…
Yaz kızım.
Bakınız, Socrates, “Erdem bilgidir” derken, Platon, “Erdem iyiyi elde etme gücüdür” der. Seneca ise “Büyük adamsın ama nereden bileyim, yazgın sana erdemini hiç sergileme fırsatı tanımamışsa” der.
Her şey Türkiyem için diyerek geçen ay ‘…’ koyduğum yerden; düşünmeye, sormaya, susmayıp konuşmaya devam edelim.
İTO tarafından desteklenen İGİAD’ın bir araştırma çalışmasında iş dünyasında karşılaşılan ahlâki problemlerin neler olduğu 3 farklı başlık altında incelenmiş. Genel, çalışanlar ve yöneticilerle ilgili problemler. İş dünyasında katılımcıların en sık karşılaştıkları genel ahlâki problem, YALAN SÖYLEMEK imiş.
İş ahlâkına uygun olmayan davranışların ortaya çıkmasında etkili olan faktörlerin neler olduğunun belirlenmesine yönelik araştırmada: İş dünyasında GÜVEN duygusunun zayıflığı ön almış. YALAN söyleyenlerin daha çok kazanıyor olması (enteresan!), İş ahlâkına aykırı davranışlara yönelik yeterli toplumsal yaptırım (kınama, dışlama gibi) olmaması, MESLEK ÖRGÜTLERİNİN görevini yapmaması(!), Neyin iş ahlâkına uygun olup olmadığı konusundaki bilgisizlik, Yapanın yanına kâr kalır düşüncesi, İş ahlâkına aykırı davranışlara yönelik YASAL YAPTIRIMLARIN YETERSİZLİĞİ, İş ahlâkına aykırı davranışların avantaj sağlaması, İş ahlâkı kurallarının yazılı olmaması gibi sonuçlarla liste uzayıp gidiyor.
Değerlendirmeler arasında; yanlışlığı bilindiği halde cezalandırılmayan davranışlara ceza verilmemesi ya da yaptırım uygulanmaması durumunda bu davranışı yapan kişi bir tür ödül kazanmış olmaktadır, deniliyor. Çünkü (o kişinin) yanlış davranışı, yapanın yanına bu davranışı kâr olarak kalmaktadır, şeklinde yorumlanmış. Bu davranışı ile elde ettiği avantaj, başka kişilerde adalet duygusunun incinmesine neden olduğu tespit edilmiş. Bu nedenle Araştırma sonucunda şu önerme dikkat çekici; ahlâki olmayan davranışlara hem YASAL hem de TOPLUMSAL yaptırımların uygulanması gereklidir. Doğal olarak yaptırımların uygulanması içinse öncelikle DENETİMLERE ihtiyaç duyulmaktadır.1
Nesilden nesile değişim gösteren iş ahlâkına yönelik parametreler ile son yıllarda ülkemin içinde bulunduğu manevi ve maddi sıkıntılarının temel nedenlerini irdeleyecekken üstte bir kısmına yer verdiğim esasen geçen ay kaleme aldığım o yazıdan tornistan yapıp dümeni kırdım.
Bu ayki yazıyla vurgulamak istediğim; Türkiye olarak dünyada en saygın yere sahip olmamız için ön almak, değerlerimizi yaşatmak, ulus bilinciyle sorumluluklarımıza, bize geçmişten miras yazılı ve yazılı olmayan değerlerimize sahip çıkmamızın ne kadar mühim olduğudur. Kimse Kanunlarımızın üstünde değildir.
Gazetecilikte takip esastır. Sonuca ulaşmadan konunun kapanması kamu vicdanını rahatsız eder. Kamunun sigortası atmadan bu mühim meselenin gereği yapılmalı.
Başlıyoruz.
Ne yazmıştık?
“Aret Taşçıyan Türkiye’de bulunduğu süre içinde Omni Sigorta ve Reasürans Brokerlik Hizmetleri A.Ş.’nin (önceden Ltd) ofisini fiziki olarak yıllardır kullanıyor ve fiilî olarak Türkiye’de yapmaması gerekirken sigorta brokerliği yaparak Kanunları ihlâl ediyor” diye yazmıştım. “Sektör üyeleri de bilerek veya bilmeyerek bu ihlâle ortak olmasınlar” demiştim.
Düşünelim
Mıgırdiç Aret Taşçıyan’ın mesleki yükümlülüklerini ihlâli mesleki etiğe uygun mu, değil mi?
Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği, Sigortacılık Etik İlkelerinin amacı için diyor ki; “Sigorta ve reasürans şirketlerinin, müşterileri, çalışanları, aracıları, kamu kurum ve kuruluşları ile olan ilişkilerinde ve kendi aralarındaki ilişkilerde izleyecekleri etik ilkeleri belirlemek ve bu ilkeler çerçevesinde sektöre yönelik mevcut kamuoyu güvenini daha da artırmaktır.” Sigortacılık Etik İlkelerinde şöyle diyor; “(..)Şirketlerin Kamu Kurum ve Kuruluşlarıyla İlişkileri: Kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilişkilerinde dürüstlük ve şeffaflık ilkelerine dikkat ederler. Denetim ve kontrol amacıyla istenen bilgi, belge ve kayıtları doğru, eksiksiz ve zamanında karşılarlar.”
Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalara karşı sorumluluklarının, bir kişinin ihlâli ile hasar almaması gerektiğine vurgu yapıp ülkemizin itibarının zedelenmemesi için yetkilileri ivedilikle durumu denetlemeye kanunlar çerçevesinde bir kez daha davet edelim.
Anonim Şirket Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumluluk Rejimi, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu Madde 553 hükmünde Kanuna veya Esas Sözleşmeye Aykırılık, Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumluluğunun Niteliği kapsamında diyor ki: Yönetim kurulu üyeleri, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlâl ettikleri takdirde hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı sorumludurlar.
Türkiye Cumhuriyeti Kanunlarını özellikle 5684 sayılı Kanun, Madde 21, Fıkra 3 ile bağlısı diğer Kanun maddeleri ve tüm ilgili Meslek Odaları, Birlik ve STK’ların yazılı yönetmelik ve mevzuatları ile mesleki örf, adet ve teamülleri de dâhil yok sayıp, yapmaması gerekirken, Türkiye’de “sigorta brokerliği yapmak”, “o deniz sigorta brokerlik şirketinin ofisini devamlı kullanmak” tespitleri ile tarafıma bir yetkililerinin şu şekilde belirttiği, “Türk P ve I Sigorta şirketinden bir kazanç elde etmiyor ki” savunması ile akıllara gelen “Geliri yoksa, Türkiye’de sigorta brokerliği yaparak mı gelir elde ediyor?” sorusunu da -ki bu da yasal değil- kenara koyalım. Bunlara ilaveten, Omni şirketi de kendi sorumluluklarını ihlâl ettiği ve duruma göz yumduğu için Kanunlar nezdinde sorumludur.
Soralım
Mıgırdiç Aret Taşçıyan’ın mesleki yükümlülüklerini ihlâli, Türkiye’de yerleşik benzer hizmeti veren şirketler (hem sigortacı hem sigorta brokeri) açısından rekabete aykırı mı, değil mi?
Rekabet Kurumu diyor ki;
“Rekabet hukuku alanında ilk yasal düzenleme Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılmıştır. 1890 yılında kabul edilen Sherman Kanunu (Sherman Act) rekabetin yatay veya dikey anlaşmalar ve uygulamalar yoluyla kısıtlanması ve tekelleşmenin yasaklanmasına yönelik düzenlemeler içermektedir. Avrupa’da rekabet hukuku alanındaki ilk yasal düzenleme 1958 yılında yürürlüğe giren Roma Antlaşması ile yapılmıştır.
Türkiye’de 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun 1994 yılında kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un amacı, mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaları ve piyasaya hâkim olan teşebbüslerin bu hâkimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli düzenleme ve denetlemeleri yaparak rekabetin korunmasını sağlamaktır.
Susmayalım
Mıgırdiç Aret Taşçıyan’ın mesleki yükümlülüklerini Türkiye’de ihlâl etmesi uluslararası bir mesleği icrası söz konusu olduğundan, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalardan doğan yükümlülüklerine maddi ve/veya manevi hasar getirmiyor mu?
TOBB için DELOITTE tarafından hazırlanan açık kaynak bir Raporda:2
TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu diyor ki, “Sigortacılarımız diğer sektörlere de rol model olacak bir yapı kurdular. Bir mesleğin nasıl kayıt altına alınacağını, mesleki disiplinin ve mesleki eğitimin nasıl en iyi şekilde sağlanacağını gösterdiler. (…) Sigorta Acenteleri İcra Komitesi ise meslek kurallarını ve etik ilkeleri belirlemek, haksız rekabeti önlemek, disiplin işlemleri, eğitim gibi pek çok konuda görev yapıyor.”
Hazine Müsteşarlığı Müsteşar Yardımcısı Dr. Ahmet Genç ise Rapor’da şu ifadeleri ile esasen sigortacılıkta Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar ile ülkemizin itibar ve güvenin ne denli önemli olduğunu vurguluyor; “(…) Nitekim özellikle 2007 yılında çıkartılan Sigortacılık Kanunu ve sonrasında çıkartılan ikincil Mevzuat ile sigorta acenteliği faaliyetlerinin çerçevesi belirlenmiştir. Yasal çerçeve hem uluslararası düzenlemelere hem de AB düzenlemelerine uygundur.”
Rapor’da, “Etkin Denetim Mekanizmasının Kurulması, TOBB-SAİK, Sigorta Acenteleri Sektör Meclis Üyeleri, İl Delegeleri ve Dernek Başkanları görüşmeleri neticesinde, ‘denetim eksikliği sektörün önemli sorunlarından biri’ olarak öne çıkmaktadır.” Diye yazıyor.
Taşçıyan’ın Sigortacı/Sigorta Brokeri olarak TCK ve TTK’nın ilgili kanun maddelerini yok sayması ile diğer ülkelerde uluslararası olan bu mesleği yapması kanunen mümkün mü? Mesleki yeterlik lisansı var mı? Varsa bu lisansın gereklerini ihlâli ile yaptırımlardan hem Türkiye’de hem ABD Vatandaşı olarak ABD’de hem de her iki mesleği kolayca icra ettiği İngiltere’de sorumlu olmuyor mu?
Deloitte’in Raporunda İngiltere ve ABD’de durum nasıl diye bakıldığında aşağıdaki başlıklar altında yazılanlar dikkat çekiyor:
Sigorta aracılarına yönelik idari ve yasal çerçeve ile kamu otoritelerinin müdahaleleri:
“…İngiltere’de FSMA, tüm sigorta şirketleri ve aracılar için düzenleyici ve denetleyici çerçeveyi oluşturmaktadır. Aynı zamanda, sigorta şirketleri ve aracılar arasında yapılan sözleşmeler bu Kanun uyarınca düzenlenmektedir. Acenteler, sözleşmelerinde, FSMA prensipleri ve kuralları uyarınca faaliyet göstereceklerini taahhüt etmektedirler. Ayrıca, aracılar, Sigorta: İş İdaresi Kuralları (Insurance: Conduct of Business Source) – ICOBS ve Müşterilerin Haklarının Korunması (Treating Customers Fairly) – TCF’nin de dâhil olduğu geniş bir yasal çerçeve içerisinde faaliyetlerini sürdürmektedir.
İhtiyati Düzenleme Kurumu (Prudential Regulation Authority) – PRA ve Finansal Yürütme Kurumu (Financial Conduct Authority) – FCA, İngiltere sigortacılık sektöründen sorumlu iki kurumdur. Sigorta aracıları, sadece FCA düzenlemesine tabidir. Bu kapsamda tüm sigorta aracıları, FCA el kitapçığında belirtilen gereksinimlere karşı sorumludur.
Düşünelim
TÜRK P ve I Sigorta şirketini reasüre eden Kuruluş İngiliz menşeili değil mi? Omni A.Ş.’nin hissedarı bir Amerikan şirketinin Londra yöneticileriyle değil mi? Peki, hassas bu durum, onları enterese etmiyor mu?
İngiltere sigortacılık sektöründe, bağımsız finansal danışman (ayrı bir yazı konusu) olarak faaliyet gösterebilmek için FCA’ya kayıt olmanın yanı sıra, Nitelik ve Saygınlık Çerçevesi (Qualifications and Credit Framework) adı verilen eğitim programında belirli bir seviyeye gelinmesi gerekmektedir (TOBB Deloitte Rapor, S.13).
Raporda ABD başlığı altındaki sigortacılık faaliyetleri incelendiğinde 116’ıncı sayfada yer alan şu bilgiyi paylaşmakta fayda var. “ABD’de sigorta satmak, teklif vermek ve müzakere etmek isteyen kişilerin “üretici” olarak lisans almaları zorunludur. 218 No’lu NAIC’in Üretici Lisanslama Model Kanunu (Producer Licensing Model Act) uyarınca, lisanslama standartlarını belirleme ve aracıların lisanslanmasına ilişkin faaliyetler eyaletlerin sorumluluğundadır.”
Konu, Rekabet Hukuku açısından 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun incelendiğinde de Türkiye’nin bu alanda faaliyet gösteren şirketler açısından incitici, hukuk devleti açısından itibarının zedelendiği ve meslekteki diğer bireyler için de bir hak ihlâli doğurması açısından kabul edilemez olduğu aşikâr olarak göze çarpıyor.
4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un amacı için şöyle yazılmış: Mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaları ve piyasaya hâkim olan teşebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli düzenleme ve denetlemeleri yaparak rekabetin korunmasını sağlamaktır.
Kanun’un hazırlanmasında etkili olan bir diğer unsur da, uluslararası anlaşmaların Türkiye’ye yüklediği yükümlülüklerdir. Burada özellikle, Türkiye ve AET arasındaki 12 Eylül 1963 tarihli Ortaklık Anlaşması (Ankara Anlaşması) ki Ortaklık Anlaşması’nın 16’ncı Maddesi, Roma Antlaşması’nın rekabet, vergi ve mevzuatın uyumlaştırılması ile ilgili hükümlerinde anılan ilkelerin, ortaklık ilişkisinde uygulanmasını öngörmüş. Nitekim Türk Rekabet Kanunu büyük ölçüde Roma Antlaşması’nın 81 ve 82’nci Maddelerini kaynak almış.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 1991 yılında “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Tasarısı” ile “Rekabetin Korunması Hakkında Kanun Tasarısı”nı hazırlamış. Rekabetin Korunması Hakkında Kanun Tasarısı hazırlanırken, ABD, İngiliz ve AET rekabet kuralları dikkate alınarak önceki tasarılardan oldukça farklı yeni bir metin ortaya çıkarılmış.
Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlet.
Bir ihlâl veya bir ihmâl domino etkisi yaratıyor değil mi?
Konuştuk
İnsana dair erdemlere haiz kişilerce durumun gerçekliği kabul gördü. Konunun muhatabı gerçeği bilmesine rağmen hâlâ bir açıklama yapmadı. Ve ona bu konuda bilerek veya bilmeyerek yardım eden kişiler de sessizliğini müthiş bir gayretle korudu.
Önemle altını çizelim
Türk P ve I Sigorta ülkemizin güzide bir değeri ve varlığıdır. Tüm bu değindiğimiz kanun ve kurallar üzerinden açıklamaya çalıştığımız durum Türk P ve I Sigorta ile tüm paydaşlarını ve sorumlu oldukları kişi ve kuruluşları, mesleki sorumluluğunu yerine getirmeyen kişilerden korumak içindir.
Bu nedenle sorumlu resmi kurum ve kuruluşların yetkilileri ile yazının asıl muhatabından ısrarla bir kamuoyu açıklaması ile gereğinin yapılmasını bekliyoruz.
***
Milli Mücadele çalışmalarını sürdüren Mustafa Kemal ve arkadaşları Havza’dan Amasya’ya geçerek Amasya Genelgesi’ni hazırlamışlardır. İlk maddesi “Vatanın bütünlüğü ve milletin istiklâli tehlikededir” olan Genelge 21-22 Haziran 1919’da tüm mülki amir ve askeri komutanlara Abdurahman Rahmi Efendi tarafından telgrafla ulaştırıldı. Ulusal Kurtuluş Savaşımızın tarihi önemdeki adımı olup 3’üncü Maddesi “Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” olan Amasya Genelgesi’nin 102’nci yılında Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü ve Kurtuluş Savaşımızın tüm önderlerini ve asil büyüklerimizi saygı, özlem ve minnetle anıyorum.
Kaynaklar:
1: İGİAD & Türkiye İktisadi Girişim ve İş Ahlâkı Derneği, Türkiye İş Ahlâkı Araştırması 2018
2: https://www.corlutso.org.tr/uploads/docs/2496_1.pdf (İncelenen tarih Mart-Nisan 2021)
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.