Dünden bugüne İstanbul ve Kadıköy

Özhan Bakkalbaşıoğlu

ozhanbakkalbasioglu@marinedealnews.com

Bu yazımda sizlere benim çocukluk ve gençlik yıllarımı yaşadığım İstanbul ve Kadıköy’den bahsedeceğim

1856 yılında baba ve anne tarafı Ahıska Kafkasya’dan, İstanbul Kadıköy’e gelmişler.

Bahriyede bir terim vardır: Fılasa. Kısaca halatı meydana getiren ince ipler diyebiliriz. Halat boyu bir hayatsa fılasalar hayatın içindeki kopuk anılar demektir. Ben de gelişi güzel aklıma gelen bu hayat fılasalarını bu yazımda aktaracağım.

Okula, Moda İlkokulu 8’inci Okul’da başladım, önünden tramvay geçiyordu ve hayret verici bir şekilde yıkılmadan bugüne kadar kalabilmiş. Yoğurtçu Parkı’nın çiçeklerle dolu olduğu yıllar, yelkenli ve kürekli teknelerin yapıldığı bir Kurbağlıdere, taş ve tahta köprüsü ile geçilen dere bir sandal yuvası adeta… Tahta tribünü ile Fenerbahçe Stadı biraz yakınında Ahşap Müze binası, taş zeminli tenis kortu, devam edersek Kuşdili Çayırı ağaçlı bir mesire yeri sanki. Altıyol, yukarı Bahariye’ye çıkıyoruz karşımızda Opera, Süreyya sinemaları. Süreyya’nın yazlığı arka bahçesinde, yurt ve hemen sağdaki sokakta Hâle (Reks) Sineması, Opera Sineması sırasında dilli, ciğerli, Rus salatalı, pastırmalı, sucuklu el yapımı sandviçlerin satıldığı büfe. Altıyol’dan çarşıya inerken Rasim ve Nefis Pastaneleri; beyaz örtülü masalar, beyaz kumaş peçeteler, beyaz önlüklü boyun bağlı garsonlar. Yakınında Merkez Eczanesi, içerisinde ilaç yapılan bölmesi var. O tarihlerde doktorlar ilacın bileşenlerini gram olarak reçeteye yazar eczacılar da bunları yaparak kahverengi cam şişelerde birkaç gün içinde ilacı hazırlarlardı. Keyam Manifaturacısı hanımların naylon çoraplarını onaran bir dükkân, Karabet ayakkabı boyacısı, Pepo kumaş mağazası, Sinan Bozaevi… Kadıköy Çarşısı İstanbul’un hatta Türkiye’nin en büyük ve her ürünün kaliteli olarak satıldığı yerdi. 6 francala ve ekmek yapan fırın, en az 7-8 ciğerci, çok sayıda sadece meze satan dükkânları; Baylan, Kars, Hacı Bekir, Beyaz fırın ve Kadıköy pastanelerinin bulunduğu Muvakkithane sokağı.

Çarşının caddeye bakan kısmında (şimdi duraklar var) çam ağaçlı bir park. İskele Meydanı’nda Haldun Dormen Sahnesi’nden (Eski hal ve İtfaiye binası) Mühürdar’a kadar kademeli 4 büyük park. İskelenin karşısında tramvay durakları. Kadıköy İskelesi’nde vapura binen hemen herkesin hangi gazeteyi aldığını bilen Nezih Gazete Bayii, İskele yanında 7-8 ayakkabı boyacısı, yanında halk otobüsleri, Haydarpaşa Garı’na sandalla adam taşıyan kürekçiler, şimdiki Eminönü İskelesi arabalı vapur iskelesi ve altı yola kadar uzanan araç kuyrukları. Yan tarafı Adalar İskelesi. Sahilde faytonlar o zamanın alternatif taksileri.

Kadıköy’ün Suadiye Bostancı bölgesi İstanbul’un yazlığı, aynı şekilde Moda 1955 yılında Moda İlkokulu’nun karşısında ilk defa tost ve sosisli sandviç büfesi açıldı. Tost makineleri ithal, çok nadir ve her yerde yok. ABD kültür emperyalizmi ülkeye daha yeni giriyor. O sosislinin acı muhteşem hardalı artık yok, unutamıyorum o tadı. Sosisin suyu ile harmanlanan, binlerce defa kullanılan o tahta çubukla sürülen o nefis ev yapımı hardallı sosisli sandviç. Pastanelerde favori tatlılardan örnekler; piramit pasta, supangle, krem şokola, sütlü kakao eşliğinde.

İki vagonlu tramvay, birinci mevki ve ikinci mevki deri koltuk, tahta koltuk farkıyla tabii fiyat da öyle. Daha Bağdat Caddesi genişlememiş. Caddenin sağı solu bahçeli köşkler ve evler. Büyük dayımın köşkünün bir kapısı Hamam Sokak’ta bir kapısı da caddede. Bostancı o dönemler Ankara kadar uzak, her yerde bostanlar var.

İstanbul’a dışardan sadece turunçgiller gelirdi. Her şey mevsimine göre burada yetişirdi. O meşhur Salı pazarı Mahmut Dede Türbesi önündeki caddede kurulurdu. Arnavut ve Rum pazarcılar çoğunluktaydı. Yoğurtçu Park’ın yakınında kuyusu olan ve bir katırla çalıştırılan kuyu suyu ile sulanan bostan ve Yoğurtçu Karakolu’nun yanında yazlık sinema vardı. İnsanların takım elbise, hanımların en şık kıyafetleri ile gidilen sinemalar. Tiyatrolar o kadar çoktu ki şimdi anlattığımda bir masal gibi geliyor insana. Sinema ve tiyatro içerisinde hiçbir şey yenmezdi. Tramvay veya otobüste annemle seyahat ederken hiçbir zaman koltukta oturamadım çünkü annem büyüklere hemen yer vermemizi söylerdi. İstiklâl Caddesi’ne giderken iç çamaşırımız bile yeni olur, en güzel kıyafetlerle olurduk. Bulgar’ın yumurtalı omleti, İnci Pastanesi’nin profiterolü vazgeçilmezler arasındaydı. Galatasaray’daki Balık Pazarı bolluğun ve çeşidin olduğu muhteşem bir çarşıydı. Abdullah Efendi ev yemekleri. Sokakta yürürken bir şey yemezdik, ayıp olur diye… Annem “yiyen var yiyemeyen var” derdi. Lokantaların pencerelerinde tül perde vardı. Dışarıdan içerisi görünmesin diye. Bütün Kadıköy sahillerinden denize girilirdi ve hemen hemen herkesin bir sandalı vardı. Bizim de bir motorlu bir de kürekli iki teknemize Kurbağlıdere’de Hayri Bey bakardı. Babam Hayırsız Ada’da ıstakoz sepeti atar, eve ıstakoz getirirdi. Kalkan balığı sokak balıkçılarında bile satılırdı. İstavrit balığı yem olarak kullanılırdı.

Kırlangıç, karagöz, mercan, torik, kılıç balığı, orkinos balıkçı tezgâhlarının olmazsa olmazlarıydı. Suyumuz cam damacanalarla Kayışdağı’ndan gelirdi ve her mahallede Kayışdağı suyu akan çeşme vardı. Küçüksu, Salacak, Moda, Kalamış, Fenerbahçe, Bostancı, Küçükyalı, Suadiye, İdealtepe, Süreyya Paşa, Nizam aklımda kalan plajlardı.

Annem hafta sonu piknik malzemelerini hazırlar, motor veya kürekle Kurbağlıdere’den Fenerbahçe’ye gidilir, ağaç altında yerleşilir ve eski hamamın olduğu yerdeki mangal tezgâhlarında mangal yapılırdı, hatta babam gramofon bile getirirdi. Her mahallenin kuralları vardı. Kızlı erkekli oyunlar oynardık, kimse kimsenin nereden geldiğini bilmezdi. Büyük ağabeyler ve ablaların sahasına girilmez ancak onlar isterse yakınlaşırdık. Mahalle maçları olurdu. Formamız bile vardı. Başka mahalle çocuklarının mahallemize girmesi istenmezdi. Topluca sinemaya tiyatroya gidilir, arada oyun tartışılırdı. Yazlık sinema çoktu. Bazen müzikli ev toplantılarımız olurdu.

Hatırda kalan küçük bölümler ama şu kadarını söyleyeyim ki insanların birbirlerine saygısı vardı. Kimse kimseye eğlenirken veya bir başka ortamda karışmaz ve kişisel haklarına saygı gösterirdi. Abartmıyorum ama herkes kitap okurdu ve tabii gazete. Kitapçı sayısı çoktu… Muvakkithane Caddesi’ndeki Celal Bey’in Gençlik Kitapevi her insanın uğradığı en büyük kitabevi idi. Her aile çocuğunu bulunduğu okula yazdırmak zorundaydı. Bir sokak farkıyla az kalsın Bahariye İlkokulu’na yazılacaktım. Her iki ağabeyim de Moda İlkokulu’nu bitirdikleri için Müdür Doğan Bey kaydımı Moda İlkokulu’na aldırmıştı. Öğretmenim Resiye Karakaş unutamadığım bir insandı. Her ne kadar beni sağ elle yazmama zorlasa da onun sayesinde iki elimle yazabiliyordum. Diploma aldıktan sonra annem tanıdığı için evine teşekkür ziyaretine gittik ve yanımızda da Hacı Bekir’den aldığımız şeker kutusu vardı. Ayrılırken annem kutuyu uygun bir lisanla vermek istedi. Öğretmenim “Lütfen vermeyin, biz görevimizi yaptık. Bize en büyük hediye çocuklarımızın başarı haberleridir.” dedi ve almadı. Bilmem anlatabildim mi… Ölene kadar ziyaret ettim öğretmenimi, o örnek insanı, o Atatürk’ü bize sevdiren insanı.

Bunları yaşadığım için şimdiki zamanı değerlendiremiyorum. Bu sayfalara sığmayacak güzel anılar var, eski Kadıköy ve İstanbul için. Unuttuğum yerler var şüphesiz ama genç nesillere o yılların yaşamını aktarma yönünde bir ipucu vermek de güzel. En azından araştırırlar o parlak ve güzel günleri. Velhasıl bizim de hayatımızdan bize göre çok güzel günler geçti. Her dönemin yaşantısına saygı duyuyorum ama ben o günlere dönmek istiyorum. Aşkın, sevginin bile romanlara geçecek kadar değerli olduğu… Güven ve saygının esas alındığı bir yaşam biçimiydi. Bir fotoğraf çekmek bile 3-4 dakikanızı alırdı. Ânı yaşardınız. Tek bir poz, siz, etrafınızdaki insanlar ve arkada görünmesi mutlaka istenen manzara… Ânı yaşamak buydu yoksa tek bir pozu yüzlerce şerit gibi çekmek değildi. Bana göre bir başkaydı 50’li, 60’lı yıllar. Çok güzeldi insanlarıyla, evleriyle ve doğası ile…

Kalın sağlıcakla.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın
ozhanbakkalbasioglu@marinedealnews.com