‘Türkiye gibi bir ülke içteki tasarrufla büyüyemez’

MDN İstanbul

Prof. Dr. Şebnem Kalemli Özcan

Covid-19, 2020 ve 2021 yıllarında birçok uzmanın küresel ekonomiye dair yaptığı öngörüleri yok etti. Pandemi başladığından bu yana dünya genelinde merkez bankaları küresel ekonomiye trilyon dolarlar enjekte ederek ekonomileri kendine getirmeye çalışırken, 2022 yılına sıkılaşan ve şahinleşen merkez bankaları politikalarıyla başladık. Maryland Üniversitesi Ekonomi Profesörü Şebnem Kalemli Özcan ile sıkılaşan para politikalarını ve gelişmekte olan ülkelerin atması gereken adımları MarineDeal News okurları için konuştuk

Pandemi döneminde yapılan teşvikler ile bütçelerin artmasının da etkisiyle dünyada bir anda yüksek enflasyon riski konuşulmaya başlandı. ABD ve Avrupa neden yüksek enflasyonla yüz yüze kaldı?

Enflasyon, tedarik zincirindeki aksamalardan dolayı oldu bu da pandemi ve mâli destekle alâkalı olduğu için, hâlâ devam ediyor. Bütün dünyada aynı sorun yaşanıyor. Bugün çoğu ekonomide para politikası, açık bir enflasyon hedefi tarafından sabitleniyor, çünkü fiyat istikrarını hedeflemek hem gelişmiş ülkelere hem de yükselen piyasalara iyi hizmet etti. Tedarik zincirlerinde ve iş gücü piyasalarında pandemi kaynaklı aksaklıklar hızlı fiyat artışını körüklemeye başlayana kadar, enflasyon büyük ekonomilerde hedefin oldukça altındaydı ve er ya da geç bu gibi durumlarda ne yapılacağı sorusu geri dönecek bence. Ekonomik ortodoksi, enflasyon politika yapıcıların hedefini aştığında merkez bankacılarının nominal faiz oranlarını artırması gerektiğini belirtir. Sonuçta, faiz oranlarını yükseltmek borçlanmayı ve harcamayı azaltır, ekonomiyi soğutur ve enflasyonu düşürür.

2022’de FED’in enflasyonla mücadelesini nasıl görüyorsunuz?

FED Başkanı Jerome Powell, gerekirse daha fazla faiz artırımına gidebileceklerini söyledi. Açıklanan Bej Kitap’ta yer alan mesajlardan biri de Amerikan ekonomisinin 2021’in son haftalarında ılımlı hızda büyüme sergilediği oldu. FED başkanlarının mesajlarına bakıldığında Brainard, Senato’daki konuşmasında, FED’in ana görevinin enflasyonu yüzde 2 hedefine düşürmek ve sürdürülebilir büyümeyi sağlamak olduğu belirtildi. Mester ve Bostic mart ayındaki faiz artışı senaryosunu bir kez daha kuvvetlendirirken Bullard ise 2022’de 4 faiz artışı ihtimâlinin kuvvetlendiğini söyledi. Tüm bunlara bakıldığında FED’in enflasyonla mücadelesinde sert adımlar atacağını söyleyebiliriz. 2022’de enflasyonla mücadelesinin farkında olan bir FED ile karşı karşıyayız. Sıkılaştırma, zamanında ve dozunda yapıldığı sürece her zaman enflasyonu düşürür.

Yapılan açıklamalara bakıldığında TCMB, faiz indirimlerine 2022 yılında da devam edeceğinin sinyallerini verdi. FED faiz artırımına giderken Türkiye’nin yapacağı faiz indirimleri, Türkiye ekonomisini nasıl etkiler?

Gayet kötü şekilde etkiler. Aslında 1920’lerden gelen bir teori var, Fisher Teorisi. Fisher, enflasyon çok düşük olduğunda merkez bankalarının nominal faiz oranları için hedeflerini yükseltmeleri gerektiğini savunarak nominal faiz oranları ile enflasyon arasında pozitif bir ilişki olduğunu ileri sürmüştür. Fisher etkisi olarak bilinen bu ilişki, ekonomik verilerde de görülmektedir. Yani faizlerle, enflasyon arasındaki birebir ilişki. Modern makro ekonomistler nedenselliği enflasyondan nominal faiz oranlarına geçiş olarak yorumluyorlar. Türk yetkililer tam tersini düşünüyor, yani yüksek faiz oranlarının enflasyona neden olduğuna inanmakta, bu nedenle diğer yönde bir nedensellik olduğunu iddia etmektedirler. Türk makamları, faiz oranlarını düşürmenin enflasyonu düşürmesi gerektiğini söylüyor. Fisher’ın iddia ettiği gibi, nominal faiz oranı, reel faiz oranı ile gelecekteki enflasyonun toplamıdır. Reel faiz oranı sabitse, nominal faiz oranını düşürmenin tek uzun vadeli etkisi daha düşük enflasyon olacaktır çünkü nominal faiz oranını düşürmenin reel faiz oranı üzerindeki herhangi bir etkisi uzun vadede ortadan kalkacaktır. Ancak kısa vadede böyle bir parasal tarafsızlık yoktur, uzun vadede bile şüpheli günümüzdeki literatüre göre. Dolayısıyla nominal faiz oranındaki bir düşüş reel faiz oranını da düşürür. Bu da hem yerli hem de yabancı tasarruf sahiplerine zarar veriyor ki bu, Türkiye gibi ekonomik büyümesini finanse etmek için sürekli cari açık veren bir ülke için büyük bir sorun. Reel faiz oranı şu anda negatifken, Türkiye’nin enflasyon sorununu daha da kötüleştirecek. Hızlı büyümeyi finanse etmek için hem iç hem de dış tasarruflara ihtiyaç duyan bir ülke, tasarruf sahiplerine negatif getiri sunamaz. Yurt içi tasarrufların devamını teşvik etmek için hükûmet geçtiğimiz günlerde yeni bir politika açıkladı: Türk Lirası’nın ana para birimleri karşısındaki düşüşü bankaların kısa vadeli mevduat faiz oranlarını aşarsa, hükûmet lira mevduat sahiplerine aradaki farkı ödeyecek. Örneğin, bankalar 12 aylık TL mevduat için yüzde 15 ödüyorsa ve bu süre içinde TL yüzde 20 değer kaybederse, hazine mudileri bütünleştirir. Bu politika, yerli tasarruf sahiplerini koruyabilir ve Türk Lirası’ndan vazgeçmelerini engelleyebilirken yabancı tasarruf sahiplerini teşvik etmek için hiçbir şey yapmıyor. Ortaya çıkan yabancı sermaye çıkışı, Türk Lirası’nın değer kaybetmesini hızlandıracak ve enflasyonu daha da artıracaktır. Ve politika, tüm kur riskini hükûmete yüklediği için, kamu maliyesini zayıflatacak. Türkiye’nin kısa vadeli büyüme modeli krediyle çalışıyor ve bu da iç borç alanların düşük faiz oranlarından borç alabilmesini gerektiriyor. Ancak bu yerel borç verme oranlarında yabancı sermaye akışlarının rolü, modelin ölümcül kusurunu ele veriyor. Bir ülkenin dış finansman ihtiyacı varsa ve büyümesini dış tasarruflarla finanse ediyorsa sermaye akışları, kısa vadeli yurtiçi borç verme oranlarının para politikası oranından daha önemli bir belirleyicisidir. Bu “kısa oran kesintisi” olarak bilinen bir olgudur. İlk önce benim 2019 Jackson Hole çalışmamda gösterildi. Bunun nedeni, yerel bankaların kendilerini finanse etmek için uluslararası finansal piyasalara bağımlı olmalarıdır. Bu bankalara kredi veren yabancılar için beklenen amortisman ayarlandıktan sonra TL mevduat faizleri ile dolar mevduat faizleri arasında herhangi bir fark olmaması gerekmektedir. Türkiye örneğinde bu doğru değildir. Bu arada şunu belirteyim, Türkiye gibi bir ülke, yani yılda yüzde 7-8 büyümesi gereken bir ülke ve büyüyebilecek bir ülke, hiçbir zaman sadece içteki tasarrufla büyüyemez, mutlaka dışardan borç alması, yabancı tasarrufla büyümesi lazım. Böyle bir ülke yok, yani hızlı büyüyen ve de bunu sadece içteki tasarrufla beceren. Sadece Çin var ama o bunu sermaye kontrolü ve finansal baskı ile yaptı, yani içteki tasarrufu ülkeye hapsetti ve içteki vatandaşının tasarrufuna düşük getiri verdi.

2022 yılı gelişmiş ülkelerin sıkılaşma döngüsüne gireceği bir yol haritasını oluşturdu. Peki, ülkeler hangi ivme ile bu süreci daha sağlıklı atlatabilir?

Gelişmiş ülkeler sıkılaştırmayı yaparken ekonomiyi çok fazla yavaşlatmamak için (Japonya’nın yaptığı hata), üretim yapan KOBİ’leri destekleyebilirler. KOBİ’ler üzerindeki en başarılı politika firmaya direkt geri ödemesi olmayarak verilen paralar yani hibeler oldu. Bunu en çok yapan ülkeler ise Kuzey Avrupa ülkeleri. Bu politikaları başarılı kılan ise firmaların iflas etmemesi ve iş gücünü tutması oldu. Bakıldığında ekonomik açıdan verimsiz olan bu politikada, paranın bir kısmı ihtiyacı olmayan firmalara gitti. Bu bakımdan ekonomik olarak gereksiz bir harcama yapıldı. Gelişmiş ülkeler hem mâli hem parasal çok fazla genişletici politikalar yaptı. Bunu düzeltme yoluna gittiler. Merkez bankaları para politikalarını sıkılaştırmaya başlayınca global olarak faizler artacak ve bundan tabii ki ilk önce en kötü şekilde etkilenecek olanlar bütün gelişmekte olan ülkeler olacak. Çünkü bu ülkelerin, Türkiye gibi, risk primi yüksek ve sermaye bu ülkelerden çıkacak. Bu gelişmekte olan ülkeler içerisinde en kötü etkilenecek olanlar Türkiye gibi hem borcu olan hem enflasyon problemi olan ülkeler olacak. Çünkü onların hareket etme alanı çok kısıtlı maalesef. Yani gelişmiş ülkelerin faiz artırdığı, sermaye çıkışı olduğu anda çok az hareket alanları var. Faizleri artırmaları lazım fakat onu artırmakta geç kalınırsa enflasyon problemi hâlihazırda olduğu için onun önüne geçilemeyecek. Gelişmiş ülkelerin, dikkatli şekilde bunu yapması lazım. Özellikle para politikasının normalleşmesinde yavaş hareket etmeliler.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın