‘Türkiye, Almanya için önemli bir partner’

MDN İstanbul

Merkel 16 yıllık iktidarında finans krizi, euro ve mülteci krizi, Avrupa Birliği (AB)’nin dağılmasına yol açmasından endişe edilen Brexit krizi ve Covid-19 gibi birçok siyasi zorluklarla mücadele etti. Avrupa Birliği (AB)’nin en güçlü lideri konumundaki Merkel sonrası Almanya’nın Türkiye ve AB’ye dair yol haritasını Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Doç. Dr. Sinem Kocamaz ile MarineDeal News okuyucuları için konuştuk

Almanya’da 16 yıllık Merkel dönemi sonra erdi ve yerine Sosyal Demokrat Olaf Scholz geldi. Öncelikle geriye dönüp baktığınızda biten Merkel dönemine dair hem Almanya hem de Avrupa özelinde neler söylersiniz?

Merkel dönemi hem Almanya hem de AB açısından çok önemli bir dönemi ifade etmekte. Merkel, 16 yıl süren iktidarında hem Almanya’yı dünyanın en çok dış ticaret fazlası veren sayılı ülkelerinden biri hâline getirdi hem de ülkenin stabil, rasyonel ve dengeli bir dış politika yürütmesini sağladı. Bununla birlikte bu dönemde Almanya’nın fiilen AB’nin lider ülkesi hâline gelmiş olduğunun da altını çizmek gerekir. Merkel akılcı politikaları ve pragmatist çizgisi ile son 15 yıllık süreçte yaşanılan tüm krizlere rağmen AB projesinin ayakta kalmasını sağlayan isim oldu. Eurozone krizi yaşanırken kurtarma fonlarının düzenlenmesini ve güney ülkelerinin ekonomik krizin etkilerini atlatarak ayakta kalmalarını sağlarken Brexit’in yarattığı kaos ortamını düzende tutan yine Almanya oldu. Almanya’nın mülteci sorununda diğer üyelere de yol haritası olması gereken daha hümanist bir tavır sergilediğini belirtmek gerekir. Ayrıca 90’lı yıllar boyunca sürdürülen başarılı ekonomik performansın ardından gittikçe açığa çıkan Birliğin rekabetçilikle ilgili problemlerine köklü çözümler aramayı ihmâl etmediğini de belirtmeliyiz. Diğer önemli bir konu, Merkel’in transatlantik ilişkilerde ortaya koyduğu yaklaşımdır. Trump dönemi transatlantik ilişkilerde yaşanan gerilime rağmen soğukkanlı dış politika çizgisini bozmayarak çok daha ciddi kırılmalara engel olduğu gibi “AB artık kaderini eline almalıdır,” gibi yerinde çıkışlarıyla da Birliğin ortak dış politikasının güçlendirilmesi gerekliliğini vurgulamıştır. Bununla birlikte Covid-19 krizi sırasında AB içerisinde yaşanan tüm çatlaklara, sorunlara ve kuzey ile güney arasındaki ayrılıklara rağmen Merkel hibe ve kurtarma fonlarının oluşturulmasını sağlamış, Birlik için artık sıklıkla sorgulanmaya başlayan dayanışma prensibinin varlığını garanti altına almıştır. Bu çerçevede Merkel G-7 Zirveleri’nin dişli lideri, AB projesinin kurtarıcısı olmayı başarmış çizdiği başarılı profille Almanya’yı hem dış politika hem de ekonomi de başarılı bir ülke hâline getirmiştir.

Scholz’u Merkel’den devraldığı görevinde neler bekliyor?

Olaf Scholz, uzun zamandır gerileyen Sosyal Demokrat Parti’nin oylarında ciddi biçimde artış sağlayarak önemli bir seçim başarısına imza attı ancak uzun süren Merkel döneminden sonra şansölyelik görevini üstlenmek Scholz için kolay olmayacak. Angela Merkel’in uzun iktidar döneminde hâkim olan refah ve istikrardaki sürekliliği sağlamak, AB açısından uzun yıllardır devam eden Birliğin pratikteki lideri olma pozisyonunu korumak ve pek çok krizle mücadele etmeye devam etmek, Scholz hükûmetinin başarmak zorunda kalacağı önemli sınavlar arasında. Öncelikle sadece Almanya’da iktidarın değişmediğinin aynı zamanda uluslararası ilişkilerde de bir geçiş dönemi yaşandığının altını çizmemiz gerekir. Bu çerçeve Scholz, rekabetçilik konusunda Çin’in gerisinde kalan, tedarik zincirleri ve ticaret açısından Çin’e git gide daha bağımlı hâle gelen AB ekonomisini başarılı kılmak durumunda. AB’nin uluslararası ticarette eski görkemli günlerdeki çizgisinin altına düştüğü göz önüne alınırsa bu açığın kapatılması, Scholz hükûmetinin önemli önceliklerinden olacaktır. Diğer yandan komşu bölgeler üzerindeki azalan etkisi, Rusya’nın giderek daha etkin bir aktör olması da AB dış politikasının etkinliğini azaltan sebeplerden. Covid salgını ve salgının yarattığı işsizlik ile ekonomik durgunluk gibi problemlerle hem ulusal politikalar hem de AB politikaları çerçevesinde baş etmek zorunluluğunu da eklemek gerekir. Transatlantik ilişkiler, Trump dönemine göre daha istikrarlı olmakla birlikte Biden döneminin de tamamen pürüzsüz olacağı düşünülemez. Dolayısıyla Scholz, Merkel dönemine göre daha zor koşullarla mücadele etmek ve aynı başarıyı yakalamak zorunda. Ayrıca yeşil ekonomi, dijitalleşme, stratejik pusula gibi AB’nin gelecek vizyon ve stratejisini belirleyecek çok önemli konu başlıkları da Scholz için başarıyla atlatılması gereken sınavlar olacak.

Almanya’da yaşayan 4 milyona yakın Türk kökenli nüfus var. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) verilerine göre Türkiye’ye son 18 yılda en fazla yatırım yapan ülkeler sıralamasında Almanya üçüncü sırada yer alıyor. İki ülke arasındaki yoğun ticaret hacmi nedeniyle, yeni Alman hükûmetinin izleyeceği politikalar Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. Sizce Türkiye-Almanya ilişkilerinin seyrinde Scholz döneminde neler yaşanır?

Scholz döneminde Türkiye-Almanya ilişkileri açısından Angela Merkel döneminden radikal farklılıklar olmayacaktır. Türkiye gibi aktörlerle ilişkilerin Merkel dönemindeki çizgiyle paralellik göstereceği kanaatindeyim. Almanya dış politika çizgisi pragmatist, net ve maceralara yer vermeyen bir profile sahip. Türkiye ile olan ilişkilere gelince genel çizginin Merkel döneminden çok farklı seyredeceğini düşünmüyorum. Almanya, göç ve ekonomik ilişkiler gibi konularda Türkiye’ye karşı izlediği pragmatist politikasına devam edecektir. Fransa ve Yunanistan gibi üyelerin Türkiye karşıtı tutumuna ya da kuzey ülkelerin sert eleştirilerine rağmen Almanya, Türkiye’ye uygulanacak yaptırımların hep daha hafif ve dengeli olmasını sağlayan isim oldu. Bu konudaki yakın örneklerden birisi Doğu Aldeniz konusunda yaşanılan gerilim. Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin sondaj çalışmaları nedeniyle Fransa ve Yunanistan ile yaşanılan sorunlardan dolayı AB Zirvelerinde Türkiye aleyhine istenilen sert yaptırımlar bugüne kadar Almanya’nın etkisiyle yumuşatıldı. Ayrıca TR-AB ilişkilerinde pozitif gündem konusundaki çalışmalar da genellikle Almanya’nın çabasıyla gündemde kalmaktadır. Yaşanılan tüm problemlere rağmen Türkiye, hem ekonomik ilişkiler hem de mülteci sorunu gibi problemlerin çözülmesi bağlamında Almanya açısından önemli bir partner. Bununla birlikte dış işleri bakanının Yeşiller Partisi’nden Annalena Baerbock’un olması, Türkiye’nin demokrasinin işlerliği ve insan hakları konusunda daha sert eleştiriler almasına neden olabilir. Baerbock, önceki dönemde Türkiye ile AB arasındaki müzakerelerin dondurulmasından yana olan ve Türkiye’yi sıklıkla eleştiren isimlerdendi. Bu çerçevede Türkiye daha sert eleştirilere maruz kalabilir. Ancak yukarıda sözünü ettiğimiz nedenlerden dolayı bir kopuş yaşanması ya da çok radikal bir çizgiye kayılması söz konusu olmayacaktır.

Hükûmet protokolünde NATO ittifakına güçlü ifadelerle sahip çıkılması dikkat çekerken AB’den ayrılmasına rağmen İngiltere’yle ilişkilerin “öncelikli” olacağının belirtilmesi de öne çıkıyor. Scholz döneminde AB’den ayrılan İngiltere ilişkileri nasıl bir yol izler?

Brexit süreci ile yaşanan tüm zorluklara ve Britanya ile yaşanan güçlüklere rağmen Britanya, güvenlik alanında AB ile her zaman işbirliği içinde olmaya devam edecektir. Özellikle terörizm, hibrid savaşlar ve siber güvenlik gibi konular gündeme geldiğinde bu konularda hem istihbarat hem de teknoloji açısından Britanya ile işbirliği önem arz etmekte. Her ne kadar Britanya’nın AB’den ayrılışı AB’yi güvenlik politikaları açısından zafiyete uğratsa da yine de ortak savunma projeleri, istihbarat paylaşımı ve NATO çerçevesinde yeni tehditlere karşı ortak mücadele etme söz konusu olacaktır. Brexit gerçekleştikten sonra Birliğin, Avrupa Birliği Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası (OGSP) alanında daha da etkin olacağı gibi değerlendirmeler söz konusu. Bununla birlikte ben Britanya’nın kaybedilmesinin güvenlik açısından bir kayıp olduğu kanaatindeyim. Brexit hiç gerçekleşmemiş olsa AB, OGSP alanında daha etkin olabilirdi. Ancak bu tabloda da en azından NATO çerçevesinde iş birliği devam edecektir.

Avrupa Birliği’nin lokomotifi olarak tanımlanan Almanya, yeni dönemde de bu görevi üstelenebilir mi sizce?

Şansölye Scholz’u zorlu bir dönem bekliyor. Merkel gibi başarılı bir lider profilinin ardından onun yerini doldurmak kolay olmayacaktır. Olaf Scholz, başarılı bir siyasetçi profili sergilese bile baş etmek zorunda olduğu krizler, dış politika sorunları, değişen ve çeşitlenen tehditler Merkel döneminden çok daha fazla. Merkel şüphesiz çok önemli kriz dönemlerinin lideriydi. Bugün ise uluslararası politikada güç değişimlerinin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Bu çerçevede AB’nin ortaya koymaya çalıştığı ve dış politikasında kendisini daha etkin bir profile taşıyacağını düşündüğü Stratejik Pusula’sını gerçekleştirmesi, dünya politikasındaki rolünü yeniden tanımlaması ve komşu bölgelerde izlediği politikanın etkinliğini artırması gerekmekte. Ekonomik başarının artırılması gerekliliği ise Josep Borrell’in bile altını çizdiği bir gerçeklik. Aynı zamanda Covid ile mücadele ve getirdiği ekonomik sorunlarla baş etmek gerekliliğini de unutmamak gerekir. AB’yi ciddi bir resesyon ve işsizlik sorunu bekliyor. Nüfusun giderek yaşlandığı gerçeğini de listeye ekleyelim. Angela Merkel, soğukkanlı, rasyonel, gerektiği zaman gerekli müdahaleleri yapabilen oldukça başarılı bir profildi. Ancak bugün AB’nin karşı karşıya kaldığı problemler Merkel için bile zorlu. Dolayısıyla Scholz’un bu boşluğu doldurmasının zor olacağını düşünmekteyim.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın