Deniz Kurmay Yarbay (E) Özhan Bakkalbaşıoğlu, NATO’nun genişleme süreci ve ABD’nin politikalarını Türkiye üzerindeki olası etkileri açısından değerlendirdi
ABD neden NATO’nun genişlemesini istiyor? SSCB’nin İkinci Dünya Savaşı sonunda Balkanlar, Baltık ve Orta Avrupa’da peyk devletler kurarak genişlediği bir dönemde Finlandiya ve İsveç tarafsız kalmışlar ve NATO’ya girmemişlerdir. Üstelik Finlandiya’nın 1939 yılında SSCB’nin toprak ve üs talep etmesi üzerine savaşmayı göze alması dikkate alınırsa, savaş sonu NATO’ya girmesi çok olağan iken girmeyip Soğuk Savaş döneminde tarafsız kalmayı başarmışken şimdi NATO’ya üye olmak için başvurması keza İsveç için de aynı durumun söz konusu olması iyi değerlendirilmelidir. ABD’nin NATO’yu kendi amaçları için kullandığı açıktır. AB’nin ayrı bir kutup olarak ortaya çıkmasını engellemek, NATO içinde ABD’nin istekleri doğrultusunda kalmasını istemesi, Rusya’yı iyice kuşatmak… Baltık Denizi’ni Karadeniz’de yapmaya çalıştığı gibi (ancak Montrö Sözleşmesi büyük engeldir) bir NATO denizi yapmak ve buzullardan arınmaya başlayan Arktik Denizi’ni kontrol altında tutarak Rusya’yı bu denizde de kuşatmaktır. Bu iki ülke NATO’ya alındığında ABD silah sanayi gelişecektir.
ABD’nin amacı bir dünya savaşının çıkmasını istemesi midir? Bence hayır ama çıkmış gibi Rusya’yı engellemek, yıpratmak ve ekonomik çöküntüye sokmaktır. Bunun neticesinde de esasen isteğinin Çin-Rus yakınlaşmasını dondurmak olduğunu değerlendiriyorum. Pasifik’te Çin’in tek kalması ABD’nin bir stratejik hedefi olarak görünmektedir. Özellikle Finlandiya’nın da girmesiyle NATO, Rusya ile 1200 km’lik bir sınıra sahip ve St. Petersburg kenti ile 150 km’lik mesafe olacaktır. Rusya, Ukrayna ile yaptığı savaş ile Moskova’yı emniyete alırken bu sefer St. Petersburg tehdit altına girecek ve Baltık Denizi’ni tamamen kaybederek Kaliningrad kantonu işlevsiz kalacaktır.
Sonuç olarak hedef Rusya’yı denizlerden tamamen kuşatmak ve bir kara devleti haline sokmaktır. Burada NATO üyeleri geri dönülmez bir riske girmektedirler. Çünkü savaş Avrupa topraklarında olacak ABD topraklarında değil. Özellikle AB ve diğer NATO ülkeleri iyi düşünmelidir. Türkiye’nin uluorta bu ülkeleri veto etmek istemesi yerine diplomasi ağırlıklı bir yol izlemesi daha iyi olurdu çünkü iddialı sözler sonucu bu ülkeler üye olduklarında ülkemize sıkıntılar yaratabilir ve kararlılığımız tartışılır hale gelebilir. ABD’nin ülkemiz için yürüttüğü iki yüzlü politika, ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü John Kirby’nin “Türkiye değerli bir NATO müttefiki,” ifadesine karşın, Atina Büyükelçisi Geoffrey Pyatt’ın “Doğu Akdeniz krizinde Yunanistan’ı destekledik,” ifadesi ve Başkan Biden’ın tutumları ile belli olmaktadır. Rusya ile farklı bloklarda olsak da bizim komşumuzdur. Bu iki ülkenin tarafımızdan veto etme düşüncesi sadece PKK-YPG ile kalmayıp karşılığında F-35 pazarlığı ve PKK olmamalıdır. Tüm NATO ülkelerinin Türkiye’nin bekasını korumak için yasa dışı örgütlerle ilişkilerinin kesilmesi istenmeli ve garanti anlaşmaları yapılmalıdır. Bunun yanı sıra ABD’nin Ukrayna Maslahatgüzarı Kristina Kvien, “Ukrayna’nın üyeliğe başvurması halinde üyelik eylem planına dâhil edilmesine gerek kalmadan NATO’ya alınacağını” ifade etmiştir. Başka deyişle ABD’nin direktifiyle… Bu anlayıştaki NATO’nun sözlerine nasıl güvenle bakabiliriz? Önümüzdeki zaman dilimi çok olaya gebe gibi görünüyor. Macaristan ve Hırvatistan’ın da bu ülkeleri veto edeceği konuşulurken ve NATO kendi içinde karışık iken bir başka NATO üyesi Yunanistan’ın Başbakanı Kiryakos Miçotakis adeta bir dilenci gibi ABD’ye yaptığı ziyarette Türkiye’nin Mavi Vatan haritasını götürerek “Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı destek istedi. Bunun yanı sıra 18 Mayıs’ta Miçotakis’in ABD Kongeresi’nde yaptığı ve genel olarak Türkiye aleyhindeki 42 dakikalık konuşmasında zaman zaman ayakta olmak üzere 32 defa alkışlanması manidardır. Artık şapkamızı önümüze alıp ABD hayranlığını bir kez daha düşünmemiz gereklidir. ABD gerçekten bitmiş ve yıkılmak üzere. Bir tiyatro sahnesinden öte bir gösteri. Zaten sözde olan ve şu aralarda artık olmayan stratejik ortaklığın bir daha geri dönmeyecek olması ABD’nin sorunudur. Türkiye süper devlet olmayabilir ama kadim bir devlettir. Benim okuduğum Deniz Harp Okulu kurulduğunda ABD yoktu ama Rusya ve Türk İmparatorluğu vardı. Yunan halkına da ABD’nin vesayetine kayıtsız şartsız girdikleri için acıyorum. Rusya kuşatılıyor derken aslında Türkiye de kuşatılmakta. ABD artık Kuzey Suriye’de bir sözde Kürt devletini aynı Irak’ta olduğu gibi kurmak hazırlığında. Bu artık kesin ve kendimizi kandırmayalım. Önemli olan bu sözde devletin Akdeniz’e çıkışını engelleyelim. Suriye Başkanı Esad ile diplomatik ilişkilerin acilen kurulması demografik yapımızı daha şimdiden bozan sığınmacıların bekletilmeden ülkelerine barış yolu ile gönderebilmek için gereklidir. Bir ülke için en kötü durum iç ve dış cephede birden fazla hasımla uğraşmasıdır. İç cepheyi kazanmak istiyorsak, dış cepheyi sıfır sorun haline getirmemiz gereklidir. Türkiye dış cephede aslında ABD ve kısmen Rusya ile karşı karşıyadır. Yunanistan ve diğerleri birer piyondur ama unutmasınlar bu ülkeler komşumuz olup tarihsel ortak geçmişlerimiz var. Artık ABD uzun vadede stratejik ortağımız değil bizim stratejik hedefimizdir. Çünkü ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, “Türkiye sözde müttefiktir,” diyerek ülkesinin iki yüzlülüğünü ortaya dökmüştür. FETÖ kumpasları, sözde Ermeni soykırımını tanıması, Suriye’de sözde Kürt devleti kurma çabası ve silahlandırması Yunanistan ile Türkiye aleyhine girişimleri ve diğerleri. Nasıl bir NATO ittifakı ise artık gerisini siz düşünün… Türkiye NATO’dan şu aşamada çıkmayabilir ama dış politikasını artık ABD eksenli yapmamalıdır. Artık Hazar Denizi ve Zengezur Koridoru ile Türk Cumhuriyetleri’ni Doğu Akdeniz’e bağlamalıdır.
Sonuç
Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya alınması, altında bölgemizin tehdit boyutlarının değişimi yönünden önemlidir. Rusya ile komşuluk ilişkimizi zorlayıcı durumlar ortaya çıkabilir. Artık ABD de anlamalıdır, Türkiye ABD’nin çıkarlarına hizmet etmeyecektir yeter ki doğru karar ve dış politika ile bunu başaralım. Bu coğrafya bize avantajlar sağlamaktadır ancak çizgisi hassastır, biraz kaydırırsak bu coğrafya bize cehennem olur. Mavi Vatan haritası Beyaz Saray’da dolaşıyorsa amacına ulaşmıştır. Her yazımda tekrar ediyorum Mavi Vatan’a sahip çıkarsak güçlü oluruz. Ülkemizin bekası denizlerimize sahip çıkmaktır.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.