Sebepsiz zenginleşme, niteliği, koşulları ve zaman aşımı

MDN İstanbul

Av. Atiye İstanbullu Pehlivan

POLEGAL Hukuk Bürosu’ndan Avukat Atiye İstanbullu Pehlivan, sebepsiz zenginleşme yani haklı bir sebep olmaksızın bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşme durumunu ve hukuki boyutlarını MarineDeal News okuyucuları için kaleme aldı

“Sebepsiz zenginleşme” bir diğer adıyla “haksız iktisap” kavramı, gerek hukuk normlarının gerekse de toplumsal ve ahlaki kuralların konularından biri olmuştur. Dünyanın var oluşundan beri “zenginleşme” kuramı, “haksız” olarak nitelendirilmesi halinde ahlaki ve/veya hukuki yöntemlerle müeyyidelendirilmiş; hak ve nesafet ilkelerine dayanan kuralları, gerek İslam Hukuku, gerek Roma Hukuku ve gerekse modern hukuk sistemlerinde yerini almıştır.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (“BK”) da hüküm altına alınan “sebepsiz zenginleşme”, diğer borç kaynakları olan “sözleşmeler” ve “hukuka aykırı fiiller” yanında ayrı bir borç kaynağı olarak düzenlenmiştir.*

Sebepsiz zenginleşme, BK’nun md. 77 82 hükümleri arasında düzenlenmiştir.

Sebepsiz zenginleşmeyi “Genel Olarak” ifade eden BK md. 77 hükmü gereğince, haklı bir sebep olmaksızın bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, fakirleşene bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür.

Bu hükme göre, zenginleşmenin geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş veya sona ermiş bir sebebe dayanması halinde “sebepsiz”/“haksız” olması söz konusu olacak ve bu durumda fakirleşen tarafa iade mükellefiyeti doğacaktır**.

İlaveten, fakirleşme*** ile zenginleşme arasında da illiyet bağı, nedensellik ilişkisi bulunmalıdır; bir başka anlatımla, fakirleşmenin sebebi, diğer tarafın haksız olarak zenginleşmesi olmalıdır.

“Borçlanılmamış Edimin İfası” kenar başlıklı, BK md. 78/I hükmüne göre, “borçlanmadığı edimi” kendi isteğiyle yerine getiren kimse, bunu ancak kendisini borçlu sanarak yerine getirdiğini ispat ederse geri isteyebilir.

Söz konusu hükme göre, borç olmayan şeyin ödenmesi halinde sebepsiz zenginleşmeye dayanılarak talepte bulunulabilmesi için de esasında borçlanılmamış olması, kendisinin borçlu sanılması ve borç olmadığı halde borcun ifa edilmesi maksadıyla hareket edilmiş olması gerekir.

Bu durumda ispat yükümlülüğü fakirleşen tarafa düşmektedir.

BK md. 78/II hükmüne göre ise, zaman aşımına uğramış bir borcun ifasından veya ahlaki bir ödevin yerine getirilmiş olmasından kaynaklanan zenginleşmeler geri istenemez (örneğin eşler arasında, ana – baba ve çocuk arasında yapılan yardımlar, ahlaki ödevlere misal olarak verilebilir). Bu hususta, borç olmadığı hâlde ödenmiş olan edimin geri istenmesine ilişkin diğer kanun hükümleri saklıdır.

Bu hükme göre de kanunlarla hüküm altına alınmış zaman aşımı sürelerine ilişkin itiraz hakkını kullanmaksızın alacaklısına ödemede bulunan kimse, hataen ödeme yaptığını ve aslında borcun zaman aşımına uğradığını ileri sürerek ifa ettiği borcun iadesini talep edemeyecektir.

“Geri Vermenin Kapsamı / Zenginleşenin Yükümlülüğü” kenar başlıklı md. 79 hükmüne göre ise, “sebepsiz zenginleşen, zenginleşmenin geri istenmesi sırasında elinden çıkmış olduğunu ispat ettiği kısmın dışında kalanı geri vermekle yükümlüdür. Zenginleşen, zenginleşmeyi iyi niyetli olmaksızın elden çıkarmışsa veya elden çıkarırken ileride geri vermek zorunda kalabileceğini hesaba katması gerekiyorsa, zenginleşmenin tamamını geri vermekle yükümlüdür.

Söz konusu maddede esasında, zenginleşenin, tamamıyla iyi niyetli veya kötü niyetli oluşuna göre, geri vermenin kapsamının değişeceği hüküm altına alınmıştır. Zenginleşen iyi niyetli ise zenginleşmenin geri istenmesi sırasında elinden çıkmış olduğunu ispat ettiği kısım dışında kalanı geri vermekle yükümlüdür. Örneğin, cari hesap ilişkisi olan tacirlerden biri borçlu olduğu düşüncesiyle karşı tarafa hataen 10 bin TL fazla ön ödeme yaparsa, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre bunun iadesini talep ettiği vakit, zenginleşen tarafın elinden bu 10 bin TL’nin 7,500 TL’lik kısmının çıkmış olduğu faraziyesinde, zenginleşen tarafın “iade yükümlülüğü kapsamındaki rakamsal sorumluluğu”, onun iyi niyetine göre belirlenecektir.

“Zaman aşımı” kenar başlıklı md.82 hükmüne göre de sebepsiz zenginleşmeden doğan istem hakkı, hak sahibinin geri isteme hakkı olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde zenginleşmenin gerçekleştiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zaman aşımına uğrar. İki yıllık zaman aşımı süresinin başlayabilmesi için zarar görenin, dava açmayı mümkün kılacak unsurları bilmesi ve sebepsiz zenginleşen kimseyi öğrenmesi gerekir. Söz konusu unsurların bilinmemesi ve sebepsiz zenginleşenin kim olduğunun öğrenilememesi durumunda, malvarlığı çoğaldığı andan itibaren geri isteme hakkı doğacak ve on yıllık zaman aşımı işlemeye başlayacaktır. Hukuki sebebin gerçekleşmesine dayanan sebepsiz zenginleşmelerde iade talebi hakkı, sebebin gerçekleşmeyeceği veya gerçekleşmesinin mümkün olmadığının kesin olarak anlaşılmasından; hukuki sebebin ortadan kalkması halinde ise geri isteme hakkı, sebebin sona ermesinden itibaren doğacak ve geri isteme hakkının sonrasındaki on yılın sonunda zaman aşımına uğrayacaktır.

Sebepsiz zenginleşme davaları, alacak hakkına dayanan, kişisel nitelikte davalardır. Başka bir deyişle, geri isteme hakkının mülkiyet hakkına dayanmaması sebebiyle bu davalar ayni nitelikte değildirler; örneğin gemiyi takip eder niteliği bulunmamaktadır. Şahsi niteliği haiz olması sebebiyle de sadece sebepsiz zenginleşme nedeniyle geri verme borcu altında bulunan kişiye ve ölümü halinde mirasçılarına karşı açılabilir. Üçüncü kişilere karşı sebepsiz zenginleşme davası açılamaz. İflas durumunda ise, iflas masasına karşı dava ikame yönlendirilecektir.

Sebepsiz zenginleşme davaları uygulamada, borcun niteliğinin tespiti, özellikle taleplerin doğru hukuki zemine oturtulması, ispat yükünün hangi tarafa düştüğünün belirlenebilmesi ve zaman aşımı sürelerinin tespiti açısından önem arz etmektedir.

*Eski BK döneminde sebepsiz zenginleşme, “haksız bir fiil ile mal iktisabından doğan borçlar” olarak uygulanmış ve tanımlanmışsa da haksız fiilden kaynaklanmadığından 6098 sayılı BK ile “sebepsiz zenginleşmeden doğan borç ilişkileri” olarak nitelendirilmekle tamamen müstakil ve doğru bir tanıma kavuşmuştur.

**Örnek olarak; Yargıtay 11. HD.’nin 28.06.2007 tarihli, 2007/7047 E., 2007/9925 K. sayılı kararı verilebilir; söz konusu davada: “Davacı vekili, asıl ve birleşen davada, müvekkili şirket ile davalı şirketin müvekkiline ait iki geminin işletmeciliği/acenteciliğinin yapılması hususunda anlaştıktan, sözleşmeye göre tüm giderlerin müvekkilince karşılanacağı, buna karşılık müvekkilince işletme bedeli/acente ücretinin ödeneceğinin kararlaştırıldığı, ancak davalının 8,000 Amerikan Doları bedelli işletme ücretini mükerrer olarak bildirdiği, ayrıca 05.11.1999 ile Kasım 2001 tarihleri arasında Şirket Yönetim Kurulu karar aksine işletme ücreti olarak fazladan 23,830 Amerikan Doları ödeme yapıldığı, bunun yanında davalı tarafça düzenlenen 68 adet faturaya karşılık yapılan 46,000 Amerikan Doları ödemenin dayanağı olan faturaların gerçek olmadığı ve yine 73,153 Amerikan Doları ödemenin de ilgili geminin satılmasından sonra düzenlenen faturalara dayalı olduğu için toplam 146,983 Amerikan Doları ödemenin haksız olarak tahsil edildiğini ileri sürerek, anılan meblağın temerrüt faiziyle davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davanın zaman aşımına uğradığını, taraflar arasında iddia edildiği gibi bir anlaşma bulunmadığını ve geminin satılmasından sonra düzenlenmiş bir fatura söz konusu olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece; iddia, savunma, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna göre, tarafların ticari defterlerinde bir alacak ya da borç bulunmadığı, davalının sadakat borcuna aykırı davrandığı hususunda bulguya rastlanmadığı, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre ise yalnızca 8,000 Amerikan Doları’nın hataen ödendiği için istenebileceği gerekçesiyle, asıl davanın kısmen kabulüne, anılan meblağın dava tarihinden itibaren temerrüt faiziyle davalıdan tahsiline, birleşen davanın ise ispatlanmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.” Kararın geri kalan bölümü ve bozma gerekçeleri için bknz. www.kazanci.com

***Fakirleşme, bir başkasının “malvarlığında veya emeğinde azalma” olarak nitelendirilebilmektedir.

Bu haber/makale kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın