“Reel sektör 2001’deki krizden ders almadı”

MDN İstanbul

2008 provası 2001’de yapıldı. O zaman dersini alan aldı. Bugüne bakıldığında dersini düzgün çalışanların başında Türk bankaları geliyor

Yapı Kredi Bankası Murahhas Üyesi ve Genel Müdürü, İcra Kurulu Başkanı Faik Açıkalın bankacılık sektörünün şu anda yaşanan krizden 2001’de geçtiğini belirterek, ”Reel sektör de 2001’de bu yapılandırmadan nasibini alsaydı, bugün gördüğümüz hasar daha sınırlı kalabilirdi” dedi. Açıkalın gazetecilerle gerçekleştirdiği sohbet toplantısında yaptığı konuşmada, küresel kriz sürecinde bütün dünyanın bir ”teşhis hatası” yaptığını, aynı boyut yanılsamalarını yaşadığını ve herkesin ”aynı kayığa” bindiğini ifade etti. Doğru teşhisi daha erken koyanların daha az etkilendiğini kaydeden Açıkalın, ”Kimin gen yapısı, DNA’sı bu hastalığın iyileşmesine daha müsaitse o daha az hasar gördü” dedi. Küresel krizin bu boyuta ulaşacağının pek tahmin edilemediğinin altını çizen Açıkalın, ”Bankacılık sektörü bu maceradan 2001’de geçti. 2001’de yaşadıklarımız, bugüne geldiğimizde belki de çok hayırlı olmuş diye düşünebiliriz” şeklinde konuştu.

Sorun küçük işletmeler ve kredi kartlarında
Şu andaki problemin ağırlıklı olarak kredi kartlarında ve küçük işletmelerde yaşandığını belirten Açıkalın, bunu şirketlerin kriz reflekslerinin çok gelişmiş olmasına bağladığını, büyük ve orta boy, ticari ve kurumsal firmaların büyük çoğunluğunun 2001 ve öncesinde kriz deneyimlerinin bulunduğunu söyledi. Açıkalın, ”Bunu yabancı bankalar da söylüyor; kriz yaşarsak Türkiye’de yaşamayı tercih ederiz diyen bankacılar var. Herhangi bir alamet olduğunda yangın önlemlerini çok hızlı alabiliyorlar” dedi.

Önümüzdeki yıl kolay bir yıl olmayacak
Şu anda problemli kredi miktarları ciddi biçimde artsa bile Türk bankacılığının sermaye yeterliliği açısından herhangi bir sıkıntısı olmayacağına dikkati çeken Açıkalın, ancak bunun önümüzdeki dönemde kurumsal ve ticari portföylerin probleme düşmemeleri için ekonomik büyümenin, canlanmanın gerektiği gerçeğini değiştirmediğini vurguladı. Önümüzdeki yılın kolay bir yıl olmayacağına işaret eden Açıkalın, Merkez Bankası’nın faiz indirimlerinin devam edecek gibi göründüğünü, bankaların işlerin açılmasına bağlı olarak özellikle hizmet ve komisyon gelirlerinin artacağını, bunun bankacılık sisteminin belki bu yılki gibi bir defalık kârlar değil, orta ve uzun dönemde sürdürülebilir, daha kaliteli kârlılığı oturtmasına zemin hazırlayacağını söyledi.

Olmayan bilançoya kredi vermek intihar
Faik Açıkalın 2001’de bankaların piyasaya ve birbirlerine güveni kalmadığı için parayı ”bedava, sıfır faizle” yurt dışındaki bankalara repo ettiklerini anlatarak, ”2001’de parayı yurt dışına gidip park etme refleksi bu sefer, bu krizde olmadı. Dolayısıyla para Türkiye’deki sistemin içinde kaldı. 2001 kriziyle bu krizin bankacılığının davranışı açısından böyle bir fark var” dedi. Bankaların küresel krizde ise kredi vermede biraz temkinli davrandıklarını ifade eden Açıkalın, şöyle konuştu: ”Karşılarında talep yoktu. Zaten olmayan bilançolara kredi vermek intihardan başka bir şey değildi. Bu, mevduat sahibine parayı geri ödemesini tehlikeye sokar. Bankalar ne yaptı? Ya Merkez Bankası’na verdi, ya gitti Hazine Bonosu aldı. Yani ya gitti devlete verdi, ya sistemin içinde tuttu. Merkez Bankası, kimin ihtiyacı varsa bir şekilde halletsin diye… Eğer bankacılık sisteminde şunu eleştirseydik çok haklı bir nokta olurdu; kriz sırasında bankacılık öyle bir korktu ki parayı aldı çıkardı yurt dışına, bir anda Türkiye’de öyle bir açık oluştu. Dolayısıyla ciddi fonlanma sıkıntısı oldu. Memleket yüzde 14 küçülmüşken, bankalar neden  ekonominin büyümesindeki daralmayı ya da işsizliğin artmasını engellemedi demek, bankalara biçtiğimiz misyonla analiz edilmesi gereken bir şeydir. Bankaların görevi parayı vermek değildir, bankaların görevi mevduat sahibinin parasını, bankayı doğru yönetip sağ salim mevduat sahibine söz verdiği gibi geri vermektir. Ondan sonra da tüm paydaşlarına karşı, doğru bankacılık yaparak müessesenin sıhhatini sağlamaktır.”
Açıkalın IMF ile ilişkiler konusundaki görüşlerini ise ”Şu anda makrolar, ülkenin aritmetiği, rakamları bir IMF anlaşmasını mecbur eder nitelikte değildir. Hükümetin açıkladığı orta vadeli program ayakları yere basan, mantıklı bir program. Ama şahsi kanaatim, IMF gibi bir çıpanın olması yabancı yatırımın ülkeye yaklaşımının pozitif olması açısından iyi olur” şeklinde dile getirdi.

Bunu Paylaşın