İçinde bulunduğumuz zaman diliminde etrafımızda gelişen olaylarla, geçmişi, özellikle son 20 yılı kıyasladığımda büyük bir eksiklik duyuyorum. Bu eksiklik, toplumu toplum yapan nüvelerin her kesimde temelde felsefi bakıştan, düşünüşten, estetikten yoksunluğu gibi… Karşıtlıklara esasen birbirinin varlaşması veya birbirini tamamlanması gereken unsurlar diye baktığımızda kulağa hoş geliyor olsa da sanırım eğitim ve öğretimde bir şeyleri eskilerden farklı mı yapıyoruz diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Sanki denge bozuldu… Öyle ki, geçenlerde fikirlerini düşün şeklini değerli bulduğum büyüğüm Av. Ayhan Yıldızel ile telefonda konu konuyu açtı ve toplumu da ilgilendiren benzer düşüncelerimi paylaşırken, meseleyi “cesaret ve ahlâk” sorunu tespiti ile özetledi.
Konu ne, özne kim olursa olsun doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilmeliyiz.
Şimdi de şunları düşünelim ki yazının amacı zuhur etsin. İyi, dürüst, emin, hoşgörüde cömert, güzel ahlâklı, cesur ve yürekli, adil ve şefkatli bir yurtsever olmak mı anlamlı? Yoksa… Kötü, yalancı, bencil, dedikoducu, korkak, zalim, hain olmak mı? Hangisi çoğalmalı ve hüküm sürmeli? Harcını iyilikle sulayıp inşa etmeye çabaladığım bu sözcük kulelerimle* yazarının bana ilham verdiği gibi belki benim de sözcüklerim yüzü karaya çalmış ama özünde iyilik barındıran yüreklere dokunur ve ilham verir.
Eksiğimiz iyilerin cesareti, dert veren kötüler mi?
Bu soruya yanıtı, 870-950 yılları arasında yaşayan Aristoteles’ten sonra kendisine ikinci öğretmen de denilen ünlü Türk düşünürü Fârâbi’den alalım.
Orhan Hançerlioğlu, Düşünce Tarihi adlı 4000 yıllık düşünce, sanat ve bilim tarihinin klasik yapıtları üstüne kaleme aldığı eleştirel inceleme kitabında, Fârâbi’yi inceler ve onun Uyum-ül Mesail adlı kitabında şu yazdığına değinir, “…kişiyi erdemli kılan, Tanrı’dır, kötülükler ilinek (araz) olarak iyidirler. Çünkü kötülükler olmasa iyilikler de olmazdı.”
Hançerlioğlu bu değerli eserinde, Fârâbi’nin “düşünce sisteminde doğrudan töreden söz açmadığı ve onu işlemediği için törebilimin (ahlâk ilmi) önemli bir yeri olmadığına” işaret ediyor ancak şu dediğini de gözden kaçırmıyor, “Fârâbi’nin Aristoteles’in töresini yorumlayışı şöyledir; ‘her gerçek öğretimin bir eğitim olduğu’ ya da ‘her eğitim için bir öğretim gerektiği’.
Benim 1999 baskısı bu kitabıma yıllar sonra başvurma nedenim çok enteresan gelişti. Elimde Dil ve Tarih üzerine bir kitap okurken, diğer yandan bir kişinin sahip olması gereken erdemler hakkında düşünüyordum, o kitapta Orhan Hançerlioğlu’nun bir deyişini gördüm ve Yazar Hançerlioğlu’nun yıllar önce okuduğum eleştirel eserinde kaleme aldığı Fârâbi’yi anımsadım. Döndüm o sayfalara özlem giderdim. Sonra bir köşeye bıraktım. Çok geçmeden bazı hadiseler ardı ardına cereyan etti. Hiçbiri tesadüf değildi… Benim Farabi’den bu satırları yazmama vesile oldu.
Fârâbi kimi başkan seçer?
“Organları tam olmalıdır, anlayışlı olmalıdır, belleği (hafızası) güçlü olmalıdır, akıllı ve ince görüşlü olmalıdır, güzel görüşlü olmalıdır, öğretmeye gönüllü olmalıdır; yiyeceğe, içeceğe, eğlenceye tutkun olmamalıdır; doğruluğu sevmeli ve yalancılıktan tiksinmelidir. Nefsini yüksek tutmalı ve kendisinden kuşkulandıracak işlerden çekinmelidir, dindar olmalı ve dünya kaygılarında gözü bulunmamalıdır. Tüzesever (adaletli) olmalı ve kötülük yapmaktan çekinmelidir, işinde ayak diremeli ve dilekli olmalıdır.”
Deniz Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Tamer Kıran’ı tanırım, “kendisi bu özelliklere haizdir” diyebilecek bir kişiyim. Özellikle salgın döneminde nasıl çalıştığını, bu dinamik süreçte sorunları tek tek çözdüğünü ve sektör için alınması elzem tüm önlemlerin nasıl alındığını hepimiz gördük. Devletimizin bütünün iyiliğini koruma önceliğiyle koyduğu tüm koruyucu kurallar kapsamında stratejik seviyede önemi haiz denizcilik sektörünün ekonomik ve sosyal anlamda tüm temel gereksinimleri en yüksek seviyede Tamer Başkan’ın çabalarıyla karşılığını buldu.
Anadili Türkçe kadar Arapça, Farsça, Süryanice ve Yunanca bilen; filozof, hekim, metafizikçi, gökbilimci ve müzikçi büyük Türk ilim ve bilim insanı Fârâbi toplumcu bir anlayışla tasarladığı yönetim modelini ve bu işe gönül verenlerin sahip olması gerekenleri bakın o yüzyılda nasıl sıralamış: Mutluluğa ulaşmak için yardımlaşan toplum, erdemli toplumdur. Erdemli kent, bütün organları tam olan bedene benzer. O bedenin bütün organları, yaşamak için, nasıl birbirlerine yardım etmek zorundaysalar, kentlerin bütün kişileri de mutlu olmak için birbirlerine yardım etmek zorundadırlar. Bedenin organları çeşitlidir, görevleri ve güçleri başkadır. Oysa içlerinde bir organ vardır ki onlara başkanlık eder. Bu başkan, yürek’tir. İkinci organlar, görevlerini başkanın amacına uygun olarak yaparlar (üçüncüler ikinciye üstten aşağıya doğru) ve kimseye başkanlık etmeyen organlara kadar böylece varılır. Toplum da böyledir, böyle işlemelidir.
Salgın bitmiş değil aman dikkat ancak bu salgında yardımlaşmayı kendi içimizde yaşadık. İyi insanların var olduğunu bilmek çok anlamlı…
Aklın varsa kötülükten kaçın diyor
“Kişiler, bütün davranışlarında ya iyi ya kötü bir şeyle karşılaşırlar. İyi olana ya uyar ya uymaya çalışır ya da o şeyin iyiliğini görerek ona uymak için uygun bir fırsat bekler. Kötü olandan da ya kaçınmaya uğraşır ya kötülük kendindeyse kendinden atmaya çabalar ya da kurtulmayı başarmak için onu kendinden atıncaya kadar başkalarından örnek almaya çalışır.”
Kocaeli Üniversitesi Türk Dili Bölümü öğretim elemanlarınca hazırlanan Dil ve İletişim’in anlatıldığı Türk Dili kitabı birinci bölümde Orhan Hançerlioğlu dil için; “Dilsiz hiçbir düşünce var olamaz, insan kendi kendine düşündüğü zaman bile ancak sözcüklerle, başka bir deyişle, dille düşünebilir” diyor. Kitapta devamla, “Heiddegger; ‘Dil, düşüncenin evidir’ derken Charles Eliot, “Dil, bir ulusun aynasıdır. Bu aynaya baktığımız zaman orada kendi gerçek yansımamızı buluruz” diyor.
İnsan uygarlaştıkça düşünce ve iletişim biçimi, bilgi üretim ve yönetim biçimi de değişir. Bu değişim iyi yöne de olur kötü yöne de. Biz iyiyi arzulayalım ki doğruyu ve güzeli konuşalım. Ne demiş Dewey, “Dil araçların aracıdır. Dil olmadan hiçbir bilgiyi kullanmak, onu başkaları için yararlı kılmak mümkün değildir.”
O zaman ne yapmalıyız? Denizci devlet olmak, devletin denizcileşmesine katkı sağlamak adına sürekli ve yılmadan denizciliği her platformda anlatmalı onu sevdirmeliyiz. Nitelik sahibi denizci yöneticiler yetiştirmeyi önemsemeli bu vizyonu ve misyonu sürdürülebilir kılmalıyız.
Eğitim ve öğretimde tasarruf olmaz!
Fârâbi’nin kastettiği gibi bir beyne sirayet eden kötücül şeylerden o kişiyi arındırmak için iyilerin seferberliği ile -yine onun iyiliği adına- hastalığa yakalananla açık seçik (onun) durumu konuşulmalı, kendisine ve topluma verdiği zarar anlatılarak sabırla rehabilite edip topluma faydalı hale getirmeli. Aksi takdirde zehirli bir sarmaşık gibi tohum verecek bir ağacı veya taptaze bir fidanı sarabilir.
Bu yazıyla amacımız ayrı ayrı durumlara göre iyiyle yan yana durmak, iyi yeteneklerin iyi taraflarını yüceltip eksik taraflarını işlemek, doğrunun elini tutmak ve iyinin peşinden ilerlemeyi anlatmak. Bu gereklidir. İlerlemeden olmaz. Tekrar belirtelim. Amacımız üzüm yemek. Görevimiz yıllara sâri oluşturduğumuz çatı kuruluşlarımızı ve o çatı altında bir araya gelen üyelerimizi, denizci neslimizi korumak ve onları iyi yetiştirmek suretiyle topluma faydalı hale getirmek. Yazının başında neyin egemen olmasını temenni etmiştik? İyiliğin… Gelişim nasıl kazanılır demişti Fârâbi? Mutluluğa ulaşmak için yardımlaşan erdemli toplumla… Birbirinin arkasından kurnazlıkla iş çevirerek değil de birbirinin başarısından samimiyetle gurur duyacak şekilde.
Bu nedenle kişisel menfaatlerini toplumun önünde tutanları değil de toplumun mutluluğu için zamanını vakfedenleri alkışlayalım. ‘Önce sen’ diyenlerin aydınlık yüreklerine yüzümüzü dönüp, onlara, ‘hayır önce sen’ diyelim. Bu anlayışla mutluluk çoğalır tüm insanlığa hem zarafeti hem nüvesi dalga dalga nüfuz eder.
Son olarak;
Yüreğindeki iyilik yüzüne vurur ya kimilerinin, dili de iyidir onların… Birliğimizi önceleyen, özellikle bu salgında bunu bir kez daha perçinleyen cefakâr ve vefakâr insanımız ne kadar çokmuş. Onlar istemez ama daima verirler…Kıymetini bilip onlar istemeden elden ne gelirse yüklerini hafifletelim.
Sektörün teveccühü ile 8 Nisan 2018’de DTO Yönetim Kurulu Başkanı olup eş zamanlı TOBB Başkan Yardımcılığı, Piri Reis Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanlığı gibi yüksek mesai içeren ve daha nice bilmediğimiz görevlerini sadece toplumu için başarıyla icra eden Tamer Kıran; iyiliği, nezaketli tutumu, birleştirici çabası ve çalışkanlığı ile kısa sürede müthiş bir performans sergiledi. Sergiliyor. Sağ olsun. Var olsun.
Başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere; O’nun ülküsü izinde vatanı için yılmadan çalışan, Deniz Kuvvetleri Komutanımız nezdinde tüm Deniz Kuvvetleri mensuplarımıza, tüm Oda ve STK başkanlarımıza ve üyelerimize, öğretmenlerimize, dünyanın dört bir yanında görev yapan tüm denizcilerimize, deniz dostlarına yürekten teşekkür ediyor, ülkemiz için tarihi önemdeki 1 Temmuz Kabotaj ve Denizcilik Bayramımızı yürekten kutluyorum.
*Akgün Akova
Y.N İtalik ve koyu yazılar ilgili eserlerden alıntıdır.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.