Doğu Akdeniz ve Libya jeopolitiğinde kartlar yeniden karılıyor

MDN İstanbul

Doğu Akdeniz, Suriye ve Libya’da aktörlerin askeri ve diplomatik hamlelerini sürdürdükleri, pazarlıkların yoğunlaştığı bir dönemde, pandeminin yarattığı travmaya karşın baş döndürücü gelişmeler yaşanıyor. Süreç oldukça dinamik ilerliyor

Doğu Akdeniz, Suriye ve Libya’da aktörlerin askeri ve diplomatik hamlelerini sürdürdükleri, pazarlıkların yoğunlaştığı bir dönemde, pandeminin yarattığı travmaya karşın baş döndürücü gelişmeler yaşanıyor. Süreç oldukça dinamik ilerliyor.

Libya krizinde Türkiye’nin devreye girmesiyle güç mücadelesindeki dengeler yeni bir paradigma değişikliğine neden oldu. Ezber bozan bu durum şüphesiz Doğu Akdeniz ve Libya özelinde oynanan satrançta tansiyonu artırdı.

Jeopolitik laboratuvar: Libya
Müdahil aktörlerin çokluğu Libya’yı ilginç bir laboratuvara dönüştürdü. Birleşmiş Milletler (BM)’in meşru olarak gördüğü Ulusal Mutabakat Hükûmeti (UMH)’nin kaderi, Türkiye’nin devreye girmesiyle hızla değişti. Türkiye, açık ve örtülü desteği ile sahaya ağırlığını koydu.

Libya’da kaybetme eğilimine giren Hafter ise Suriye’de uzun yıllardır kapalı bulunan Libya Büyükelçiliği’ni sözde açarak sorunu Suriye ile ilişkilendirmeye ve Libya dışına yaymaya çalışıyor. 29 Nisan’da Suriye yönetiminin BM’ye Türkiye’nin Libya ile akdettiği Anlaşmayı kınayan bir mektup sunduğunu hatırlatalım. Bu hamleye Suriye ile yakınlaşan Yunanistan’ın ön ayak olduğunu vurgulamak yanlış olmaz.

Fransa ne yapmak istiyor?
Libya denkleminde Fransa; Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve RF ile Hafter’e bağlı, kendisini Libya Ulusal Ordusu olarak adlandıran güçleri destekliyor. Türkiye’nin desteklediği UMH’nin son haftalarda Hafter güçlerini hezimete uğratarak önemli kazanımlar elde etmesi, Fransa’nın pozisyonunu zayıflattı.

Fransa’nın Libya, Doğu Akdeniz ve Suriye’de etkili bir aktör olmak için nüfuzunu artırmaya çalıştığı ancak bu hamlelerinden sonuç alamadığını görülüyor. Fransa oyun kurucu değil oyun bozucu bir görüntü sergiliyor. Esasen Fransa, AB adına hareket ediyormuş gibi gözükürken, kendi çıkarlarını önceleyerek hareket ediyor. AB içinde tepki çeken Fransa’nın bu politikası destek görmüyor.

RF, SSCB Dönemi’ndeki ayak izlerini takip ediyor
Suriye krizi sonrası yüzyıllık rüyasını gerçekleştiren ve Akdeniz’e kalıcı olarak yerleşen RF, açık bir şekilde SSCB Dönemi’ndeki ayak izlerini takip ediyor. Suriye’de Hmeymim ve Tartus’daki üslerinden sonra Libya’da da kalıcı olmak isteyen RF, Sirte yakınlarında bulunan Al Gardabia Hava Üssü’ne ve kıyı başında bir deniz üssüne sahip olmayı hedefliyor. Rusya açısından Libya, Akdeniz jeopolitiği ve enerji pazarında söz sahibi olunması bakımlarından önemli.

RF, Libya’da talep ettiği kazanımlara erişmesi durumunda Türkiye ile uzlaşabileceğinin sinyallerini veriyor. Türkiye ise RF’nin Libya’daki pozisyonunu NATO kartını kullanarak dengelemek istiyor. Gelinen noktada Türkiye ve RF ilişkilerinde Libya ve Suriye iç içe geçen iki başlık haline evriliyor.

Doğu Akdeniz’de Türkiye-İsrail işbirliği olası mı?
Mayıs ayında Mısır, BAE, Yunanistan, GKRY ve Fransa’nın Türkiye’yi hedef alan ortak açıklamasına İtalya ve İsrail’in dâhil olmaması dikkatlerden kaçmadı. İsrail’in açıklamadan bir gün sonra resmi Twitter hesabından Türkiye’ye sıcak bir mesaj göndererek, “Türkiye ile diplomatik ilişkilerimizle gurur duyuyoruz. Bağlarımızın gelecekte daha da güçlenmesini umuyoruz,” açıklamasını yapması zamanlama olarak mânidar. Bunun taktik bir hamle olduğu görülüyor.

Elbette Türkiye’nin Libya ile yaptığı “Deniz Yetki Alanının Sınırlandırılması” Anlaşması’nı Doğu Akdeniz’de diğer ülkelerle de yapması menfaatine olacaktır. Bu noktada Türkiye’nin, İsrail ve Lübnan ile de benzer anlaşmayı yapması mümkün. Zira iki ülke de GKRY yerine Türkiye ile anlaşması durumunda daha çok deniz alanı kazanacak.

İsrail’den Türkiye’ye şeker pembe mesajlar
Ancak İsrail’in son dönemde Türkiye’ye yönelik şeker pembe mesajlarına ihtiyatlı yaklaşmakta yarar var. Nitekim İsrail, GKRY ile yaptığı Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması’nı kendi lehine değiştirmek istiyor. Lâkin Türkiye ile bir anlaşma akdetme istikametinde net bir politikası yok. Esasen İsrail bu tür haberleri yayarak, GKRY üzerinde baskı kurmayı hedefliyor.

Öte yandan İsrail, ABD desteği ile Ortadoğu’daki çıkarlarına erişmek ve genişlemek istiyor. Bu nedenle Türkiye’ye karşı taktik hamleler yapıyor. Türkiye’ye Ortadoğu ve Filistin özelinde anlayışlı bir tutum sergilemesi karşılığında, Doğu Akdeniz marjında işbirliği yapılabileceği sinyalini veriyor.

İsrail Libya’daki gelişmeleri de izliyor. Türkiye destekli UMH’nin ayakta kalıp kalmayacağını görmek istiyor. Bu durumun Türkiye’nin Akdeniz’de elini güçlendireceğini öngören İsrail, işini sağlama alıyor. Şunu unutmamak gerek, İsrail’in Türkiye ile yakınlaşması şüphesiz Mısır ile ilişkilerine de zarar verecektir. İsrail’in Türkiye ile anlaşarak GKRY’nin MEB’ine zarar verecek bir anlaşmaya taraf olması, AB ile ilişkilerini de bozabilir. Ez cümle; Türkiye’nin, İsrail’in samimiyetsiz ve oportünist taleplerine karşı ihtiyatlı hareket etmesi gerekmektedir.

Mısır’dan gelen mesajın anlamı ne?
Mısır Devleti’ne bağlı Al Ahram Gazetesi’nin Genel Müdürü Mohamed Sabreen’in iki ülke ilişkilerinin normalleşmesi durumunda Türkiye ve Mısır’ın teröre karşı ortak mücadele verebileceğini, Doğu Akdeniz gazının çıkarılması konusunda, iki ülkenin birbirine yardımcı olabileceğini açıklaması mayıs ayında öne çıkan bir başka gelişmeydi.

Türkiye’de ses getiren makale, Mısır devlet çevrelerinin görüşleri olarak yorumlandı. Sabreen’in makalesinde PKK ve FETÖ’nün terör örgütü olarak tanımlanması, ilk defa görüşme şartı olarak Müslüman Kardeşler meselesini öne sürülmemesi dikkat çekiciydi. Pandemi sonrası dönemde inişe geçecek Mısır’ın sıkışıklığını aşmak için Türkiye ile iletişim kanallarını açmak istediği anlaşılıyor. Zira Mısır, Doğu Akdeniz ve Libya’da Türkiye’nin artan etkinliğinin farkında. Zira, Türkiye ile gerilimin Mısır’a bir faydası yok…

Doğu Akdeniz’de belirleyici aktör İtalya olabilir mi?
Pandemi esnasında Türkiye’nin İtalya ve İspanya’ya yaptığı insani yardımlar Türkiye açısından olumlu yansımalara neden oldu. Önümüzdeki dönemde AB’nin güney kanadı ile Türkiye’nin ilişkisinin gelişeceği ve ivmeleneceği görülüyor. Bu noktada İtalya’nın tutumu ve İtalya ile ilişkilerimiz Doğu Akdeniz jeopolitiğinde belirleyici olabilir. Türkiye, bölgedeki yalnızlığını İtalya ile aşmayı deneyebilir.

Son dönemde AB ile köprüleri atma noktasına gelen İtalya, Almanya ve Fransa’ya tepkili. Bilhassa Fransa’nın Doğu Akdeniz ve Libya’daki tutumundan rahatsız. Libya’da yaşanan istikrarsızlıktan doğan göçmen krizinin ekonomik ve siyasi alanlarda olumsuz etkilediği İtalya bu durumun sorumlusu olarak gördüğü Fransa ile rekabet halinde. Meselenin elbette enerji jeopolitiği boyutu da var. İtalya son dönemde, GKRY ve Yunanistan’ın taleplerine karşı ihtiyatlı ve fayda çıkar temelinde yaklaşıyor. Bu durum Türkiye’ye avantaj sağlayabilir.

Pandemi döneminde Türkiye’nin İtalya ve İspanya ile tesis ettiği dayanışma ve yakınlaşma anlayış birliğinin tesis edilmesine olanak sağlayabilir. Bu durum Libya, Akdeniz, Kıbrıs ve NATO platformlarında Türkiye ile AB arasında yaşanan anlaşmazlıkların gidişatına da etki edebilir.

İtalya Türkiye için arabulucu olur mu?
İtalya yaşanan S-400 bunalımı sonrası NATO’yu, Türkiye ile diğer Batılı müttefikleri arasında yeniden uzlaşmayı teşvik etmede bir platform olarak görüyor. Eğer Türkiye ile müttefikleri, NATO aracılığı ile yaşanan gerilimleri geride bırakabilirse, Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin düzelebileceğini öngörüyor.

Bu nedenle son dönemde NATO’nun Libya’ya ilişkin Türkiye’nin tezleri ve argümanları ile uyumlu açıklamalarına bu zaviyeden bakılması isabetli olacaktır. Pandemi sonrası yeni dönemde jeopolitik dengeler şüphesiz değişecek. NATO içinde farklı eksenlerin oluşması da yüksek olasılık…Türkiye yeni dönemde İtalya ve İspanya ile ilişkilerini geliştirirken, Almanya’nın pozisyonu belirleyici olabilir. NATO marjında İtalya, Almanya ve Türkiye’den oluşabilecek yeni bir güç ekseninin ortaya çıkması söz konusu olabilir.

NATO Libya’da tarafını açıkladı
Geçtiğimiz dönem beklenmeyen bir diğer gelişme NATO marjında yaşandı. Türkiye’nin NATO üyesi olmasına karşın Akdeniz’de, Suriye ve Libya’da kendi gündemini uyguladığına ilişkin sorulan soruya NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, “NATO’da 30 ortağız ve pek çok konuda farklı pozisyonlarımız olabilir ama Ankara önemli bir müttefiktir. Libya ve Suriye’de BM’nin barış anlaşmasına varma çabalarını destekliyoruz. Libya’da tüm tarafların uyması gereken bir silah ambargosu var. Bu, BM tarafından tanınan Fayiz es-Serrac Hükûmeti ile Hafter tarafından idare edilen güçleri aynı kefeye koymak anlamına gelmez. Bu nedenle NATO, Trablus Hükûmeti’ne destek vermeye hazır,” cevabını verdi.

Bu açıklamadan kısa süre sonra Stoltenberg’in vites yükselttiği görüldü. Nitekim mayıs ayı ortasında yazılı açıklama yapan Stoltenberg, Libya’da artan gerginlikten duyduğu endişeyi dile getirirken, ülkede askeri çözümün mümkün olmadığının altını çizdi. NATO’nun BM nezdinde yürütülen siyasi girişimlere tam destek verdiğini yineleyen Stoltenberg, uluslararası topluma da destek çağrısında bulundu.

NATO Libya denklemine müdahil mi oluyor?
NATO’nun Libya denklemine müdahil olabileceğine dair emareler veren gelişmelerin devamında, tüm taraflara Libya’ya yönelik BM silah ambargosuna uyma çağrısını yineleyen Stoltenberg, 2018 Brüksel Zirvesi’nde NATO Devlet ve Hükûmet Başkanları tarafından belirtilen Libya Hükûmeti’nin talebi üzerine NATO’nun, savunma ve güvenlik kurumları inşası alanında Libya’ya yardım etmeye hazır olduğunu vurguladı.

Bölgede kilit oyuncu: Tunus
Mayıs ayında Türkiye ile Tunus Savunma Bakanları arasında yapılan görüşmede, Tunus’un Sfaks Limanı’nın Türkiye’nin Trablus’a yaptığı yardımda yeni deniz hattı olarak açılması konusunda mutabakat sağlandığı açıklandı. Bu konu oldukça önemli. Zira başından beri Libya özelinde dengeli ve bağımsız bir tutum sergilemeye çalışan Tunus’un, UMH’nin elde ettiği kazanımlar sonrasında Türkiye’nin tezlerine yaklaştığı ve UMH’yı desteklemeye başladığı görülüyor.

Nitekim, Tunus Meclis Başkanı Raşid el-Gannuşi’nin 18 Mayıs’ta Libya Başbakanı Serrac’ı ülkenin batısındaki stratejik Vatiyye Askeri Üssü’nün Hafter milislerinden kurtarılması nedeniyle tebrik etmesi, Tunus’un pozisyon değişikliğini gösteriyor. Hafter milisleri tarafından Ağustos 2014’ten bu yana yaklaşık 6 yıldır “Batı operasyonları komuta merkezi” olarak kullanılan Vatiyye Üssü stratejik bir konumda ve Libya’nın bütün batı bölgelerini kontrol altında tutuyor.

Tunus’un yüzünü Türkiye’ye ve UMH’ye dönmesi, BAE ve Suudi Arabistan için endişe verici bir durum. Son dönemde her iki ülke Tunus’un içişlerine karışmaya çalışıyor, Tunus’ta siyasi gruplar arasında çatışma yaratarak istikrarsızlığı teşvik ediyor. BAE’nin Tunus’ta, Mısır’dakine benzer bir darbe senaryosunu hayata geçirmeye çabaladığına ilişkin haber yorumların Tunus basınında da sıklıkla gündeme geldiğini hatırlatalım. Şurası çok açık, Tunus, Libya denkleminin çözülmesinde anahtar ülke olabilir.

AB’nin Irini Operasyonu’nu başlattığı mevcut konjonktürde Tunus’un yüzünü Türkiye’ye ve UMH’ye dönmesi çok önemli bir kazanım. Tunus ile Türkiye’nin işbirliğini derinleştirmesi ve geliştirmesi şüphesiz Türkiye’nin bölgedeki gücünü daha da konsolide etmesine neden olabilir. Sonraki aşamada Cezayir’de bu Türkiye-Tunus-Libya eksenine dâhil edilmelidir. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de sürdürdüğü Akdeniz Kalkanı Harekâtı’nı çokuluslu yapıya çevirme gayretlerinde Tunus ve Cezayir katkısı çok büyük bir başarı olacaktır.

İktisadi açmazlar jeopolitik kazanımları riske atar mı?
Pandemi ortamının yarattığı küresel kargaşanın Türkiye’ye de kaçınılmaz yansımaları olacak. Türkiye’nin bir türlü rotasını belirleyemediği jeopolitik yönelimleri, kronik sorunlarını çözememesine ve enerjisini boşa harcamasına neden oluyor.

Rasyonel ve objektif bir yaklaşımla Türkiye, kafası karışık bir görüntü sergiliyor. Tüm sorunlarının merkezini de ekonomik kırılganlığı oluşturuyor. Ne yazık ki Türkiye; Doğu Akdeniz, Suriye ve Libya’da jeopolitik olarak ön almış, hamle üstünlüğünü yakalamış ve elini güçlendirmişken ekonomik kırılganlığı devamını getirmesini engelliyor.

Son kertede iktisadi açmazlar Türkiye’nin jeopolitik kazanımlarını riske atıyor. Türkiye, ilişkilerinde uzlaşmaya mecbur bir pozisyon almak durumunda kalıyor. Uluslararası ilişkilerde uzlaşmanın şartlarından birisinin taviz vermek olduğunu hatırlatalım.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın