“Ne karışık gözüküyor bu dünya! Oysa her şey nasıl da yalın!”
(Albert Camus’un Caligula adlı oyunundan)
“Yapacak hiçbir şey yok.” Samuel Beckett’in en bilinen oyunu Godot’yu Beklerken’in açılış repliğidir bu. Beckett, İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı çaresizlik ve yıkım ortamından insanlığa umutla umutsuzluk, eylemle eylemsizlik arasından seslenmektedir
Elbette bu repliği hangi vurguyla okursanız başka bir anlam, hangi niyetle söylerseniz başka bir sonuç çıkar. Yazgısını kabullenmiş, çıkar yol bulamayan, yenik bir “Yapacak hiçbir şey yok” ile başına ne geldiğinin bilinciyle söylenen, yeniden yapacak bir şey arayan, varlığını kanıtlayacak bir zemin arayışında sarf edilen “Yapacak hiçbir şey yok” arasında, insanlığın varoluşu kadar kısa ve insanlığın çöküşü kadar uzun hissedilen bir mesafe vardır sanırım.
Godot’u Beklerken’den söz etmemin bir nedeni var elbette: Bizi kurtarması için Godot’u beklememek. Beckett gerçeği yazmıştı oyununda; o gelmeyecek. Ama biz buradayız. Yok olmakta olanın üzerinde, içinde… Yok olmakta olanın kendisiyiz belki de… O hâlde harekete geçmesi gereken biziz.
Şöyle düşünebiliriz… Mitolojilerde tanrılar dünyayı ve üzerindeki hayatı yaratırken her şeyi hesap etmiş olmalı, değil mi? Onların tanım gereği değişmeyen konumları ve güçleri bu kadarını yapabilmiş olmalarını gerektirir. Demek ki yaratılış bir sisteme oturmaktadır. Yani, ne bileyim, öyle titanlarla tanrılar arasındaki bir savaşta, yanlış yere atılmış bir göktaşının kaybeden tarafın gözyaşıyla sulanarak yeşermesi gibi bir rastlantıya bağlı olmamalı Dünya’nın ortaya çıkışı. Dolayısıyla planlı yaratılmış, hatta belki bir tanrılar kurulu tarafından onaylanmış mitolojik varlıklarız hepimiz.
Nitekim, Mezopotamya mitolojisinin bazı metinlerinde Dünya’nın yaratılışından söz edilirken insanların varoluşunun yaratılışı tamamlamak için olduğu söylenir:
“…Sonra Marduk suyun yüzeyine bir sal yerleştirdi
Toz üretti ve tozu salda topladı
Deniz’in (?) kenarını doldurdu
Sonra tanrılar aylak kalsın diye
Mutlu oldukları o yerde
İnsanlığı üretti:
Bu insanlığın tohumunu Aruru
Onunla birlikte üretti…”
(Bottero ve Kramer’in Mezopotamya Mitolojisi kitabından)
Böyle bakınca bizde bir hata olması da uygun değil aslında. Tabii, tanrılar kasıtlı olarak aramıza bozuk parçalar sokmadıysa… Ki kuvvetle muhtemel… Hâlâ fosil yakıt kullanmakta ısrar edenler, insandan başka canlıya yer bırakmayacak şekilde yayılanlar, tek kullanımlık plastiklere rağbet edenler, doğayı talan edenler, balıkları yavruyken avlayanlar, ağaçları her fırsatta kesenler, suları zehirleyenler, havayı kirletenler gibi bozuk parçalar olduğunu biliyoruz sonuçta.
Mitolojilerde kendi sonunu hazırlayanlar için genel bir isim var mı bilemiyorum, yok ise burada, mitolojileşmeye aday gerçek bir yok oluşun eşiğinde “Bozuk Parçalar” ismini öneriyorum.
Bozuk Parçalar suçlu olduklarını bilip kimsenin onları yargılamayacağına inananlardan oluşur. Sanki yargılanmazlarsa herkesi bekleyen sondan kurtulabilecekmiş gibi bir yanılsama içindedir onlar. Camus’nun Caligula’sı gibi…
İmparator Caligula aynada kendine bakarak seslenir, “Caligula! Sen de suçlusun! Öyleyse, ha biraz artık, ha biraz eksik, öyle değil mi? İyi ama suçsuz insanın bulunmadığı şu yargıçsız dünyada kim göze alacak beni yargılamayı?”
Sırası gelmişken, yeni oluşacak efsaneyi tamamlamak için (çünkü her yok oluş beraberinde bir varoluş potansiyelini de taşır) Bozuk Parçalar’ın karşısına İyileştiriciler diye adlandırabileceğimiz insanları koymalıyız. Bunlar ileride Godot’u Beklemeyenler olarak da bilinecek olan insanlar olacaktır. Eski efsanelere gönderme yapacak olursak, Amphiaraos’u hatırlayabiliriz.
“Amphiaraos geleceği görme yetenekleri olan Argoslu bir savaşçı idi. Thebai kentine yapılan sefer esnasında tam öldürülecek iken, Zeus gönderdiği bir şimşek ile toprakta bir yarık açmış ve toprak altına girmesini sağlayarak onu kurtarmıştır. Efsanelere göre, Amphiaraos, Atina’nın hemen kuzeyindeki Oropos’taki kutsal su kaynağında gün yüzüne çıkmış ve İyileştirme ve Kehanet Tanrısı olarak ün salmıştır.” (Boğaziçi’nde Bir Gezinti adlı kitaptan)
Yeni mitolojinin İyileştiriciler’i küresel ısınmayı durduracak süreci başlatacak, doğanın tahrip edilmesine tahammül etmeyen, başka canlıların yaşam hakkına saygı gösteren, yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanan, dünyanın zenginliklerini paylaşmayı bilen insanlar olacak. Amphiaraos gibi geleceği görme yetenekleri olduğundan, mevcut politikaların gezegeni ve üzerindeki canlıları nasıl bir felakete sürüklediğini görebilecek kişilerden oluşacak İyileştiriciler. Onlar bu gezegende yaşama saygılı ve doğayla uyumlu bir varoluşu mümkün kılacaklar.
Günümüzün koşullarında İyileştiriciler ilk bakışta saptanamayabilir, fark edildiklerinde de alışılmadık gözükebilir belki. Evet, onlar biraz delidir, deli olmalılar hatta; gezegenin iç dinamiklerini hiçe sayarak çeşitli yollarla bize dayatılan doğa karşıtı sisteme karşı duracak kadar deli, Dünya’yı kurtaracak kadar deli! Dahası, bunu hep beraber yapacak kadar deliler sürüsü! Godot’u beklemeyen bir sürü insan!
Kulağa fazla mı delice geliyor? Oysa neden olmasın? James Cameron’un kült filmi Avatar’da dendiği gibi, “Yeri gelir, hayatınız bir tek delice hareketiniz ile değişebilir.”
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.