Jeopolitik karmaşa

MDN İstanbul

Yerküre tek kutuplu düzenin sona ermesinin sancılarını şiddetle hissediyor bugünlerde. Tüm veçheleriyle diplomasi tıkanmış durumda ve küresel/bölgesel aktörler panik atak nöbeti geçiriyor gibi hareket ediyor, agresif ve manipulatif beyanatlar veriyor.

Aslında herkes yeni pozisyonunu belirleme telaşında… Kritik eşik ise muhtemelen yaklaşan ABD seçimleri… Bu süreç birçok jeopolitik sürprize gebe… Velhasıl çok iyi seviyede takip edilmeli ve zinhar hazırlıksız yakalanılmamalı.

Hibrit savaşların sonuna mı gelindi?
Son on yılda belleklerimize kazınan hibrit yöntemler, usulca aşina olduğumuz konvansiyonel metotlara evriliyor ve aktörler askeri güçlerine dayanan hamlelere öncelik veriyor. Rusya’nın mucidi olduğu ve stratejik yönüyle öne çıkan hibrit savaş kavramı bilindiği üzere Gerasimov Doktrini üzerine inşa edildi.
NATO’yu uzun süre meşgul eden bu yeni tehdide mukabele edebilecek stratejiler üzerinde çalışmalar devam ederken, en etkili yöntemi uyguladığı “dron savaşı” ile Türkiye keşfetti. Türkiye, büyük bir beceri ve teknolojik üstünlük ile kullandığı Silahlı İnsansız Hava Araçları (SİHA) ile tabiri caizse oyunu değiştirdi. SİHA kullanımı Suriye, Irak ve son olarak Libya’da tüm örtülü faaliyetleri alt üst ettiği gibi Türkiye’ye stratejik üstünlük de sağladı.
SİHA’ların sağladığı asimetrik etkiyi iyi seviyede kullanan Türkiye, bu vesileyle çevresinde devam eden hibrit karakterli mücadelenin üzerindeki örtüyü kaldırıverdi. Hâl böyle olunca, ABD, Rusya ve Fransa başta olmak üzere AB’nin aleyhimize sürdürülen planları da açığa çıkmış oldu. Sonuçta ilgili tüm aktörler sert (askeri) güçlerine başvurmayı hatırladı.

Yunanistan’ın yeni hamisi Fransa
Son dönemde çevre denizlerimizde, bilhassa Doğu Akdeniz’de yaşanan askeri hareketlilik ve güç mücadelesine bu arka plan ışığında bakmak uygun olacaktır. Herkesin Yunanistan’a odaklandığı mevcut konjonktürde, ABD ve özellikle Fransa’nın artan askeri faaliyetlerini takip etmek durumundayız.
AB’nin içindeki kırılmalara ve derin görüş ayrılıklarına karşın, Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunlara doğrudan müdahil olan Fransa’nın tutumu dikkat çekici. Yunanistan’ın hamisi gibi davranan Fransa, bu ülkeyi Türkiye’ye karşı arkadan itiyor ve cesaretlendiriyor. Yunanistan’ın düşük devlet kapasitesi ve yetersiz askeri gücüne karşın Türkiye karşısında geri adım atmamasının başka izahı yok.
Yunanistan ile Doğu Akdeniz’de ortak tatbikat yapan Fransa, tercihen Türkiye’nin karşısına AB’yi yekpare olarak çıkarmak istiyor. Almanya, İspanya, İtalya ve Malta gibi aktörlerin tutumu nedeniyle bu stratejiyi hayata geçiremeyen Fransa, son kertede “Türkiye’nin egemenliklerini ihlâli karşısında GKRY ve Yunanistan’ın tamamen arkasındayız” mesajını veriyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un, ağustos ayı ortasında GKRY lideri Nikos Anastasiades’le görüşmesinden sonra yaptığı açıklamada, “Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki provokasyonlarına yanıt vermemesinin ciddi bir hata olacağını” ifade etmesi oldukça manidar.
Yunanistan ve GKRY’nin sözde kıta sahanlığı ihlâlleri nedeniyle Türkiye’ye daha fazla yaptırım yapılması çağrısında bulunan Macron’un, “Akdeniz’in iki ülke için de yaşamsal önemdeki bu bölümünde enerji ve güvenlik meseleleri büyük önem taşıyor. Bir güç mücadelesi yaşanıyor ve AB’nin çok sessiz kaldığı bir dönemde özellikle Türkiye ve Rusya öne çıkmaya çalışıyor” açıklamasının altı çizilmeli.

AB sessiz kaldıkça Türkiye ve Rusya öne çıkıyor
AB’yi ikna etmeye ve kendi çizgisine çekmeye çalışan Macron, beyanatlarında Türkiye ile Rusya’yı sıklıkla aynı cümle içinde kullanıyor ve her iki ülkeyi jeopolitik hasım olarak konumlandırıyor. AB ülkelerini korkutmada her iki ülkeyi birer manivela olarak öne çıkaran Macron, “Akdeniz’de güvenliğimizi başka aktörlerin eline bırakmak ciddi bir hata olacak. Bu Avrupa için bir seçenek değildir ve Fransa buna izin vermeyecektir” görüşünü dile getiriyor.
Cüretini daha da zorlayan Macron, AB üyelerinin deniz alanlarının ihlâl edilmesi ve tehdit altında olmasının kabul edilemeyeceğini, bunları yapanların cezalandırılmaları gerektiğini vurguluyor.

Fransa-Türkiye gerginliği
Fransa-Türkiye ilişkilerine bir süredir gerilim hâkim. İki ülke arasında Doğu Akdeniz’de doğalgaz aramaları, Suriye ve Libya sorunlarındaki zıt politikalar nedeniyle yaşanan gerilim haziran ayında Fransız ve Türk donanmalarına ait iki geminin karşı karşıya gelmesi nedeniyle iyice tırmanmıştı.
Fransa, Akdeniz’de NATO misyonu çerçevesinde görev yapan Courbet isimli firkateyninin Libya’ya silah taşıdığından şüphelenilen Tanzanya bandıralı bir gemiyi denetlemeye çalışırken bu gemiye eşlik eden Türk savaş gemileri tarafından taciz edildiğini öne sürerek Ankara’yı NATO’ya şikâyet etmişti. Türk ve Fransız savaş gemileri arasında yaşanan gerginlik, NATO içinde de tartışmalara yol açmış, ancak Türkiye Fransa’nın iddialarını “mesnetsiz” olarak nitelendirmişti.
Fransa, Libya meselesinin yanı sıra Doğu Akdeniz, Suriye, Irak ve Lübnan’da Türkiye aleyhine tutum sergiliyor ve Türkiye ile sorun yaşayan tüm aktörlerle işbirliği yapıyor, Türkiye’yi yalnızlaştırmaya ve bölgesinde izole etmeye çalışıyor. Türkiye’nin Afrika açılımından da rahatsız olan Fransa, manik depresif tutum sergiliyor. Son dönemde Ermenistan ile Azerbaycan arasında hortlatılan krizin arka plan izlerini sürdüğümüzde, karşımıza yine Fransa çıkıyor. Fransa’nın Mısır, BAE ve Suudi Arabistan ile yarattığı sinerji de dikkat çekici.

Cüretini zorlayan Yunanistan
Doğu Akdeniz jeopolitiğinde cüretini fazlasıyla zorlayan Yunanistan’ın, Fransa başta olmak üzere bir kısım aktörden belirli güvenceleri aldığı görülüyor. Üst perde beyanatların ve sahada geri adım atmamasının nedeni alınan destek.
Ancak bu “dilemma” devam ederse, sahadaki unsurların gerginliği artabilir ve sıcak bir çatışma yaşanabilir ki, bu durum oldukça riskli… Yunanistan reel politikten uzak, hayâlci ve fırsatçı bir tutum izliyor. Tarihi boyunca askeri başarısı olmayan Yunanistan’ın geçmişten ders almadığı görülüyor.

Türkiye’nin jeopolitik önceliği: Doğu Akdeniz
Konuya Türkiye’nin milli çıkarları, öncelikleri ve hassasiyetleri bakımlarından yaklaştığımızda, yakın gelecekte Doğu Akdeniz’deki hegemonya mücadelesinin ana gündemi oluşturmaya devam edeceğini görüyoruz.
Altını çizmekte yarar var, basında NAVTEX savaşları olarak nitelendirilen gelişmeler, izlenen stratejiler ve sahadaki askeri hareketlilik göz önüne alındığında, Doğu Akdeniz’deki jeopolitik satrancın çok boyutlu ve uluslararası bir görünüm kazandığını ifade edebiliriz.
Başını Fransa’nın çektiği eksen Türkiye’yi oldukça sıkıştırıyor. AB Dönem Başkanı Almanya’nın tutumu önemli. Siyaset yorgunu Merkel, Macron’u frenlemeye çalışıyor. Dengeyi gözeten Almanya, tarafları itidale çağırarak diyalog kanallarının kullanılmasını öneriyor. Bu satırların yazıldığı günlerde Almanya Dışişleri Bakanı Maas, Yunanistan ve Türkiye’yi ziyaret ederek arabuluculuk yapma telaşındaydı.

Unutulan aktör İngiltere
Doğu Akdeniz denkleminin nasıl çözüleceği şimdilik belirsiz görünüyor. Hegemonya tesis etme mücadelesi şüphesiz bir süre daha devam edecek. Bu noktada oyuna etki edebilecek önemli aktör ise gözlerden uzak duruyor. AB’den ayrıldıktan sonra düşük profil sergileyen İngiltere esasen sütre gerisinde önemli bir oyuncu ve dengeleri değiştirebilecek potansiyeli var. GKRY’de AB şemsiyesi altında daimî konuşlanma gayretlerini sürdüren Fransa’nın cüretkâr tutumuna İngiltere’nin sesini çıkarmaması olası değil. İngiltere’nin pozisyonu ve müteakip hamleleri belirleyici olabilir.
Son olarak, Türkiye’nin Karadeniz’de yaptığı doğalgaz keşfinin ilanı gündemi ansızın değiştirdi. Zamanlaması dikkat çeken bu hamle, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yaşadığı sıkışıklığın aşılmasına vesile olabilir mi? Yaşayıp göreceğiz. Ancak Akdeniz’de süregelen gerilimin tam ortasında, Karadeniz’in ansızın gündeme getirilmesi yeni bir dönemin habercisi olabilir. Bizden söylemesi.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın