Deniz Kurmay Albay (E) Özhan Bakkalbaşıoğlu, Çanakkale’de gerçekleşen şanlı Zafer’e giden yolda 26 mayının Karanlık Liman’a dökülmesini ve stratejik öngörüyü destansı bir anlatımla okuyucuya aktarıyor.
1571 İnebahtı Deniz Savaşı, Türklerin Avrupa’daki ilerlemesini durduran bir askeri olaydır. 18 Mart Deniz Zaferi ise batılı emperyalist güçlerin ilerlemesine dur diyen bir savaştır. Türk İmparatorluğu’nun gerileme ve yeniden şahlanışının denizlerden olması aslında bir tesadüf değildir. Denizlere verilen önemin azalması ve donanmanın ihmal edilmesi İmparatorluğun çöküşüne neden olduğu gibi Çanakkale’de binlerce şehit vermemize ve ülkenin genç neslinin de yok olmasına neden olmuştur. Donanmayı ihmal etmemiz kanla alınan eyaletleri nerdeyse savaşmadan terk ettiğimize neden oldu. Ve donanmayı ihmal etmeseydik bu gün sorunlar yaşadığımız Ege’deki adaları da kaybetmezdik. Eğer güçlü bir donanmamız olsaydı emperyalist devletler elini kolunu sallayarak Çanakkale’ye gelemezlerdi.
Bugün üzüntüyle söylemek gerekirse bu büyük zafer artık kutlanmıyor. Nedeni, biz bahriyelilere göre tutarsız. Yabancıların tarihlerinde deniz savaşı olarak tanımlanan, başta Churchill olmak üzere dönemin önemli isimlerinin bile anılarında uzun uzun belirtilen bu zafer bizim tarihimizde denizin derinliklerinde kaldı. Deniz Zaferimizi küçümseme anlayışı karşısında hak elbet yerini bulacak ve bu büyük Deniz Zaferi yine kutlanacaktır.
Öncelikle 18 Mart bir deniz savaşı mıdır bunu açıklamak gerekir. Stratejik hedef Boğaz, deniz geçişidir. Yani bir yerde, savaşın kaderi ve sonucu denizlerde belirlenecektir. Tarafların tüm ateş gücü denizdeki manevra ve hareket serbestisi için kullanılmıştır. Bu nedenle bir deniz savaşıdır. 18 Mart Deniz Zaferi savaşan ülkelerin kaderini değiştirmiştir. Rusya, Yeni Zelanda, Avustralya ve Osmanlı İmparatorluğu’nda ulusal kimlikler ön plana çıkmıştır. Dünyanın en güçlü donanmasına sahip olan İngiltere’nin yenilmezliği son bulmuş ve itibarı zedelenmiştir. En büyük emperyalist ülke olan İngiltere’nin bu deniz savaşında yenilmez donanmasının, önem vermedikleri ve çökmekte olan bir devletin asli unsuru olan Türkler tarafından durdurulabileceği ortaya çıkmıştır. İşte 18 Mart Deniz Zaferi bu nedenlerle çok önemlidir.
“Dur yolcu” diye başlayan şiir mısrası gibi önce durdurulan ve sonra da Cumhuriyet’in ilanına kadar süren 8 yıllık bir savaşın başlangıcıdır. Türk denizcilerinin moralini yükselten ve güven kazandıran bir savaştır. Bu nedenledir ki Karadeniz’de Türk Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında tıpkı Nusret’in 26 mayını gibi tarihi değiştiren bir harekât yapmışlar ve Mustafa Kemal Paşa’nın “Gözüm Sakarya’da kulağım İnebolu’da” diyecek kadar önemli rol oynamışlardır.
Birinci Dünya Harbi’ne giren Osmanlı İmparatorluğu, Çanakkale’nin İngiliz’ler tarafından Ocak 1915 tarihinde ablukaya alınmaya başlanmasından önce harekâtın bu bölgede oluşabileceğini değerlendirerek, 21 Temmuz 1914 tarihinde Müstahkem mevki komutanı Cevat Paşa tarafından mayın ve tahkimatlarının tamamlanması hazırlığına başlanmıştır. Birleşik Donanma, şubat ayı başında Limni Ada’sında toplanmasını bitirmiş ve üslenmişti. 3 Kasım 1914’de eskiden olduğu gibi Boğaz’ı geçeceklerine inanarak ilk harekât başlamış fakat şiddetli bir top atışlı direniş olunca işin kolay olmayacağını anlamışlardır.
Bir bayram günü Çanakkale Kalesi bataryalarındaki askerler bayram namazında iken İngiliz Filosu Boğaz’ı geçmiş ve İstanbul’a kadar gelebilmiştir. 108 yıl önce yaşanan bu olayı İngiliz Amirali Duckworth yapmıştır. Sanki aynı şekilde olabileceği kanısı ile müttefikler ilk ciddi geçiş zorlamasının tarihini, 108 yıl önce geçtikleri gün olan 19 Şubat (1914) olarak belirlemişlerdir. İngiltere Amirallik Dairesi, ocak ayında çok tartışmalı toplantılar yapmaktaydı. Bu, Çanakkale’yi denizden geçerek İstanbul’a gitme kararının verilmesi içindi. Asıl amaç çabuk olmak ve Rusya’dan önce İstanbul’a sahip olmak stratejisinin bir sonucudur. Önceleri eğer Türkler Süveyş’te taarruz ederse İngiltere’nin de misilleme olarak Çanakkale’ye taarruz etmesi düşünülmüştür. Daha sonra Admiralty Lordu Amiral Fisher, Hayfa ve İskenderun bölgesine çıkarma yapılmasını Bulgar ve Yunan kuvvetlerinin Trakya’dan yapacağı saldırıyı deniz tarafından desteklemek ve Boğazı zorlamak olarak teklif ettiyseler de kabul görülmemiştir.
Birinci Deniz Lordu Churchill, ısrarla güçlü donanma ile Boğaz’ı denizden geçmeyi savunmuştur. Admiralty üyesi olan eski Amiral Fisher’ın bile ikazlarını dinlememiştir. Fisher kara harekâtı ile birlikte yapılmasını önermiştir. 13 Ocak 1914’te İngiltere Savaş Meclis’i Churchill’in etkili konuşmaları ile “Admiralty şubat ayı içinde İstanbul başta olmak üzere Gelibolu Yarımadası’nı bombardıman ederek alacaktır” diyerek kararını açıklamıştır. Savaş Bakanı Lord Kitchener, “Denemeye değer buluyor ve etkili olmadığımızı anlarsak bombardımanı keseriz” diyordu. Aslında gerekçeleri Churchill tarafından iyi dikte ettirilmişti. Ona göre Osmanlı’da iki tane cephane üreten yer vardı ve bunların yok edilmesi Türklerin pes etmesini sağlayacaktı. İstanbul’un bombardıman edilmesinin halkın moralini bozulacağı gibi politik ve ekonomik çöküş olacağını da ifade etmiştir. Savaş kabinesinin etkili üç ismi Başbakan Asquith, Admiralty 1’inci Lordu Churchill ve Savaş Bakanı Kitchener’dir. Ancak en etkili isim Lord Kitchener olup Churchill’i desteklemiştir. Churchill’in Amiral Carden’e, “Çanakkale yalnız donanma ile geçilebilir mi?” sorusuna Amiral Carden 5 Ocak 1915’te, “Çok sayıda gemi ve deniz harekâtı ile geçilebilir” yanıtını vermiştir. Churchill’in desteğini alarak Admiralty’deki amiralleri etkilemiş ve bu kararın alınmasını sağlamıştır. Eski amiral Fisher’in anılarında, “Bahriyenin fikri anonimdir. Kimseye ait değildir. Bay Churchill hepsini kendi tarafına çekmişti, tek karşı koyucu ben kalmıştım,” diyerek aslında bu harekâtın yanlış olduğunu belirtmiştir. 28 Ocak 1915’te Amiral Fisher son toplantıda da karşı olduğunu belirtmiş ve “Kalelere karşı gerçekleştirilen gemi saldırısında akıldan çıkartılmaması gereken şey geminin topu veya personeli vurması gerektiğidir. Kalenin ise gemiyi vurması yeterlidir,” sözü ile de kabul görmeyince istifa etmiştir. Oysa İngiltere gibi güçlü donanmaya sahip bir devletin geçmişten ders almadığı apaçık ortadadır. Amiral Nelson’un “İstihkâmlara taarruz eden gemi delidir” sözü ve Kırım Savaşı’nda Sivastopol ile Port Arthur istihkâmlarındaki başarısızlığı göz ardı etmişlerdir.
Çanakkale Boğazı’nı geçme planını yaparken düşündükleri harpten önce Osmanlı’da bulunan İngiliz danışmanlar, hem Boğaz tahkimatı hakkında hem de Türk askerinin eğitimini ve top tahkimatlarının cephane durumunu biliyorlardı. Zaten Türkler bombardımanı görünce çözüleceklerdi. Hatta İngiltere’nin Çanakkale Konsolosu’nun gemilere kılavuz edecek olması da bir şanstı. Evet, genel kanı buydu, zaten Balkan Savaşı’ndaki hezimet bunu göstermekteydi.
Müttefiklerin harekât planına göre önce Boğaz ağzındaki Türk bataryaları test edilecek ve uygun olduğunda imha edilecekti. Daha sonra Boğaz içi tahkimatları imha olacak ve Nara Burnu’nun iki tarafındaki bataryalar imha edilerek mayın mânialarını tarama gemileri ile 800 metrelik bir kanal açarak Marmara’ya gireceklerdi. Hatta İstanbul’a varış tarihinin 20 Mart olduğunu da gemilere yaymışlardı. Bunun için ilki 3 Kasım 1914 olmak üzere 25, 26, 27 Şubat ve 1 Mart’ta toplam 6 defa Boğaz’a girme teşebbüsünde bulundular. Ama esas amaç kıyılardaki top bataryalarını imha etmekti.
Türk savunması 14 sabit, 7 hareketli top bataryalarından ibretti. Boğaz’da da 11 hat üzerinde 403 mayın dökülmüştü. Toplam 230 topun sadece 82 tanesinin menzili gemilere ulaşabiliyordu. Müttefik kuvvetler ise toplam 250 uzun menzilli topların bulunduğu 12 muharebe gemisi, 3 muharebe kruvazörü, 3 hafif kruvazör, 16 muhrip, 6 denizaltı gemisi, 12 mayın tarama gemisi, 4 uçak; Fransa ise 4 muharebe gemisi ile destek veriyordu. Yapılan 6 hücum ile Boğaz önü tahkikatlar imha olmuştur. Mayın gemilerinde çalışan sivil personelin tehlikeli olan tarama harekâtına çıkmakta imtina etmesi nedeniyle mayın tarama sağlıklı olarak yapılamamıştır. Kesin tespitler uçak raporları ile teyit edilmekteydi. Çanakkale’de birleşik filoyu Ege’de karşılayacak donanmadan yoksun olmamız onların rahatça Boğaz önüne gelmelerine neden olmuştur. Denize çıkamayan gemilerin bazı topları sökülerek kara bataryası olarak kullanılmıştır. Bu bataryalar özellikle Baykuş ve Dardanos deniz bataryaları çok isabetli atışlar yapmışlardır. Bu gemilerdeki sökülen toplarla kurulan bataryalar; Mesudiye ve Muin-i Zafer, Baykuş-Barbaros/Soğandere, Berki Satvet/Akyarlar, Asarı Tevfik/Dardanos bataryalarıdır. Ayrıca Mesudiye zırhlısı sabit batarya olarak Çanakkale/Sarısığlar Koyu’nda demirlenmiştir. Barbaros ve Turgut Reis zırhlıları da endirekt atışlar yaparak destek sağlamışlardır. Burada bir noktayı açıklama gereği var. Eğer İngiltere’ye sipariş verilen ve fakat Birinci Dünya Savaşı başında el konulan 2 muharebe gemisi alınsaydı, Osmanlı’nın satın aldığı Yavuz muharebe gemisi ve Midilli kruvazörü ile birlikte güçlenen Türk Donanması, denizlere açılır ve Birleşik Filo’yu çok daha erken karşılayabilir, Çanakkale Savaşı da yaşanmaya bilirdi.
Nusret mayın gemimiz 7/8 Mart gecesi tarih değiştirecek bir harekâtla son kalan 26 mayını Karanlık Liman (Erenköy)’a döktü. Nusret’in Komutanı Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey ve Mayın Grup Komutanı Yüzbaşı Nazmi Bey’le Poyraz/Lodos hattı üzerine ve 2 mil uzunluğunda düz bir hatta elde kalan son 26 mayını gece yarısı refakatsiz ve korunmasız olarak döktü. Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey ve Nazmi Bey savaşın tüm gidişatını değiştiren bu harekâtı dünyanın en güçlü donanmasına karşı Çanakkale’de küçük bir gemi ile başardı. Onun bu kahramanlığını simgeleştiren bir anıtımız maalesef yok.
Mayınlar Boğaz’ın bu bölgesine neden döküldü?
Çanakkale Deniz Savaşı’nın en önemli noktası budur. 2 Ocak 1915 tarihinde Mesudiye muharabe gemisinden 3 adet 150/45 mm çapındaki toplar sökülerek Karanlık Liman’ı net bir şekilde gören karşı kıyıda Baykuş Tepe’ye yerleştirildi. Top personeli tamamen Mesudiye gemisinin topçu personeli olup 3 subay, 81 erbaş ve erden oluşmuştu. Komutanları Deniz Binbaşı Hasan Bey ve Deniz Üsteğmen Mehmet Kemal Efendi ve Mayın Grup Komutanı Deniz Yüzbaşı Nazmi Efendi, müttefik gemilerin Karanlık Koy’u kullanarak manevra yaptıklarını tespit etmişlerdir. Nazmi Bey, Çanakkale Müstahkem Komutanı Cevat Paşa ile birlikte 7 Mart günü mayın dökülecek yerler hakkında görüştüler. Karanlık Liman’da akıntının daha az olması nedeniyle gemilerin dönüş ve manevralarını daha rahat yaptıkları teyit edilerek karar verildi. Yüzbaşı Nazmi Bey, kalp krizi geçiren ve yatakta yatan gemi komutanı Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey’e durumu anlatmış ve tek gemi olan Nusret gemisinin bu görevi yapmasını söylemiş; bunun üzerine gemi komutanı yatağından kalkarak o gece beraber planladıkları hat üzerine 80 kilo şarjlı mayınları 100 metre aralıklarla 4,5 metre derinliğe dökmüşlerdir. Bu mayınlar Almanya’dan 2 Mart günü Çanakkale’ye gelmiştir. Aslında mayınlar ilk olarak 4 Ağustos tarihinde Selanik gemisi ile Havuzlar/ Kepez hattına döşenmiştir. Sonraki mayınlar Selanik, İntibah, Sivrihisar ve 3 Eylül 1914’te Çanakkale’ye gelen Nusret tarafından dökülmüştür. Sonra, bölgede sadece Nusret gemisi faaliyet göstermiştir.
18 Mart sabahı müttefik donanma 18 gemi ile 3 hat üzerinden Boğaz’a giriş yapacak şekilde tertiplendi. Mayınların temiz raporu keşif uçağı tarafından verildi. Saat 10.00’da önde tarama gemileri olmak üzere 4’er gemilik borda (yan yana) hattında birbirlerini takip edecek şekilde giriş yapıldı. Boğaz önü tahkikatlar daha önceden imha olduğu için rahatça ilerleyen filo saat 11.15’te Queen Elizabeth muharebe gemisi tarafından ilk salvo atışa başladı. 50 dakika süren bombardımandan sonra Agememnon ve Inflexible gemileri isabet aldı. Bunun üzerine 2’nci hat gemileri ileriye çıktı. Bu değişim için yapılan manevralar Karanlık Liman metalinde yapıldığından hem kara topçusunun menziline girmelerine hem de mayın mânialarına düşmelerine neden oldu. İkinci hattan sonra 3’üncü hattın da yer değiştirmesi Karanlık Liman’ı gemiler için bir avlanma sahasına dönüştürdü. Saat 13.55’te Mesudiye /Baykuş deniz bataryalarından aldığı en az 6 isabetle ve Hamidiye bataryasından aldığı isabetle Fransız Bouvet gemisinin dümen donanımı devre dışı kaldı, köprü üstünde yangın çıktı, baştaki ana batarya topu kullanılamaz hale geldi ve gemi mayına çarparak 2 dakika içinde 600 personeli ile battı. Saat 14.30’da Inflexible aldığı isabetlerden kurtulmak için Karanlık Koy’a doğru manevra yaptı, ağır isabetler aldı, personel tahliye oldu, gemi vuruş ve duruş gücünü kaybetti ve zorlukla Boğaz’ı terk etti. Irresistable gemisi top bataryalarının ağır ateşine maruz kaldı, zırhlı delindi işaret köprüsü hasar gördü, gemi yanmaya başladı ve kontrolü kaybeden gemi manevra yaparken mayına çarptı. Baş tarafı sulara gömüldü, 40’a yakın asker öldü ve akşama doğru battı. Irresistable’ın yardımına Ocean zırhlısı gitti. Ocean zırhlısına ateş eden Mecidiye bataryası top vinci atışlar neticesinde parçalanmıştı ancak bir mucize gerçekleşti. Seyit Ali adında bir kahraman 215 kg ağırlığındaki mermiyi tek başına taşıyarak namluya sürmeyi başardı. Yapılan atış Ocean zırhlısının dümen donanımına isabet etti. Gemi yan yattı ve idare edilmekte zorlanarak Karanlık Liman’a bir hayli yaklaştı ve mayına çarparak battı. Gaulois zırhlısı su hattının altından tehlikeli top mermi yarası aldı. Birçok isabet alınca gemi yan yattı ve Dublin muhribi refakatinde Boğaz’dan çıktı, batmamak için Tavşan Ada’sında karaya oturdu. Suffren zırhlısı ağır isabet alarak muharebeyi kesmek zorunda kaldı, Queen Elizabeth bile isabet aldı. Görüldüğü gibi karada üslenmiş deniz topçuları ile kara bataryalarının müşterek atış birleştirmesi sonucunda gemiler manevra için Karanlık Koy’a yönelince mayın silahının içine düştüler. Burada dikkat edilecek en önemli nokta, kısıtlı cephanesi olan deniz ve kara bataryaları, az ama isabetli atışlar yaparak Birleşik Filo’yu tabiri caizse abandone ettiler. Komuta kontrol kaybedildi, her isabet alan gemi kendisini kurtarmaya çalıştı, bu ise nizamın bozulmasına ve mayın mânialarına düşmesine neden oldu. Bataryalardaki askerlerimizin gökyüzünün mermiden görülmediği şiddetli bombardıman altında sıhhatli atışlar yaparak hedeflerini vurması ayrıca düşünülmelidir. Sonuçta tam 2 saat içinde 3 muharebe gemisinin batması (Bouvet, Irresistable, Ocean), 3’ünün de (Infexible, Suffren, Gaulois) ağır hasar alması sonunda saat 19.00’da müttefik donanma icraata başladı. 8,5 saat süren bu harekâtın kaderini, dökülen bu 26 mayın belirlemiştir. Bir büyük donanma 2 saatte nerdeyse yok olma durumuna gelmiştir. Çanakkale, Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa 18 Mart gecesi gururla şunları söylemiştir, “GİTTİLER, GEÇEMEDİLER, GEÇEMEYECEKLER”. İşte 18 Mart Deniz Zafer’inin özeti budur. İngiltere’nin resmi harp tarihi kitabı olan “Harekâtı Bahriye”de” Boğaz’ı donanma ile zorlayıp geçebilmek için yapılan bu muazzam teşebbüs işte bu MÜTHİŞ YENİLGİ sözü ile olabilecek bir surette nihayet buldu. Böylece Birleşik Filo bir gün içinde gemilerinin 1/3’ünü kaybetti.
Mesudiye zırhlısından sökülen toplarla kurulan Baykuş bataryasının komutanı Binbaşı Hasan Bey anılarında özetle şöyle diyor, “8,200 metre mesafedeki Irresistable gemisine saat 11.45’te ilk atışı yaptık. Yakınına düşen mermiler nedeniyle geri manevra ile korunuyordu. 6,800 metrede atışlar gemi üzerinde yoğunlaştı. Bataryamız da isabetler aldı. Saat 14.30’da 6,400 metreden Bouvet isabet aldı, daha sonra infilak ederek battı. Ocean gemisi de aynı akıbete uğradı. Irresistable gemisine 14 mermi isabet ettirdik. Bu savaşta 114 mermi kullanıldı…”
Deniz topçusunun menzil ve irtifa ayarları kara topçusundan farklı olduğundan daha tesirli isabetler sağlanmıştır. Birleşik Filo Komuta Heyeti, Boğaz’ı geçeceklerinden o kadar emindi ki Amiral Carden havaların güzel gittiği takdirde 14 gün sonra İstanbul’da olacağını söylemişti.
10 Mart’ta mayın taraması için gönderilen 8 gemiden 4’ü Türk bataryalarından top atışını görünce geriye döndüler ve taramayı iptal ettiler. Bunun üzerine Amiral Keyes acı itirafta bulunuyordu,” …Mayın tarayıcılar üzerlerine ateş açılır açılmaz savuşup gittiler… Bu gemilere gereken bütün imkânlar verildi… Bu mayınlar kesinlikle temizlenmeliydi. Ancak biz ne yapıyorduk? Uzaktan elimizi uzatıyor Türk’ler ‘BÖÖ’ der demez tabana kuvvet kaçıyorduk.” Churchill de aynı olaydan sıkıntılıydı, “Mayın toplama işi tekne ve insan kaybı ne olursa olsun kesinlikle ve en kısa sürede yapılmalıdır. Türklerin cephane durumlarının iyi olmadığını haber aldık.”
Tüm bunların sonucunda 18 Mart’ta yapılan savaş artık bir deniz savaşı haline girmiştir. Deniz savaşı mutlaka gemiler arasında olmaz. Deniz silahları arasında mayın silahı tehlikeli ve gizli bir silahtır. Gerektiği zaman bir gemiden bile önemlidir. Nitekim bir muharebe gemisindeki bir can kurtarma teknesinin maliyetine eşit olan bu silah 40 bin tonluk bir gemiyi yok edebiliyor. Yeter ki o silah en iyi yerde kullanılsın. 7/8 Mart gecesi tam da bu yapılmıştır. Bu nedenle Nusret Gemisi Komutanı Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey ve Mayın Manya Grup Komutanı Yüzbaşı Nazmi Bey’i bir defa daha şükranla anmamız gerekli. Churchill anılarında, “Birinci Dünya Harbi’nde bu kadar insanın ölmesine, harbin ağır masraflara mâl olmasına, denizlerde 5 bin tane ticaret ve harp gemisinin batmasına başlıca neden Türkler tarafından bir gece önce atılan ve incecik bir çelik halat ucunda sallanan 26 adet mayındır,” demiştir. Tüm bu analizden sonra şimdi daha iyi anlayabiliriz, İngiltere’nin bize dayattığı Sevr Anlaşması’nın ağırlığını…
Türkler karşısında her iki dünya savaşında da askeri ve siyasi alanda bize karşı başarılı olamayan Churchill daha da ileri giderek anılarında şunları söylemiştir, “Kendilerini Fransa, Polonya, Galiçya, Balkanlar, Filistin, Suriye ve Kuzey İtalya topraklarının örttüğü 6-7 milyon insan, düşmanlarının kurşun ve gülleleri ile değil, 18 Mart sabahı Çanakkale’nin kuvvetli akıntısı altında, ağırlıklarına bağlı bulundukları tel halatları üzerinde gerili duran 20 demir kap yüzünden yok olup gitti.”
Bu büyük zafer 5 subay ve 80 erbaş ve erimizin şehit olması ile kazanılmıştır.
Bu zafer emperyalist güçlere dur diyen ve yeniden şahlanışın denizlerden başladığını gösteren bir savaştır. Anafartalar, Conkbayırı gibi savaş meydanlarında savaşan askerlerimize moral olmuştur, yeni bir ruh sağlamıştır. Daha bir sene önce Balkan Harbi’nde komutanlarının emrini dinlemeyip kaçan ordunun bu askerleri, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Size taarruz etmeyi değil ölmeyi emrediyorum” emrini aldığında öleceklerini kesin bilmelerine rağmen ileri atılmışlar ve düşmanı durdurmuşlardır. İşte bu ruh ve moral 18 Mart Deniz Zafer’inin bir sonucudur. Nasıl ki Haçlılar 1571’de İnebahtı mağlubiyetinde, “Artık Türklerin de yenilebildiğini gördük” demişlerse, 344 yıl sonrada Türkleri artık “durdurabiliyoruz ” dedikleri bir savaştır.
İyi yönetildiği takdirde Türk askerinin neler yapacağının görüldüğü bir savaştır. Ölüm kalım savaşıdır. Türklerin yetişmiş, eğitilmiş evlatlarının şehit olduğu ama Boğaz sırtlarına “Dur yolcu” yazısını yazdıran, sömürgecilere dur diyen bir savaşın, Kurtuluş Savaşı’nın bir başlangıcıdır.
18 Mart Deniz Zafer’inin sonuçları askeri, ekonomik, sosyal, siyasi boyutlarda etkisini göstermiştir. Başta İstanbul olmak üzere halk büyük coşku ile bu zaferi kutlamış ve moral kazanmıştır.
İstanbul’da Fransızca sokak isimleri değiştirilmiş, yabancı tabelalar, afişler kaldırılmıştır. Yabancı şirketlere Türklerin memur olarak alınmaları sağlanmıştır. Daha da önemlisi halk moral kazanmış ve kendine olan güveni artmıştır. Çanakkale gazisi subay ve askerler, o ruh ve güvenle bir liderin, Mustafa Kemal Paşa’nın emrine girmişlerdir. Çanakkale’yi zorlayan düşmanın imkân ve kabiliyetleri ile ‘‘Anadolu Sevdası’’na düşen Yunan Ordularının moral ve güvenine karşılık 18 Mart ve Çanakkale ruhu, iki ordunun arasındaki ruh hali eşitsizliğini yok edebilmiştir. Bu ruh halini ve morali 26 mayını döken Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey ile Nazmi Bey’e ve 18 Mart Deniz Zaferi’ne borçluyuz.
Çanakkale 18 Mart Deniz ve Kara Savaşları’nı birlikte değerlendirdiğimizde şu sonuçlar ortaya çıkmaktadır:
• Türk Ordusu moral kazanmış ve düşmanlarını yenebileceğine olan güveni artmıştır.
• Kurtuluş Savaşımız bu temel üzerinden başarılmıştır.
• Ulusal kimliklerin yeniden ortaya çıkmasına neden olmuş ve İngiltere’nin Avustralya, Yeni Zelanda gibi uluslara olan mutlak hâkimiyeti sona ermiştir.
• Savaşın Türkler tarafından centilmenlik yönünde olduğu özellikle gösterilmiş ve Yeni Zelanda, Avustralya askerleri arasında hem savaşta hem de savaş sonunda askerlerin torunlarına kadar devam eden bir dostluk kurulmuştur.
• Savaş iki yıl daha uzamış Rus Çarlığı, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları dağılmış yeni sosyal rejimler ve uluslar ortaya çıkmıştır.
• Türkiye açısından denizlere ve donanmaya önem verilmesi ön plana çıkmış, denizlere hâkim ve güçlü donanma olmadıkça yok olmanın kaçınılmaz olduğu ortaya çıkmıştır.
• Bu amaçla Türkiye Cumhuriyeti’nde Atatürk önderliğinde yeni ve güçlü bir donanma kurulmuştur.
Bu bağlamda Cumhuriyet Donanması, Mavi Vatan sularında güvenle dolaşmakta ve ana vatanını tekrar böyle savaşlar yaşanmaması için uzaktan savunacak bir düzeye gelmiştir. Tekrar söylemekten yorulmayacağım tüm bu gelişmeler bir avuç bahriyelinin özverisi ve gayreti ile olmuştur. Bu Zafer, bizim tarihimiz kadar dünya tarihinde de saygı ile anılmaktadır.
Tüm bunlar 26 mayının Karanlık Liman’a dökülmesi ile olmuştur.
Unutmayalım ki yeri geldiğinde bir piyade tüfeğiyle bile savaşın kaderini değiştirebilirsiniz. Önemli olan harp silahlarının nasıl kullanacağını bilmektir.
Boğaz harekâtı bir risk harekâtı olmuştur. Düşmanı küçümseme, ‘‘Nasılsa Türk’ler dağılır’’ kibirliliği ile sahanın tamamen mayınlardan temizlenmemesi, keşif ve istihbarat bilgilerinin eksikliği ve sonuçta hırs bu savaşın kaybedilmesinde en önemli unsurlardır. Unutmayalım, en az hata yapan savaşı kazanır.
Bu büyük deniz savaşı ulusumuza kutlu olsun. Zaman içinde yine eskisi gibi bağımsız olarak kutlanacağına inancım var. Bu vesile ile başta 18 Mart deniz şehitlerimiz olmak üzere bu vatan için hayatlarını kaybeden şehitlerimizi ve gazilerimizi minnet ve şükranla anıyorum. Onların sayesinde bugün bu güzel vatanda yaşıyoruz, ışıklar içinde uyusunlar.
Kaynakça
George H. Cassar, Çanakkale ve Fransız’lar
Alan Moorehead, Gallipoli
Şemsettin Bargut, Birinci Dünya Harbinde ve Kurtuluş Savaşında Türk Deniz Harekâtı.
Dz. Kur. Alb. (E) Emin Yakıtal, Harp Tarihi Notları
Saim Besbelli, Çanakkale’de Türk Bahriyesi
Fikret Günesen, Çanakkale Savaşları
Çanakkale Deniz Savaşları, Dzkk Basımevi
1 Ağustos 1930 tarihli “La Revue de Paris” dergisi
Y. Erol Mütercimler, Destanlaşan Gemiler, Kastaş
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.