‘Liyâkatsizliğin bize de fayda sunacağı günü mü bekliyoruz!’

MDN İstanbul

Hakan Eraydın

Tuğamiral (E) Hakan Eraydın Mart 2020 sayımızda yer alan Liyâkat olursa n’olur olmazsa n’olur? isimli dosya konumuz için değerlendirmelerde bulunmuştu.

Liyâkat; yakışmak, yaraşmak, o işe veya göreve uygun olmaktır. Göreve kabul edilme ve yükselmede bilgi, görgü ve diplomayı esas alan anlayıştır. Liyâkatin dostu; eğitim (işin gerektirdiği eğitimi almış mıdır?), deneyim(işin gerektirdiği deneyime sahip midir?), performans (diğer adaylara nazaran sarf ettiği çaba yeterli midir?), iletişim (işin gerektirdiği ölçüde iletişim becerisine sahip midir?) hususlarının mevcudiyetidir. Liyâkatin düşmanı; kayırmacılık, siyasi patronaj, ideolojik-etnik-dini ayrımcılık, maddi ve şahsi menfaat, kasıt, kötü niyettir.

Devletin geleneksel düzenleyicilik işlevinin hacim yönünden katlanarak artması, devleti yeni, büyük sorumluluklarla karşı karşıya bıraktı ve kamu personelini zamanımızın sosyal, ekonomik ve teknik problemlerle baş edebilecek yetkinlikte olmasını zorunlu kıldı. Nitekim ABD, liyâkat sisteminin öncülüğünü yaparak 16 Ocak 1883’te “Pendleton Kamu Hizmeti Reform Yasası”nı kabul etti. Biz de bu eğilimi en azından yasal olarak benimsedik (Anayasa’nın 70.Md., 657 sayılı kanunun 3.Md. vs.).

Liyâkat, toplumda değerlerin ve hak edenlerin üst kademelerde yer bulmasını; kamu ve özel sektörde idarenin kayırma olmadan bilgi, başarı ve yetenek kıstaslarına göre şekillenmesini sağlar. Daron Acemoğlu ve James A. Robinson birlikte kaleme aldıkları ”Why Nations Fails” isimli bol ödüllü kitaplarında güç ve zenginliğe kalıcı biçimde ulaşan devletlerin işleyişinde liyâkatin rolünü tekraren vurguluyor.

Buna karşılık liyâkatten uzaklaşmanın bedelinin ne kadar yüksek olabileceğini 15 Temmuz kalkışması sırasında, sonrasında açıkça gördük. 2010’lu yıllardan itibaren kamu personeli ve öğrenci seçiminde adaylara sınav sorularının çeşitli kurumlarca sızdırıldığını öğrendik. Askeri okullara, polis okullarına, devletin çok iyi bilinen kurumlarına birçok adayın bu yolla gelmiş olması Cumhuriyet’in kurumlarına ve bürokrasiye duyulan güvene büyük zarar verdi.

Merkezi sınav sistemine alternatif olarak sunulan sözlü sınavlar ve mülâkatların daha fazla ağırlık kazanması bir başka önemli soruna dönüştü. Siyasi etkilere açık bu türlü sınavlar adaylarda ve toplumda kaygılara neden olmaya devam ediyor.

Hâkim ve savcıların işe alım ve görevde yükselme süreçlerinde medyaya yansıyan örnekler HSYK’nın bağımsızlığının sorgulanmasına neden oldu; polis teşkilatında da benzer durumların olduğu; terfiye lâyık olup olmadığına karar veren kurulların dış müdahalelere açık olduğu görüldü.

Türkiye’de anayasal ve yasal açıdan düzenleme ile uygulama arasındaki uçurum liyâkat konusunda da kendini gösteriyor. Demokrasinin ve hukuk devletinin temellerinden olan devletin vatandaşa eşit mesafede bulunması gerekliliği maalesef yaygın kayırmacılık ve siyasi patronaj sistemi yüzünden zarar görüyor.

Liyâkatin önündeki bir diğer engelimiz ise cemaat yapılanması. Cemaat bünyesinde oluşturulan kayırmacılık ve refah zinciri kolaylıkla bürokrasi ve kamu hizmetlerinin yürütülmesinde ehil olmanın önüne geçebiliyor.

Bir kurumdaki görevlendirmeler liyâkat değil de başka kıstaslara göre yapılırsa kurumun rekabet gücü giderek zayıflar, ticari bir işletme ise iflas eder. Çalıştıkları kurumda liyâkatin esas alınmadığını gören kişiler liyâkat dışındaki kıstas her neyse ona yönelirler veya isteksiz, verimsiz çalışırlar.

Baskıcı düzenlemeler ve teokratik liderlikle bir süre yol alınsa da küresel rekabet ortamında bir işletmeyi, kurumu uzun süre baskıyla veya piyasayı sınırlandırarak sürdürmek de olası değildir.

Türkiye’nin yozlaşmış bir liyâkat modelinde olduğunu kabul etmeliyiz. Bunun için izlenebilecek muhtelif yol haritaları mevcut. Örneğin İngiltere merkezli Meritokrasi Partisi’nin kısa manifestosu bir örnek olabilir: Kayırmacılık yoktur: Ailenizin değil, sizin kim olduğunuz önemlidir. Yandaşcılık yoktur: Başkalarının sizin için ne yapabildiği değil sizin ne yapabildiğiniz önemlidir. Ayrımcılık yoktur: Cinsiyet, ırk, din, yaş, geçmiş önemsizdir, yetenek her şeydir. İmkânlar eşittir: Herkes aynı noktadan başlar ve yeteneklerinizin sizi götürdüğü yere gidersiniz.

Sorunu biliyoruz; işin ilginci çözümü de biliyoruz. Mühim olan liyâkat sistemini yaşama geçirmeyi gerçekten istiyor muyuz, bu iradeye sahip miyiz? Yoksa, alıştık mı veya liyâkatsizliğin bize de fayda sunacağı günü mü bekliyoruz?

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın