‘Elimizdeki kozların farkında olmalıyız’

MDN İstanbul

asdasdasdsadasdasdasdsadasdasdasdasda
Eski Denizcilik Müsteşarı Dr. Mustafa Korçak, Libya açıklarında uluslararası sularda seyreden Türk gemisine, Alman askerlerince zorla ve hukuk dışı yapılan aramayı farklı açılardan değerlendirdi

 

Akdeniz’de uluslararası deniz sahasında, Libya’nın Misurata Limanı’na gıda ve boya başta olmak üzere insani yardım malzemesi götürmekte olan Arkas şirketine ait 16,727 dwt’lik, 9163984 IMO numaralı Roseline A isimli konteyner yük gemisi limandan yaklaşık 150 km açıktayken, EU WARSHIP F-220 bandıra numaralı Alman savaş gemisi (fırkateyn) tarafından zorla durdurularak askerler tarafından 16 saat boyunca istek dışı aranmış, sonrasında askerler helikopterle gemiden ayrılmışlardır. Bu olayı değişik yönlerden incelemek gerekir.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 2011 tarihli 1970 ve 1973 sayılı kararlar ile Libya’ya yaptırım uygulanmasını kararlaştırmıştır. Bakanlar Kurulu’nun 2.7.2011 tarihli 27982 sayılı Resmi Gazete’de bu konu ile ilgili karar yayımlanmıştır.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2213 (2015) ve 2362 (2017) sayılı kararları ile Libya Yaptırımlar Komitesi çalışmaya başlamıştır. Bu arada buna paralel olarak 2.4.2019 tarih ve 1169 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı’na ek bir karar da yayımlanmıştır. Birleşmiş Milletler’in Libya’ya silah kısıtlaması uygulaması 31.3.2020’de başladı.

Deniz hukukunda önemli bir başlangıç, 1982 Birleşmiş Milletler Cenevre Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin kabulüdür. Bu sözleşmeye istinaden Hamburg Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi (İTLOS) kurularak 1996 yılında resmen faaliyete geçmiştir.

Ülkemiz şu andaki Avrupa Birliği (AB), eski ismi Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile 1963 yılında Ankara Anlaşması imzalamıştır. Bu suretle ‘’Avrupa Adalet Divanı’’nın varlığı tanınmıştır. AB’de, üye ülkelerine ‘’ Avrupa Tutuklama Emri’’ yetkisi kabul edilmiştir. Ülkemizin bu yetkisinin olup olmadığı tartışmalıdır.

Amerika Bileşmiş Devletleri’nde New York’ta meydana gelen 11 Eylül 2001 terör saldırısından sonra Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) bünyesindeki Deniz Güvenlik Komitesi (MSC) tarafından, denizde ya da deniz yoluyla gelebilecek terör eylemlerinin önlenmesine yönelik yeni kuralların belirlenmesi ile gemi ve liman tesislerinin güvenliği için yeni tedbirleri içeren Uluslararası Gemi ve Liman Tesisleri Güvenlik Kod’u (ISPS-CODE) oluşturulmuştur. ISPS-CODE uygulaması, 1 Temmuz 2004 de yürürlüğe girmiştir.

Ayrıca Denizde Seyir Güvenliğine Karşı Yasadışı Eylemlerin Önlenmesine Dair Sözleşme ile bunun Protokolü ( SUA ), 2005 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşme ile şüpheli durumlarda ülkelere müdahale yetkisi verilmiştir. Buna göre gemiye müdahale etmeden önce bayrak devletine (geminin bayrağını taşıdığı ülke) arama için müracaat edip 4 saat beklenmesi gerekir.

AB Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası (CSDP) çatısı altında Avrupa Birliği Deniz Kuvvetleri Akdeniz İRİNİ Operasyonu (Eunavfor Med İRİNİ) faaliyete geçmiştir. Komuta merkezi İtalya’nın Roma şehrindedir. Kuvvet verenler Yunanistan, Fransa, Almanya, Polonya ve Lüksemburg’dur.

İRİNİ Operasyon Komutanı Tuğamiral Fabio Agostini, Yardımcısı Tuğamiral Jean Michel Martinet, Operasyon Komutanı Tuğamiral Theodoros Mikropoulos’tur.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi konu basit değildir. Hukuki açıdan karmaşık bir yapı mevcuttur.

Türk bayraklı Roseline A gemisinin kaptanının muhalefetine rağmen helikopterden asker indirilmiştir. Gemi mürettebatına aşağılayıcı bir davranış ve kaba uygulama ile 16 saat süren bir arama yapılmıştır. Gemi mürettebatınca, arama yapan askerlere hiçbir müdahalede bulunulmamıştır.

Gemi kaptanı olayı Sahil Güvenlik Komutanlığı’na, MRCC Ana Arama ve Kurtarma Merkezi ile kendi bağlı olduğu şirkete bildirmiştir. Gemi donatanı şirket ise Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’na ve Dışişleri Bakanlığı’na bildirmiştir.

Arama tamamlandıktan sonra askerler helikopterle gemiden ayrılmıştır. Arama emrini Operasyon komutanı Yunan Tuğamiral Theodoros Micropoulos vermiştir.

Aramadan önce bayrak devleti olan Türkiye’den izin istenmesi gerekirdi. Bu gibi arama izin talebini alan bayrak devleti;

a- İzin isteyen ülkeye yetki vererek arama yaptırabilir,

b- İzin isteyen ülke ile birlikte arama yapabilir,

c- Gemiyi bekletip kendi ekiplerini göndererek aramayı kendisi yapabilir,

d- Arama talebini reddederek geminin aranmasına izin vermez.

Bu olayda arama izin talebi olup olmadığı şu ana kadar bilinmemektedir. Arama izin talebi olsa dahi 4 saat geçse bile böyle bir arama yapılamaz. Arama izni talebi varsa ve 4 saat içinde cevap verilmediyse bu durum bayrak devletinin zafiyetini gösterir. Haklı iken haksız duruma düşebilir.

İRİNİ Operasyonu kapsamında bu zamana kadar aranan beş geminin üç tanesi Türk bayraklıdır. Bu bilgi resmî değildir. Basından edinilmiştir. İRİNİ muhalif Hafter’e yapılan yardımlarda hiç müdahale etmemiştir. BM’nin tanıdığı merkezi hükümete gelen yardımlara engel olmuştur. Yani tarafsız değildir. Taraftır. Ayrıca Birleşmiş Milletler İRİNİ’ye münhasır özel bir yetki vermemiştir. Akdeniz’de tartışmalı bir güçtür.

AB bu davranışları ile ülkemiz hakkında yaptırım kararı alabilmek için delil sağlayabilmek amacıyla emrivaki yapıp arama yapmıştır. Birşey bulunamaması Türkiye’nin elini güçlendirmiştir. ABD’nin Irak’a kimyasal silah var diye müdahale ettiğini ve sonra yokmuş demelerini ve sonuçta milyonlarca insanın öldüğünü unutmamak gerekir.

Bu olay Doğu Akdeniz’deki doğalgaz (hidrokarbon) arama çalışmalarındaki anlaşmazlık ve Libya ile yapılan Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması’nın yarattığı tedirginliğe bir cevap niteliğindedir. Olay basit değildir.

Olayla, Akdeniz’de Türkiye’ye karşı bir gözdağı vermek istenmiştir. Türk bayraklı bir gemiye yapılan korsanvari hareket ülkemiz topraklarına yapılmış bir saldırıdır. Yani düşmanca bir harekettir. Yetkililerin ülkemize yapılan düşmanca hareketin nasıl karşılanacağı hususunda Montrö’yü bir daha incelemelerinde fayda vardır. Elimizdeki kozların neler olduğunun farkında olmalıyız.

İlk önce çok sakin olup ulusal ve uluslararası hukuk mevzuatı çerçevesinde bayrak devleti olarak Türkiye ve gemi donatanı yani sahibi olarak Arkas şirketi ayrı ayrı hukuk mücadelesi vermelidir. İç hukukumuz gereği isimleri zikredilen komutanlar hakkında süratle mahkûmiyet kararı verilmeli ayrıca Avrupa Tutuklama Kararı ve Emri çıkarılarak konu en azından tartışmaya açılmalıdır.

Ülkemiz İRİNİ Operasyonu’nun bir parçası olması için teşebbüste bulunmalıdır. Olumsuz cevap verilmemelidir çünkü NATO üyesi olarak zamanında Libya’ya yapılan müdahalede yer almamız sebebiyle burada da bulunabiliriz. Şayet İRİNİ Operasyonu’nda yer almamıza engel olunursa, BM kararlarının uygulaması üye ülkelere düşeceğinden, Hafter’e gelecek silah yardımlarını BM adına önleme yetkimizi tek başına biz kontrol edebiliriz.

Denizlerdeki haklarımızın korunması, takip edilmesi ve sağlıklı kararların alınması büyük önem arz etmektedir. Bunun için, kapatılan Denizcilik Müsteşarlığı’nın yetki ve görevleri tekrar gözden geçirilmeli, Denizcilik Bakanlığı veya Cumhurbaşkanılığı’na bağlı Deniz İşleri Başkanlığı kurulmalıdır. Değişik bakanlıkların bünyelerinde faaliyet gösteren birimler süratle bir kurum altında toplanmalıdır.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın