TAYVAN

MDN İstanbul

Hint-Pasifik bölgesindeki bilek güreşinin yeni adresi

Ekim ayında Tayvan özelinde yaşanan gelişmeler gözlerin bir kez daha Hint-Pasifik bölgesine çevrilmesine neden oldu. Son dönemde küresel rekabet sahası haline gelen Hint-Pasifik bölgesi ABD ile Çin’in karşılıklı ve agresif hamlelerine sahne oluyor. Siyasi ortamda politik satranç her iki ülkenin izlediği agresif stratejiler nedeniyle son dönemde tehlikeli bir şekilde askeri boyuta kayıyor. Geçtiğimiz dönem AUKUS paktı ve QUAD görüşmeleri gündemi meşgul ederken, ekim ayında Tayvan merkezli gelişmeler nedeniyle bölgedeki gerilim adeta “pik” yaptı

Her ne kadar ABD Başkanı Biden Çin ile yeni bir Soğuk Savaş istemediklerini belirtse de Hint-Pasifik bölgesinde tarafların Soğuk Savaş Dönemi’ni aratmayan “cüretkâr” askeri hamlelerinin ardı arkası kesilmiyor. Sıcak çatışma ya da hatalı angajman ihtimâlinin dillere pelesenk olmaya başladığı mevcut konjonktürde, ABD’nin ivmelenen askeri faaliyetlerine cevaben Çin’in Tayvan hava sahasını abandone etmesi, Kuzey Kore’nin denizaltıdan balistik füze denemesi, Çin-Rus donanmalarının Japonya’ya mücavir deniz alanında müşterek tatbikat yapması bölgede jeopolitik türbülansa neden oluyor.

Tek Çin ve Tayvan
Kısaca hatırlayalım. İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ertesinde ortaya çıkan iç savaşta Çin Komünist Partisi’nin 1949’da iktidarı ele geçirmesi ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ilan etmesi üzerine Çan Kayşek liderliğindeki Çin Milliyetçi Partisi üyeleri Tayvan’a yerleşti. 1912’de kurulan Çin Cumhuriyeti’nin Tayvan’da devam ettiğini ileri süren Çan Kayşek, bilahare Ada’nın bağımsızlığını ilan etti.

Bu girişim Çin tarafından hiçbir zaman kabul edilmedi. Buna karşın Tayvan, 1971’e kadar Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda Çin’i temsil edebildi. İlerleyen dönemde birçok ülkenin diplomatik ilişki tercihini Çin Cumhuriyeti’nden Çin Halk Cumhuriyeti’ne kaydırması sonrası, 1971’de BM Genel Kurulu’nda yapılan oylamada Pekin Hükûmeti Çin’in tek meşru temsilcisi olarak kabul edildi. Böylelikle Tayvan’ın uluslararası camiadaki konumu ve meşruiyeti soru işaretine evrildi. Günümüzde 14 ülke ve Vatikan Tayvan’ı tanıyor. ABD ise iç savaş sonrasında 30 yıl süreyle Tayvan’ı tanımış ancak 1979’da bu kararından geri adım atmıştı. Çin bakımından önemli bir sorun, hatta çıbanbaşı olan Tayvan, dönemsel olarak Çin’i baskılamada ve tahrik etmede bir manivela olarak kullanılıyor.

Tayvan meselesinde Pekin yönetimi “Tek Çin” ilkesini benimseyerek öteden beri Tayvan’ın kendi topraklarının bir parçası olduğunu savunuyor. Dahası Çin, Tayvan’ın dünya ülkeleriyle diplomatik ilişkiler kurmasına, BM’de ve diğer uluslararası kuruluşlarda temsil edilmesine dahi karşı çıkıyor. Tayvan ise bu yaklaşıma tepki göstererek bağımsız bir entite olduğunu savunuyor.

Çin’den gövde gösterisi
Ekim ayı başında Tayvan Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Çin’e ait çok sayıda savaş uçağının Tayvan’ın Hava Savunma Tanımlama Sahası (ADIZ)1 ilan ettiği bölgeye girdiği, bu nedenle uçakların uyarıldığı, faaliyetlerini izlemek üzere devriye uçakları ile hava savunma sistemlerinin devreye alındığı bildirildi. Söz konusu uçuşların Tayvan’ın kayıtlarını tutmaya başladığı Eylül 2020’den bu yana bir günde tespit edilen en çok sayıda uçağın katıldığı “ihlâl” olduğunun altı çizildi.

Tayvan Savunma Bakanlığı, Çin Halk Cumhuriyeti’nin ilanının kutlandığı 1 Ekim Çin Ulusal Günü ve onu izleyen 2 ve 3 Ekim tarihlerinde toplam 93 uçağın ADIZ’a girdiğini bildirerek, Çin savaş uçaklarının 2021 yılının 199 gününde ADIZ’a yönelik ihlâllerde bulunduğunu açıkladı.

Güney Çin Denizi fokurduyor
Gelişmeler üzerine Çin’e “Tayvan yakınlarındaki provokatif askeri faaliyetlerini kesmesi” çağrısında bulunan ABD Savunma Bakanlığı, Çin’in askeri faaliyetlerinin bölgeyi istikrarsızlaştırdığı ve hatalı angajman riskini artırdığını açıkladı. Diğer taraftan Pentagon’un “Tayvan’a olan kaya gibi sağlam bağlılığımız, Tayvan Boğazı ve bölgede barış ve istikrarın korunmasına katkıda bulunuyor” açıklamasının altını çizmekte yarar var.

Çin Dışişleri Bakanlığı’nın cevabı ise beklenenden sert oldu. Asıl kışkırtıcı olan ve bölgesel barışa zarar veren tarafın Tayvan’a silah satışı yapan ve Tayvan Boğazı’ndan düzenli olarak savaş gemileri geçiren ABD olduğunu vurgulayan Çin Dışişleri Bakanlığı, Pekin’in bu duruma kararlılıkla karşı çıktığını ve gerekli önlemleri almaya devam edeceğini açıkladı. Tipik bir kısasa kısas durumu.

Yaşanan hadisede ABD Savunma Bakanlığı ile Çin Dışişleri Bakanlığı’nın karşı karşıya gelmesi son dönemde iki ülke arasında yaşanan ilişki sistematiğinin özetini sergiliyor. Zira, iki ülke arasındaki asimetrik etkileşim dikkat çekiyor. Bölgedeki askeri gücünü ve askeri faaliyetlerini artıran ABD açıklamalarını Pentagon üzerinden yaparken, diplomasi kartını önemsediğini gösteren Çin ise karşı hamlelerini Dışişleri Bakanlığı üzerinden hayata geçiriyor.

ABD ve Çin Tayvan Antlaşması’na bağlı kalacak
Bölgenin ansızın “hot spot” hâline gelmesi üst düzeyli açıklamaların yapılmasına neden oldu. Çin Devrimi’nin 110’uncu yıldönümü vesilesiyle konuşan Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, “Çin ve Tayvan arasında birleşme gerçekleşmeli, kesinlikle gerçekleşmeli, barışçıl bir şekilde birleşme Tayvanlı yurttaşlar da içinde olmak üzere tüm Çin ulusunun çıkarınadır,” açıklamasında bulundu. Çin halkının ulusal egemenliğini ve toprak bütünlüğünü savunmadaki kararlılığını ve bu konudaki güçlü yeteneğini kimse küçümsememeli ifadesini kullanan Şi Cinping, Tayvan’da bağımsızlık isteyen ayrılıkçıların, anavatanın yeniden birleşmesinin önündeki en büyük engel olduğu görüşünü dile getirdi.

Cevaben Tayvan lideri Tsai Ing-wen, Çin’in artan baskısını eleştirerek “Statükonun tek taraflı olarak değiştirilmesini önlemek için elimizden geleni yapacağız,” ifadesini kullandı. Tayvan’ın Çin’in çizdiği yola girmeye zorlanmamasını sağlamak için çalışacaklarını vurgulayan Tsai, “Ulusal savunmamızı güçlendirmeye ve kendimizi savunma kararlılığımızı göstermeye devam edeceğiz. Çünkü Çin’in çizdiği yol ne Tayvan’a özgür ve demokratik bir yaşam biçimi ne de 23 milyon insanımıza egemenlik sunuyor,” şeklinde konuştu. Tsai ayrıca, Tayvan’ın yaşanan gerilimler karşısında Japonya, Avustralya ve ABD gibi ülkelerle bağlarını güçlendirdiğini kaydetti.

Bölgede gerilimin artması üzerine ABD Başkanı Biden, 5 Ekim’de Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile Tayvan konusunu telefonda görüştüğünü, iki ülkenin Tayvan Antlaşması’na bağlı kalma hususunda mutabık olduklarını belirtti. Biden yaptığı açıklamada, “Şi ile Tayvan konusunu görüştüm. Tayvan Antlaşması’na bağlı kalacağız. Bu konuyu açıklığa kavuşturduk. Onun Antlaşmaya bağlı kalma dışında herhangi bir şey yapacağını sanmıyorum,” ifadelerini kullandı.

Biden: Tayvan’ı savunacağız
5 Ekim’de dengeli bir üslup kullanan Biden, nedense 21 Ekim’de makas değişikliğine gitti. CNN’in düzenlediği forumda Çin’in Tayvan’ı işgal etmesi durumunda ABD’nin Tayvan’ı savunup savunmayacağının sorulması üzerine Biden, “Tabii ki savunacağız, bu konuda verilmiş sözümüz var” yanıtını verdi.

Açıklamaya tepki gösteren Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Wang Wenbin ise Tayvan konusundaki politikalarında uzlaşma veya taviz için “yer olmadığını” beyan etti. Tayvan meselesinin tamamen Çin’in iç meselesi olduğunu ve hiçbir dış müdahaleye izin vermeyeceklerini belirten Wang,”Tayvan, Çin topraklarının vazgeçilmez bir parçasıdır. Çin’in egemenliği, toprak bütünlüğü ve diğer temel çıkarları ile ilgili meseleler söz konusu olduğunda, Çin’in taviz vermesi söz konusu değildir ve hiç kimse Çin halkının güçlü kararlılığını, kararlı iradesini ve güçlü yeteneğini küçümsememelidir,” ifadelerini kullandı.

Çin, Tayvan’ı işgal edebilir
Hadiseyi uluslararası gündemin ilk sıralarına taşıyan ise Tayvan Savunma Bakanı Chiu Kuo Cheng oldu. Cheng, Pekin Hükûmeti’yle yaşanan askeri ve siyasi gerginliğin son 40 senenin zirvesine çıktığını ve endişe verici bir boyuta geldiğini belirterek, Çin’in Tayvan’ı 2025’te tamamen işgal edebileceğini öne sürdü. Cheng ayrıca hava sahası ihlâllerinin yaşandığı iki ülke arasındaki Tayvan Boğazı’nda her an askeri uçakların “hatalı angajmana maruz kalabileceğini” sözlerine ekleyerek üstü kapalı Çin’i tehdit etti.

Arka plan: Aslında ne oldu?
ABD ile Çin arasında Tayvan marjında yaşanan gelişmelerin kuşkusuz bir arka planı var. Her ne kadar taraflar birbirini suçlasa da bölgedeki gerilimin fitilini icra edilen bir tatbikat ateşledi. Orta Doğu konuşlanmasını tamamlayarak Hint-Pasifik bölgesine intikal eden USS Ronald Reagan uçak gemisi, 2 Ekim’de Okinawa’nın güneybatısında USS Carl Vinson ve HMS Queen Elizabeth uçak gemileri ile bir araya gelerek devasa ve gösterişli bir görev grubu tesis etti. Üç uçak gemisinden oluşan görev grubuna ayrıca ABD, Japonya, Birleşik Krallık, Yeni Zelanda, Hollanda ve Kanada’dan toplam 17 harp gemisi de mülaki oldu.

Bölgede sıklet merkezi tesis eden görev grubu ile ABD, Çin’e karşı önemli bir gövde gösterisinde bulundu. Hava savunma harbi, denizaltı savunma harbi ve taktik manevraların icra edildiği tatbikat 3 Ekim’e dek devam etti. Çin’in kesintisiz hava harekâtı bu nedenle başladı. Gelişmelere kayıtsız kalmayarak tepki gösteren Çin, Okinawa’nın 400 deniz milinden Tayvan’ın güneyindeki sulara çok sayıda savaş uçağını eşgüdüm içinde bölgeye sevk etti. Gündüz ve gece sortileri şeklinde gerçekleşen uçuşlar ile Çin, Tayvan hava savunmasını adeta abandone etti. Tayvan Savunma Bakanlığı Çin savaş uçaklarının bölgedeki ABD ve İngiliz uçak gemilerinden oluşan görev grubuna saldırı simülasyonu yaptığını iddia etti. Tipik bir etki-tepki ya da büyük devlet refleksi olarak görülebilecek bu hadise, diplomasinin bittiği yerde askeri tedbirlere anında başvurulabileceğini göstermesi bakımından dikkat çekici. Dönem içinde ayrıca Kanada fırkateyni HMCS Winnipeg ile USS Dewey’in Tayvan Boğazı’na sevk edildiğini, bu hamleyi de “provokatif” olarak yorumlayan Çin’in tepki gösterdiğini hatırlatalım.

Bölgede yaşanan gerilimin bir diğer nedeni ise ABD’nin Tayvan’a yönelik artan askeri desteği. ABD Başkanı Biden ağustos ayında Tayvan’a 750 milyon doları bulması beklenen silah satışına onay vermişti. Anlaşmaya göre ABD, Tayvan’a 40 yeni M109 motorlu obüs ile bin 700 hassas güdüm kiti satmayı planlıyor. Çin, ABD’nin Tayvan’a yönelik silah satış kararından da son derece rahatsız.

Öte yandan geçtiğimiz ay Wall Street Journal, ABD’nin Çin’e karşı Tayvan askerlerine eğitim vermek için Amerikan Özel Harekât ve Deniz Piyadelerinden oluşan bir birliği gizlice adaya gönderdiğini açığa çıkardı. Haber kısa süre sonra ABD Savunma Bakanlığı’nın bir yetkilisi tarafından da teyit edildi. AFP’ye konuşan ve isminin açıklanmasını istemeyen Pentagon yetkilisi, yaklaşık 20 kişiden oluşan ABD özel harekât birliğinin yaklaşık bir yıldır Tayvan askerlerini eğittiğini ve bu askerlerin belirli bir rotasyon dâhilinde ülkeye giriş-çıkış yaptıklarını doğruladı.

Tayvan Savunma Bakanlığı basında çıkan haberlere sessiz kalırken, Pentagon resmî olarak üstü kapalı bir şekilde haberleri teyit etti. Yapılan yazılı açıklamada Tayvan’ın askeri savunma ihtiyaçlarını gözeten ABD’nin destek verdiğini kaydeden Pentagon, “Tayvan’a desteğimiz ve savunma ilişkimiz, Çin Halk Cumhuriyeti’nin oluşturduğu mevcut tehdide karşı uyumlu bir şekilde devam ediyor” argümanını kullandı.

Washington ile Pekin arasında gerilimi azaltma çabaları
Bölgede tansiyonun her geçen gün artması sonucu Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi Dış İlişkiler Komisyonu Direktörü Yang Jiechi ile ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan 6 Ekim’de Zürih’te bir araya geldi. Görüşmede iki ülkenin devlet başkanları arasında 10 Eylül’de gerçekleştirilen telefon görüşmesinin ruhuna uygun hareket edilmesi, stratejik koordinasyonun güçlendirilmesi, anlaşmazlıkların kontrol altına alınması, çatışmaların önlenmesi, karşılıklı kazanca dayalı işbirliğine ulaşılması, Çin-ABD ikili ilişkilerinin istikrarlı gelişen doğru bir istikamete konumlandırılması hususlarında anlayış birliğine varıldığı açıklandı.

Yang Jiechi görüşmede yaptığı konuşmada, Çin ve ABD’nin ikili ilişkilerde ilerleme kaydedip kaydedemeyeceği hususunun iki ülkenin çıkarlarını yakından ilgilendirdiğine işaret ederek, bunun aynı zamanda tüm dünyanın geleceğine sıkıca bağlı olduğunu kaydetti. Çin-ABD işbirliğinin tüm dünyaya yarar getireceğini vurgulayan Yang Jiechi, iki ülkenin itilafa düşmesi halinde durumdan tüm dünyanın zarar göreceğini dile getirdi.

Kırmızı çizgiler
ABD’nin Çin’e yönelik gerçekçi politikalar izlemesini beklediklerini vurgulayan Yang Jiechi, Çin’in Tayvan, Hong Kong Özel İdari Bölgesi, Uygur Özerk Bölgesi ve insan hakları gibi konulardaki hassasiyetini ABD tarafına aktardığını ve ABD’nin bu konuları suiistimal ederek Çin’in iç işlerine karışmaması çağrısında bulunduğunu da kaydetti.

ABD ile Çin arasındaki Zürih Zirvesi, kimi çevreler tarafından iki ülke arasında yumuşama ve normalleşme olarak yorumlansa da esasen iki küresel güç arasındaki sorunlar sarmalının anlaşılmasına ve ilişki sistematiğinin yakın gelecekte nerelere evrilebileceğine projeksiyon tuttu. Kırmızı çizgilerinin gözetilmesi durumunda ilişkilerde normalleşmenin olabileceğini vurgulayan Çin’in, bu yaklaşımına koşut olarak ABD’nin hegemonik ve yayılmacı zihniyetini terk etmesini talep ettiği görülüyor ki kısa vadede bu durum rasyonel bir yaklaşım değil.

Bu noktada Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hua Chunying’e kulak verelim. Chunying’in “Tayvan’ın bağımsızlığı için uğraşmak, çıkmaz sokaktır (culde-sac). Çin, gereken tüm adımları atacak ve Tayvan’ın bağımsızlık komplolarını kesin olarak çökertecektir. Çin’in ulusal egemenliği ve toprak bütünlüğünü savunma kararlılığı ve iradesi sarsılmazdır. ABD, bağımsız Tayvan yanlısı ayrılıkçı güçleri desteklemeyi kesmeli,” açıklaması, Pekin’in kırmızı çizgilerini ve hassasiyetlerini tüm çıplaklığı ile ortaya koyuyor.

Kartlar yeniden karılıyor
ABD’nin hegemonyası ve ekolojik hâkimiyeti her geçen gün zayıflıyor. Afganistan ve Irak örneklerinin teyit ettiği üzere stratejik bir geri çekilme hâlinde olan ABD, stratejik rakip olarak gördüğü Çin’e karşı gücünü konsolide etmeye, taktik manevralar yapmaya ve müttefiklerini bir araya getirmeye çalışıyor. Lâkin muhataplarını ikna etmekte zorlanıyor.

Önem ve öncelik verdiği Hint-Pasifik bölgesinde Çin’e karşı seri hamleler yapan ABD, geçen ay temas ettiğimiz üzere İngiltere ve Avustralya ile teşkil ettiği AUKUS “Anglo-Sakson” ittifakı ile yeni bir strateji deniyor. Bölgesel girişimlerini ivmelendiren ABD’nin, bu stratejiyi tamamlar mahiyette Tayvan’a silah satış kararı alması, ABD özel kuvvetlerinin gizlice Tayvan’a gönderilmesi ve Tayvan ordusunun eğitilmesi, bilhassa deniz boyutundaki askeri faaliyetlerini ivmelendirmesi ve düzenlenen tatbikatların sayısının artması bütüncül bir yaklaşımın uygulanmaya konduğunu gösteriyor.

Resme bütüncül bakabilmek
Buna karşın Çin’in ekim ayı başında düzenlediği yoğun hava harekâtı ile Tayvan hava sahasını abandone etmesini ABD’nin uygulamaya koyduğu bu stratejiye karşı güçlü, caydırıcı ve kararlı bir cevap olarak yorumlamak isabetli olacaktır. Kuşkusuz bu gelişmelerin hemen ertesinde Kuzey Kore’nin denizaltıdan balistik füze denemesi yapması ve Çin-Rus Donanmalarının Japonya yaklaşma sularında ortak tatbikat icra etmesi Çin’in ABD’nin hamlelerine kayıtsız kalmayacağını gösteriyor. Bölgede bloklaşmalar derinleşiyor.

Her ne kadar Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi Dış İlişkiler Komisyonu Direktörü Yang Jiechi, Çin’in Tayvan, Hong Kong, Uygur Özerk Bölgesi ve insan hakları gibi konulardaki hassasiyetini ABD tarafına aktardığını ve ABD’nin bu konuları suiistimal ederek Çin’in iç işlerine karışmaması çağrısında bulunduğunu söylese de ABD’nin bu başlıklarda Çin’i kışkırtabileceğini ve bölgedeki bilek güreşinin kesintisiz devam edeceğini söyleyebiliriz. Nitekim sırada Uygur Özerk Bölgesi’nin olduğu görülüyor.

Buna karşın Çin’in de Kuzey Kore kartını masaya sürmesi yüksek olasılık. Nitekim Kuzey Kore Dışişleri Bakan Yardımcısı Pak Myong Ho’nun, 22 Ekim’de ABD yönetiminin Tayvan’a “pervasızca” destek verdiğini, bu durumun da bölgede askeri gerilimi artırdığını açıkladığını hatırlatalım. Pak’ın ABD’nin bölgede artan askeri varlığının Kuzey Kore için de potansiyel bir tehdit oluşturduğunu vurgulaması, ABD’nin, Kuzey Kore’nin tamamen Çin’in iç işleri olarak gördüğü Tayvan’la ilgili konulara düşüncesizce karıştığını iddia etmesini not etmekte yarar var. Özetle kısa vadede Uygur Özerk Bölgesi ve Kuzey Kore orijinli gelişmeler gündemi belirleyebilir.

Son kertede, 22 Ekim’de düzenlenen NATO Savunma Bakanları toplantısında konuşan ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin’in, Hint-Pasifik bölgesinde Avrupa ve Amerikan stratejileri arasında bir çelişki olmadığını öne sürerek, NATO müttefiklerinin Çin’in askeri yükselişine karşı birlikte çalıştığını aktarmasına kulak verelim. Sahi, Fransa’nın memnuniyetsizliğini gidermeye çalışan Austin, hangi müttefikleri yanına çekmeye çalışıyor acaba?

Uluslararası hukukta karşılığı bulunmayan ve herhangi bir uluslararası otorite tarafından denetlenmeyen Hava Savunma Tanımlama Sahası (ADIZ) ülkeler tarafından tek taraflı olarak ilan ediliyor. ADIZ, ülkenin tanımlı hava sahasını ihlâl niyeti olmayan sivil uçakları kapsamıyor, lâkin bölgeye giren askeri uçaklar “potansiyel tehdit” olarak değerlendirilip uyarılıyor. Tarihteki ilk ADIZ, Kore Savaşı’nın başlamasının ardından ulusal acil durum düzenlemeleri kapsamında Aralık 1950’de ABD hava sahası için ilan edilmişti. Halen dünya genelinde 20’ye yakın ülkede ADIZ tanımı bulunuyor.

Çin, 1954-55 yılları arasında Tayvan’a ait bazı adaları işgal edince 7 ay süren bir çatışma dönemi yaşanmış, akabinde ABD çatışmalara müdahale ederek Tayvan’a asker çıkarmıştı. Yaşanan anlaşmazlık sonrası Pekin, Taipei hükümetiyle Tayvan Antlaşması’nı imzalamış, nihayetinde Çin savaş sonrası işgal ettiği adalardan çekilmişti.

Stars and Stripes, 4 Ekim 2021 “Three aircraft carriers train together near Okinawa as
China ramps up pressure on Taiwan

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın