Ermeni soykırımı yoktur!

MDN İstanbul

Tuğgeneral (E) Hukukçu Dr. Cihangir Dumanlı: Bazı Ermeni çeteleri, Rusya’nın desteği ile çoğu Doğu Anadolu’da olmak üzere 20 yılda 40 isyan çıkarmışlardır. Ermenilerin hiçbir vilayette çoğunluk olmamaları ve Osmanlı’nın aldığı tedbirler karşısında isyanlar başarılı olamamıştır

Osmanlı İmparatorluğu’nun 1915 yılında Ermenilere soykırım uyguladığı yalanı özelikle diyaspora Ermenileri tarafından gündeme getirilmekte, başta batılı ülkeler olmak üzere bazı devletler tarafından sahiplenilmektedir.

Türkiye’ye bir siyasi baskı aracı haline getirilen Ermeni Soykırımı yalanında ABD Başkanı Biden 24 Nisan 2021’deki bildirisinde “Osmanlı Dönemi Ermeni Soykırımı” deyimini kullanarak çıtayı yükseltmiştir.

Bu yazı MDN okurlarının konu hakkındaki bilgilerini tazelemek amacı ile kaleme alınmıştır.

1915’te ne oldu?

Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni sorunu 1915 olayı ile sınırlı değildir. 800 yıl Türklerle kardeşçe yaşayan ve “millet-i sadıka” olarak tanımlanan Ermeni azınlık, Rusya’nın Akdeniz’e inmek istemesi, İngiltere’nin bunu engellemek istemesi sonucundaki büyük mücadelenin (the big game) bir enstrümanı olarak kullanılmıştır. 1880’lerden itibaren Rusya ve İngiltere, Doğu Anadolu’da kendilerine yardımcı bağımsız bir Ermenistan kurdurmak için Osmanlı Ermenilerini Osmanlı’ya karşı ayaklanmalarda kullanmışlardır.

1878 Berlin Anlaşması’nda bağımsızlık isteklerini kabul ettiremeyen Ermeniler, terör örgütleri (Daşnak ve Hınçak) kurarak silahlanmış, 1882-1909 yılları arasında Rusya’nın desteği ile çoğu Doğu Anadolu’da olmak üzere 20 yılda (1889-1909) 40 isyan çıkarmışlardır. Ermenilerin hiçbir vilayette çoğunluk olmamaları ve Osmanlı İmparatorluğu’nun aldığı tedbirler karşısında isyanlar başarılı olamamıştır. Ancak bu isyanların sonucunda Ermenilerle Müslümanlar (Türk ve Kürt) arasında büyük düşmanlık oluşmuştur. ABD’li yazar Justin Mc Carty’nin tespitine göre 1 milyon 300 bin Türk hunharca öldürülmüştür.

Osmanlı Devleti 24 Nisan 1915’te Ermeni isyanlarını organize eden terör örgütlerinin İstanbul’daki bürolarını basmış, evraklarına el koymuş, sorumlu olduğundan şüphe edilen 350 kişiyi tutuklamıştır.
Ermenilerin bu isyanlardan çıkardıkları sonuç, “İsyanlar için en elverişli zaman Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşta olduğu zamandır” olmuştur.

İmparatorluğun Birinci Dünya Savaşı’na girmesi Ermenilere bekledikleri fırsatı vermiştir.
Osmanlı İmparatorluğu 29 Ekim 1914’te, Alman Donanma Komutanı Souchon komutasındaki Osmanlı Donanması’nın Karadeniz’deki Rus Donanma ve üslerine saldırması ile kendi inisiyatifi dışında bir emrivaki ile erkenden (kışın) savaşa girmiştir. Bu nedenle Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın ilk cephesi Doğu (Kafkas) Cephesi olmuştur.

İlk muharebeler niteliğindeki Köprüköy Muharebelerinden sonra Enver Paşa komutasındaki 3’üncü Ordu Sarıkamış’ı Ruslardan geri almak ve Rus Ordusu’nu imha etmek maksadıyla 22 Aralık 1914’te Sarıkamış Harekâtı olarak bilinen taarruzî harekâtı başlatmıştır.

Sarıkamış’ta hava ve arazi koşulları çok çetindir. Buna rağmen ordumuzun lojistik hazırlıkları yeterli değildir, ulaştırmada büyük zorluklar yaşanmaktadır. Bu harekâtta kış koşullarına hazır olmaması, olağanüstü şiddetli soğuk ve derin kar ile planlama hataları yüzünden ordumuz, askerlerinin çoğu donarak ve tifüsten olmak üzere 100,000’e yakın zayiat vermiş ve başarısız olmuştur.

Sarıkamış Harekâtı’ndaki başarısızlığın en önemli nedenlerinden birisi bölgedeki Ermenilerin vatandaşı oldukları Osmanlı Devleti’ne ihanet ederek Rus Ordusu ile işbirliği yapmalarıdır.

Savaşta Ermeniler

Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı’na girmesinden yararlanan Osmanlı vatandaşı Ermeniler bu savaşta;

• Zorunlu olduğu halde askere gelmemişler,
• Gelenler firar etmiş,
• Askere gelen Türk gençlerini öldürmüşler,
• Rus Ordusu’ndaki gönüllü Ermeni alaylarına katılmışlar,
• Rus Ordusu’na istihbarat ve kılavuzluk desteği sağlamışlar,
• Ordu geri bölgesinde isyanlar çıkartarak sivil halka mezalim yapmış ve Ordunun geri bölge emniyetini bozmuşlar,
• Ordunun lojistik ve haberleşme hatlarını kesmişler,
• Hasta ve yaralı konvoylarına saldırılar düzenlemişlerdir.

Bu durum zaten çok zor koşullarda üstün düşman kuvveti ile çatışan 3’üncü Ordu’nun harekâtını daha da zorlaştırmış, zayiatın artmasına neden olmuştur. Ordu Komutanı geri bölgesinin emniyeti için kuvvet ayırmak zorunda kalmış bu da Rus Ordusu’nun işini kolaylaştırmıştır. Ordunun idamesi ve başarısı için bu tür eylemlere son verilmesi askeri bir zorunluluk haline gelmiştir.

3’üncü Ordu çok zayiat verip başarılı olamayınca yeni Ordu Komutanı Hafız Hakkı Paşa 4 Ocak 1915’te çekilme emrini vermiştir. Ordu çekilirken ve çekildikten sonra Ermenilerin sivil halka saldırıları ve ordunun lojistiğini engelleme çabaları devam etmiştir. Hafız Hakkı’dan sonra göreve gelen 3’üncü Ordu Komutanı Mahmut Kamil Paşa 6 Nisan 1915’te Harbiye Nazırı Enver Paşa’ya gönderdiği mesajda, “Orduyu besleyecek olan bölgenin ve menzil hatlarının geçtiği bölgelerde düşmanca unsurların bulunmasını, ordunun yiyecek ihtiyacı ve emniyeti bakımından mahzurlu görüyorum” diyerek, “Arz edilen bölgelerdeki Ermenilerin Suriye ve Musul Bölgeleri’ne sevk ve iskân edilmelerine izin verilmesini ” teklif etmiştir.

Bu teklif hükümetçe uygun görülmüş, 27 Mayıs 1915’te “Tehcir ve İskan Kanunu” çıkartılmıştır. Bu Kanun; ordu, kolordu ve tümen komutanlarına bölgelerinde zararlı faaliyetleri görülenleri diğer bölgelere sevk ve iskân ettirme yetkisi vermiştir. Kanun’da “Ermeniler” tabiri geçmemekte “zararlı faaliyetleri görülenler” denilmektedir.
Kanun’un uygulanması için çıkartılan yönetmeliklerde ve hükümet direktiflerinde tehcirden muaf tutulacaklar belirtilmiştir. Bu kriterlere uyan 300,000 kişi tehcirden muaf tutulmuştur.

Tehcir edilenlerin yol güvenlikleri, iaşeleri ve yeni yerlerinde sağlanacak imkânlar ayrıntılı olarak belirtilmiştir. Bütün bunlar araştırmacılara açık olan Osmanlı belgelerinde bulunmaktadır.
Devletçe alınan tüm önlemlere rağmen soğuk hava koşulları, yeterli yolların bulunmayışı, Kürt bölgelerinden geçenlere saldırılar, bu saldırıları önleyecek yeterli güvenlik güçlerinin bulunmayışı, salgın hastalıklar gibi nedenlerle yollarda ölen Ermeniler olmuştur.

Soykırım nedir?

Soykırımın suç olarak tanımı 1948 tarihli BM Soykırımı Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi ile yapılmıştır. Buna göre soykırım suçunun oluşması için ulusal, etnik, ırksal ve dinsel bir grubu tamamen veya kısmen ortadan kaldırmak kastı olmalıdır (hususi kasıt: suçun manevi unsuru).
Bu kasıtla;
• Grup üyelerinin öldürülmesi,
• Ciddi bedensel ve zihinsel zararlar verdirilmesi,
• Yaşam şartlarının değiştirilmesi,
• Doğumların engellenmesi,
• Çocuklarının başka bir gruba verilmesi fiillerinin işlemesi gerekmektedir (suçun maddi unsuru).
Bir suçun oluşması için maddi ve manevi unsurlarının var olması gerekmektedir.

Soykırım yoktur çünkü…

  1. Soykırım kastı bulunmamaktadır. Böyle bir kastın bulunduğunu gösteren tarihî bir kanıt bulunmamıştır.
  2. Tehcirde muafiyetler tanınmıştır,
  3. Savaş bölgesi dışındakiler tehcire tabi tutulmamışlardır.
  4. Yollarda gereken güvenlik önlemleri alınmıştır.
  5. Tehcir edilenler gittikleri yerlerde toplama kamplarında tutulmamış, hayatlarını ve soylarını devam ettirme imkânları sağlanmıştır.
  6. Soykırım bir suç olarak 1948’de tanımlanmıştır. “Suçun ve Cezanın Kanuniliği” ilkesine göre 1948’de tanımlanan bir suçun 1915’te işlenmesi mümkün değildir. Kanun geriye yürümez.
  7. Soykırım bir suç olduğuna göre, bu suçun işlenip işlenmediğine yetkili mahkemeler karar verebilir. Yetkili mahkemeler dışında yabancı devlet organları (başkanlar dâhil) soykırım yapıldığına dair karar veremezler. Bugüne kadar yetkili bir mahkeme kararı bulunmadığından soykırım suçu da yoktur.
  8. Sevr Antlaşması, İngiliz Kraliyet Başsavcısına soykırım iddialarının soruşturulması görevini vermiştir. İstanbul işgal altında, bütün arşivler müttefiklerin elinde iken ve olası şüpheliler Malta’da sürgünde iken Başsavcı soykırım suçuna dair yeterli delil bulamamış, kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
  9. Tehcir esnasında Ermenileri koruma görevini ihmâl eden görevliler cezalandırılmıştır.
  10. Tehcir edilen Ermenilerin eski yerlerine dönmelerine izin verilmiştir.
  11. Ermeni yetimlerine sahip çıkılmış, yetimhanelerde devlet korunmasına alınmışlardır.
  12. Yabancıların tehciri izlemesine izin verilmiştir.
  13. Türk vatandaşı Ermeniler bugün dahi Lozan Antlaşması’nın sağladığı azınlık haklarından yararlanarak ülkemizde varlıklarını sürdürmektedirler.

Soykırım yoktur fakat tehcir ve iskân vardır. Bu da tamamen askeri zorunluluklardan kaynaklanmıştır. Kişiler Ermeni oldukları için değil; ordunun varlığını ve güvenliğini tehlikeye soktukları için harp bölgesinden çıkartılarak ülke içinde daha güvenli bölgelere yerleştirilmişlerdir.

Yukarıdaki hususlar Perinçek-İsviçre davası kapsamında 15 Ekim 2015 tarihli kararla AİHM Büyük Jürisi tarafından hükme bağlanmış, konu hukuken kapanmıştır. Büyük Jüri 1915 olaylarının Yahudi soykırımına (holokost) benzemediğini de hükme bağlamıştır.

Sonuç ve değerlendirme

• Ermenilerin iddia ettikleri gibi Osmanlı İmparatorluğu ne 1915 yılında ne de başka bir zaman Ermenilere soykırım uygulamıştır.
• Soykırım emperyalist bir yalandır. Maksadı Türkiye’yi baskı altına almak, uzun vadede Doğu Anadolu’da Ermeni devleti kurma hayalini gerçekleştirmektir.
• Osmanlı arşivleri tüm araştırmacılara açıktır. Yukarıdaki hususlar Osmanlı ve diğer ilgili devlet arşivlerden araştırılabilir. Ancak Ermeni tarafı ortak tarih komisyonu ile arşiv araştırmasına yanaşmamaktadır.
• Türkiye bu haksız iftiraya karşı sadece reaktif değil, çok yönlü proaktif bir strateji belirlemeli ve uygulamalıdır. Konu sadece 24 Nisanlarda hatırlanmamalıdır.
• Biden’in son açıklaması açıkça haksız, tarihi gerçeklere aykırı ve rencide edicidir. Uluslararası saygınlığımızın korunması ve yüceltilmesi konusundaki ulusal çıkarlarımıza açık saldırıdır. Biden “soykırım” hükmü vermeye yetkili değildir.
• Biden’in son hamlesine ABD’yi acıtacak fakat bize zarar vermeyecek etkili ve radikal bir reaksiyon gösterilmeli, bunun için DEVLET AKLI kullanılmalıdır. Konu, sözlü kınamalarla geçiştirilmeyecek kadar ciddidir.

Fotoğraf:Taşnak Çetesi-Van

Bunu Paylaşın