Deniz Kurmay Kıdemli Albay (E) Haluk Mustafa Baybaş, teknoloji ve komutanın harpteki rölü ile ilgili konuları MarineDeal News’e özel değerlendirdi
Bir savunma sanayi seminerinde önemli firmalarımızdan birinin genel müdürü ile sohbet ederken, savaşta ve özellikle deniz harbinde teknoloji ne kadar imkân verse de vazifenin yerine getirilmesinde harekât alanındaki taktik komutanın birinci derecede sorumlu ve yetkili olduğunu söyledim. Kendisi bu sözüme şaşırdı ve ‘‘emirler en tepeden gelmiyor mu, askerlik bunu gerektirmiyor mu?’’ diye sordu. Bu sohbet aslında siviller tarafından askeri planlama ve harekâtın icrasının pek de anlaşılmadığını ve sivil-asker ilişkilerinin ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyordu.
Harp silah, araç ve taktikleri tarih boyunca teknoloji ile birlikte gelişti. Son 20 yılda gerçekleşen iletişim araçları, bilgisayar ve ağ sistemlerindeki baş döndürücü gelişmeler ise harekât alanında yeni bir teknoloji çağını başlattı. Bu dönüşüm, ağ merkezli harp (Network Centric Warfare) olarak adlandırılan, harbin icrasına yönelik yeni bir yaklaşımla sonuçlandı. Ağ merkezli harp, sensörler, karar vericiler ve silah sistemleri arasında oluşturulan ağ destekli farkındalık sayesinde, bilgi üstünlüğünün ve durumsal farkındalığın elde edildiği ve bunun sonucu olarak toplam harp gücünün artırıldığı bir kavram olarak tanımlanmaktadır. İhtiyaç duyulan büyük miktardaki bilginin çok süratli bir şekilde paylaşılması, tanımlanmış taktik resmin derlenerek tüm karargâh ve birlikler tarafından gerçek veya gerçeğe yakın zamanlı olarak takip edilebilmesine imkân vermekte, bu sayede birlikler kendi kendini adapte ederek komuta hızı ve harekâtın temposunu artırmakta, hassas ve doğru angajmanlarla elde edilen yüksek ateş gücü ile harekât sürdürülmektedir. En azından beklenti bu yöndedir.
Ayrıca, söz konusu savaş alanı farkındalığına ilave olarak, her seviyedeki komutan niyetlerinin daha açık bir şekilde anlaşılmasıyla, geleneksel dikey hiyerarşik komuta ve kontrol (C2) yapılarına olan ihtiyacın ortadan kalkacağı, kararların en düşük komuta düzeyinde alınabildiği, daha yatay ve merkezi olmayan bir teşkilat yapısına doğru gidileceği beklenmektedir.
Beklenti bu şekilde olmakla birlikte, ABD’nin yapmış olduğu çeşitli harekâtlarda komuta ve teşkilatlanma ile ilgili bu anlayıştan daha farklı, hatta tam tersi durumlarla karşılaşılmış, taktik kararların en tepeden verildiği görülmüştür.
Harpte, siyasi hedefler ile taktik eylemler arasında cereyan eden üç seviyeli bir harekât ortamı vardır: Stratejik, operatif ve taktik. Bu seviyeler arasında sabit sınırlar yoktur. Komutanların harekâtı mantıklı bir şekilde sevk ve idare etmeleri, hedef ve kaynakları uygun bir şekilde tahsis etmeleri, yetki ve sorumluluk sınırlarının “komuta vüs’atı” gözetilerek belirlenmesi için gerekli olan bir teşkilatlanma yaklaşımıdır.
Bazı karşı görüşler, ağ merkezli harbin sağladığı ortak resme sahip olan üst düzeydeki komutanların, durumun operasyonel ve stratejik yönlerine odaklanmak yerine taktik kararlara daha fazla müdahil olacağını ileri sürmekteler. İnsansız araçların yaygınlaşması, ağ sistemleri sayesinde taktik saha görüntülerinin gerçek zamanlı olarak her kademedeki komutanlar tarafından izlenebilmesi, üst düzey komutanları ister istemez taktik kararlara müdahale etmeye kışkırtmaktadır. Kışkırtma kelimesini özellikle kullandım, zira bu istenen bir durum değildir. Ortak resmin paylaşılması neticesinde komuta seviyeleri birbirine karışmakta, özellikle operatif seviye devreden çıkmaktadır. Netice olarak bu durum stratejik ve operatif seviyenin taktik detaylarla boğulmasına, büyük resmin gözden kaçmasına neden olabilmektedir.
ABD’nin edindiği tecrübelere bakıldığında, uzaklarda cereyan eden harekâtın merkezden kontrol edilmek istenmesinde muhabere gecikme ve kesintileri, ortak resimden görülemeyecek taktik detaylara vâkıf olunamaması, üst komutanlar tarafından yapılan müdahaleler sonucunda taktik komutanların inisiyatif almada tereddütler yaşaması ve bunun sonucunda hedeflerin kaybedilmesi gibi birçok sorunun ortaya çıkabildiği görülmüştür.
Komutanın niyeti
Etkili liderler, vazifenin başarılması için ast komutanlarına açık ve özlü olarak neyin yapılacağını emrederler. Bu emirde maksat, öncelikler, istenen nihai durum, kısıtlamalar ve riskler belirtilir. Görevin “nasıl” yapılacağına girilmez. Nasıl yapılacağı hususu, ast komutanların uhdesindedir. “Vazife tipi emir/komuta” (mission type command) yönteminde, ast komutanlar, doktrin birliği, kuvvet, zaman ve mekân ilişkilerini değerlendirmek suretiyle yaptıkları durum muhakemesi ve plana göre harekâtı icra ederler. Vazife tipi komutada, astın inisiyatif almasına, sorumluluğun kabulüne ve güvene dayanan, merkezi olmayan bir komuta anlayışı vardır. Harekât, planlanandan farklı cereyan etse dahi komutan niyetinde belirtilen nihai durum, ast komutanların ilave emirlere gerek duymaksızın görevi yerine getirmelerini sağlar. Yakın geçmişteki harekâtlar göstermiştir ki iyi tanımlanmış komutan niyeti ışığında, savaşın belirsizliğinde (fog of war) vazife tipi komuta ile inisiyatif sahibi ast komutanların görevin yerine getirilmesinde başarılı olduğu, komutan niyetinin iyi tarif edilmediği durumlarda ise üst komutanların günlük taktik olaylara reaktif bir şekilde mikroyönetim tarzındaki emirlerle müdahale ettiği görülmüştür.
Bu bilgiler ışığında “komuta” kavramını ağ merkezli savaşta tekrar ele alalım. Taktik seviye komutanların sürekli olarak stratejik karargâhla iletişimde olması, ister istemez merkezi komuta ve merkezi icra yöntemine kapı açmaktadır. Bu durumun birçok mahsuru vardır. Taktik detaylarla boğulan stratejik liderliğin harekâtın akışı içinde sonrasını görememesi, uzun ve orta vadeli planlama yapamaması, ast makamlardan gelen talep ve tensiplere zamanında cevap verememesi ve yoğun bilgi akışı içinde ehemle mühimi, acil ile normali ayırt edememesi ve adeta felç olması vb. nedenlerle harekât temposunun gerisinde kalarak zamana duyarlı birçok faaliyetin icra ettirilememesi neticesinde harekât çıkmaza sürüklenecektir. Ayrıca, aşırı bilgi yüklemesi sebebiyle veya çeşitli arızalar karşısında, teknolojiye aşırı güvenen bir komutan yetersiz veya etkisiz hâle gelebilir.
Mikro-yönetimin bir diğer olumsuz tarafı, her taktik durumda üstlerden emir bekleyen komuta zinciri içindeki ast komutanların karar verme becerilerinin olumsuz yönde etkilenmesidir. Taktik seviyede karar veremeyen komutanlar, operatif ve nihayetinde stratejik konumlara geldiklerinde doğru kararlar vermede sıkıntı yaşayacaklardır.
Tüm bu nedenlerden dolayı, ağ merkezli harbin uygulanması ve gelişiminde, teknolojinin yanı sıra insani boyut da dikkate alınmalı ve komutanların buna ayak uyduracak düşünce ve doktrine sahip olması sağlanmalıdır. Ağ sadece, bir komutanın kullanabileceği veri miktarını artırabilir; o komutanı daha iyi bir karar verici veya daha iyi bir lider yapmaz. Karar üstünlüğü, bilgi üstünlüğünün otomatik bir sonucu değildir. Ağ merkezli harbin başarısı, ağın kendisinden değil, ağın arkasındaki karar vericilerden kaynaklanır. Tabii ki her lider bir mikro yönetici değildir, ancak Bosna, Kosova, Afganistan’daki operasyonel ve teknolojik eğilimler, çoğu üst düzey liderin kokpite veya sipere geri dönme dürtüsüne direnemediğini göstermiştir.
Sonuç olarak; büyük miktarda belirsizlik ve girdilerin (fog and friction of war) olduğu harp ortamında karar alan insan faktörünün yerini, günümüz itibarı ile başka bir olgunun alamayacağı ve bu nedenle her seviyedeki komutanın yetki ve sorumluluklarının bir ağ sistemine devredilemeyeceğidir. Bu kapsamda abartılı bir algı oluşturan ABD kaynaklı ağ merkezli harp (NCW) kavramı yerine İngiliz tanımlaması olan ağ-etkin (Network Enabled Capability-NEC) veya ağ-destekli harp kavramının daha doğru bir yaklaşım olduğu söylenebilir. Komuta ve kontrol (C2) işlevi, en düşük uygun seviyede inisiyatif almayı ve karar vermeyi kolaylaştıracak şekilde komutan merkezli ve ağ destekli olmalıdır. Ağ merkezli harp savunucularının başta da söylendiği gibi yatay ve merkezi olmayan bir teşkilat yapısının oluşturulabilmesi için, orta ve alt seviye komutanlara daha fazla inisiyatif ve takdir hakkı verilmelidir. Karar mekanizmalarını yavaşlatan dikey hiyerarşik teşkilat yapıları, ağ-destekli sistemlerin yardımı ve yetki devri ile daha yataya evirilmelidir. Nihayetinde, vazife tipi komuta, merkezi olmayan bir yönetim anlayışı öngördüğünden ağ-destekli harbin doktrini bu hususu muhafaza etmeli hatta daha da geliştirmelidir.
Üst komutanlar, mümkün olan her durumda vazifenin başarılması için niyetlerini açık ve öz olarak aktardıktan sonra astlarına yetki devrinde bulunmalı ve onların kararlarına güvenmelidir. Ast komutanlara verilen yüksek sevk ve idare eğitimleri, icra edilen tatbikatlar ve güçlü bir doktrin birliği bu itimadı sağlayacaktır.
Üst komutanların ileri teknolojinin yokluğunda da etkin liderlik yapabilmeleri, ayrıca açık ve öz ifade edilmiş bir “komutan niyeti” geliştirmenin önemini kavrayabilmeleri için eğitim ve tatbikat senaryolarında teknolojinin sağladığı kolaylıklar üzerinde arızalara da yer verilmesi önemlidir. Mesela, ilk angajmanlardan sonra İHA görüntüsünün bir anda yok olması bu konunun anlaşılması için çarpıcı bir örnek olabilir.
Teknoloji ne kadar gelişmiş olsa da binlerce yıllık tecrübenin imbiğinden geçerek olgunlaşan harp prensipleri ve harp sanatının inceliklerini kavramış, iyi eğitimli, tecrübeli komutanların varlığı önemini korumaktadır.
Başvurular
David S. Alberts, J. J. (2000). NETWORK CENTRIC WARFARE: Developing and Leveraging Information Superiority.
Joint_Chiefs_of_Staff. (2017). Joint Operations, Joint Publication 3-0.
Meiter, M. J. (2006). Network Enabled Capability: A Theory Desperately in Need of Doctrine. Defence Studies.
Smith Jr., E. A. (2001). Network-centric Warfare. Naval War College Review, Article 5.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.