İnsansız Deniz Araçları (İDA)’nın tarihine baktığımızda her ne kadar kullanımları 2’nci Dünya Savaşı’na dayanıyor olsa da, insansız bu sistemlerin dünya bahriyelerinde 1990’ların ortalarından itibaren daha etkin olarak kullanılmaya başlandığı görülmektedir.
Şüphesiz ki; gerek barış şartlarında olsun ve gerekse savaş şartlarında olsun birinci ve en değerli öncelik insan, daha doğru ifadeyle yetişmiş/değerli personel hayatıdır. Buradan hareketle; İDA’ların kullanımı insanlı platform kullanımının uygun olmadığı veya tehlikeli/yüksek riskli olduğu görevlerin icrası maksadıyla modern deniz harbi felsefesinde önemli değişikliklere gidilmesini sağlamış, sağlayacaktır.
Şu da önemli bir noktadır ki, askerî görevlerine ilave olarak; kritik bölgelerde yangınlarla mücadele, çevre koruma, arama ve kurtarma faaliyetleri gibi sivil amaçlar için de İDA’ların kullanımı son derece yaygındır diyebiliriz.
Muhtelif görev senaryoları için üzerlerine modüler olarak konulabilecek muhtelif faydalı yükler ve bu faydalı yüklerin komuta kontrol sistemlerine entegrasyonları ile aynı İDA platformları ile farklı görevler yerine getirilmesi de mümkün olabilmekte, bu sayede platform kullanılabilirliği kullanıcının harekât ihtiyaçları çerçevesinde esnek olarak belirlenebilmektedir.
Gerçek savaş şartlarında bir İDA’nın ilk kez kullanımına, Rus- Ukrayna Savaşı kapsamında, geçtiğimiz sene Sivastopol Üssü’ne yakın bir bölgede Ukrayna’ya ait bir İDA’nın Rus güvenlik güçleri tarafından bulunması ile şahit olmuştuk. Bulunan bahse konu Ukrayna İDA’sının istihbarat toplama görevi icra ettiği ve aynı zamanda Rus savaş gemilerini etkisiz hale getirmek maksadıyla patlayıcılarla donatılmış olduğu (kamikaze İDA olarak kullanılabilecek olduğu) açık kaynaklarda uzmanlarca yorumlanmıştı.
Aralarında Deniz Kuvvetlerimizin de yer aldığı muhtelif ülke donanmaları ve aynı zamanda NATO, insanlı-insansız sistemler uyumu üzerinde çalışmaya devam ederken, tatbikatlar, tecrübeler ve çalıştaylar gibi faaliyetler gerçekleştirmektedirler. Gerçekleştirilen müşterek tatbikatlar, yeni insansız deniz sistemlerinin mevcut insanlı sistemler ile birlikte çalışabilirliğini denemek için fırsatlar sunarak, müttefik ülke donanmalarının mevcut ve gelecekteki güvenlik problemlerini aşmaları için birlikte çalışmalarına olanak sağlamaktadır.
İnsansız Hava Araçları (İHA)’nın tasarım ve üretiminde lider ülkelerden biri olan Türkiye, son yıllarda gerçekleştirilen projelerle İDA tasarım ve üretimine odaklanmaya başlamış ve insansız sistemlerin kullanımından elde edilen deneyim ve tecrübelerinin avantajından yararlanmaya başlamıştır.
Türkiye’yi çevreleyen Adalar (Ege) Denizi ve Akdeniz/Karadeniz’in, dünya üzerindeki coğrafi ve oşinografik ortamların önemli bir kısmını, deniz harekâtı açısından, simüle edebiliyor olmaları nedeniyle İDA’ları tasarlama avantajı sağlamaktadırlar.
Türkiye’nin İHA’lar, insansız sualtı araçları (UAV) ile insanlı sistemlerin entegrasyonu alanındaki deneyimi, sadece İDA’ların tasarımına değil, bu araçların harekât alanındaki kullanımı becerilerinin ve buna yönelik eğitim seviyelerinin de geliştirilmesine katkıda bulunmaktadır.
İDA’lar muharebe sahasındaki yeni unsurlar olduğu için, harekâta yönelik kullanımları ile ilgili yasal hususlar ve ulusal/uluslararası kural ve yönetmelikler henüz yetersiz seviyededir. Ağustos ve Eylül 2022’de, İran Donanması’nın Kızıldeniz’in uluslararası sularında iki farklı olayda üç Amerikan Donanması insansız deniz aracına el koyması deniz hukuku ve uluslararası hukuk açısından bu alanda birçok sorun sahasını ortaya çıkarmıştır.
Her ne kadar Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi 29’uncu Maddesi’nde savaş gemisi için “bir devletin silâhlı kuvvetlerine ait olan ve kendi tabiyetindeki askerî gemilerin açık dış işaretlerini taşıyan, bu devletin hizmetinde ve adı subaylar listesinde veya eşit bir belgede kayıtlı bulunan bir deniz subayının kumandası altında bulunan ve mürettebatı askerî disiplin kurallarına tabi olan gemi.” tanımı bulunuyor olsa da; bir platformun savaş gemisi olarak tanımlanabilmesi için; bir subayın ve bağlı mürettebatın gemi içinde fiziki olarak bulunmasına gerek olup olmadığı, bu platformun uzaktaki bir kontrol istasyonundan yönetiliyor/yönlendiriliyor olmasının İDA’yı savaş gemisi statüsüne sokup sokmadığı bu Madde’den net olarak anlaşılamamaktadır. Dolayısıyla kritik soru şu oluyor ki; İDA’lar savaş gemisi statüsünde midir? Daha fazla haddimi aşmak istemediğimi belirterek bu konuyu deniz hukuku uzman/ akademisyenlerinin görüş ve değerlendirmelerine bırakmak istiyorum.
Tam da bu noktada, Türk Deniz Kuvvetleri kıymetli uzman personeli, İDA tasarım/inşacıları, üniversiteler, deniz hukuku uzman/akademisyenlerinin katılımıyla askerî amaçlı İDA’ların barış ve savaş şartlarında hukuksal statüsü ile ilgili kapsamlı bir çalıştay düzenlenmesinin çok faydalı olacağını naçizane fikrim olarak paylaşmak isterim.
Tüm bu hukuksal statü tartışmalarını bir kenara bırakırsak, İDA’lar tarafından etkinlikle icra edilebilecek görevler neler olabilir sorusuna cevap aramak oldukça faydalı olacaktır. Kullanıcı tarafından talep edilecek isterler doğrultusunda, yukarıda da belirttiğim üzere gerek modüler ve gerekse sabit sistem entegrasyonuyla bu platformların;
- Komuta-Kontrol, Muhabere, İstihbarat, Gözetleme, Keşif,
- Suüstü Harbi,
- Denizaltı Savunma Harbi (DSH)
- DSH Saha Araması,
- DSH Sensör Desteği,
- Mayın Karşı Tedbirleri,
- Muharebe Sahası Mayın Karşı Tedbirleri İstihbarat Hazırlığı,
- Mayın Arama ve Avlama,
- Mayın Döküşü,
- Deniz Güvenliği ve Kritik Altyapının Korunması,
- Özel Kuvvetler Harekâtı,
- Elektronik Harp,
- Denizde Denetim Harekâtı,
- Amfibi Harekât,
- Arama ve Kurtarma,
- Yangınla Mücadele,
- Çevre Korunması,
- Kritik ve Harekât Sahasındaki Birliklere Lojistik Destek
amaçları ile kullanılabileceği, sağlanacak modülerlikle aynı platformun birden fazla amaca hizmet etmek üzere etkin olarak faaliyet gösterebileceği görülmektedir.
İDA’lar için bir diğer önemli husus ise bu platformlara tam otonomi kabiliyetinin kazandırılmasıdır ki, buna sahip olacak İDA’lar ileride gerçekleşmesi muhtemel deniz savaşlarında önemli birer kuvvet çarpanı olacaktırlar.
Otonomi, oldukça karmaşık ve birden fazla mühendislik disiplininin birlikte koordineli çalışarak sağlayabileceği bir alan olmakla birlikte, sevindirici olan Türkiye’de bugün İDA otonomisine yönelik önemli seviyede ilerleme sağlamış çalışma/ projeler bulunduğunun bilinmesidir. Ancak her zaman göz önünde bulundurulmalıdır ki otonomi; ucu bucağı olmayan engin bir denizdir ve bu konudaki çalışmalar akademisyen/ mühendisleri on yıllarca daha uğraştıracağa benzemektedir.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.