5’inci Savunma Sanayi Buluşmaları düzenlendi

MDN İstanbul

SAHA İstanbul ve İstanbul Sanayi Odası (İSO) işbirliğinde “5’inci Savunma Sanayi Buluşmaları” etkinliği 17 Ekim 2023 Salı günü İstanbul Swiss Otel The Bosphorus’da gerçekleştirildi

T.C. İstanbul Valisi Davut Gül’ün de katılım gösterdiği etkinlik, Savunma Sanayii Başkanı Profesör Haluk Görgün, İSO Başkanı Erdal Bahçıvan ve Saha İstanbul ve Yönetim Kurulu Başkanı İstanbul Haluk Bayraktar’ın açış konuşmalarıyla başladı. Savunma Sanayii Başkanı Profesör Haluk Görgün’ün konuşmasında öne çıkan satır başları şu şekildeydi:

“Savunma sanayi alanında en gelişmiş on ülke arasına girme hedefine her gün adım adım yaklaşıyoruz”

Sanayi olmadan ekonomik güçten bahsetmemiz mümkün değil. Günümüzde savunma sanayimiz; özgün ürünleri, ihracatı, ana yüklenicileri, alt yüklenicileri, kobileri, araştırma kurumları, üniversiteleriyle en önemli sektörlerimizin başında gelmektedir. Ülkemiz savunma sanayi alanında artık bir pazar değil, güçlü bir aktör hâline gelmiştir. Her platformda ifade ettiğimiz gibi en büyük hedefimiz savunma sanayide tam bağımsız Türkiye olmaktır. Geniş ekosistemimiz ile bu hedefe ulaşabilmek için çalışmalarımıza gece gündüz durmaksızın devam ediyoruz. Türkiye yüzyılı çerçevesinde ülkemizin dünyada savunma sanayi alanında en gelişmiş on ülke arasına girme hedefine her gün adım adım yaklaşıyoruz. Savunma sanayi ürünlerimizi dünyanın ilgiyle takip ettiğini biliyoruz. Küresel güç dengesinin unsurlarından biri olan Türkiye her zaman barış ve işbirliğinden yanadır. Başkanlık olarak Türk savunma sanayinin son yirmi senede kazandığı yetenek ve bilgi birikimini dost ve müttefik ülkelerle işbirliğini geliştirerek ilerletmeyi hedefliyoruz. Bizler, dost ve müttefiklerimizin ihtiyaçlarını karşılamak, sorunlarını çözmek için bir seferlik değil, ömürlük ilişkiler kurmak üzere çalışıyoruz. Dost ülkelerle kurulan ekonomik ilişkilerin de ülkemizin imajını olumlu yönde desteklediğini biliyoruz. Aynı azim ve kararlılıkla devam ettiğimiz sürece on yıl içerisinde savunma sanayi alanında dünyanın en önemli ülkelerinden biri olacağımıza yürekten inanıyorum.


Savunma sanayide tam bağımsızlık hedeflerimize ulaşmak için sektörde faaliyet gösteren yan sanayi ve kobilerin geliştirilmesi, teknolojik yeniliklerin ve rekabet edilebilirliklerin artırılmasına yönelik çalışmalarımıza hızla devam ediyoruz. Bu kapsamda sanayimizin mevcut kabiliyetlerini, tüm ülkeyi kapsayacak şekilde belirlemek ve endüstriyel yetkinliği geliştirmek için Savunma Sanayi Yetenek Envanteri (YETEN) Projemizi yürütüyoruz. Ayrıca Endüstri Yetkinlik Değerlendirme ve Destekleme Programı (EYDEP) ile firmalara eğitim, danışmanlık ve rehberlik destekleri odaklı mali yardım sağlamaya devam ediyoruz. Savunma sanayi sektöründe faaliyet gösteren kobilerle aynı tüm firmalara yönelik olarak Savunma Sanayi Yatırım Ve Geliştirme Faaliyetlerini Destekleme Programı kapsamında finansal destek sağlamayı sürdürüyoruz. Teknolojik olarak birbirini destekleyecek sektörlerde çoklu kullanımı yaygınlaştırarak millî teknoloji hamlesini hızlandırmaya gayret ediyoruz.

İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkanı Erdal Bahçıvan ise açış konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

“Türkiye Cumhuriyeti, ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ ilkesi doğrultusunda barışa önem verdiği gibi ülkemizin savunması ve güvenliğine de önem veriyor”

Savunma Sanayi Buluşmaları’nın beşincisini gerçekleştiriyoruz. Bunu, Cumhuriyetimizin 100’üncü yılını kutlarken yapıyor olmamızı da çok kıymetli ve anlamlı buluyorum. Ülkemizin güvenli yarınları için çok kıymetli sonuçlar elde edeceğimize inanıyoruz. Biliyoruz ki savunma sanayimiz geliştikçe yarınlarımıza daha güvenli bakacağız. İSO ve Saha İstanbul olarak uzun yıllardır örnek bir işbirliği gerçekleştiriyoruz. Son derece dinamik bir alan olan savunma sanayideki gelişmeler giderek çok hızlı ve köklü bir hâle geliyor. Ezberlerin, demode tutum ve yaklaşımların çağın gereği olarak kendine alan bulamayacağı bu sektörde yeni fikirlere açık olmak hayati öneme sahip. Türkiye bu açıdan çok ciddi bir dönüşüm yaşıyor. Ülkemizin savunma sanayi alanında son yıllarda sahip olduğu başarı grafiği haklı olarak hepimizi gururlandırıyor. İstanbul Sanayi Odası olarak inanıyoruz ki sanayimizin diğer konuları savunma sanayiyle ne kadar işbirliği ve iletişim içinde olursa ülkemiz o kadar kazançla çıkacaktır.



Küreselleşen dünya tüm insanlığa ve biz sanayicilere çok büyük fırsatlar sunarken birçok tehditle de bizi karşı karşıya bırakıyor. Saldırılar, doğal afetler, iklim krizleri ciddi tehditler olarak ülkelerin karşısında duruyor. Yoğunlaşan teknolojik ve jeopolitik rekabetin bu etkileri daha da derinleştirdiğini görüyoruz. Bugün jeopolitik gerilimler maalesef azalmak yerine artıyor ve her geçen gün daha da kritik hâle geliyor. Bu da silâhlanmayı beraberinde getiriyor ve savunma sanayinin önemini kanıtlıyor. Özellikle son zamanlarda Ukrayna’dan sonra Kafkasya’daki kritik durum, Filistin – İsrail bölgesinde yaşanmakta olan savaşlar toplumlarda endişeleri artırıyor. Terör ve şiddeti ilkesel olarak reddediyoruz. Kimden, ne şekilde gelirse gelsin kabul edilemez. Bu noktada şunu önemle vurgulamak isterim ki, Türkiye’nin kriz yaşanan coğrafyalarda insan hayatını, barışı ve huzuru öncelikli kılan yaklaşımı, her geçen gün daha da önemli hâle gelmekte. Son yıllarda yaşananları çok geniş bir perspektiften değerlendirmeliyiz. Küresel hâkimiyet mücadelesi giderek tehdit eder bir hâle yükseliyor. Aktörleri, coğrafyaları, çatışan çıkarları çok iyi analiz etmeliyiz. Şunu hiç unutmayalım ki, uluslararası ilişkilerde sürekli dostluklar olmadığı gibi sürekli düşmanlıklar da yoktur. Ülkemizin menfaati her şeyin önünde gelmektedir. Ülkelerin kendi ürettikleri teknojilerle var olmalarının güvenliklerini sağlamalarının önemini de güncel olaylar vesilesiyle tekrar gözlemliyoruz. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden beri Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi doğrultusunda barışa önem verdiği gibi ülkemizin savunması ve güvenliğine de büyük önem veriyor. Bu çerçevede savunma sanayi alanında Ar-Ge çalışmaları, yeni model arayışları ve yeni işbirlikleri ve yeni nesil tedarik stratejileri gündemimizi oluşturuyor. Bugün Türk savunma sanayi; yüklenicileri, üniversiteleri, araştırma kurumları, ihracatı, geliştirdiği yerli ve millî teknoloji ürünleriyle artık ülkemizin en önemli sektörlerinden biri konumundadır. Bu başarılar savunma sanayiyle sınırlı kalmayacaktır ve kalmamalıdır. Önemle vurgulamak istiyorum ki, bu başarılı noktaya gelmek hiç kolay olmadı. Bu sürecin arkasında güçlü bir vizyon, takdire şayan zihinsel ve fiziksel emek var.

Millî duygular ve millî hassasiyetlerin küresel ölçekte öneminin arttığı bir dönemdeyiz. Türkiye Cumhuriyetimizin yüzüncü yılını büyük bir coşkuyla kutluyoruz. Böyle anlamlı bir yılda savunma sanayimizin kaydettiği başarıyı görmek hepimiz için ayrı mutluluk verici bir olay. 2022 yılı itibarıyla savunma sanayi ve havacılık ciromuzun 12 milyar doları aşmış olması, sektördeki istihdamın her geçen gün artarak 81 bini aşması mutluluk verici. Diğer yandan savunma sanayi sektöründeki ihracatımızın her yıl önemli ölçüde artmasını da gururla takip ediyoruz. Sektörümüzün 2023 yılı ilk dokuz ayında 3,8 milyar dolarlık ihracatı gerçekleştirmiş olmasını da takdirle karşılaşıyoruz ve gurur verici buluyoruz. 2023 yılında dört savunma sanayi şirketimizin dünyanın ilk yüz firması arasında yer almasını global gurur kaynağı olarak görüyoruz. Son dönemde savunma sanayide kuruluşlar arası önemli haberler almayı da büyük bir memnuniyetle karşılamaktayız. Geçen hafta Birleşik Arap Emirlikleri’nin en büyük savunma ve havacılık şirketleri grubu EDGE ile SAHA İstanbul arasında imzalanan anlaşmanın teknolojik gelişmeler noktasında büyük bir kadraj ve sadece savunma sanayi için değil, tüm sanayicilerimize önemli bir fırsat getireceğine inanıyoruz.

Saha İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Bayraktar ise açış konuşmasında şunları kaydetti:

“Geleceğin teknolojilerine ve araçlarına yatırım yapıyoruz”

Savunma sanayi ekosistemini genişletmek ve yeni işbirlikleri geliştirmek amacıyla düzenlediğimiz “Cumhuriyetimizin Yüzüncü Yılında Savunma Sanayimizin Yeri” konulu panelimizin geçmişten elde edilen tecrübelerle geleceğe ilham vereceğine inanıyorum. Firmalarımızın yapacağı işletmeden işletmeye toplantıların da verimli geçmesini temenni ediyorum. Türkiye son yirmi yılda savunma sanayinde dışa bağımlılığını azaltarak kendi insan ve akıl gücünü kullanarak geliştirdiği oyun değiştiren teknolojilerle ihracatta rekor seviyelere ulaştı. Binden fazla firmasıyla millî teknoloji hamlesinin en büyük destekçisi konumundaki SAHA İstanbul bu hedefin gerçekleşmesinde önemli bir rol oynadı. Ülkemiz geçtiğimiz 20 yılda insansız hava araçlarından kara araçlarına, gemilerden orta ve uzun menzilli roket ve füzelere, hassas mühimmatlara ve elektronik harp teknolojilerine kadar geniş bir yelpazede dünya standartlarında ürünler ve yetenekler geliştirdi. Savunma sanayinde bugünün ihtiyaçlarını karşılamanın ötesinde geleceğin teknolojilerine ve araçlarına yatırım yapıyoruz. Dünyanın dört bir yanına jet platformlar ve sistemler ihraç eder hâle geldik. Savunma sanayi ihracatı, ülkemize diplomatik anlamda da katkı sunuyor ve ülkemizin dost ve müttefik ülkeler ile ilişkilerin güçlenmesini sağlıyor. Bağımsızlığımızı koruyabilmek ve geleceğimizi güvence altına alabilmek adına yüksek teknoloji geliştirmeyi sürdürmeliyiz.



Yeni gelişen teknolojilere yatırım yapan, gelişim ekosisteminde yer alan, nitelikli ve hızlı büyüme trendine sahip firmalarımız var. Firmalarımızın kabiliyetlerini geliştirebilmesi için SAHA İstanbul olarak çaba gösteriyoruz. Firmalarımızı bir araya getiriyor, geliştirme ve üretim sürecinin ortak çalışmanın sinerjisinden faydalanmaları için projeler üretiyoruz. Açış konuşmalarının ardından ‘Cumhuriyetimizin 100’üncü Yılında Savunma Sanayimizin Dünyadaki Yeri’ başlıklı bir de panel düzenlendi. Millî Savunma Bakanlığı Bakan Yardımcısı Dr. Celal Sami Tüfekci moderatörlüğünde gerçekleşen etkinlik panelinde BMC İcra Kurulu Başkanı Prof. Dr. Murat Yalçıntaş, Roketsan Genel Müdürü Murat İkinci, SSB Başkan Yardımcısı Prof. Dr. İhsan Kaya ve STM Genel Müdürü Özgür Güleryüz konuşmacı olarak yer aldı. Tüfekci, tüm konuşmacılara, “Savunma Sanayi Başkanlığımız liderliğinde savunma sanayinin tüm ekosisteminin katkılarıyla yerli ve millî ürünlerin ortaya çıktığı bir dönüşüm sürecine ülke olarak hep birlikte şahit oluyoruz. Bu dönüşüm sürecinin nasıl vizyonlarla, hangi politikalarla bugünlere taşındı? Türkiye yüzyılı vizyonunda savunma sanayinde nasıl bir rotada yol alınacak? Dünyada hedeflediğimiz yer neresidir?” sorusunu yöneltti. SSB Başkan Yardımcısı Prof. Dr. İhsan Kaya bu soruya şu şekilde yanıt verdi:

‘Ben de yapabilirim’ özgüveninin oluşmasının uzun vadede insan kaynağı sağlayacağına inanıyorum”

Cumhuriyet dönemindeki Türk savunma sanayine değindiğimiz zaman karşımıza bazı kritik isimler çıkıyor. Bunların başında Vecihi Hürkuş, Şakir Zümre, Nuri Killigil, Etimesgut Uçak Fabrikası tarzındaki çalışmalar geliyor. 1950’li yıllara yaklaşıldığında Makine ve Kimya Endüstrisi’nin kurulması, Kıbrıs Barış Harekâtı gibi dönüm noktaları var. 1970’li yıllarda ASELSAN’ın, İŞBİR’in, TUSAŞ’ın kurulumu kritik dönüm noktaları. 1980’lerden itibaren yavaş yavaş hazır alımın yerini ortak üretime bırakmasıyla beraber TUSAŞ motor sanayinin ve ROKETSAN’ın kurulması ortak üretim ve yönetim yönünde bazı çalışmaları ön plana çıkartıyor. 1990’lara yaklaşıldığında STM’nin, Türk Havacılık Uzay Sanayi’nin kurulması, tüm bunlarla birlikte paralellik gösterecek ve ekosistemin diğer ayağını da sağlayacak şekilde kümelenme çalışmalarının olması, 2015 yılında SAHA İstanbul’a benzer bir misyon ve vizyonla Ankara Uzay ve Havacılık İhtisas Organize Sanayi’nin kurulması gibi kırılmalar oldu. 2017 ve 2018 yıllarında temel anlamda bir düşünsel devrim de yaşanıyor. İki şey çok kritik. Birincisi; teknofestlerle millî teknoloji hamlesinin başlayıp ‘ben de yapabilirim’ özgüveninin özellikle gençlerde oluşmasının uzun vadede insan kaynağı sağlayacağına inanıyorum. Bir diğer gelişme, 2017- 2018 yıllarında Savunma Sanayii Başkanlığımızın tamamen Cumhurbaşkanlığı ünitesine bağlanması biraz daha rahat hareket alanı bulması ve buna bağlı olarak sektöre liderlik etme pozisyonunun güçlenmesi göze çarpıyor.



Gelecek beş yılı planlayacak şekilde bir stratejik plan hazırlığımız da var. Bu stratejinin amacını da sürdürülebilirlik olarak belirledik. Savunma sanayinin gelmiş olduğu noktadan hareketle bu eğilimi nasıl sürdürebiliriz, çığır açan teknolojiler, dijital dönüşüm, savunma sanayide çıkan ürünlerin özellikle finansal yapının da güçlendirilmesi anlamında sivil sektörde kullanımının önemi gibi konuları ele alacağız. Sektörün temel süreçlerini yürütürken faaliyetlerini dijital ortamda gerçekleştirmesi ihracat, finansal kaynaktan ve sanayileşme noktasında stratejik planımızı ortaya koyup o çerçevede önümüzdeki yılları planlamayı düşünüyoruz.

BMC İcra Kurulu Başkanı Prof. Dr. Murat Yalçıntaş’ın Tüfekci’nin sorusuna verdiği yanıtta öne çıkanlar şu şekildeydi:

“Ürünlerimiz rakiplerimizin ürünlerine nazaran çok daha modern ve üstün”

BMC, 1960 yılında kurulmuş bir otomotiv firması ve kara araçları üretiyor. Hem sivil hem de askerî kara araçları üretiyor. Sivil kara araçlarında otobüs ve kamyon üretimi var. Askerî araçlarda da zırhlı araçlar üretiyor. Bana bu konuda en çok neden hem askerî hem de sivil araç üretildiği soruluyor. Dünyadaki rakiplerinize baktığınız zaman BMC’yi nerede konumluyoruz? Dünyada bizim rekabet ettiğimiz firmalar; FIAT, Renault, GM. Bunların hem sivil üretimleri hem de askerî üretimleri var. Eğer herhangi bir savunma sanayi firmasının sivil üretimi yoksa normalde sürdürülebilirliğini devam ettirmesi zor. Çünkü savunma sanayinde sadece bir tane müşteri vardır. O da devlettir. Devlet de bugün alabilir, yarın şartlar değişir almayabilir veya devletin o dönem önemli bir projesi vardır ama daha sonraki süreçte projesi olmaz ve alım yapmayabilir. Bir firmanın hayatiyetini sürdürebilmesi için düzenli bir işe ihtiyacı var. Bu yüzden savunma sanayinde çalışan her firma mutlaka ama mutlaka sivil sektörüne hitap eden bir ürün geliştirir ki devlet projeleri olmadığı zaman hayatiyetini devam ettirebilsin. Birincisi biz de global bir firmayız. 2022 yılında bizler Türkiye’nin askerî kara aracı ihracatında birinciydik. İhracatın yüzde 45’ini gerçekleştirdik. Savunma ve havacılığa baktığınızda da ihracatta dördüncüyüz. Az önce saydığım gruplar, uluslararası dev gruplar. Biz de uluslararası bir grubun parçasıyız. Ayrıca BMC olarak geniş bir kültüre sahibiz. Birçok yeni araçlar geliştiriyoruz. Bunlar, az evvel saydığım firmalarla ortak yönlerimiz. Peki farkımız ne? Farkımız ölçeklerde. Yani bu saydığım firmalar bizden çok daha büyük. Biz hem Türkiye savunma sektörü hem BMC olarak hızlı büyümemize rağmen henüz aramızda belli bir mesafe var. Bunun sebebi de aslında Türk savunma sanayi tarihinde yatıyor. Hocam (İhsan Kaya) çok güzel özetledi. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yılları Türkiye savunma sanayinin üretim yaptığı yıllardı. 1950’li yıllarda Türkiye, savunma sanayideki üretimini durduruyor. Bu, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’na kadar devam etti.



Ne zaman ki biz Kıbrıs Barış Harekâtı’nda stratejik ortak zannettiğimiz ülkelerin bize tüm savunma yardımlarını durdurduğunu gördük ve ne zaman ki Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin zora düştüğünü gördük o zaman Türkiye olarak savunma sanayiye yatırım yapmaya başladık. Bu yıllardan sonra iki siyasi irade Türkiye’de savunma sanayiyi kökten değiştirdi. Birincisi; rahmetli Özal’dır. Kendisini minnetle anıyorum. Biz BMC olarak askerî kamyon üretimine de 1980’li yıllarda girdik. İkinci siyasi irade de Sayın Cumhurbaşkanımızın başını çektiği bugünün bugünün siyasi iktidarıdır. Bakanımızın sorusuna geri dönecek olursak Bizim Türk savunma sanayinde BMC olarak genel durumumuz bu. İyi bir noktadayız. Hızla da büyüyoruz ama dediğim gibi aramızda bir ölçek sorunu var. Bunun avantajı da var, dezavantajı da. Yabancı rakiplerimizin avantajı, bizden yıllar evvel başladıklarından pazara daha fazla hâkim olmaları. Bizim avantajımız, 2020’li yıllardan itibaren özellikle yerli ve millî olarak ürün gerçekleştirmeye başladığımızdan bizim ürünlerimizin onların ürünlerine nazaran çok daha modern ve üstün olması. Ben ne zaman uluslararası savunma sanayi fuarına katılsam Türk savunma sanayisinin bir temsilcisi olmaktan çok büyük gurur duyuyorum. Her yabancı, ürünlerimizin kendi ürünlerinden daha üstün olduğunu anlatıyor. Bunun üç tane sebebi var. Birincisi; teknolojik açıdan iyi olmamız, ikinci sebebi; Türk Silâhlı Kuvvetleri. Türk Silâhlı Kuvvetleri bugün tartışmasız dünyanın en muharip ordularından biridir ve Türk Silâhlı Kuvvetleri, Türk savunma sanayisinin ürünlerini bizzat alanda kullanıyor. Alanda kullanıyor olması demek bu ürünlerden düzenli olarak geri bildirim veriyor olması demek ve biz bu geri bildirimlerle ürünlerimizi savaş alanında daha iyi kullanılabilir hâle getirmeye çalışıyoruz. Yabancı ürünlerin çoğu estetik olarak daha iyi görünüyor ama bu ürünlerin hiçbiri bizim ürünlerimiz kadar savaş alanında test edilmiyor. Bu yüzden bir yabancı, sanayi ürün almak istediği zaman ilk sorduğu soru şu oluyor: Türk Silâhlı Kuvvetleri bu ürünü kullanıyor mu? Üçüncü sebep ise Savunma Sanayii Başkanlığı. Bugün tüm alımları Savunma Sanayii Başkanlığı yapıyor.

Roketsan Genel Müdürü Murat İkinci’nin soruya verdiği yanıtta şu ifadeler yer aldı:

“Yurtdışından herhangi bir şekilde icazet almak zorunda kalmıyoruz”

Roketsan bildiğiniz gibi ülkemizin güdümlü mühimmat füze ve roket teknolojileri konusundaki en önemli kuruluşu. Şu anda Silâhlı Kuvvetlerimiz başta olmak üzere dost ve kardeş ülkeler olarak belirttiğimiz ülkelerin mühimmat ve roket füze ihtiyaçlarını karşılamaya gayret gösteriyoruz. Özellikle son yıllardaki ihracatta atılımıyla da dünya pazarında da çok ciddi bir şekilde yer bulmaya başladı ve bundan sonraki aşamalarda da bunun ciddi bir artışla devam edeceği kanaatindeyiz. Roketsan’ın diğer rakip kuruluşlarla kıyaslamasına geçmeden önce bulunduğumuz durumun analizini yapmakta fayda görüyorum. Bizim öncelikli olan noktamız Türk Silâhlı Kuvvetlerimizin kendi ihtiyaçlarını yerli ve millî teknolojilerle karşılayabilmek ve yurtdışına minimum bağımlı teknolojiyi geliştirmek. Türkiye bu sınavı aslında her anlamıyla çok başarılı bir şekilde verdi. Ülkemize özellikle son yıllarda uygulanan ambargo neticesinde Silâhlı Kuvvetlerimiz ana unsur olarak çok şükür ki bizim şirketlerimizin ürettiği ürünlerle sahada çok başarılı. Bütün kritik operasyonlarımızı kendi yerli ve millî sistemimizle gerçekleştiriyoruz. Bu bize iki anlamda çok büyük güç veriyor. Birincisi, operasyonları yaparken yurtdışından herhangi bir şekilde icazet almak bu ürünleri kullanma noktasında kısıtlamalara katlanmak zorunda kalmıyoruz. İkincisi ise sahadaki o tecrübeyi Silâhlı Kuvvetlerimizin kullanırken elde ettiği tecrübeyi ürünlerimize yansıtabiliyoruz. Bu da her koşulda sistemlere ulaşmanızı sağlayabilen çok güzel bir geri beslemeyi beraberinde getiriyor.

Bizim Silâhlı Kuvvetlerimiz bizim sistemlerimizi çok başarılı bir şekilde kullanıyor. Bizim mühendislerimiz de Silâhlı Kuvvetlerimizin daha iyi kullanabilmesi için ne yapabiliriz gayreti içerisinde dünya ile rekabet hâlinde teknolojileri geliştiriyor. Geliştirmiş olduğumuz teknolojileri tamamı ile yerli ve millî imkânlarla yapmaya çalışıyoruz. Ancak bulunduğumuz noktadaki en büyük gücümüz bizimle beraber hareket eden ekosistemimiz. Yani tedarik zincirimiz. NATO’daki iki ay önceki toplantıda şunu yakından gördük. Avrupa’da ve Amerika’da aslında özellikle savunma tedarik zincirine çok büyük sıkıntılar yaşanıyor. Türkiye’nin bu konudaki en büyük artısı canlı dinamik bir tedarik zincirinin ayakta tutacak başarıyı gösterecek olması. Burada tabii Savunma Sanayi Başkanlığımızın, Millî Savunma Bakanlığımızın, Sanayi Bakanlığımızın, TÜBİTAK gibi enstitülerin çok büyük katkıları var. Türk savunma sanayine baktığımızda Roketsan özelinde bizim rekabette öne çıkan artılarımız, birincisi güçlü tedarik zincirimiz. Gerçekten bizi destekleyen, bizimle birlikte hareket eden, verdiğimiz işlere adapte olan teknoloji geliştiren bir tedarik zincirimiz var. Ar-ge yapan ve hava savunma füzesinden tank savar füzesine, uzay teknolojisine kadar her konuda Ar-Ge’sini kendi içerisindeki bilgi birikimiyle gerçekleştiren çok genç bir mühendis kadromuz var. Bu teknolojiyi kullanan ve bu teknolojiyle başarı elde edip geri bildirim gönderen bir Silâhlı Kuvvetlerimiz var. Bu üçü aslında Türkiye’nin savunma sanayinin aslında en büyük itici dinamiğini oluşturuyor.



Bundan sonraki aşamalarda da başarıyı garanti edecek en büyük güç bu. Bunu doğru yönlendirdiğimiz sürece önemli başarılara imza atarız diye düşünüyorum. Kendimize rakip olarak gördüğümüz dünyanın sayılı şirketlerinin de bizim önümüzde bazı avantajları var. Birincisi bu şirketler söylendiği gibi bizde daha uzun süredir ürün geliştiriyor. İkincisi ülkelerinin geliştirmiş olduğu platformları ihraç eden ülkeleri doğal bir pazar olarak görüyorlar. Platformdan kastımız; uçak, gemi, İHA, zırhlı araçlar. Bunların üstündeki sistemler otomatik olarak ihraç edilmiş oluyor ve gücü kırabilmemiz için platform tarafında da sizin bir çözüm oluşturmanız gerekiyor. En önemli avantajlarından bir tanesi de rakiplerimizin şu anda mevcut pazarda çok ciddi bir ağırlıklarının olması. Roketsan bunlarla nasıl başa çıkıyor, stratejisini nasıl oluşturuyor diye özetlemek gerekirse; Roketsan’ın birinci olarak en önemli özelliği, geliştirmiş olduğumuz teknolojileri herhangi bir ülkeden icazet almadan ihraç edecek durumda olması. İkinci nokta; artık Türkiye, platform ihraç eden bir aşamaya geldi. Özellikle SİHA’larımızla başlayan MİLGEM gemimiz, zırhlı araçlarımız aslında platform olarak ihraç edildiğinde üzerindeki elektronik sistemler, radar sistemleri, mühimmatları, içerisindeki sensörler millî yerli olanaklarla elde edildiği için tüm sektörün ihracatını da beraberinde sürüklüyor. Mesela MİLGEM gemisi ihraç edildiğinde hava savunma füzelerimiz, gemi savar füzelerimiz içinde otomatik olarak yeni bir pazar açılmış oluyor. Bu avantajı kullandığımız ve platform ihracatçısı olarak devam ettiğimiz sürece Türk savunma sanayinin ihracatı çok hızlı bir şekilde büyüyecek. En önemli olduğunu düşündüğüm nokta ise bizim teknolojimiz aslında yıllardır bu ürünü üreten ülkelerin artık önünde. Çünkü bizim geliştirmiş olduğumuz teknolojiler akıllı sistemler olarak hayata geçirilmiş ve Türk Silâhlı Kuvvetlerin kullanımıyla fonksiyonel olarak da kendilerini kanıtlamış sistemler olarak pazarda kendilerine çok ciddi anlamda yer bulmaya başladı. Örnek verecek olursak bizim Sungur füzemiz, şu an yıllardır alanda olan füzelerin önünde çok önemli avantajlarla sahada kendisine yer bulmaya başladı. Çok ciddi bir talep var bununla ilgili. Bunlar bize şu anlamda çok büyük güven veriyor. Bundan sonraki aşamalarda ihracat anlamında bulunduğumuz noktadan çok daha üst noktalara ulaşabileceğimizi gösteriyor. Roketsan’ın ihracatına baktığımda, toplam ürün üretimine baktığımda her yıl katlanarak arttığını ve özellikle önümüzdeki beş yıl içerisinde orta vadede çok ciddi artış olacağını gördüğümüz bir taleple karşı karşıyayız. Bu talebi de mutlaka ama mutlaka fırsata çevirip pazardaki etkinliğimizi de artırmamız gerekiyor. Burada önümüzdeki en büyük engel, teknoloji veya uygulanan yaptırımlar değil. Önümüzdeki en büyük engel, mevcut üretim kapasitemizin daha da üst noktalara çıkması, üretim kapasitesini destekleyecek şekilde tedarik zincirinin daha da güçlendirilmesi ve ihracat odaklı olarak sürdürülebilir bir savunma sanayi konusunda stratejilerimizi durmadan usanmadan devam ettirmemiz.

STM Genel Müdürü Özgür Güleryüz’ün soruya verdiği yanıtta şu ifadeler öne çıktı:

“Bizim gibi Pakistan AGOSTA 90B modernizasyon projesi gibi kapsamlı bir proje yürüten başka bir firma daha yok”

üSTM bir mühendislik firmasıdır ve bizim şöyle avantajımız var. Sektörde firmaları en iyi tanıyan firmaların başında biz geliyoruz. Çok farklı alanlarda, farklı rollerde firmalarla çalışma şansımız oldu. Kısaca üç ana faaliyet alanımızdan bahsetmek istiyorum. Bunların başında askerî denizcilik geliyor. STM, MİLGEM Projesi’nde beşinci geminin İstanbul Limanı ana yüklenicisidir. Deniz Kuvvetlerimize tasarım desteği veriyoruz. Bir taraftan da sektörümüzdeki firmaları özellikle askerî denizcilik alanına teşvik ediyoruz. Bir şekilde onlara mühendislik desteği vererek bu alana yatırım yapmalarını sağlıyoruz. Bu alanda faaliyet gösteren çok fazla firma yoktu aslında. İlk gemilerde yüzde 15-20 civarındaki yerlilik oranı da bugün beşinci gemimizde yüzde 80-85’lere geldi. İnşallah 6’ncı,7’nci ve 8’inci gemilerimizde yerlilik oranını tam anlamıyla sağlamak için çalışmalara devam edeceğiz. Ambargolardan dolayı alamadığımız ya da ileride alamama ihtimâlimizin olduğu sistemleri yerlileştirdik. İhracat projelerimizden de bahsetmek istiyorum. Pakistan için tasarladığımız Deniz İkmal Gemisi var. Şu an hâlâ Pakistan’ın “flagship” olarak adlandırılan tatbikatlarında komutanların kullandığı en modern gemi. Tamamen STM tarafından tasarlandı. Bütün malzemeler Türkiye’den Pakistan’a gönderildi. Bu geminin içerisinde yüzden fazla Türk firmasının sistemi mevcut. 700’den fazla Türk firmasının gemi malzemesi bulunuyor.



Deniz platformlarıyla ilgili ben şunu belirtmek isterim. Özellikle MİLGEM Projemizle dünya ile rekabet eder hâle geldik. Şu an Ukrayna için gemi üretiyoruz ve çok fazla ülkeyle görüşüyoruz. Onlarla sözleşme imzalama ihtimâlimiz çok yüksek. Denizaltı projelerinde REİS Sınıfı denizaltıların modernize edilmesinde görev aldık. Denizaltı modernizasyon projelerinde, denizaltıyı üreten firmalar dışında bizim gibi Pakistan AGOSTA 90B modernizasyon projesi gibi kapsamlı bir proje yürüten başka bir firma daha yok. 2016-17 yılında Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin drone ihtiyacı için bir talebi oldu. STM olarak yüksek maliyetle bunu önce yurtdışından temin ettik. Sonrasında ise kendi ürünümüzü geliştirmeye karar verdik ve geliştirdik. Şimdi 10 ülkeye ihraç ediyoruz. Rakip olan firma bizim yurtdışı ihracatlarımız sonrasında bize teklif ettiği fiyatın neredeyse dörtte biri fiyatlarla şu an ihalelerde yer alıyor. Dünyada deniz platformları ve savaş gemilerini kendi tasarlayıp üreten on civarında ülke var. MİLGEM ile onların arasındayız. Özellikle denizaltı konusundan bahsetmek istiyorum. Yine benzer şekilde AY Sınıfı ve Reis Sınıfı Denizaltı Modernizasyonu Projesi’nde STM olarak görev alıyoruz. Reis Sınıfı denizaltılarımızın inşasında Alman bir firma ile çalışıyoruz biliyorsunuz. Bunun dizaynında Türk Silâhlı Kuvvetlerimizin ihtiyaçlarına göre modifiye etmede aktif olarak rol oynadık. Pakistan’da yabancı bir ülkenin ürettiği denizaltının modernizasyonunu biz yapıyoruz. Bütün bunlarla elde ettiğimiz tecrübelerle STM 500’ü tasarladık. İnşallah bu bizim ilk millî denizaltımız olacak. SİHA’lar, İHA’lar ve suüstü platformlarında elde ettiğimiz başarılar belli ama denizaltı projeleri hâlâ biraz daha atıl. Orada öncü olacağımıza inanıyorum.

“5’inci Savunma Sanayi Buluşmaları” etkinliği, panelin ardından düzenlenen “B2B” “Savunma Sanayii Tedarikçi Buluşması”nın ardından sona erdi.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın