Deniz Kurmay Yarbay (E) Özhan Bakkalbaşıoğlu, MarineDeal News için kaleme aldığı yazısında okuyucuyu tarihte bir gezintiye çıkarıyor ve Doğu ve Batı medeniyetlerinin birbirleri ile olan çatışmasının başlangıcı hakkında bilgiler veriyor
Bilindiği gibi antik çağda Anadolu birçok site devleti tarafından yönetilen çok zengin bir yerdi. Geniş tarım arazileri, madenler ve kültür seviyesi bakımından zengin Hellen adı verilen ve Kuzey Avrupa’dan gelen bir kavmin yaşadığı, Hellas site devletlerine göre çok daha gelişmiş bir bölgeydi.
Doğu ve Batı arasındaki ilk savaş Truva Savaşları’dır. Homeros’un İlyada adlı eserinde anlatılmış ve yanlış hatırlamıyorsam 3 defa filme çekilmişti. Bilhassa son film görsel efektleri bakımından oldukça zengindi. Ancak savaşın Homeros’un bahsettiği gibi Atina Kraliçesi güzel Helen’in, aşk yüzünden Truva Prensi Paris tarafından kaçırıldığı için çıktığı bilinse de bu aslında bir sebepti. Hellas’daki site devletleri, ihraç mallarını ve ithal edecek mallarını tedarik etmek için Karadeniz’de, Sicilya’da ve Kuzey Afrika sahillerinde koloniler kurmuşlardı. Ülkelerindeki halkların yaşamı bu ticaretlere bağlıydı. Anadolu krallıklarının hâkim olduğu topraklarda ise güçleri yetmediği için koloni kurmaları zordu. Bu maksatla özellikle İpek yolu üzerinden gelen ürünleri Karadeniz’deki kolonileri vasıtası ile getirmekteydiler. Bu da oldukça masraflı bir yoldu. Çünkü öncelikle Çanakkale Boğazı’nı geçmeleri gerekiyordu.
Truva, Çanakkale Boğazı ağzında kurulmuş, boğaz geçiş yolunu kontrol eden güçlü bir site devletidir. Boğaz ağzında bulunan ve kuzey rüzgârlarına ve akıntılara kapalı bir limanı olması da stratejik değerini artırmaktaydı. Truva’nın en büyük gelirleri arasında Boğaz’dan geçiş yapan gemilerden alınan para bulunuyordu. Anadolu dışındaki site devletlerinin gözü bu nedenle buradaydı.
Boğaz’ı Marmara yönüne doğru geçmek isteyen gemiler için en büyük zorluk akıntıydı. Kuzey-güney yönünde olan bu kuvvetli akıntı (5-6 mil) o dönemin gemilerinin Boğaz’a girmesini engelliyordu. Yelken ve kürekle dahi geçmek çok zor ve büyük zaman gerektiriyordu. O dönemin koşullarında deniz araçları teknik olarak yetersiz kalmaktaydı. Senenin bir döneminde oluşan güney rüzgârları çıktığında onu yakalamak için gemilerin o bölgeye yakın beklemeleri gerekiyordu. Ancak o zaman süratle Boğaz geçilebiliniyordu. Aksi halde güney rüzgârları çıktığında Hellas ülke gemilerinin haber alması olanaksızdı. Alsalar bile ulaşıncaya kadar güney rüzgârları geçebilirdi. Bu nedenle gemilerin Boğaz’a yakın bir bölgede bulunmaları gerekiyordu. Bu anlamda en uygun liman yeri de Truva Krallığı’nın limanıdır.
Gemiler burada bekler ve uygun hava çıktığında Boğaz’a yönelirler, 5 millik akıntı hızına karşı güney rüzgârlarının hızı fazla ise Boğaz’ı geçerlerdi. Truva’nın stratejik hedef olması burada ön plana çıkmaktadır. Çünkü Truva Limanı’nda yabancı gemilerin beklemesi, oldukça yüklü bir bekleme parası ödeyerek kalması demekti. İşte Truva’yı zengin eden ama diğer rakiplerini mali sıkıntıya sokan bu akıntıydı. Zaten uzun yolculuklarla Karadeniz’e açılan ve büyük miktarda liman parası ödeyen tüccarlar için ülkelerine döndüklerinde maliyetler artıyor ve halk pahalı bir yaşam içinde kalıyordu. İşte savaşın asıl sebebi budur. Paradır. Yoksa Paris’le Helen’in aşkı ve kaçırılma olayı değildir. Dünya tarihinde de ilk Doğu-Batı çatışmasının başlangıcıdır. Unutmayalım ki dünyaya medeniyet doğudan batıya yayılmıştır. Her ne kadar şimdiki Yunanlar ve Batılı devletler demokrasi ve medeniyetin eski Yunan’da çıktığını asırlarca söyleseler de bugün bu sav çürümüştür. Yunan yani eski ‘‘Hellen’’ler bu medeniyeti Mezopotamya, Mısır ve hatta Hint medeniyetinin bir geçişle gelip kendilerine mâl etmesinden başka bir şey değildir. Gerek tarihçiler gerekse arkeologlar aynı düşüncededirler. Romalılar, kültür ve sanatsal gelişimini Etrüskler’den almışlar ancak Etrüskler kendilerini aşağıladıkları için Yunan medeniyetini öne çıkarmışlardır. Ancak yıkılışları da Yunan entrikaları sonunda olmuştur.
Gelelim Truva Savaşı’na. Bu savaşta tüm Anadolu halklarının bir bütünleşme haline dönüştüğünü görmekteyiz. Kendi zenginliklerini ve medeniyetlerini korumak adına birleşmişlerdir. Aynı şekilde Hellas kralları da birleşerek bir blok oluşturmuşlardır. Tarihte ilk defa iki büyük blok menfaatlerini korumak ve elde etmek için birleşmişlerdir. İşte bu Doğu- Batı mücadelesi zaman içinde din kisvesi içinde daha sonra emperyalizm adı altında ekonomik sömürülme mücadelesine dönmüştür. Aslında Türkleri tekrar Orta Asya’ya göndermenin temelinde bölgenin jeopolitik ve jeostratejik konumu ön plandadır. Bu stratejik bölge Anadolu köprüsüdür ve dünya buradan idare edilir çünkü Kalpgah’a gidiş bölgenin yumuşak karnı olan Kırım’dan olur. İpek Yolu buradan kontrol edilir. Süveyş Kanalı’ndan sonra deniz ticaretinin geçiş noktasıdır. İşte, Truva Savaşı bu nedenle önemli bir başlangıçtır.
Savaş çıktığında Anadolu krallıkları Truva’nın yanında yer alarak bir nevi Anadolu birliğini kurmuşlardır. Aslında ekonomik çıkar savaşıdır ve büyük bir inatla 10-15 yıl sürdüğü söylenmektedir. Sonuçta bir hile ile Truva düşer. Bu hile de günümüze miras kalmıştır. Truva’dan üç kişi bu atı istemez, iki rahip ve kralın kâhin kızı. Rahip Laocoön’un, “Hediye getirse bile Yunanlardan korkarım,” diyerek karşı çıkmasına rağmen bilindiği gibi Truva ele geçirilmiştir. Bu hile ve aldatma, o tarihten itibaren Yunanların ve daha sonrada Batı dünyasının temel siyaseti olmuştur. İşte o tarihe kadar Anadolu’da kendisine özgü halklar ile yaşamış kaderde ve tasada birlik olmuş bu halklar Hellenler tarafından asimile edilmeye başlamıştır. Anadolu’da koloniler kurmuşlardır. Burada çok açıkça tarihsel bir nokta vardır. Bugün bize işgalci diyenler, bizim kültürümüzü bozdu diyenler asırlar önce Anadolu’nun kültürünü yok etmişlerdir. Anadolu hiçbir zaman bir Helen toprağı olarak tarihsel sürecine başlamamıştır. Aynı şekilde İstanbul da. Anadolu’nun o muhteşem kültürü ile karışan dağlı Hellenler tarih içindeki gelişimini Anadolu, bilhassa Ege Bölgesi ile yoğunlaşarak yapmışlardır.
Hellenler Anadolu’da bir kültür asimilasyonu yapmışlar ve Grekçeyi resmi dil olarak kullandırmışlardır. Bugün her Grekçe yazı görüldüğünde, ‘‘Bu Yunan kültürü’’ diye asırlar önce dünyaya yayılmış olan bu inanış ile Yunanistan her şeye sahip çıkmaktadır. Homeros, büyük Bodrumlu Anadolu insanı eserlerini Grekçe yazmak zorunda olduğu için bugün, Yunanlı filozof olarak tarihe geçirilmesi hatası mevcuttur. 1800’lü yıllarda Fransa’nın demokrasinin beşiği Atina’yı Türklerden kurtaralım düşüncesi ve Yunan aydınlarının yine yanlış yönlendirmesi ile başta Fransa olmak üzere tüm Avrupa’da yanlış bilgiler yayılmıştır. Aslında aynı Truva’da olduğu gibi, sebep yaratmak ve Türkleri Avrupa’dan atmak adına yapılmıştır. Ama bu yalanlara öylesine inanıldı ki şimdi isteseler bile gerçekleri söyleyemiyorlar. Doğu Roma şemsiyesi altında gelişen bu Hellen emperyalizmi Doğu Roma İmparatorluğu tarihine de ihanettir.
Aslında geç değil, eğer bunu milli politikamız haline getirirsek bazı gerçekler ortaya çıkar. Bize ‘‘Siz Orta Asyalısınız’’ diyenler acaba Avrupa’daki kavimler göçünü tam incelediler mi? Dünyadaki tüm uluslar yer değiştirmişlerdir. Nasıl, Almanya tarih içinde doğudan batıya doğru kaymışsa Türkler de Orta Asya’dan Orta Avrupa’ya kaymışlardır (Macar/Hun).
Artık, Dünya denen bu gezegenden dışarı çıkamadığımız gibi dışardan da birileri gelmediğine göre; ulusların sınırları, ekonomik çıkarlar, daha fazla para için sınır değişimi ve savaşların çıkması yerine hepimiz bu dünyada barış içinde yaşamak zorundayız. Gelirlerin hakça paylaşıldığı bir gezegende yaşam daha güzel olacaktır. Ancak insanoğlunun güzel ve getirisi olan her şeye sahip olma dürtüsü nedeniyle, bizim bu güzel coğrafyamızda hep güçlü olmamız gerekmektedir. Çünkü coğrafyamız bizim kaderimiz, üzerinde yaşamak istiyorsak onu öncelikle denizlerden başlayarak korumak zorundayız.
Truva Savaşları bitmedi, kimlikler ve zaman değişse bile bu çok eski oyun hâlâ bütün acımasızlığı ile devam ediyor. Hâlâ hesaplaşma bitmedi.
Dünyayı adaletli bir şekilde paylaşamıyor ve onun doğasını yok ediyorsak, bu dünyayı bize verenler bizden almasını da bilir.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.