Küresel denklemi değiştirecek hamle: AUKUS

MDN İstanbul

Küresel aktörlerin jeopolitik gerçeklere uygun olarak bölgesel mekanizmalar kurmaya başladıkları bir döneme giriyoruz. Gelinen aşamada ABD’nin bölgesel ortaklıklara doğru yöneldiğini görüyoruz. İngiltere ile birlikte Fransa’yı karşısına almak pahasına AUKUS inisiyatifini hayata geçirdiği gibi

 

Konjonktürel gelişmelerin ABD, Çin ve Rusya orijinli gelişmelere odaklandığı, dahası Afganistan’ın jeopolitik kaynama noktasını oluşturduğu mevcut düzlemde, beklenmeyen tektonik kırılma Asya-Pasifik Bölgesi’nde meydana geldi. ABD, İngiltere ve Avusturalya’nın Çin’e karşı yaptıkları stratejik hamle devamında Fransa merkezli küresel bir krize evrildi.

 

Hatırlatalım. Yakın coğrafyamızda dinamik gelişmeler olurken dahi (okunmaması pahasına) Asya-Pasifik Bölgesi’nde meydana gelen gelişmelere ısrarla temas ederek, dikkat çektik. Biden sonrası ABD’nin stratejik önceliğinin Çin’i çevrelemek olduğunu, bölgede Çin’e karşı kuvvetli bir eksen teşkil etmeye çalıştığını, QUAD ülkelerini harekete geçirdiğini ve hatta NATO’nun kadrajına Çin’i almak için gayretlerini artırdığını vurguladık. Yeni normalde, rekabet sahasının Çin’e karşı Asya-Pasifik Bölgesi olacağını ve mücadelenin Arktik Bölgeye de sirayet edeceğini vurguladık.

 

Gelinen aşamada ABD’nin “gerçek stratejik ortağı” olan İngiltere ile birlikte Fransa’yı (ve doğal olarak AB’yi) karşısına almak pahasına AUKUS inisiyatifini hayata geçirdiğini görüyoruz. Konuya 360 dereceden yaklaşalım.

 

Avustralya, Çin tehdidine karşı İngiltere ve ABD ile anlaştı


Eylül ayının ortasında ABD, İngiltere ve Avustralya, AUKUS adı altında yeni bir güvenlik işbirliği mekanizması kurulduğunu, bu bağlamda Avustralya ile nükleer takatli denizaltı teknolojisinin paylaşılacağını ilan etti. ABD Başkanı Biden’ın Beyaz Saray’da düzenlediği basın toplantısına İngiltere Başbakanı Boris Johnson ve Avustralya Başbakanı Scott Morrison’un katılması gözleri AUKUS anlaşmasına odakladı.

 

Basın toplantısında yaptığı konuşmada Biden, Avustralya ve İngiltere ile ortaklıklarının uzun yıllara dayandığının altını çizerek 21’inci yüzyılda karşılaşılan zorluklarla da birlikte mücadele edeceklerini belirtti. Hint-Pasifik Bölgesindeki dinamik gelişmelerin üç ülkenin işbirliği yapmasını dikte ettiğini vurgulayan Biden, “Şu anda bölünmemiz ya da birbirimizden ayrışmamız için mantıklı bir neden yok. AUKUS altında en kilit proje olarak, Avustralya’nın konvansiyonel silahlı nükleer takatli denizaltı edinmesi için istişareleri başlatıyoruz. Burada nükleer silahlı denizaltından değil, nükleer reaktörlerle çalışan konvansiyonel silahlı denizaltılardan bahsediyoruz. Bu teknolojinin güvenli olduğu doğrulandı. ABD ve İngiltere on yıllardır bunu kullanıyor,” açıklamasında bulundu.

 

Burada altı çizilmesi gereken husus Avustralya’nın nükleer silaha sahip olmayacağının özellikle vurgulanması. Bu durum yakın gelecekte kuşkusuz nükleer güce sahip olmanın tanımını da sorgulatacak ve birçok ülke tarafından emsal gösterilecek. ABD’nin hamlesine karşılık Çin’in bölgede kendisine müzahir bazı ülkeleri nükleer güç haline getirmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Bu noktada Kuzey Kore, Pakistan ve İran merkezli gelişmeler takip edilmeli.

 

Avustralya: Nükleer silah peşinde değiliz


Bu noktada Avustralya Başbakanı Scott Morrison’ın açıklamaları önem arz ediyor. İngiltere ve ABD ile vardıkları AUKUS anlaşması çerçevesinde nükleer enerjili denizaltı inşa etmelerinin, nükleer silah peşinde oldukları anlamına gelmeyeceğini belirten Morrison, Avustralya’nın en az sekiz nükleer takatli denizaltı inşa etmesinin önünü açacak anlaşmanın, salt bölge güvenliğini sağlamaya yardımcı olacağını, zira bölgede on yıllardır sahip olunan istikrarlı ortamın geride kaldığını ve yeni bir döneme girildiğini, lâkin nükleer silahların yayılmasını önleme yükümlülüklerini yerine getirmeye devam edeceklerini kaydetti.

 

İngiltere bölgeye ağırlığını koyuyor


İngiltere Başbakanı Johnson ise anlaşmanın “doğal müttefik” olan üç ülkeyi her zamankinden daha fazla birbirine yakınlaştıracağını belirterek, “Bu ortaklık, çıkarlarımızı savunmak ve haklarımızı korumak için giderek daha hayâti hâle gelecek” ifadesini kullandı. Stratejik müttefik kimdir, stratejik ortaklık nedir sorularına cevap arayan ve kendisini stratejik partner zannedenler için oldukça net bir değerlendirme…

 

Anlaşma sonrası üç ülke tarafından yapılan ortak açıklamada ise Hint-Pasifik Bölgesi, “çözülmemiş toprak anlaşmazlıkları, terör tehditleri ve organize suçlar dâhil potansiyel parlama noktalarına sahip bir bölge” olarak tanımlanarak, “mümkün olan en kısa zamanda” Avustralya’nın bu imkânı (nükleer takatli denizaltıya sahip olma) kullanabilir hâle gelmesinin hedeflendiği, ayrıca siber alandaki kapasiteler ve yapay zekâ üzerine de odaklanılacağı kaydedildi.

 

Çin’e karşı Hint-Pasifik Bölgesi’nde açık bir meydan okuma


Kuşkusuz AUKUS olarak isimlendirilen pakt (ABD basını anlaşmayı “Pakt” olarak görüyor2), Çin’e karşı Hint-Pasifik Bölgesinde açık bir meydan okuma (a clear challenge to China) ve ABD, İngiltere ve Avustralya gibi üç yakın müttefik arasındaki askeri bağların derinleştirilmesi anlamına geliyor.

 

AUKUS Paktına yönelik arka plan ifşası ise ABD Savunma Bakanı Austin’den geldi. Paktın Çin’in “istikrar bozucu faaliyetlerini” kontrol etmek için tasarlandığını belirten Austin, “Çin Halk Cumhuriyeti ile yapıcı, sonuç odaklı bir ilişki ararken, Pekin’in yerleşik uluslararası düzeni baltalama çabalarına ilişkin görüşümüzü net olarak göstereceğiz,” açıklamasında bulundu. Bilindiği üzere Austin, henüz ocak ayında Senato tarafından Savunma Bakanlığı görevi için onaylanmadan önce dahi Çin’i, Pentagon’un bir numaralı önceliği olarak nitelendirmişti.

 

Elbette bu paktın ilerleyen dönemde operasyonel askeri etkileri de olacak. Çin’in askeri yetenekleri hızla gelişmeye devam ederken ABD liderliğindeki ittifakların Çin’in askeri baskısını caydırma yeteneğini güçlendirmesi öngörülecek. AUKUS anlaşmasına konu olan denizaltı meselesi, Çin Silahlı Kuvvetleri’nin Bölgedeki operasyonel hedeflerine ulaşmasını önlemek için kritik bir eşiği oluşturacak.

 

AUKUS anlaşmasına Çin sert tepki gösterdi. Çin’in Washington Büyükelçiliği üçlü anlaşmayı eleştirerek ABD, İngiltere ve Avustralya’nın diğer ülkelerin çıkarlarını hedef alan “dışlayıcı bloklar” kurmaması gerektiğini açıklayarak, bu ülkelerin soğuk savaş mantalitesinden ve ideolojik ön yargılardan uzaklaşması gerektiği ifade edildi.

 

Gözden kaçan detay-karmaşık ilişkiler


AUKUS anlaşması aynı zamanda, Avustralya Hükümetinin Fransa ile 2016 yılında imzaladığı ve 12 adet denizaltı inşa edilmesini öngören yüksek bütçeli konvansiyonel denizaltı projesinin de sonunu getiriyor. Esasen gürültü de burada kopuyor. Projenin ana yüklenicisi olan Fransız Naval Group tarafından yapılan açıklamada, “Beş yıl boyunca hem Fransa’daki hem de Avustralya’daki Naval Group ekipleri ve ortaklarımız ellerinden gelenin en iyisini yaptılar ve Naval Group tüm taahhütlerini yerine getirdi. Buna karşın yaşananlar Naval Group için büyük bir hayâl kırıklığı,” ifadesinin kullanılması durumu özetliyor.

 

Anglo-Sakson nükleer işbirliği


İlginçtir AUKUS inisiyatifi tarihi bir hadiseyi hatırlatıyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası Soğuk Savaş’ın başlamasıyla ABD’de Eisenhower yönetimi İngiltere ile nükleer teknolojiyi paylaşma politikasını devreye sokmuştu.

 

Bu olay, Fransa’nın şiddetli tepkisini çekmiş dönemin Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’ün “Anglo-Sakson” nükleer işbirliği olarak nitelendirdiği yapıyı kınamasına neden olmuştu. Akabinde Fransa kendi nükleer programını devreye sokan bir politika izleyerek nükleer güç haline gelmişti. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un tepkisi De Gaulle’ü anımsatıyor.

 

Fransa: Arkadan bıçaklandık, ABD: Fransa hayâti ortağımız


AUKUS travmasına maruz kalan Macron, Avusturalya ile aralarındaki 90 milyar Avustralya Doları (66 milyar ABD Doları) bedelli anlaşmanın kaybedilmesine şiddetli tepki göstererek, bu durumu “arkadan bıçaklanmak” olarak nitelendirdi. Anlaşmaya ateş püsküren Macron, yaşananların karşılıksız kalmayacağını belirtti.

 

Fransa’nın tepkisini hafifletmek isteyen Fransa ekolüne yakın ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ise teskin etmek için Fransa’yı “hayâti ortak” olarak nitelendirdi. Dikkatinizi çekelim “stratejik” değil “hayâti ortak”….

 

Hint-Pasifik Bölgesi’nde Washington’un Paris ile işbirliğine devam edeceğini vurgulayan Blinken, Washington’un denizaltı anlaşmasını açıklamadan önce Fransız makamlarla temas hâlinde olduğunu belirterek, “Fransa ile Hint-Pasifik’te ve dünyanın birçok yerinde inanılmaz derecede yakın işbirliği içerisindeyiz. Böyle olmaya da devam edeceğiz. Bu ilişkiye, bu ortaklığa çok değer veriyoruz,” ifadelerini kullandı.

 

Fransa el yükseltti: İttifaklar ve ortaklıklar kaçınılmaz olarak etkilenir


Tepkisi dinmeyen Fransa ise el yükselterek beklenmeyen bir hamle yaptı, Washington ve Canberra Büyükelçilerini geri çağırdı. Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, “Cumhurbaşkanı’nın talebi üzerine ABD ve Avustralya’daki iki büyükelçimizi istişareler için derhal Paris’e çağırma kararı aldım,” açıklamasını yaptı.

 

Bu istisnai karar, Avustralya ve ABD tarafından 15 Eylül’de yapılan açıklamaların özel ağırlığından kaynaklanmaktadır diyen Drian, “Bu durumun, müttefikler ve ortaklar arasında kabul edilemez bir davranış olduğunu, sonuçlarının ittifaklar, ortaklıklar kavramları ile Hint-Pasifik Bölgesinin Avrupa için önemini etkileyeceğini” kaydetti. Esasen Le Drian’ın Fransa merkezli yaşanan krize Avrupa Birliği (AB)’ni de müdahil etmeye çalıştığı gözlendi.

 

AB: Amerika geri döndü ne demek?


Nitekim eylül ayının sonlarında AB Dışişleri Bakanları, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu için bulundukları New York’ta Fransa ile ABD ve Avustralya arasındaki denizaltı anlaşması krizini görüştü. AB bu satırlar yazıldığında AUKUS kriziyle ilgili olarak Fransa’ya destek vererek, Paris ile dayanışma içinde olduğunu duyurdu. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel, yaptıkları ayrı açıklamalarda Fransa’nın yanında oldukları mesajını verdi.

 

Borrell, Avustralya Dışişleri Bakanı Marise Payne’e, Avustralya’nın Fransa ile denizaltı anlaşmasını iptal ederek ABD ve İngiltere ile kurduğu ortaklıkta, Avrupa ülkelerinin bulunmamasından duyduğu üzüntüyü iletti. AUKUS oluşumunda Pasifik’te “güçlü mevcudiyeti bulunan” Avrupalı ortaklara yer verilmemesinden hoşnut olmadıklarını belirten Borrell, AB’nin bunu yansıtacağını ve konuyu hem kendi içinde hem de AB üyesi ülkelerle görüşeceğini ifade etti.

 

Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel ise ABD’yi sadakatsizlikle suçlayarak, “Joe Biden yönetimi, Amerika geri döndü diyerek tarihi bir mesaj vermişti ama şu an bunu sorguluyoruz. Amerika geri döndü ne demek, ABD Amerika’ya mı başka bir yere mi döndü bilmiyoruz,” açıklamasında bulunarak, devamla “Müttefikler için temel ilke şeffaflık ve güvendir ve bunlar bir arada olur. Peki, biz ne görüyoruz? Net bir şekilde şeffaflık ve sadâkat eksikliği gözlemliyoruz,” ifadelerini kullandı.

 

İngiltere: Fırsatçı ve suç ortağı


Küresel krize evrilen süreç esnasında İngiltere Başbakanı Johnson her ne kadar Fransa ile olan ilişkilerini “kaya gibi sağlam” olarak nitelendirse de Fransa cenahı İngiltere’yi “fırsatçı” davranmakla suçladı. Üç ülkeye karşı daha fazla önlem alınması gerektiğini vurgulayan İngiltere’nin eski Fransa büyükelçisi Lord Peter Ricketts, Fransa’nın şu ana kadarki hareketlerinin İngiltere’yi anlaşmada “suç ortağı” olarak gördüğünü teyit ettiğini belirtti. Fransa’nın İngiltere’deki elçisini çağırmamasını eleştiren Büyükelçi, Fransa’nın, üç ülkenin de çıkarlarını hedef alacak seri hamleler yapması gerektiğini vurguladı.

 

Eski Büyükelçinin açıklamalarını münferiden yorumlamak reel politiğe aykırı olur. Bu açıklama ile taraflar arasındaki krizin kısa vadede sonlanmayacağı, gerilimin devam edeceği ve Fransa’nın mütekabiliyeti gözeten hamleler yapabileceğini öngörüyoruz.

 

İtalya’dan beklenmedik çıkış


Kriz esnasında sessiz kalmakla eleştirilen AB ülkeleri arasında en net çıkış ise Fransa ile ilişkileri şeker pembe olan İtalya’dan geldi. İtalya Dışişleri Bakanı Luigi Di Maio, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi ve AUKUS anlaşmasının ardından AB’nin gerçek bir savunma kapasitesine sahip olması gerektiğini açıkladı.

 

İtalya’nın pozisyonunu ortaya koyan Di Maio, “Afganistan ve Avustralya konuları, kıta endüstrisinin koordinasyonunu sağlayan bir Avrupa savunmasının ne kadar acil olduğunu gösteriyor,” ifadesini kullandı. Hiç kimsenin ABD veya Çin’in karşısında tek bir ülke olarak rekabet etmeyi düşünemeyeceğini ifade eden İtalyan Bakan, AB içinde bu konuda bir fikir birliği olup olmadığı sorusuna cevaben, “Tartışma daha yeni başladı ancak cesaret verici işaretler var. Ama bunun basit şekilde olacağı yanılsaması içinde değiliz çünkü bu savunma konusu aynı zamanda dış politikayla da bağlantılı,” değerlendirmesinde bulundu.

 

ABD, Norveç’ten sonra Avusturalya’da da konuşlanıyor


AUKUS anlaşmasında gözlerden kaçan önemli bir detay var. Anlaşmanın önemli bir parametresini ABD denizaltılarının Avustralya’da lojistik destek altyapısına erişimi oluşturuyor. Ezcümle, ABD nükleer denizaltılarını Avustralya sularında daha sık göreceğimiz gibi yakın gelecekte Bölgenin ABD bakımından ileri bir üs olarak kullanılması da gündeme gelebilecek.

 

Bu esnada geçtiğimiz ilkbaharda Norveç ile yapılan anlaşmanın benzerinin Avusturalya ile akdedilmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Norveç ile güncellenen savunma işbirliği anlaşması çerçevesinde ABD nükleer denizaltılarının Arktik Bölgede daha sık faaliyet gösterebilmelerinin önü açılmıştı. Dahası nükleer denizaltılar Norveç’in kuzeyinde Rusya’ya mücavir Tromsö gibi yerleşim alanlarına daha sık liman ziyareti yapabilecek. Son bir yıl içerisinde iki ABD denizaltısının Norveç fiyordlarını ziyaret ettiğini hatırlatalım. İlgi çekici olan gelişme ise kamuoyunun tepkisine karşın Norveç Hükümetinin ABD’ye, Norveç topraklarında üs kurma yetkisi vermesi, bu bağlamda dört havaalanı ile iki donanma üssünü ABD unsurlarına açması oldu. AUKUS anlaşması sonrası Avusturalya’da da benzer gelişmelerin meydana gelmesi ihtimal dâhilinde.

 

Stratejik öngörü: Asya-Pasifik Bölgesi’nde oyunu kurmak


ABD’nin Afganistan’dan apar topar çekilmesinden sonra ortaya çıkan jeopolitik türbülansın henüz dinmediği mevcut konjonktürde, ABD’nin stratejik ortağı İngiltere ile yanlarına Avusturalya’yı da alarak yaptıkları stratejik AUKUS hamlesi sözde Hint-Pasifik Bölgesi’ndeki istikrarı güçlendirmeyi hedeflese de özde Çin’in Bölgedeki etkinliğini azaltmayı öngörüyor. Fransa’nın gözden çıkarılması ise AB başta olmak üzere kimi müttefiklere açıktan bir mesaj niteliği taşıyor.

 

Son dönemde ABD’nin Çin’i çevrelemek üzere Japonya, Güney Kore, Hindistan, Avusturalya ve Bölge ülkelerini bir araya getirme gayretlerini ivmelendirdiğini, hatta ağırlığını koyarak Çin’e karşı NATO’yu bir kaldıraç olarak kullanmak istediğini gözlüyoruz. Son NATO Zirvesi’nde bu durumu açıkça gördük.

 

Öte yandan Avustralya’ya ayrı bir parantez açmalıyız. Jeostratejik konumuyla Asya-Pasifik Bölgesi’nde önemli bir aktör olan Avustralya, diğer bölge ülkelerinden farklı olarak Birleşik Krallığın kadim bir üyesi ve işbirliğine daha açık bir görüntü sergiliyor. 2011 yılında “Asya Pivot” stratejisini açıklayan dönemin Başkanı Obama, ABD’nin Asya-Pasifik Bölgesi’nde oyun kurucu olacağını ilan ederek Avustralya ile ilişkilerin gelişeceğini vurgulamıştı. AUKUS anlaşması ile Biden’ın Obama stratejisini sürdürdüğünü görüyoruz.

 

Küresel Britanya vizyonu


Denklemde dikkat çeken aktör ise İngiltere. İngiltere BREXIT sonrası belirlediği ajandasına uygun olarak yeni “Küresel Britanya (Global Britain strategic outlook)” stratejik vizyonuna uygun hareket ediyor. BREXIT sonrası oldukça aktif bir görüntü sergileyen ve Asya-Pasifik Bölgesi’ne hızlı bir dönüş yapan İngiltere, bu stratejiye koşut olarak bölgeye Queen Elisabeth uçak gemisi görev grubunu dahi konuşlandırmıştı.

 

İlerleyen dönemde İngiltere’nin Bölgeye ilgisini artıracağını ve ABD ile işbirliğini ivmelendireceğini ifade edebiliriz. Çin’e karşı kurulan QUAD eksenine Avustralya’yı hediye eden İngiltere’nin müteakip aşamada Hindistan’ı da bu bloğa dahil etmek için gayretlerini yoğunlaştıracağını öngörebiliriz. Ayrıca ABD, Hindistan, Avustralya ve Japonya’dan oluşan QUAD mekanizmasına İngiltere’nin de katılımı şaşırtıcı olmayacaktır.

 

Kararsız ve ihtiyatlı ortaklar


AUKUS anlaşması ile ABD; Japonya ve Güney Kore gibi Bölgedeki kararsız ve ihtiyatlı ortaklarına da kuvvetli bir mesaj veriyor. Çin’e karşı ABD’ye müzahir görüntü veren ancak agresif ve sert tonlu stratejiler izlemeyen bu ülkeler, Çin’e karşı doğrudan bir cepheleşmeye girmek istemiyor. Afganistan’dan apar topar çekilen ABD’nin, küresel güç vasfını önemli ölçüde örselediğini ve güven vermeyen tutumuyla ortaklarının kafasını karıştırdığının altını çizelim.

 

Biden yönetiminin kilit müttefikleri ile şimdiye kadar paylaşmak istemediği ileri askeri teknolojiyi güçlendirme ve paylaşma konusundaki istekliliği de dikkat çekici. Görünen ABD, kendisiyle koşulsuz işbirliği yapabilecek ortaklarına yüksek askeri teknoloji transferinin önünü açacak. Bu yaklaşım küresel sorun sahalarından askeri geri çekilme stratejileri izleyen Biden yönetiminin tercihleriyle de uyumlu.

 

ABD artık kriz bölgelerinde elini taşın altına sokabilecek, ön alacak ve savunma sanayi projelerine para harcayabilecek güvenilir ve söz dinleyen ortaklar arıyor. Muhtemelen yakın gelecekte ABD, İngiltere ve Avusturalya arasındaki savunma sanayi işbirliği faaliyetlerine eklemlenen yeni ortaklar göreceğiz. Her ne kadar Rusya ile nükleer alanda işbirliği yapsa da potansiyel aday Hindistan olabilir.

 

Fransa’nın stratejik hayâl kırıklıkları


Fransa’nın telaşı ise yeni kurulan oyunda söz sahibi olamaması. Öteden beri ABD ile ilişkiler bağlamında İngiltere’yi kıskanan, BREXIT sonrası AB marjında kendisini dev aynasında gören Fransa için yaşananlar basit bir hayâl kırıklığının ötesinde. AUKUS sonrası Fransa’nın aşınan devlet kapasitesi, prestiji ve yitirilen ticari imtiyazları domino etkisine neden olabilir. ABD ve İngiltere orijinli bazı uzmanların Fransız teknolojisinin Çin’i durdurmaya yetmeyeceği istikametindeki açıklamaları krizi farklı bir boyuta taşıyabilir. AUKUS sonrası Fransız savuna sanayinin prestij kaybına uğradığı ve ilerleyen dönemde bazı ülkelerin de sözleşme iptallerine gidebileceği ihtimal dahilinde.

 

Son dönemde ABD’ye iyice yaslanan Fransa için AUKUS krizi reel politiğe keskin bir dönüşe neden olabilir. AB ordusunu yeniden ve kuvvetli bir şekilde gündeme getirmesi beklenen Fransa, yaşanan krizi AB’nin müstakil savunma ve güvenlik yeteneğini artırmada taktik bir koz olarak kullanabilir. Ancak Fransa’nın AB içindeki ABD’ye müzahir ülkelerin direncini aşması rasyonel bir yaklaşım değil.

 

ABD’nin bölgesel ortaklıklara yönelme tercihi


Biden sonrası dönemde ABD ile eski romantik günlere geri dönüleceğini ve transatlantik ilişkilerin yeniden gelişeceğine inanan Fransa başta olmak üzere diğer Avrupalı ülkeler kuşkusuz romantik uykularından uyanacaklardır. ABD’nin dümen suyunda koşulsuz seyretmenin fayda ve mahzurları tüm müttefikler tarafından hesaplanacaktır. Afganistan sonrası ikinci bir travmaya neden olan ABD’nin bölgesel ortaklıklara yönelme tercihi doğru okunmalı. Bu hamle aynı zamanda çok kutuplu düzenin kabulü anlamına geliyor. Hadisenin Fransa’nın Rusya ve Türkiye ile ilişkilerini gözden geçirmesine neden olabileceğini dikkatinize sunalım.

 

Savunma konseptleri altüst olabilir


Son kertede Avustralya Savunma Bakanı Peter Dutton açıklamalarına odaklanalım. Dutton, Avustralya Deniz Kuvvetleri ve Donanma Komutanlarının geleneksel bir dizel-elektrik denizaltının 2030’ların ikinci yarısından sonra Avusturalya’ya bir yetenek sağlayamayacağını önerdiklerini kaydetti3. Bu tavsiye nedeniyle nükleer takatli denizaltıya sahip olma kararı verdiklerini belirten Dutton, “Sonuçta verdiğimiz karar, ulusal güvenliğimizin çıkarlarına ve Hint-Pasifik’te hüküm süren güvenlik ve barışa dayanmaktadır. Bu nedenle İngiltere ve ABD ile doğal bir ortaklık tesis ettik. Nihayetinde ABD ve İngiltere en eski ve en kalıcı iki ortağımızdır,” ifadelerini kullandı.

 

Avusturalya’nın bu kararının savunma sanayi marjında dizel-elektrik takatli denizaltılara yatırım yapan ülkelerde karar değişikliğine neden olabileceğini hatırlatalım. Son dönemde havadan bağımsız tahrik sistemli konvansiyonel denizaltıların operasyonel ihtiyaçları karşılamada yeterli olmadığı eleştirilerini dikkate aldığımızda, Avusturalya örneğinde olduğu gibi nükleer silah bulundurmayan nükleer takatli denizaltılara yönelimi tetikleyebileceğinin altını çizelim. Kuşkusuz bu durum Almanya’nın aleyhine, İngiltere-ABD ve hatta orta vadede Fransa’nın lehine bir duruma neden olabilir.

 

Her türlü ortaklık bozulur, suç ortaklığı hariç


Küresel aktörlerin jeopolitik gerçeklere uygun olarak bölgesel mekanizmalar kurmaya başladıkları bir döneme giriyoruz. Arktik Bölgesi’nden sonra şimdide Asya-Pasifik’te ivmelenen ABD ile İngiltere merkezli bölgesel ortaklıkların devamının gelebileceğini öngörebiliriz. Bu durum hantal görüntü sergileyen küresel ittifaklarda sorgulamalara ve ayrışmalara neden olabilir. İlk ayrışmanın Merkel dinginliğini kaybedecek AB’de gözlenmesi şaşırtıcı olmayacaktır.

 

Umalım ki ülkemiz de gelişmeleri doğru okuyarak uygun pozisyon alabilsin ve yerinde stratejiler uygulayabilsin. ABD ve İngiltere ikilisinin yanlarına alacakları yeni ortakları ile Çin-Rusya eksenini karşılama gayretini sürdürecekleri, Japonya’yı daha agresif stratejiler izlemeye zorlayacakları, ısrarla vurguladığımız üzere Hindistan’ın kilit ülke konumuna evrileceğini öngörebiliriz. Stratejik düşünebilen akıllar ise boş durmuyor. ABD-İngiltere ikilisinin AUKUS hamlesine, Çin-Rusya ikilisinin 17 Eylül’de İran’ı Şanghay İşbirliği Örgütü’ne tam üye yaparak karşılık verdiğini hatırlatalım. Son olarak altını çizelim, her türlü ortaklık bozulur, suç ortaklığı hariç.

 

[1:AUKUS] Anlaşmaya taraf olan üç ülkenin isimlerinin İngilizcedeki kısaltmasından (Australia, UK, USA) oluşan inisiyatif.

 

[2] Atlantic Council, 15 Eylül 2021, “Experts React The US, UK, and Australia struck a nuclear submarine deal. What does it mean?”

 

[3] Stars and Stripes, 16 Eylül 2021, “Nuclear sub pact with Australia to deter China’s destabilizing acts in Indo-Pacific region”

 

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın