“Hepimiz kötüyüz Tanrım, bunu görmemize ve düzeltmemize yardım et. Hepimiz iyiyiz, daha iyi olmamıza yardım et…” *
İnsanların yok oluşuyla ilgili efsanelerden biri Ejderhanın Evrimi adlı kitapta şöyle anlatılır, “Ra yaşlandıkça ‘gözünden doğmuş olan insanlar’ (Yani tanrıların ve insanların Yüce Annesi’nin çocuğu, Hathor, ‘Eye of Ra’) isyan belirtileri gösterirler. Ra tanrılar konseyini toplar ve tanrılar ona kötü komplocuları öldürmesi için Gözü’nü (Ra’nın gözü, Hathor) fırlatmasını önerirler… ‘Tanrıça Hathor [cennetten] insin ve insanları [korku içinde sığındıkları] dağlarda öldürsünler.’ İtaat eden tanrıça şöyle demiştir: ‘Onlara diz çöktürüp, onları katledeceğim.’ Böylece tanrıça ‘diz çöktürmek’ fiilinden türeyen Sekhmet’i ikinci bir isim olarak almıştır. Hathor’un yıkıcı Sekhmet avatarı, kanda yüzen aslan başlı vahşi bir savaş tanrıçasıdır. Nitekim, tanrıça insanoğlunu katlederek işe başlamıştır ve kan toprağı sulamıştır. Ra paniğe kapılmış ve en azından insanoğlundan geriye kalanları kurtarmak için harekete geçmiştir. Bu maksatla Heliopolisli tanrı Sektet’e havanda ezmek üzere vereceği d’ d’ adlı bir madde elde etmek maksadıyla, Fil Soyuna haberciler göndermiştir. Köleler bira yapmak için arpayı öğüttüklerinde toz hâlindeki d’ d’ ona karışarak rengini insan kanı gibi kırmızı hâle getirmiştir. Bu kan renkli biralardan 7000 küp dolduracak kadar imâl edilmiştir. Gece çöktüğünde bu bira tarlalara dökülmüş ve tanrıça yıkım için geri döndüğünde tarlaları sel basmış şekilde bulmuştur ve yüzü sıvıdan yansımıştır. Sıvıyı içmiş ve insanoğlunu tanıyamayacak şekilde zehirlenmiştir.
Böylece Ra, insanoğlunun kalanını kana susamış, korkunç Hathor’dan kurtarmıştır.”
21’inci yüzyıldayız. Başımız ciddi belada. Sanki Hathor dünyaya tekrar inmiş gibi. Birleşmiş Milletler (BM) açıkladı geçen ay. Duyurdu ki, uzun süredir yaklaşan o geri dönüşü olmayan noktanın tam üzerindeyiz. İklim krizi dünyanın her yerinde etkileri hissedilecek şekilde ve daha önce görülmemiş düzeyde kötüleşti. Ve ne yazık ki biz de zaten son zamanlarda Türkiye’de seller, orman yangınları gibi aşırı iklim olayları sonucu fazlasıyla hissetmiştik krizin etkilerini.
BM malûmun ilamını bünyesindeki Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)’nin açıkladığı raporda yaptı. Küresel ısınmayla birlikte sıcak hava dalgalarının artacağı, sıcak mevsimlerin uzayacağı, soğuk mevsimlerin ise kısalacağı vurgulandı. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in iklim sisteminin en güncel değerlendirmesini ortaya koyan raporu “insanlık için kırmızı kod” diye anması boşuna değil. En açık ifadesiyle söylersek, fosil yakıtların kullanımı gezegenimizdeki hayatı yok ediyor. Dolayısıyla net biçimde tekrar edebiliriz: Dünya ülkeleri fosil yakıtları çıkarmayı ve kullanmayı bırakmaz ve hemen yenilenebilir temiz enerji kaynaklarına yatırım yapılmazsa yok olacağız. Aslında rapordan anlaşılacağı gibi, yok oluş başladı, neyi kurtarabiliriz ona bakacağız. Raporda belirtildiği üzere, son dönem iklimde gözlemlenen değişikliklerin çoğu binlerce yıldır görülmedi; mesela deniz seviyesinin sürekli yükselmesi gibi… Yaşanmakta olan bazı değişikliklerin önünü almak için geç kalındı, yüzlerce hatta belki binlerce yıl boyunca geri döndürülemeyecek.
Artık komplo teorilerinin, insanları yanlış yönlendiren yayınların, kitlesel yalanların bir kenara bırakılması gerekiyor. Gerçek çok açık ve ürkütücü: Dünya yüzeyindeki küresel sıcaklık 2011 ile 2020 arasında, 1850 ile 1900 arasında olduğundan 1,09 derece daha sıcak oldu. Okyanuslardaki artış da 0,88 derece… 1901 ile 2018 arasında, deniz seviyesi 20 santimetre yükseldi. Bu olağanüstü yüksek bir değer. Buzullar eriyor. Binlerce yıldır olmadığı kadar büyük bir hızla. Acilen küresel ısınmada büyük ölçekli farklar yaratmak zorundayız. Şu anki öngörüler ise gelecek 20 yılda ortalama küresel sıcaklığın 1,5 santigrat dereceyi aşması yönünde.
Sürekli huzur ve refah aradığını iddia eden yeryüzündeki toplumların, sürekli kendi elleriyle yarattıkları felaketlerin içinde yaşaması çok dramatik.
Gezegenimizin hâlini anlamak için kabul edilen bazı kriterler de aynı mesajı veriyor. Sera gazı emisyonları, buzul kalınlığı, deniz buzulları ve ormansızlaşma gibi hayati konularda durum çok kötü, umutsuzluğa sürükleyecek düzeyde uç değerler görülüyor. Mesela Dünya’nın atmosferindeki karbondioksit konsantrasyonu ölçümlerin başlamasından bu yana en yüksek seviyede. Grönland ve Antarktika’da buz kütlesi bilinen en düşük hâlinde. Brezilya’daki Amazon ormanlarında yıllık kayıp oranı 12 yılın en yüksek düzeyinde.
Kısaca, gezegenimizde geri dönüşü olmayan bir kaybın eşiğindeyiz. Bu tablonun etkilerinden kısmen de olsa sakınabilmek için tüm ülkelerin güçlerini birleştirmesi, ortak hareket etmesi gerekiyor. Gelin görün ki bunun ne denli zor olduğunu da biliyoruz. İnsanlığın belki en zayıf yanı bu; birlikten bahsedince yeşil kriptonitle temas etmiş Superman’e dönüyoruz. Ancak başka şansımız yok. İklim felaketinin etkilerinden daha az tahribatla çıkabilmenin tek yolu bu.
Ya da Ra’dan yardım gelmesini bekleyeceğiz. Hayat bizim, seçim bizim.
*Alberto Manguel’in Palmiyelerin Altında Stevenson adlı romanından.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.