MİLGEM, dünya denizlerinde bir dönemi başlatıyor

MDN İstanbul

“Milli Gemi” fikri ve ilgili imkân ve kabiliyetlerimizin tartışılmaya başlandığı dönem 90’lı yılların başıydı. Başarabilir miydik? Türkler milli yeteneklerini kullanarak dünya donanmaları ile yarışacak bir gemi inşa edebilirler miydi? Evet, her türlü yetenek mevcut idi. Sadece süreci yönlendirecek bir akla ve önderliğe ihtiyaç vardı.

Bu anlamda 2003-2005 yılları öncesinden farklı idi. Hem Deniz Kuvvetleri, hem de Türk Savunma Sanayi için yeni bir dönemin başlangıcı idi. Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek’in vizyonu ve Deniz Kuvvetlerimizin yetişmiş insan gücü ile yeni bir dönemin kapısı aralanmıştı.

Deniz Kuvvetleri bir plan dahilinde stratejisini belirlemişti. Öncelikle dizayn ve performans sorumluluğunu alarak gemiyi inşa etmeyi, ardından geminin inşasının özel tersanelere devrini ve uzun dönemde de geminin yurtdışına satışını hedeflemişti. Üç aşamalı bu stratejik plan mükemmel bir öngörü ile kurgulanmıştı. Devrinin ötesi bir zeka ve mühendislik birikimi ile toplar döktüren, gemileri karadan yürüterek çağlar açan Fatih’in torunları için abartılacak bir başarı değil aslında. Lakin yoktan var olan bir Cumhuriyet için de az iş değildi. İmparatorluk genleri taşıyan Bahriyeliler suüstüne çıkmıştı.

Türk Deniz Kuvvetleri, Savunma Sanayi ve Özel Sektör Tersaneleri:

Başarıdan başarıya koşuyor… Bugün MİLGEM’in ilk iki gemisi olan TCG Heybeliada ve TCG Büyükada mavi Vatanda sancak dalgalandırmaya devam ediyor. Diğer yandan 3’üncü Milli gemimiz Burgazada seyir testleri maksadıyla 19 Mart 2018 tarihi itibarıyla ilk seyrine çıktı ve başarıyla tamamladı. 3’üncü ve 4’üncü gemiler en kısa zamanda mavi Vatandaki yerlerini alacaklar. Yani ilk stratejik planının ilk aşaması başarı ile tamamlanmış oldu.

Diğer iki aşama olan; askeri gemilerin özel tersanelerimizde inşasını ve yurt dışına satış aşamalarını değerlendirirsek; sürecin tahmin edilenden kısa sürdüğünü gözlemleyebiliriz. O dönemde sivil tersanelerin askeri gemi inşa alanındaki bilgi ve tecrübe eksiklikleri göz önüne alındığında bu sürecin 20 seneden önce hayata geçirilemeyeceği değerlendirilmekteydi.  Ancak MİLGEM projesinde çalışan birçok subay bugün sivil tersanelerimiz ve savunma sanayi firmalarımızca istihdam ediliyor. Bir bakıma Deniz Kuvvetlerimiz o dönem yetiştirdiği insan gücü birikimini sivil sanayiye devretmiş oluyor. Dolayısı ile planlanan bu 3 aşamalı süreç sanıldığından çok daha kısa zamanda hedefe ulaşacaktır. MİLGEM 5-8 ihalesinin sivil tersanelere verilmesinin ve de STM üzerinden Pakistan’a MİLGEM satışını aynı zamanlamada konuşmamız da bu iki sürecin eşgüdümlü yürüdüğünün belirtileridir.

Diğer yandan, savunma sanayi pazarında stratejiyi ne kadar doğru kurgularsanız kurgulayın, yetenek alanlarınız ne kadar gelişmiş olursa olsun, ülkeler arası ilişkiler karar verici mekanizmalar için en önemli değerlendirme unsuru. İlişkilerinizin sağlam zeminlere oturmadığı ülkelere savunma sanayi teknolojilerini ihraç etmek hayalden öteye gidemez. Dolayısı ile diplomasi ve teknoloji bu dönemde de sektörün en önemli silahları olmaya devam edecek.

İlk adımda 800 milyon dolar

Katar’da 12-14 Mart tarihleri arasında gerçekleştirilen DİMDEX Fuarı bu gerçeğin gözler önüne serildiği bir fuar oldu. Katar ve Türkiye arasında imzalanan anlaşmalar uluslararası düzlemde yaşanan yakınlaşmanın yansımasıydı. Ancak ilişkileriniz ne kadar iyi olursa olsun, ürettiğiniz teknoloji uluslararası arenada yarışmacı olabilecek kalitede değilse başarı hayalden öteye geçemez. Dolayısıyla düsturunu Prof. Dr. Ata Nutku’dan alan Türk mühendisinin de hakkını teslim etmek gerekir.

DİMDEX’te yapılan anlaşmalara bakıldığında ADİK, ARES, BAYKAR, BMC, NUROL Makine,  Piri Reis Üniversitesi ve Yonca Onuk’un toplamda 800 milyon doların üzerinde ihracat anlaşmasına imza attığı  görülmekte.

Deniz savunma sanayi açısından ilk bakışta ARES ve Yonca-Onuk tersanelerinin satışları dikkat çekmekte. ARES Tersanesi 3’ü açık deniz karakol botu, 6’sı hücum botu olmak üzere 9 botun satışına yönelik sözleşmeye imza attı. Yonca ONUK ise 4 adet Yonca-Onuk MRTP24/U Special Operation Craft (SOC) botu ve 4 adet Yonca-Onuk MRTP24/U Fast Missile Craft (FAC) botu için 2 ayrı sözleşme imzaladı. Bu iki tersane açısından bakıldığında Katar’a daha önce de satış yapıldığı görülmekte. Ancak bu sözleşme Türk tersanelerinin bölgede sürdürülebilir bir sürecin içinde olması açısından önem arz etmektedir. Her iki tersanemiz de kendi klasmanında dünyadaki rakipleri ile fazlası ile boy ölçüşecek aşamaya gelmiştir. İki tersanemiz de sürdürülebilir bir ekosistem yaratarak klasmanlarında birer dünya markası olduğunu göstermiştir.

Diğer önemli gelişme ise Anadolu (ADİK) Tersanesi’nin iki adet silahlı savaş eğitim gemisi anlaşması imzalaması. Anadolu Tersanesi İcra Kurulu Başkanı Süalp Ürkmez, bu aşamaya, Katar’da beş yıldır yürüttükleri temaslarla geldiklerini ifade ediyor. Bu demeçten de anlaşılacağı üzere savunma sanayinde oyuncu olmak zaman, bilgi, birikim ve kalite istiyor. İş geliştirme süreçleri diğer sektörlerdeki gibi kısa zaman periyotlarında sonuçlanmıyor. Yıllar sürüyor. Birçok projenin satışında yaşanan gecikmeler nedeniyle yapılan eleştirilere yanıt belki de Sualp Ürkmez’in demecinde gizli.

Türkiye, ‘Katar Deniz Özel

Kuvvetleri’ni yetiştirecek

Bu fuarda Katar’da Deniz Harp Okulu kurulmasına yönelik eğitim anlaşmasına imza atan Piri Reis Üniversitesi’ni de tebrik etmek gerekir. Türk denizciliğinin dünya ülkelerine denizcilik eğitimi vermek üzere çıktığı yolda eriştiği noktayı göstermek açısından önemli bir gelişme. Buna ek olarak MDS Savunma Teknolojileri ve İnşaat A.Ş. firmasını Deniz Özel Kuvvetleri için 200 askeri personelin eğitim alacağı bir merkez inşa edecek. Bu merkezde Sualtı Taarruz (SAT) ve Sualtı Savunma (SAS) komandoları tarzı birlikler yetiştirilecek. Savunma sanayinde yetişen insan kalitesinin inşaat ve eğitim gibi diğer sektörlere de katkı sağlaması önemli bir gelişme. Yetişmiş insan gücünün en büyük sermaye olduğunun bir kanıtı daha! Ayrıca, tüm bu resimde Deniz Kuvvetlerimiz’den ayrılan personelin yarattığı etki ve Türk Deniz Kuvvetleri’nden yetişen personelin eğitim kalitesi de net olarak gözükmekte.

Tüm bu gelişmeler gurur verici ancak önümüze gelen soru “Bundan sonraki hedefimizin ne olacağı”… Bir sonraki hedefimiz; “Dünya devi tersaneler ile yarışmak olmalıdır”. 2016 yılında DİMDEX’te, Fincantieri Tersanesi’nin imzaladığı gibi “dört korvet, iki OPV ve bir LPD” boyutunda anlaşmalar olmalı.  Türk savunma sanayi emin adımlarla bu yolda yürüyor. Yakın dönemde çevre denizlerimizde Türk mühendisinin imzasını taşıyan yabancı savaş gemileri görmeye hazır olun! Çünkü Türk savunma sanayi manevra yerlerinde!

Bunu Paylaşın