Çin Rusya ikilisinin karşı hamlesi

MDN İstanbul

ABD’nin haziran ayında Çin ve Rusya’yı hedef alan hamlelerine, iki ülkenin karşı hamlesi beklenenden daha kısa sürede geldi. Almanya ise ABD’nin yoğun baskısına karşın Rusya ile olan işbirliğinde kararlı

Oldukça dinamik ve sıcak geçen haziran ayında meydana gelen gelişmelere geçen ayki sayımızda kapsamlı olarak temas etmiştik. Tabiri caizse zirveler ayı olarak akıllarda kalan Haziran 2021’de; ABD’de transatlantik işbirliğini güçlendirmek, Çin ve Rusya’ya karşı birleşik bir cephe oluşturmak için hamle üstüne hamle yapmıştı. Çin ve Rusya’ya karşı cepheyi genişletmeyi ve konsolide etmeyi hedefleyen ABD, zirveler ayında müttefikleri üzerindeki baskıyı artırmayı önceledi.

Biden sonrası dönemde müttefiklerine karşı daha uyumlu ve müzakereye açık tutum sergileyen ABD, tüm çabalarına karşın Çin’i, Avrupa Birliği (AB)’ne istediği ölçüde tehdit olarak kabul ettiremedi. Öte yandan Avrupalı müttefiklerini Rusya’ya karşı da istediği nispette birleştiremedi. Rusya’yı tehdit olarak öne çıkarıp Avrupalı müttefiklerine havale etmek isteyen ABD’nin, kendisi bakımından öncelikli tehdit gördüğü Çin’e karşı sıklet merkezini Asya-Pasifik Bölgesi’nde kurmak istemesi bir sır değil. Muhataplarını ikna etmede zorlandığı gözlenen ABD, Avrupa’nın lideri Almanya ile Rusya özelinde yaşadığı görüş ayrılıklarını da istediği şekilde gideremedi.

ABD ve Almanya Kuzey Akım-2 projesinde anlaştı (?)
Siyasi kariyerinin sonuna gelen duayen politikacı Merkel, temmuz ayında ABD’ye yaptığı veda ziyaretinde Almanya’nın enerji jeopolitiği bağlamında Rusya’yla sürdürdüğü işbirliğini sonlandırmayacağını teyit etti. Nitekim ABD ve Almanya, Rusya’dan Avrupa’ya uzanan Kuzey Akım-2 doğalgaz boru hattı projesinin tamamlanması konusunda mutabakat sağlayarak, bir anlaşma akdetti. Buna göre iki ülke, Rusya’nın Kuzey Akım-2 projesini siyasi bir silah olarak kullanma girişimine karşı koyma taahhüdünde bulundu.

Realize edilmesi konusunda mutabık kalınan bir projeyi Rusya’nın ne şekilde “siyasi bir silah” olarak kullanabileceği anlaşılması güç bir durum. Hadisenin bu kısmını takdirinize bırakıyoruz. Rusya projenin realize edilmesiyle siyaseten elde edilebilecek kazanımları zaten kotaracak. Ötesinde ne olabilir ki? Kuzeyde Almanya, güneyde Türkiye üzerinden Avrupa’nın doğalgaz ihtiyacını karşılamada ön alan Rusya, iki proje ile enerji rotalarını da kendi menfaatine olacak şekilde revize etmiş oluyor. ABD’nin projeyi kabul etmesi ile Ukrayna’nın da transit ülke pozisyonu bitmiş oluyor. Bakmayın siz ABD ile Almanya arasında imzalanan anlaşma sonrası yapılan açıklamalara. Polonya ve Ukrayna’nın itirazlarının karşılığı yok.

Rusya’ya bağımlı Almanya ulusal düzeyde nasıl harekete geçecek?
Yapılan ortak açıklamada, “ABD ve Almanya, yaptırımlar ve diğer araçlarla maliyetler yükleyerek Rusya’yı saldırganlığı ve kötü niyetli faaliyetlerinden sorumlu tutma kararlılığında birleşiyor” ifadesi kullanıldı. “Rusya’nın enerjiyi bir silah olarak kullanması veya Ukrayna’ya yönelik daha fazla eylemde bulunmaya teşebbüs etmesi halinde Almanya’nın ulusal düzeyde harekete geçeceği” belirtilen açıklamada, Rusya’nın enerji sektöründe Avrupa’ya ihracat kapasitesini sınırlamak için yaptırımların uygulanması da dâhil Avrupa düzeyinde etkili önlemler için baskı yapılacağı kaydedildi. Bu açıklama esasen ABD ile Almanya’nın asgari müşterekte nasıl buluşabildiğinin arka planını gösteriyor. Tipik bir gaz alma manevrası. Ukrayna’nın adı zikredilerek, Almanya’nın müteakip dönemde ekonomik ve siyasi desteğinin alınmasının önü açılıyor.

Mutabık kalınan anlaşma çerçevesinde ABD ve Almanya Üç Deniz İnisiyatifi ile Orta ve Doğu Avrupa’da altyapı bağlantılarıyla enerji güvenliğini güçlendirme çabalarını desteklemeye devam edecek. Almanya’nın İnisiyatif ile olan ilişkisini genişletmeyi taahhüt ettiğini ve 2027’ye kadar girişim için 17 milyar dolarlık AB fonuna katkıda bulunacağını hatırlatalım.

Merkel’in son siyasi başarısı
Avrupa’nın lideri Almanya, transatlantik ilişkilerini güçlendirirken kendi milli önceliklerine ayrı bir optikten bakıyor. Esasen doğrusunu yapıyor. Zengin ve ekonomik olarak güçlü Almanya, kurulmak istenen lâkin kendi çıkarlarına aykırı stratejileri öyle ya da böyle bozuyor. Stratejinin temel öğelerini ahenkli bir şekilde kullanan Almanya hamaset yapmıyor. Gücünün sınırlarını biliyor, disiplinli, ilkeli ve tutarlı hamlelerle en nihayetinde istediğini alıyor. Ekonomik gücünü bir silah olarak kullanıyor.

Almanya’nın Rusya ile enerji marjında sürdürdüğü işbirliğine yönelik kararlı tutumundan ABD’nin yoğun baskısına karşın geri adım atmadığını görüyoruz. Bu hadise belleklerde muhtemelen Şansölye Merkel’in son siyasi başarısı olarak yer edecek.

İlginizi çekebilir:    Rusya’nın yeni ‘Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin kodları

Eylül ayında yapılacak genel seçimler sonrası siyaset sahnesinden çekilecek Merkel’i bu dönemde yakından takip etmeyi öneriyoruz. Veda ziyaretlerini sürdüren Merkel hemen her konuda çok ama çok önemli açıklamalar yaparak Almanya’nın yönelimlerini ortaya koyuyor. Dahası küresel ve bölgesel meselelere ilişkin kuvvetli öngörülerde bulunarak, strateji üretenlere paha biçilmez ipuçları sunuyor.

Bu bağlamda Merkel’in ülkemize yönelik argümanlarının ciddiye alınmasını öneriyoruz. Zira Merkel giderayak Türkiye’ye gerçekleri gösteriyor. AB’nin reel politik Türkiye perspektifini görmek istemeyen kör gözlere ifşa ediyor, esasen ülkemize iyilik yapıyor.

Merkel: Türkiye’nin AB üyesi olmasını beklemiyorum
Temmuz ayının sonunda yaptığı açıklamada Suriyeli mülteciler ve Türkiye ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Merkel, Türkiye’nin çok sayıda Suriyeliyi ağırlayarak olağanüstü bir iş çıkardığını belirtti ve Ankara’yı bu konuda takdir etti. Mülteci Anlaşması kapsamında daha yakın işbirliği görmeyi umduğunu söyleyen Merkel, “Bu Anlaşma’nın devamı herkes için en iyisi” açıklamasında bulundu.

Şansölye ayrıca Türkiye’nin AB’ye katılmasını öngörmediğini kaydetti. “Benim siyasi görüşümü ve Türkiye’nin AB’ye üye olmasını geçmişte ve hâlen öngörmediğimi biliyorsunuz. Yine de Türkiye ile yakın ilişkilerden yanayım. AB’nin mülteci anlaşmasının da savunucusu oldum. Gümrük birliğini de konuşmaya başladık,” ifadelerini kullanan Merkel, Anlaşma kapsamında Türkiye’ye 3 milyar euro ek fon verileceğini hatırlattı.

“Mülteciler insan, siyasi araç olarak kullanılmamalı” şeklinde görüş bildiren Alman lider, Suriyeli mültecilere ev sahipliği yapan Türkiye’nin bu konuda olağanüstü başarı sergilediğini, AB’nin küçük ölçekte olsa da Ankara’yı desteklediğini ve Anlaşma’nın devamının ilgili tarafların çıkarına olacağını ifade etti. Merkel daha ne demeli? Ülkemiz, AB rüyasından uyanılması gerektiğini, en iyi ihtimalle İngiltere örneğinde olduğu gibi menfaatimize olacak şekilde bir imtiyazlı ortaklık akdedilebileceğini kabul etmeli ve bu yeni duruma uygun stratejiler belirlemeli.

Jinping-Putin Zirvesi
ABD’nin haziran ayında Çin ve Rusya’yı hedef alan hamlelerine, iki ülkenin karşı hamlesi beklenenden daha kısa sürede geldi. Yoğun Zirve trafiği sonrası haziran ayı sonunda Çin Cumhurbaşkanı Jinping ile Rusya Devlet Başkanı Putin video konferans yoluyla bir araya geldi.

İki lider 16 Temmuz 2001 tarihinde imzalanan Rusya-Çin “İyi Komşuluk, Dostluk ve İşbirliği Anlaşması”nı beş yıl daha uzattıklarını açıkladı. Bu karar oldukça önemli, zira iki ülke ABD’ye karşı mevcut ittifakı ve anlayış birliğini sürdüreceklerini ilan ediyor. Anlaşma’nın uzatılmasının ardından Putin, “Anlaşma içeriğine göre nükleer ve stratejik saldırılara karşı ortak yanıt, ekonomi, kültürel ve teknoloji konusunda işbirliklerinin olduğunu” açıkladı. Burada zikredilen “ortak yanıt” ifadesine dikkatinizi özellikle çekelim.

Dünya düzeninin en büyük yıkıcısı: ABD
Mevcut konjonktürde artan ABD baskısına koşut olarak Çin’in, ABD’ye karşı benzer tonlu açıklamalarla karşılık verdiğini görüyoruz. Evrilen Çin dış politikası günümüzde daha keskin ve açık söylemleri benimsiyor. Sakin ve itidalli Çin, ABD’nin gerilimi tetikleyen hamlelerine ve söylemlerine “aynıyla” kimi zaman “misliyle” mukabele ediyor. Bu çok da alışık olduğumuz bir durum değil.

Nitekim Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Wenbin’in haziran ayı sonunda düzenlediği basın toplantısında kullandığı “ABD, diğer ülkelere karşı yaptırımlar uygulayarak ve askeri olarak tehdit ederek, dünya düzeninin en büyük yıkıcısı olmaktadır” ifadeleri öngörümüzü teyit ediyor. Devamında Çin ile Rusya arasındaki ilişkilerin güçlü siyasi güven ve karşılıklı çıkarlarla tarihinin en iyi dönemine girdiğini vurgulayan Wenbin’in “Dünya düzeni hegemonik değildir veya ABD liderliğindeki bir klik tarafından oluşturulmamıştır. Tüm ülkeler gerçek mânâda çok taraflılığı uygulamalı, uluslararası ilişkilerin demokratikleşmesini ilerletmeli ve insanlık için ortak geleceğe sahip bir toplum inşa etmelidir” açıklamasının altını çizmekte yarar var.

Burada dikkat çeken diğer bir konu ise Çin’in Japonya’ya yönelik tutumu. Son dönemde ABD ile işbirliğini ivmelendiren Japonya’nın Çin hilafına attığı adımlar dikkat çekiyor. Çin’in çevrelenmesi bağlamında ABD’nin Hindistan ve Avusturalya ile birlikte özel önem atfettiği Japonya’nın konumu ve durumu her geçen gün daha da önem arz ediyor.

Japonya’yı Tayvan’ı demokratik bir ülke olarak koruma çağrısı yaptığı için eleştiren Çin’in eleştiri dozunu artırdığını görüyoruz. Nitekim Wenbin’in “Çin, Japonya’yı böyle bir hatanın tekrarlanmamasını sağlamak için net bir açıklama yapmaya çağırdı” açıklaması, yakın gelecekte iki ülkenin sıklıkla karşı karşıya geleceğinin habercisi olarak görülebilir.

Lavrov: Rusya ile Çin arasındaki ilişkiler görülmemiş bir seviyede
ABD’ye karşı ortak hareket eden Rusya-Çin ikilisinin işbirliğini kuvvetli bir şekilde sürdüreceğine ilişkin bir açıklama da Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’dan geldi. Moskova ve Pekin’in askeri işbirliğini başarıyla geliştirdiğini, iki ülke arasındaki ilişkilerin görülmemiş bir seviyeye yükseldiğini ifade eden Lavrov bu işbirliğinin üçüncü ülkeleri hedef almadığını kaydetti.

Uzatılan Rusya-Çin İyi Komşuluk, Dostluk ve İşbirliği Anlaşması vesilesiyle bir makale kaleme alan Lavrov, iki ülke arasındaki ilişkilerin 21’inci yüzyılda devletlerarasındaki işbirliği için bir örnek olduğunu belirtti. “Planlanan yolda ilerlerken, bugün yeni bir çağa giren kapsamlı işbirliği ve stratejik etkileşimi konuşuyoruz” ifadelerini kullanan Lavrov, iki ülke arasındaki askeri işbirliğine de temas ederek, tarafların düzenli olarak ortak terörle mücadele ve deniz tatbikatları yürüttüğünü vurguladı.

Rusya ile Çin arasında karşılıklı etkileşim ve işbirliği her geçen gün gelişiyor ve yeni formatlarla zenginleşiyor. Bu noktada Asya-Pasifik Bölgesi’nde uzun menzilli savaş uçaklarıyla yapılan ortak hava devriyeleri önem arz ediyor. Nitekim Lavrov, Rusya ve Çin ikilisinin Soğuk Savaş zamanındaki klasik askeri-siyasi birliklerden daha kusursuz olduğunu ifade ediyor.

İşbirliğini sürdüren Çin ve Rusya benzer temalı argümanları kullanıyor. İki ülke arasındaki eşgüdüm ve yaratılan sinerji dikkat çekici. Nitekim iki ülke arasındaki etkileşimin, ideolojik sınırlamalarla kısıtlanmadığı, eşit temeller üzerine kurulduğu, üçüncü ülkeleri hedef almadığı ve dış faktörlerin etkisine karşı dirençli durumda olduğu sıklıkla belirtiliyor.

Çok kutupluluğu savunan Çin ve Rusya, dünya düzeninin hegemonik olmadığını, ABD liderliğinin kabul edilmeyeceğini, tüm ülkelerin gerçek mânâda çok taraflılığı uygulaması gerektiğini ve insanlık için ortak geleceğe sahip bir toplum inşa edilmesi gerektiğini vurguluyor. Kuşkusuz bu argümanlar emperyalist Batı’da bunalan birçok ülkede karşılık buluyor.

ABD’nin müşkül durumu
Aşınan devlet kapasitesi ve yıpranan hegemonik gücü ile ABD’nin aynı anda Çin ve Rusya ile rekabet etmesi olası değil. Çin’in yükselişinin devam etmesi durumunda ABD, yakın gelecekte Çin’i tek başına dahi karşılayamayacak duruma evrilebilir. Bu nedenle Çin ile Rusya’nın işbirliğini sürdürmesi ABD bakımından tam anlamıyla bir açmaz, müşkül durum (dilemma) anlamına geliyor.

Son dönemde ABD, Rusya’yı Batı kampına çekerek Çin’i yalnızlaştırmayı deneyen stratejileri tedavüle sürdü. Neticede Batı’ya göre Rusya, Çin’e nazaran daha batılı bir görüntü sergiliyor. Ancak Rusya ile Çin’in attıkları ortak adım bu stratejinin kısa vadede bir karşılığı olamayacağını teyit etmiş oldu. Çin ile Rusya’nın ABD karşısında sergiledikleri ittifakın yakın ve orta vadede süreceğini öngörebiliriz. ABD ve dolayısıyla NATO’yu tehdit olarak algılayan Rusya-Çin bloğu kuşkusuz çok kutuplu dünya düzenini tesis etme bağlamında işbirliğini idame edecektir.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın