Kritik AB Zirvesi’ne doğru

MDN İstanbul

Covid-19 pandemisi sonrası yeni dünya düzeni tartışmaları hız kazandı. ABD, Avrupa ve Asya başkentleri hamle üstünlüğünü elde etmek üzere yeni stratejiler belirleme telaşında. Süreç dinamik işliyor.

17-18 Şubat’ta yapılan NATO Savunma Bakanları Toplantısı yeni dönemin emarelerini verdi. 25-26 Mart’ta yapılacak AB Zirvesi de önemli, zira AB ile NATO ilişkisinin, esasen transatlantik ilişki sistematiğinin yeni vizyonu ortaya konacak. Çin’e karşı NATO kartını kullanmak isteyen ve Avrupa’yı yanında görmek isteyen ABD’nin yönelim ve öncelikleri de bu vesileyle mart ayında şekillenecek.

Stoltenberg: NATO doğu yönündeki varlığını güçlendirdi
AB Zirvesi öncesinde taşlar itinayla döşenmeye başlandı. 17-18 Şubat tarihlerinde düzenlenen NATO Savunma Bakanları Toplantısı ve sonrasında yaşanan gelişmeler geleceğe yönelik güçlü bir projeksiyon verdi. Gelişmelere odaklanalım.

NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, NATO savunma bakanlarının video konferans yoluyla yaptıkları görüşmenin ardından önemli açıklamalarda bulundu. “Baltık ülkeleri dâhil varlığımızı önemli ölçüde güçlendirdik. Hava sahası gözlemi yapıyoruz, NATO ülkelerine ait savaş gemilerinin katılımıyla deniz varlığımızı güçlendiriyoruz. ABD’nin üç gemisi Karadeniz’de bulunuyor” ifadelerini kullanan Stoltenberg, İttifak üyelerinin yeni teknolojilere giderek daha fazla yatırım yaptıklarını da vurguladı.

NATO Savunma Bakanları Toplantısı’nda, caydırıcılık ve savunma harcamalarını artırma çağrısında bulunduğunu açıklayan Stoltenberg, bunun “Karadeniz Bölgesi’ndeki varlık açısından müttefiklere potansiyellerini sunma konusunda ivme” kazandırabileceğini ifade etti. Buradaki Karadeniz vurgusunun altını çizelim. Karadeniz’in yakın gelecekte Arktik ve Baltık Bölgeleriyle eş zamanlı bir şekilde yeni bir gerginlik sahasına evrileceğini uzun zamandır dile getiriyor, dikkat çekiyoruz. Rusya üzerindeki baskıyı Avrupa üzerinden artırmayı hedefleyen ABD’nin Türkiye’ye de Soğuk Savaş Dönemi’ndekileri andıran yeni görevler vermek istediği anlaşılıyor, bu tespiti bir köşeye koyalım.

NATO’nun stratejik konseptini yenileme çağrısı
NATO’nun 2010 yılında kabul edilen stratejik konseptinin yenilenmesi gerektiği uzun zamandır gündemde tutuluyor. Tabiri caizse Stoltenberg kendini bu işe adamış durumda. Birçoklarına göre Stoltenberg stratejik konseptin yenilenmesi ve NATO 2030 çalışmalarını kendi mirası olarak görüyor. Bir kuzeyliden beklenmeyecek derecede uzlaşıya açık görüntü sergileyen Stoltenberg, NATO marjında tüm paydaşları ortak paydada birleştirmeye çalışıyor.

NATO’nun 2010 konseptinde Çin’in güçlenmesinin ve Rusya’yla kötüleşen ilişkilerin hesaba katılmadığını belirten Stoltenberg’in yeni konseptin detaylarının, 2021 yılının NATO Zirvesi sırasında değerlendirilmesini teklif edeceğini açıklaması şaşırtıcı değil. “Zamanın geldiğini düşünüyorum. Elimizde 2010 konsepti var, ihtiyaçlarımızı karşılıyor, ama durum değişti” tespitinde bulunan Stoltenberg, Rusya’yı, komşularına karşı agresif eylemlerde bulunmakla suçlayarak, sıklıkla Avrupa ve Kuzey Amerika arasındaki bağı güçlendirme çağrısı yapıyor.

Rusya’dan anında yanıt: NATO bizi şeytanlaştırıyor
Stoltenberg’in agresif açıklamalarına ise Rusya anında cevap verdi. Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Aleksandr Gruşko, Rusya’nın NATO tarafından yeni bir strateji geliştirilmesi ve benimsenmesi durumunda çıkarlarını güvence altına almak için gerekli tüm önlemleri alacağını belirtti ve Kuzey Atlantik İttifakı’nın saflarını birleştirmek için Rusya’yı şeytanlaştırarak, efsanevi Rus tehdidi faktörünü kullandığını açıkladı.

ABD’nin NATO mekanizmaları aracılığıyla müttefiklerini, Çin’i kontrol altına alma mihverine çekmeye çalıştığına dikkat çeken Gruşko, bu durumun Brüksel’de kendini açık bir şekilde gösterdiğini, Rusya’nın meşru savunma ve güvenlik alanındaki çıkarlarını güvence altına almak için gerekli tüm önlemleri alacağını belirtti.

Buradan Rusya’nın etki-tepki prensibini gözeterek, NATO’nun atacağı her adıma anında yanıt vereceğini anlıyoruz. Nitekim, Karadeniz’e çıkan ABD savaş gemilerinin izlenmesi ve yakından marke edilmesi, Karadeniz’de uçan Fransız jetlerinin önlenmesi, Arktik Bölge’de artan NATO faaliyetlerine mukabele edilmesi, Kuzey Denizi’nde uzun menzilli füze testleri yapılması ve ABD’nin stratejik bombardıman uçaklarını Norveç’e konuşlandırmasına tepki gösterilmesi ve karşılık verilmesi örnekleri sıralanabilir.

Münih Güvenlik Konferansı: Transatlantik ittifakı geri döndü
Almanya’nın Münih kentinde her yıl şubat ayında düzenlenen Güvenlik Konferansı Covid-19 nedeniyle bu yıl 19 Şubat’ta video konferans formatında yapıldı. Konferansa ilk kez bir ABD Başkanının katılması damga vurdu.

Konferans, AB Zirvesi öncesi önceliklerin ve stratejilerin anlaşılması bakımından dikkat çekti. Esasen NATO ve AB’nin, ABD’nin yeni yönetimiyle Rusya ve Çin’in yükselişi başlıklarında transatlantik ilişkileri kuvvetlendirme ve son birkaç yılda zayıflayan Avrupa-Kuzey Amerika bağını yeniden ve daha güçlü bir şekilde tesis etme konusunda seri açıklamalarda bulunduğu gözlendi.

NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, AB Konseyi Başkanı Charles Michel ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in sanal ortamda düzenlenen Münih Güvenlik Konferansı’nda video konferans yöntemiyle yaptığı konuşmalar içerikleri göz önüne alındığında dikkat çekti ve AB Zirvesi’nin ipuçlarını verdi.

“Yeni bir transatlantik gündem belirlemek için sabırsızlanıyorum”
Stoltenberg, yeni ABD Başkanı Joe Biden ile diğer NATO ülkelerinin liderlerini bu yıl Brüksel’deki NATO Zirvesi’nde ağırlamak ve “yeni bir transatlantik gündem” belirlemek için sabırsızlandığını söyledi. Son yıllarda Avrupa ile ABD arasında bazı farklılıklar görüldüğünü hatırlatan Stoltenberg, “Şimdi daha güçlü bir ittifak kurmak, güveni yeniden tesis etmek ve birlikteliğimizi güçlendirmek için önümüzde tarihi bir fırsat bulunuyor” dedi.

Avrupa ile Kuzey Amerika’nın önünde büyük sınamalar bulunduğunu belirterek, bunları Çin’in yükselişi, gelişmiş siber saldırılar, yıkıcı teknolojiler, iklim değişikliği, Rusya’nın “istikrarsızlaştırıcı” davranışları ve terör tehdidi olarak sıralayan Stoltenberg, hiçbir ülkenin, hiçbir kıtanın bu sorunlarla tek başına mücadele edemeyeceğini, birlik içinde hareket edilmesi gerektiğini savundu.

Çin ve Rusya’nın kendi çıkarları için oyunun kurallarını yeniden yazmaya çalıştığını belirten Stoltenberg, Çin’in yükselişine karşılık NATO’nun, Avustralya ve Japonya gibi yakın ortaklarıyla ilişkilerini derinleştirmesi ve dünya genelinde yeni ortaklıklar kurması gerektiğini vurguladı. Buradan NATO’nun yatay ve dikey genişleme sürecinin ivmeleneceğini anlıyoruz.

“Tekrar hoş geldin Amerika”
AB Konseyi Başkanı Charles Michel ise son 75 yıldır ABD ile Avrupa arasındaki ilişkinin uluslararası düzenin omurgasını oluşturduğunu belirterek, “Bugün Avrupa, Amerika ve dünya için kritik bir zamandayız. Büyük sınamalarla karşı karşıyayız. Bu da ABD ile ittifakımızı daha canlı ve hayati kılıyor. Bu nedenle 27 AB ülkesinin liderleri bu ilişkinin stratejik önemini teyit etmiş durumda. İki tarafın da bağımızı canlandırmak ve kuvvetlendirmek istediğine inanıyorum. Ben bunu Yeni Kurucu Anlaşma olarak adlandırıyorum” açıklamasında bulundu.

Aynı fikirde olduğumuzda demokrasiyi savunmak için daha fazla etkimiz olacak, Rusya, Çin veya İran gibi otokratik rejimlerin saldırılarına karşı kural temelli uluslararası düzeni birlikte daha güçlü savunabiliriz tespitinde bulunan Michel, AB’nin ABD ile güçlü ve güvenilir bir ortaklık istediğini vurgulayarak, “Gelin ortaklığımızı daha iyi bir dünya için güç merkezi haline getirelim. Tekrar hoş geldin Amerika” ifadesini kullandı.

Biden: Amerika geri döndü, Transatlantik İttifakı geri döndü
ABD Başkanı Biden, Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşmada ABD’nin AB ve müttefikleriyle yeni dönemdeki ilişkilerini değerlendirdi. “Amerika geri döndü, Transatlantik İttifakı geri döndü. Artık geriye değil, birlikte önümüze bakacağız” ifadelerini kullanan Biden, Trump döneminde yıpranan ABD-AB ilişkilerini yeniden güçlendireceğinin altını çizdi.

“ABD, yüzleştiğimiz sorunların çözümü için AB’deki ortakları ve kıtadaki diğer başkentlerle çok yakın çalışacaktır. ABD, NATO ittifakımıza tamamıyla bağlıdır. Avrupa’nın askeri kapasitesine yaptığı yatırımları memnuniyetle karşılıyorum” ifadelerini kullanan Biden, NATO Anlaşması’nın 5’inci maddesine atıf yaparak İttifak üyesi bir ülkeye yapılan saldırının tüm İttifaka yapılmış sayılacağını ve bu tür bir duruma karşı hep birlikte hareket edeceklerini söyledi. Böylelikle Rusya korkusunu derinden ve yakından hisseden Avrupalı müttefiklere duymak istedikleri güvenlik garantisini de vermiş oldu. Norveç, Polonya, Romanya ve Baltık üçüzlerinin bu açıklamadan memnun oldukları görülüyor.

Çin’le uzun vadeli stratejik bir rekabet
Çin’le uzun soluklu bir mücadele içinde olduklarına işaret eden ve gelecek dönemde özellikle ekonomi ve güvenlik alanlarında Çin’e karşı ABD-AB İttifakının önemine dikkat çeken Biden, “Çin’le uzun vadeli stratejik bir rekabete beraber hazırlanmalıyız. ABD, Avrupa ve Asya’nın, Pasifik’teki ortak çıkar ve değerlerimizi güvence altına alma noktasındaki çabası, en önemli işlerimizden biri olacaktır. Çin’le rekabet çetin geçecek” argümanlarını kullanarak, ABD’nin bu rekabete hazır olduğunu vurguladı.

Putin Avrupa’yı ve NATO ittifakını zayıflatmak istiyor
Çin’in ardından Rusya’yı da eleştiren Biden, Moskova’nın Transatlantik İttifakına Çin’den daha yakın bir “tehdit” oluşturduğunu belirtti. Biden, “Putin Avrupa’yı, Avrupa projesini ve NATO İttifakını zayıflatmak istiyor. Transatlantik birliğine ve kararlılığımıza zarar vermek istiyor çünkü Kremlin için tek tek ülkeleri sindirmek daha kolay” şeklinde konuşarak Rusya’nın demokratik kurumları tehdit ettiği iddiasında bulundu.

Yeni NATO mu?
Yukarıda sıraladığımız olguları alt alta sıralayıp meseleye geniş zaviyeden bakınca, Avrupa ile ABD arasında yeni bir döneme girildiğini görebiliyoruz. NATO’nun, devlet ve devlet dışı aktörlerden kaynaklanan yeni tehditlere karşılık verme yeteneğinin artırılacağı, İttifak’ı korumak ve rakipleri caydırmak için siyasi araçların geliştirilmesinin hedefleneceği ve değişen stratejik koşullara uyum sağlama yetisinin artırılacağını anlıyoruz. Transatlantik ilişkilerinin eski parlak günlerine dönmesine koşut olarak AB ve ABD karşılıklı saygı temelinde ve asgarî müşterekte uzlaşıya gidecek.

Mart ayında düzenlenecek AB Zirvesi’nde Avrupa malûmu ilan edecek. Yıl içinde yapılacak NATO Zirvesi ise ABD ile Avrupa’nın barışmasına ve yeni dönemin başlamasına sahne olacak. Özetle, Trump döneminde erozyona uğrayan Transatlantik ilişkilerin restorasyonuna tanıklık edeceğiz. ABD, Çin ile giriştiği stratejik rekabette NATO kartını devreye sokacak. Rusya ile korkutulan Avrupalı ortakların buna hayır diyemeyeceği aşikâr.

Bu yılki NATO Zirvesi sonunda muhtemelen kabûl edilecek “NATO 2030: United for a New Era (NATO 2030: Yeni Bir Çağ için Birliktelik)” vizyonu ile kararların daha hızlı alınmasının hedefleneceği ve 2010 yılında kabul edilen NATO Stratejisinin revize edilerek Çin’in Rusya ile birlikte öncelikli tehdit haline getirileceğini de ifade edebiliriz.

AB Zirvesi’nde 27 üye ülke kendi arasında konsensüs sağlamaya çalışacak. Burada şüphesiz Almanya’nın tutumu belirleyici olacak. NATO-AB ilişkilerinde ve yeni dönemde iki ülkenin pozisyonu denkleme doğrudan etki edecek. Bunlar artık AB üyesi olmayan İngiltere ile İttifak içinde “oyun bozucu” olmakla itham edilen Türkiye. Yaşanan jeopolitik sıkışıklık nedeniyle son dönemde uzlaşıya açık ve uyumlu bir görüntü veren Türkiye, AB Zirvesi’ni sorunsuz atlatıp derin bir nefes almak isteyecek. Ancak Türkiye’nin devlet kapasitesinin ve özgül ağırlığının test edileceği mekân NATO Zirvesi olacak.

Avrasya’daki ticari altyapıların iyileştirilmesi için stratejik bir proje olan Yeni İpek Yolu ve Çin’in teşvik ettiği 17+1 platformu ve “Kuşak Yol İnisiyatifi (BRI)” formatlarına karşılık ABD’nin, Avrupa’yı yanında görmek isteyeceği, Çin’in bölgesel rakibi Hindistan’a özel önem vereceği ve Rusya’dan koparmayı deneyeceği, Asya-Pasifik Bölgesi’nde Avusturalya ve Japonya ile işbirliğini ivmelendireceği ve NATO’nun genişlemesini teşvik edeceği tespitlerinde bulunabiliriz. Bu nedenle mart ayında yapılacak AB Zirvesi transatlantik ilişkilerin ve küresel güvenlik mimarisinin şekillenme sürecinde bir dönüm noktası olacak ve sonuçları kaçınılmaz olarak ülkemizi de etkileyecektir.

Mart ayı böylesine önemli jeopolitik gelişmelere sahne olsa da bizim için bu ayı daha müstesna kılan yegâne gerçeğin 18 Mart Çanakkale Zaferi olduğunu hatırlatmak isteriz. 18 Mart Çanakkale Savaşları’na yaşamını adayan, taaruzu değil ölmeyi görev bilen şehit ve gazilerimizi saygı minnet ve rahmetle anıyor; Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın