Rusya’nın yeni ‘Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin kodları

MDN İstanbul

ABD’nin Biden sonrası dönemde Rusya’ya yönelik değişen yaklaşımı dikkat çekiyor. Bir taraftan Rusya ile iletişim kanallarını açık tutmayı ve işletmeyi önceleyen ABD, sütre gerisinde Rusya fobiyi başta Avrupa olmak üzere küresel düzlemde körüklüyor

ABD’nin ikircikli tutumunu yakından takip eden Rusya’nın gelişmelere kayıtsız kalmasını beklemek kuşkusuz hayâlcilik olur. Bu ay diğer yazımızda vurguladığımız üzere Çin ile eşgüdümü sağlamlaştıran Rusya, kendi ajandasında belirlediği önceliklerini gözeterek hamleler yapıyor.

Hayâlleri suya düşen Batı Rusya’yı sevmiyor(!)
Aslında Lavrov Rusya’nın pozisyonunu ve tutumunu temmuz ayının sonunda düzenlenen, “Rusya’nın dış politikası: Başarılar, görevler ve beklentiler” temalı webinarda net bir şekilde özetledi. “Bizi sevmiyorlar, çünkü Sovyetler Birliği dağıldıktan ve mevcut Rusya Federasyonu’nun ilk yıllarından sonra, Batı’nın bize karşı beslediği yanılsamalar ortadan kalktı” ifadesini kullanan Lavrov, devamla “Rusya’nın beklentileri karşılamadığı ve özellikle Batı’nın anlaşmak değil herkese dikte etmek istediği zaman bağımsız konuma sahip olduğundan duyulan rahatsızlık maalesef gelecekte de devam edecek” açıklamasında bulundu.

Batı’nın mevcut politikasının NATO ve Avrupa Birliği (AB)’nin zirve ve toplantı belgelerinde net bir şekilde görüldüğünü vurgulayan Lavrov’un, “Rusya her yerde birleşik cephe olarak hareket edilmesi gereken bir düşman ve tehdit olarak görülüyor. Ama biz her zaman anladığı şekliyle kendi çıkarlarımızı savunacağız, ama işbirliği için kapımızı açık bırakıyoruz” ifadesi, sürdürülen Rus dış politikasının arka planını ortaya koyuyor. Özenle seçildiği anlaşılan bu argüman ABD’ye de net bir mesaj. Rusya müzakereye açık bir tutum sergileyeceğini söylerken, kendi çıkarlarını her hâl ve kârda savunmaya devam edeceğinin altını çiziyor. Bu yaklaşımı not etmekte yarar var zira son dönemde neredeyse tüm Rus devlet adamları benzer temalı beyanatlar veriyor.

Putin Rusya’nın yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi’ni onayladı
Temmuz ayında Rusya cenahında meydana gelen en önemli hadise, Rusya Devlet Başkanı Putin’in Rusya’nın temel stratejik planlama belgesi olan Ulusal Güvenlik Stratejisi’ni onaylaması oldu. Yürürlüğe giren strateji belgesinde özetle, “Rusya, ekonomik dayanıklılığını tüm dünyaya gösterdi ve dış yaptırım baskısına karşı koyma kabiliyetini kanıtladı. Ekonominin temel sektörlerinde ithalata olan bağımlılığın azaltılmasına yönelik çalışmalar devam ediyor. Ülkemizin gıda ve enerji güvenliği seviyesi yükseldi” tespitlerinde bulunuldu.

Rusya’yı dizginlemeyi hedefleyen politikanın karşısında ülkenin egemenliğinin, bağımsızlığının, devlet ve toprak bütünlüğünün güçlendirilmesi, Rus toplumunun geleneksel manevi ve ahlâki temellerinin korunması, savunma ve güvenliğin sağlanması ile Rusya’nın içişlerine müdahalenin önlenmesinin hâyâti önemde olduğu vurgulanan strateji belgesinde, Rusya’nın ulusal çıkarlarını yabancı devletlerin hasmane eylemleri de dâhil dış ve iç tehditlerden korumak için uzun vadeli eğilimler dikkate alınarak ülkenin mevcut kazanımlarının ve rekabet avantajlarının daha etkili şekilde kullanılacağı belirtildi.

Modern dünyanın bir dönüşüm sürecinden geçtiğinin kaydedildiği belgede, “Dünyada artan istikrarsızlık, radikal ve aşırılıkçı eğilimlerin ivmelenmesi, giderek kesinleşen devletler arası ihtilafları iç ve dış düşmanlar arayarak çözme girişimlerine, ekonominin ve geleneksel değerlerin çökmesine ve temel insan hak ve özgürlüklerinin görmezden gelinmesine yol açabilir,” ifadelerine yer verildi.

Rusya’nın karşı karşıya olduğu askeri tehlikeler ve tehditler artıyor
Belgede NATO’ya yönelik değerlendirmeleri içeren kısım dikkat çekici tespitleri kapsıyor. NATO’nun nükleer silahların potansiyel kullanımına ilişkin tatbikatlarının Rusya’nın karşı karşıya olduğu askeri tehditlere yenilerini eklediği belirtilerek, Rusya’nın karşı karşıya olduğu askeri tehlikelerin ve askeri tehditlerin, Rusya’ya, müttefiklerine ve ortaklarına baskı yapma girişimlerinin, Rusya sınırlarına yakın bölgelerde NATO askeri altyapısının kurulmasının, artan casusluk faaliyetlerinin, Rusya’ya karşı büyük askeri birliklerin ve nükleer silahların kullanılmasıyla ilgili çalışmaların yapıldığı tatbikatlar nedeniyle daha da artıyor değerlendirmesinde bulunuluyor. Esasen bu yaklaşım Rusya’nın NATO’yu öncelikli tehdit olarak gördüğünü teyit ediyor.

Diğer taraftan psikolojik enformasyon çabalarının Rusya’nın kendi kültürel egemenliğini kaybetme tehdidini artırdığı belirtilerek, dünya tarihini tahrif etme, tarihi gerçekleri çarpıtma ve tarihsel hafızayı yok etme girişimlerinin ivmelendiği ve Rusya’da etnik ve mezhepler arası çatışmaların kışkırtılmaya çalışıldığına dikkat çekiliyor.

Çin ile tam teşekküllü ortaklık, Hindistan ile imtiyazlı stratejik ortaklık
Rusya’nın dış politika önceliklerinin belirtildiği kısma ayrı bir parantez açılmasında yarar görüyoruz. Asya Pasifik Bölgesi’nde güvenilir bölgesel istikrar ve güvenlik mekanizmaları geliştirilmesi amacıyla, Çin ile tam teşekküllü ortaklık ve stratejik işbirliği yapılmasının hedeflenmesi ve Hindistan ile imtiyazlı stratejik ortaklık kurulması, Rus dış politika vizyonunun öncelikleri olarak ortaya konuyor.

Belgenin sonuç bölümü, “Belirlenen stratejinin uygulanması; Rusya halkının korunmasına, insan potansiyelinin geliştirilmesine, vatandaşların yaşam kalitesinin ve refahının iyileştirilmesine, ülkenin savunma kabiliyetinin güçlendirilmesine, Rus toplumunun birlik ve bütünlüğüne, ulusal kalkınma hedeflerine ulaşılmasına, Rusya’nın rekabet gücünün ve uluslararası prestijinin artırılmasına katkıda bulunacaktır,” tespitleri ile bitiriliyor.

Rusya’nın tepkisi sert olur
Rusya’nın yürürlüğe giren yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin hemen akabinde açıklamalarda bulunan Kremlin Sözcüsü Peskov, Rusya’nın savunma alanındaki kararlılığının rakipleri için giderek daha anlaşılır hale geldiğini, bu nedenle yeni bir Küba Füze Krizi gibi kıyamet senaryoları hakkında konuşmaya gerek olmadığını, açıkladı. Esasen bu açıklama Lavrov’un, “Biz her zaman kendi çıkarlarımızı savunacağız” argümanı ile uyumlu. Rus yetkililerin beyanatlarındaki uyum ve ahenk dikkat çekiyor. Rus diplomasisinin ahenkli hareket ettiği görülüyor.

Sözü geçen ay Karadeniz’de İngiltere ile yaşanan krize getiren Peskov, İngiliz muhribi Defender ile yaşanan olaya benzer durumların tekrarlanması halinde Rusya’nın tepkisinin sert olacağının altını çizdi. ABD cenahından önyargılı ve maksatlı söylemler duyduklarını ve bu durumu tasvip etmediklerini kaydeden Peskov, “Duyduklarımız en fazla, Ruslarla gerekli gördüğümüz konularda konuşacağız ve en önemlisi bir şey olursa onları cezalandıracağız mealinde Soğuk Savaş retoriği benzeri ifadeler. Maalesef Amerika’da Rusya ile iyi ilişkilerden bahsetmek kesinlikle imkânsız” ifadelerini kullandı.

NATO kıtada istikrarsızlaştırıcı bir unsurdur
NATO’nun aynı NATO olduğunu ve farklı bir beklentilerinin olamayacağını belirten Peskov’un NATO’ya ilişkin kullandığı, “NATO ihtilaflar, zıtlaşmalar için yaratılmış bir blok. Şimdi de bu işlevleri yerine getirmeye devam ediyor, zira farklı bir şey için ayarlanmış durumda değil. Kıtaya istikrar getirmiyor, bilakis istikrarsızlaştırıcı bir unsurdur” ifadesi Rusya’nın NATO’ya güvenmediğini açıkça ortaya koyuyor.

Buna karşın Peskov’un, “Rusya her zaman NATO ile yapıcı ilişkiler kurma yönündeki ilgisini korumuştur. NATO ile de konuşmak mümkün ve gereklidir, zira kendi endişelerinizi ancak diyalog yoluyla muhataplarınıza doğru bir şekilde iletebilirsiniz” çıkışı, Lavrov’un açıklamalarını tamamlar bir görüntü veriyor.

Bazı Avrupa ülkeleri kıtadaki gerilimi kışkırtıyor
Avrupa’da paradoksal bir durumun geliştiğine dikkat çeken Peskov’un, Avrupa’ya sonradan katılan bir kısım Avrupa ülkesinin kıtadaki gerilimi kışkırttıklarını vurgulamasını da not etmekte yarar var. Bu açıklama esasen Rusya optiğinden bakıldığında olağan şüphelileri ortaya koyuyor.

“Örneğin Baltık ülkelerini ele alalım. Bu ülkeler Amerikan savaş uçaklarını kabul ediyor, yabancı askeri birlikleri oraya davet etmek, sınırlarımıza yaklaştırmak için mümkün olan her şeyi yapıyor, her gün Rusya’da tehlike gördüklerini ve bu tehlikeyi kendi üzerlerinde hissettiklerini ifade ediyorlar” değerlendirmesinde bulunan Peskov’un, NATO ile diyalog girişimlerine karşın gündem dayatmasıyla karşı karşıya kaldıklarını, bu durumun diyaloğu imkânsız hâle getirdiğini vurgulaması, Avrupa marjında Rusya’nın şeytanlaştırılması gayretlerine cevap olarak okunabilir.

Ez cümle; Rusya diyaloğu yeniden başlatma girişimlerinde bulunan taraf olarak kendisini konumlandırırken, maruz kaldığı gündem dayatma girişimlerinin diyalogu imkânsız hâle getirdiğini ortaya koyuyor. Avrupa’yı aklıselime davet eden Rusya, ABD güdümündeki Avrupa devletlerine dikkat çekiyor.

Karadeniz’e dikkat
Uzun zamandır Karadeniz’e temas ederek dikkatinizi bölgeye odaklamaya çalışıyoruz. Karadeniz’in yeni bir kriz bölgesine evrilebileceği endişesini sıklıkla dile getiriyoruz. Nitekim haziran ayında NATO, Ukrayna evsahipliğinde Karadeniz’de Rusya’ya karşı gövde gösterisi bağlamında Sea Breeze Tatbikatı’nı düzenledi. Bölgeyi ansızın yay gibi geren Tatbikat katılan ülkelerin çokluğu ve teksif edilen kuvvetin büyüklüğü ile dikkat çekti.

Karadeniz’deki varlığını artırmayı öngören ABD’nin Karadeniz’e kıyısı olan Bulgaristan, Romanya, Ukrayna ve Gürcistan ile tesis ettiği yakın işbirliği, gelişmeleri yakından takip etmemizi zorunlu kılıyor. Karadeniz’de etkin olmak ve hegemonya tesis etmek isteyen ABD öteden beri bölgedeki kısıtlamalara karşı çıkıyor, kuşkusuz bu durumun arka planında Montrö Sözleşmesi var.

Bu arka plan çerçevesinde henüz haziran ayının yoğun zirveler ayı gündemi değerlendirilirken İngiliz Defender harp gemisinin Kırım açıklarında Rusya’nın uyarı ateşine maruz kalması dikkatleri Karadeniz’e çekti. Kırım çerçevesindeki suları kendi karasuları olarak değerlendiren Rusya, olayı açık bir provokasyon olarak nitelendirdi.

Bu hadiseden hemen sonra Karadeniz’de başlayan Sea Breeze Tatbikatı’na 32 ülke, 40 harp gemisi, 40 savaş uçağı ve yaklaşık 5 bin askerin katılması bölgede gerilimi daha da tırmandırdı. Tatbikata; Japonya, Güney Kore ve Brezilya gibi uzak coğrafyalardan ülkelerin katılması da dikkat çekti. Küresel satrançta ülke pozisyonlarını göstermesi bakımından öne çıkan bu gelişme ABD’nin stratejik ortaklarını göstermesi bakımından da öne çıkıyor.

Üçüncü dünya savaşı mı?
Tatbikatın ertesinde açıklamalarda bulunan Putin, ülkesinin kırmızı çizgilerini net olarak ortaya koydu. İngiliz Defender savaş gemisine yapılan uyarı ateşini hatırlatan Putin, “Bu olay, Cenevre’de ABD ile yapılan Zirve’den yalnızca birkaç gün sonra gerçekleşti. Cenevre’deki Zirve’nin ardından Kırım’da savaş gemisinin yer aldığı bir provokasyonu neden yaptılar? Nedeni açık, Kırımlıların görüşüne saygı duymadıklarını göstermek için. O gemiyi batırsaydık bile dünya, üçüncü dünya savaşının eşiğine gelmezdi ifadelerini kullandı.

Açıkça görüleceği üzere Putin, Karadeniz’de provokasyonların sürdürülmesi durumunda gerekli karşılığı vereceklerini, son kertede sıcak çatışmaya girebileceklerini, dahası “gemi dahi batırabileceklerini” ifşa etmiş oluyor. Böylesi bir açıklamanın duygusal bir saikle yapıldığını beklemek saflık olur. Yazının başında da belirttiğimiz üzere Rus diplomasisi senkronize bir şekilde kırmızı çizgilerini her seviyede ortaya koyuyor.

Bölge dışı aktörler Karadeniz’de suni olarak gerilimi körüklüyor
Karadeniz’i gündemde tutmaya devam eden Rusya’nın bir diğer hamlesi Rusya Dışişleri Bakanlığı’ndan geldi. Karadeniz’de bölge dışı aktörlerin gerilimi suni olarak körüklediğini, Moskova’nın Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin uygulanmasını yakından takip edeceğini duyuran Bakanlık, Türkiye’nin bu konuda özel bir rol üstlenmiş olduğunu vurguladı.

Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin yıl dönümü vesilesiyle yapılan açıklamada, “Karadeniz’de bazı bölge dışı aktörler gerilimi suni olarak körüklerken, Montrö Boğazlar Sözleşmesi hükümlerinin katı bir şekilde uygulanmasını sağlama görevinin oldukça güncel olduğu düşüncesindeyiz. Bu konuda savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçişini kontrol etme hakkına sahip olan Türkiye özel bir rol üstlenmiş durumda. Transit sırasında azami tonaj kısıtlamasının yanı sıra Karadeniz’deki kıyı dışı güçlere ait savaş gemilerinin o bölgede bulunma süreleri dâhil olacak şekilde, Sözleşme hükümlerinin nasıl uygulandığına ilişkin durumu yakından izlemeye devam edeceğiz,” ifadeleri kullanıldı.

Türkiye’nin İstanbul Kanalı’nı inşa etme planlarına da değinilen açıklamada, Moskova’nın Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne uyulması konusunda Ankara ile düzenli bir diyalog sürdürdüğü vurgulanarak “Sözleşme ile tesis edilen uluslararası hukuki düzenlemeye alternatif görmüyoruz. Karadeniz Bölgesi’nde, özellikle askeri deniz seyrüseferinde istikrar ve güvenliğin kilit faktörlerinden biri olarak Sözleşme’nin önemini vurguluyoruz,” tespitinde bulunuldu.

Sözleşmeye uygun olarak tesis edilen hukuki düzenlemenin istikrarıyla tüm tarafların eşit derecede ilgilendiklerini ve söz konusu düzenlemeye uyulması konusunda sorumlu bir yaklaşım benimsemeye devam edeceklerini kaydeden Rus Dışişleri, “Bu bölgenin sorumlu ülkeleri olarak, bu sözleşmenin doğru uygulanması konusunda Türkiye ile çeşitli düzeylerde düzenli görüş alışverişinde bulunuyoruz,” vurgusu yapıldı. Kuşkusuz bu açıklama ile sadece bölge dışı aktörlere değil, Türkiye’ye de kuvvetli bir mesaj verildi.

Karadeniz’de olası bir gerginlikte NATO’nun kazanma şansı yok
Dönem içinde içeriği itibarı ile dikkat çeken Karadeniz’e ilişkin diğer bir değerlendirme ABD menşeli askeri analiz dergisi The National Interest’den geldi. Rusya’nın Kırım’ı kazanmasından sonra Karadeniz Bölgesi’nde güçlenmesinin olası bir savaşta NATO’ya hızlı ve inandırıcı zafer şansı bırakmadığını belirten değerlendirmede, NATO güçlerinin bölgede destek bekleyemeyeceklerine dikkat çekildi.

Yazıda Türkiye’ye yapılan atıf ABD tarafından verilen bir mesaj mahiyeti taşıyordu. Büyük bir Karadeniz gücü olarak tanımlanan Türkiye’nin, Moskova ile daha yakın askeri-ekonomik ilişkiler geliştirmek isterken, ittifakın güvenlik hedeflerini sekteye uğratan bir NATO üyesi olarak itham edildiği görüldü.

Her ne kadar Ukrayna, Romanya ve Gürcistan’ın ABD unsurlarına liman erişimi ve deniz geçişi sağlayabileceği ve bu ülkelerin tutumlarının neredeyse kesin olduğu, belirtilen değerlendirmede, bu ülkelerin önemli askeri katkıda bulunmak için gerekli deniz yeteneklerinden yoksun oldukları vurgulandı.

Stratejik kırılma Karadeniz’de olacak
Türkiye’nin stratejik açmazları ve tercihleri her geçen gün taşınması zor bir yük haline geliyor. Türkiye’nin milli çıkarlarının dikte ettiği başlıkların tümü birbiri ile ilintili ve maalesef münferiden ele alınma olasılıkları yok. Adeta bir domino etkisine sahip tüm bu başlıklar her geçen gün daha da iç içe geçiyor. Karadeniz bunlardan sadece bir tanesi ama belki de en önemlisi. Kırılma burada olacak. Türkiye’nin Karadeniz özelinde uygulayacağı stratejilerin ve yönelimlerin kuşkusuz Ege, Doğu Akdeniz, Suriye, Libya, Kıbrıs, Kafkasya ve Orta Doğu’ya yönelik kaçınılmaz komplikasyonları olacak.

Batı optiğinden bakıldığında Türkiye, Rusya ile daha yakın askeri-ekonomik ilişkiler geliştirmek isteyen lâkin ittifakın güvenlik hedeflerini sekteye uğratan bir NATO üyesi olarak itham ediliyor. Buna karşın Rusya, Türkiye’yi NATO üyeleriyle ortaklık ilişkileri kurmanın mümkün ve gerekli olduğunun bir örneği olarak lanse ediyor. Nitekim Peskov, bu durumu NATO’daki tartışılmaz disipline rağmen İttifaka üye olan ülkelerin dahi bölgesel güvenliğin sağlanması bağlamında egemenliklerini koruyup ilkesel tutum izleyebileceklerinin bir kanıtı olarak tarif ediyor. “Türkiye ile ilişkilerimiz çok önemli ve söz konusu ilişkiler daha ziyade bölgemiz için istikrar kazandırıcı nitelikte” yorumunu yapan Peskov, ülkemizin açmazlarını daha da derinleştiriyor.

Manevra alanı daralan Türkiye
Ekonomik kırılganlığın manevra alanını daralttığı Türkiye’nin dikkati Karadeniz’e çekilmeye çalışılırken, Ege ve Doğu Akdeniz’den uzaklaşmamız isteniyor. Yunanistan’ın her türlü provokasyonu denediği, yaz dönemi moratoryumunu alenen ihlâl ettiği mevcut konjonktürde Ege’nin dahası Doğu Akdeniz ve Libya’nın esamesi okunmuyor. Doğu Akdeniz’de arama ve sondaj faaliyetlerini askıya alan ülkemiz Kıbrıs özelinde beklenen kararlı adımları atamıyor.

Dışında bırakıldığımız Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na AB ve Dünya Bankası’nın gözlemci sıfatıyla katılım başvurusu yaptığı, Yunanistan’ın Bingazi Konsolosluğu’nu açtığı, Mısır’ın Doğu Akdeniz’de Libya sınırının dibinde Gargaub Deniz Üssü’nü aktive ettiği ve açılış törenine Yunanistan Genelkurmay Başkanı, GKRY Savunma Bakanı ve BAE Veliaht Prensi’nin katıldığı, ABD’nin Afganistan’dan sonra Katar’da bulunan üslerini kapatarak Ürdün’e naklettiği, Suriye’de Kürtlerle işbirliğini derinleştirdiği, BMGK’nin Kıbrıs’a yönelik kabul edilemez ve yanlı açıklamalar yaptığı mevcut konjonktürde yaklaşan tehlikelerin farkında mıyız? Eğer öyleyse soralım ve bitirelim: Afganistan milli çıkarlarımız bağlamında sıralamanın neresinde?

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın