Neo-liberal finansal küreselleşme

Bartu SORAL

Her şey 15 Eylül 2008 Pazartesi günü başladı. ABD’nin en büyük dördüncü yatırım bankası Lehman Brothers, 25 bin çalışanı, 639 milyar dolar varlık ve 613 milyar dolar borcuyla iflas ettiğini açıkladı. Aynı gün dünyanın en büyük sigorta şirketlerinden AIG de iflasını açıklayınca neredeyse finans dünyasının kalbi durdu. Bu iki haber borsaları alt üst ederken, akşam saatlerinde Merill Lynch’in mecburi satılacağı haberi düştü. Şık takım elbiseli banka çalışanları, ellerinde odalarından topladıkları kişisel eşyalarla birer birer lüks binalarından çıkıyordu. Finans dünyası şoktaydı. ‘Sudden stop’ yani ani duruş ile birbirine geçmiş, üretilenden çok daha fazlasını borçlanarak tüketen*, menkul ve gayri menkullerde fiktif (kağıt üstünde) işlemlerle zengin yaratan sistem durmuştu.


Bir anda küresel faciaya dönen kriz sonucu yaklaşık 30 milyon kişi işsiz kalmış ve ABD borcunun iki katına çıkmasına yol açan bir durgunluk başlamıştı.


Buraya nasıl gelindi?


1930’larda yaşanan ve adına büyük durgunluk denen dünya ekonomik krizinin ardından ABD, 40 yıl boyunca hiç bir finansal krize girmeden büyüdü.


Finans sektörü ciddi biçimde denetleniyordu. Bankalar tasarruf sahiplerinin mevduatları ile büyüyor, sanayi ve ticareti fonluyor ve spekülatif işlemlere giremiyorlardı. Hisse senedi ve tahvil satan yatırım bankaları ise görece daha küçük özel ortaklı bankalardı.

Sektörde kazançlar diğer sektörlere göre düşük denebilecek seviyedeydi. 1978 yılı itibarıyla ABD finans sektöründe çalışanların yıllık ortalama geliri 38 bin dolar, finans dışı sektörlerde ise 32 bin dolardı. 2008 yılına gelindiğinde finans sektöründe çalışanların yıllık ortalama gelirleri 100 bin dolara ulaşırken, finans dışı sektörlerde 45 bin dolar seviyesinde kalmıştı. 1979-87 arasında Fed Başkanlığı yapan Paul Volcker 1969 yılında kamuya geçmeden önce Chase Manhattan Bankası’nda başekonomistti ve yıllık geliri 45 bin dolar civarındaydı. O dönem de yatırım bankacılığı alanında faaliyet gösteren Morgan Stanley’in 1972 yılında toplam 110 çalışanı ve 12 milyon dolar sermayesi vardı. Bugün 50 bin çalışanı ve milyarlarca dolar sermayesi olan bir yatırım bankası haline geldi.


Doların dünyaya hâkim oluşu


ABD finans sektöründe bu gelişmeler yaşanırken, kapitalizm 1930 büyük ekonomik buhranında çöken altın standardı yerine bir alternatif arıyordu. Alternatif İkinci Dünya Savaşı sonrasında bulundu. Ne savaşta yıkılan Avrupa, ne de gücünü yitirmiş İngiltere’nin ABD’nin yeni hegemon güç olmasına itiraz edecek hâli yoktu.


ABD’nin New Hampshire Eyaleti’ndeki Breton Woods Kasabası’nda 1944 yılında yapılan anlaşma ile ABD parası dolar rezerv para olarak kabul edildi. Diğer ülkeler paralarını dolara endekslerken, dolar da altına endekslendi. Hedef altın standardı yerine daha esnek bir sistem oluşturmak ve fiyat istikrarını bu sistem ile korumaktı. Sistem 30 seneye yakın bir süre, artan sorunlar ile birlikte çalıştı. 1970’lerin başında ise bitti. Çünkü ABD, doların rezerv para olarak yeterince yaygınlaştığına ikna olmuştu. Plan tıkır tıkır işliyordu. Artık prangaları kırma ve imparatorluğu ilan etme vaktiydi. Fiyat istikrarı için başsız kalan ülkeler ise dalgalı kur politikasına geçtiler, yani kendi kurlarını ve rekabet güçlerini piyasanın “güvenli ellerine” devrettiler.


Finansal küreselleşme başlamıştı


1980 yılında finans sektörü kelimenin tam anlamı ile patladı. ABD’de küçük yatırım bankaları halka açıldı. Bu sayede yatırımcılardan büyük paralar topladılar.


Ronald Reagan, 1981 yılında Hazine Bakanlığı görevine yatırım bankası Merrill Lynch’in CEO’su Donald Reagan’ı getirdi. Bakan Reagan o günlerde TV’lere verdiği söyleşilerde Wall Street yöneticileri ile görüştüğünü ve finans sektörünün başkan Reagan ile tam bir uyum içinde olduğunu söylüyordu. Reagan hükûmeti finans dünyasının lobicileri ve ekonomistler tarafından destekleniyordu.


Reagan 30 yıl sürecek olan finansal de-regülasyon dönemini başlattı. 1982 yılında ABD’de tasarruf ve kredi şirketlerinden denetimi kaldırıp tasarruf sahiplerinin paraları ile her türlü riskli yatırımı yapabilmelerinin önünü açtı.


1985 yılında ilk kriz yaşandı. Bu kriz vergi mükelleflerinin 124 milyar dolarına patladı. ABD Adalet Bakanlığı’nın hazırladığı “Financial Institution Fraud Special Report”unda yapılan hileler anlatılırken, bu ilk kriz ABD tarihinin en büyük soygunu olarak nitelendirildi. Binlerce yönetici bu sebeple hapse girdi. Hapse girenler içinde en ilginç isim Charles Keating’ti. Çünkü Lincoln Savings and Loan Association’un sahibi olan Keating’in başdanışmanı, 1987-2006 arası tam 19 yıl Fed Başkanlığı koltuğunda oturan Alan Greenspan’dı. Greenspan, batış öncesi 13 Şubat 1985 tarihinde Hazine Bakanlığı’na danışmanlık yaptığı Lincoln Savings and Loan Association için yazdığı analiz raporunda Keating’in sağlam iş planlarından ve uzmanlığından bahsederek, doğrudan yatırımlarda yüzde 10 olan Hazine Bakanlığı limitlerin bu şirket için kaldırılmasını talep ediyordu.


Keating hapse girerken, onun yaptığı işlere referans olan Greenspan basamakları hızla tırmanıyor ve aslında sistemin bundan sonra nasıl işleyeceğinin habercisi oluyordu. İşte 2008 krizi bu sistemin bir sonucuydu.


*1980’lerden sonra nasıl bir ekonomik sistem içine girildiğine bir diğer örnek ABD kamu borcunda yaşanan ivmedir. 1922’den 1982’ye kadar (İkinci Dünya Savaşı hariç) 60 yıl boyunca 3 trilyon doları aşmayan ABD kamu borcu, 1980’de başlayan yeni sistemle beraber gelirleri çöken buna karşılık giderleri aşırı büyüyen bir yapıya bürünmüş ve her yıl yükselerek 31 trilyon dolara ulaşmıştır.


Neo-liberal finansal küreselleşme

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın
bartusoral@marinedealnews.com