave 10 milyar metreküp Rus gazının sevkiyatı için de 30 yıllık bir anlaşma imzalanmıştı. Rusya’nın Ukrayna işgâlinin, olimpiyat oyunlarının bitmesinden 4 gün sonra, 24 Şubat’ta başlaması ise Çin’in Moskova’nın planlarını önceden bilip bilmediği sorusunu gündeme taşımıştı. Çin, Rusya’nın Ukrayna’daki eylemlerini “saldırı’’ ya da “işgâl’’ olarak tanımlamaktan kaçınmış, konuyu “mesele’’ ya da “kriz’’ olarak nitelendirerek, ABD ve NATO’yu gerilimi tırmandırmakla suçlamıştı.

Çin çekimser görüntü veriyor

Rusya 2014’te Kırım’ı ilhak ettiğinde BM Genel Kurulu’nun Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü 100 ülkenin oyuyla teyit eden kararında Çin çekimser kalmıştı. Pekin, Aralık 2020’de Rusya’nın Kırım’daki işgâlini sonlandırması konusunda BM Genel Kurulu kararına karşı oy kullansa da ilhakı bugüne kadar resmen tanımamıştı.

Çin hâlen BM kararlarında Moskova’yı koşulsuz destekleyen bir görüntü vermiyor. Aksine Çin, 26 Şubat’ta, BM Güvenlik Konseyi’nde Ukrayna’nın işgâlini kınayan karar tasarısına çekimser oy verdi. 2 Mart’ta da BM Genel Kurulu’nun bağlayıcılığı olmayan, 141 ülkenin oyuyla kabul edilen ve Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri saldırısını kınayan karar tasarısına, yine çekimser kaldı.

Kuşkusuz meselenin ekonomik boyutu da önemli. Çin kaynaklı verilere göre, Çin’in Rusya ile ticareti 2021’de rekor artışla 146,9 milyar dolara yükseldi. Rusya, Çin ile ticaret fazlası vererek petrol, gaz, kömür ve tarım emtialarının ana kaynağı oldu. Yıllık yüzde 36 artmasına rağmen, bu rakam hâlâ Çin’in ABD ve AB ile olan birleşik ticaret hacminin sadece onda birine karşılık geliyor. Diğer taraftan Ukrayna’nın en büyük ticaret ortağı ise Çin. Ancak aynı durum Çin için geçerli değil. Çin’in Rusya ile ticareti Ukrayna ile ticaretinin yaklaşık 10 katını buluyor.

Ukrayna’nın Çin bakımından önemi kuşkusuz salt tarım ürünleri tedarik etmesiyle açıklanamaz. Meselenin arka planı farklı. Ukrayna aynı zamanda Çin’in Avrasya kıtasındaki devasa yatırım projesi “Kuşak-Yol’’ girişimi için merkez konumunda. Son tahlilde Ukrayna, Çin’in genel dış ticaretinde önemli bir jeopolitik konuma sahip ve Çin’in Avrupa ile ekonomik ilişkisi bakımından da oldukça önemli bir partner.

Rusya’nın zayıflaması uzun vadede Çin’in çıkarına mı?

İki ülke ilişki sistematiğinde kısa vadede Çin, çok yakın ve çok boyutlu bağlar göz önüne alındığında, Rusya’nın güvenilir bir dostu olmayı hedefliyor. Bu yaklaşım aynı zamanda küresel hasmı olan ABD ile rekabetinde Rusya’yı kendi safında tutma stratejisi ile de uyumlu. Bu nedenle, Çin’in Ukrayna krizinde Rusya’yı zımnen desteklemesi uygun bir hareket tarzıdır. Nitekim 21 Mart’ta yaptığı açıklamada Çin Dışişleri Bakanı Ukrayna konusunda tarihin doğru tarafında yer aldıklarını belirterek, hiçbir dış baskıyı (Biden’ın açıklamalarına cevaben) kabul etmeyeceklerini vurguladı.

Ancak uzun vadede bir paradigma değişikliği söz konusu olabilir. Çin’in güçlü bir Rusya’dan ziyade gücü örselenmiş, ekolojik hâkimiyeti sınırlanmış ve kendisine daha bağımlı hâle gelmiş bir Rusya’yı tercih etmesi çıkarınadır. Çin’in kıta genelinde; Güney Çin Denizi boyunca, Tayvan’a, Japonya’ya, Güney Kore’ye karşı agresif hırsları bakımından daha zayıf bir Rusya, hiç şüphe yok ki Çin’in yararına olacaktır. Bu nedenle Çin, Ukrayna krizi sonrası gücü aşınacak bir Rusya’yı tercih edecektir. Tıpkı ABD gibi…

ABD, Rusya ve ötesi

Geçen süreçte ABD çok vektörlü Ukrayna stratejisi ile kıta Avrupa’sındaki hegemonyasını tahkim ettiği gibi NATO’daki pozisyonunu da konsolide etti. Kuzey Akım-2 projesini akamete uğratan ABD, Almanya’nın savunma bütçesini 100 milyar euro artırmasını da sağladı. Rusya’yı ekonomik olarak cezalandırarak muhatabını güç erozyonuna uğratmayı hedefleyen ABD, stratejik bakış açısıyla Ukrayna krizinin kazananlarındandır.

Krizde geri adım atmayan Rusya 20 Mart’ta, Tokyo-Moskova ikili barış müzakerelerini askıya aldığını açıkladı. Bu karar esasen Japonya’ya verilen net bir mesaj. Rusya ile Ukrayna arasında ateşkes muhtemelen nisan ayı içinde sağlanacak, mayıs ayında iki ülke arasındaki çatışma hâli sona erecek ve Rusya, Ukrayna’dan istediklerini büyük oranda alacak, aynı zamanda yıpranacaktır. Rusya’nın ana hedefleri Ukrayna’nın Avusturya benzeri bir tarafsızlığı ve Kırım’ın Rus toprağı olduğunu kabul etmesi ve Donbas’daki özerk bölgelerin tanınması olacaktır. Bu durumda Azak Denizi’nin bir Rus gölüne dönüşebileceğini ve Ukrayna’nın Azak çıkışını yitireceğini ifade edebiliriz.

Kestirilmesi zor olan Rusya’nın nerede duracağı. Burada kritik eşik ise Odesa. Rusya’nın Odesa’yı da işgâl etmesi ve Ukrayna’nın Karadeniz’e erişimine son vererek Ukrayna’yı bir kara devleti hâline getirmesi bölgede paradigma değişikliğine sebep olabilir. Bu durumda Ruslar Transdinyester’e de bir koridor açarak etki alanlarını Moldova’ya dek genişletmek isteyeceklerdir.

Önümüzdeki dönemde Gürcistan, Moldova gibi ülkeleri gerilimli günler bekleyebilir. Gürcistan’ın NATO’ya kabulü artık rasyonel değil. Gürcistan ilerleyen günlerde tıpkı Moldova gibi Rus etkisine daha açık hâle gelebilir. Moldova’nın da ping pong topu gibi Batı ile Rusya arasında giden-gelen iktidarlar tarafından yönetildiğini hatırlatalım. Kritik bir eşikte bulunan Moldova’nın AB üyelik süreci ivmelendirilebilir. AB enterkonnekte elektrik hattına Moldova’nın entegrasyonu bunun bir emaresi olabilir. Son olarak Moldova’nın Ukrayna krizinde tarafsız politika izleyeceğini açıkladığını hatırlatalım. Moldova yaklaşan tehlikenin farkında.Türkün Rusya’ya bakışı İrlandalının İngiltere’ye bakışına benzer.

Gelelim ülkemize. Türkiye Batı’nın aksine Rusya ile Ukrayna arasındaki krizde dengeli bir görüntü sergiliyor. Türkiye her iki ülke marjında kredisi olan ve her iki ülke ile görüşebilen nadir ülkelerden, üstelik bir NATO üyesi. Türkiye bir taraftan Ukrayna’yı destekleyip, toprak bütünlüğünü savunurken, Batılı ülkelerin aksine Rusya’ya yönelik yaptırımlara katılmayacağını vurguluyor. İsabetli bir strateji lâkin anımsatalım, bir Türk’ün Rusya’ya bakışı esasen bir İrlandalının İngiltere’ye bakışına benzer.

Ukrayna krizi marjında yaşanan gelişmeler, son dönemde itibarı örselenen Türkiye’nin jeopolitik öneminin yeniden hatırlanmasına vesile oluyor. Elbette İsrail ve Ermenistan’a yönelik politika değişikliğine de ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Anlaşılan Türkiye’nin dış politikasının evrildiği günlerden geçiyoruz.

Türkiye, 24 Şubat jeopolitik kırılması ardından kuzey komşuları arasındaki sorun sarmalını lehine sonuçlanacak kazanımlarla fırsata çevirebilir ve bölgenin en büyük güç çarpanı olabilir. Ukrayna meselesinde Batılı ortaklarıyla eş güdümlü görüntü veren Türkiye, ABD’nin PKK-YPG’yi silahsızlandırmasını, AB’nin PKK’ya verdiği desteği kesmesini, Sevilla Haritası’nın gündemden çıkmasını, KKTC marjında kazanımlar elde edilmesini ve Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarına ve enerji iletim hatlarına eşit katılım hakkının kotarılmasını talep edebilir. Kuşkusuz bunlar iyi çatılmış, dirayetle uygulanacak stratejiler sonrası gerçekleştirilebilir.

1Marine Deal News Mart 2022 sayısı “Küresel Jeopolitikte Yeni Dönem (Rusya- Çin Stratejik Ortaklığı)”.

2Marine Deal News Şubat 2022 sayısı “Meraklısına Jeopolitik Bulmacalar: Tayvan, Ukrayna ve Kazakistan”.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın