DOSYA: Türkiye ile Çin arasında tarihi yakınlaşma

MDN İstanbul

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İpek Yolu Ekonomik Kuşağı’nın, 21. Yüzyıl Denizdeki İpek Yolu’nun ve Orta Koridor Girişiminin Uyumlaştırılmasına İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanması Hakkında Karar” 7 Haziran 2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Dünya yüzölçümünün yüzde 26’sını kapsayan Bir Kuşak Bir Yol inisiyatifi, 4,4 milyarlık nüfusu ve toplamda yaklaşık 20 trilyon dolarlık ekonomileri birbirine bağlıyor.  65 ülkeyi ilgilendiren, üç ayaklı, ‘Bir Kuşak Bir Yol’ projesini etap etap hayata geçirmek isteyen Çin, Rusya üzerinden, ‘Kuzey Koridoru’na, İran üzerinden de, ‘Güney Hattı’na işlerlik kazandırmayı amaçlarken, Türkiye ve Avrupa’yı da Orta Asya Cumhuriyetleri, Afganistan, Pakistan ve Çin’e bağlayacak, ‘Orta Koridor’ için kritik adım attı.

Girişimin desteklenmesi için kurulan “İpek Yolu Fonu”nun bütçesi 40 milyar doları bulurken Türkiye’nin kurucu üyesi olduğu Asya Altyapı Yatırım Bankası’nın bütçesi 100 milyar dolara ulaştı.

Proje için kritik öneme sahip Türkiye, Trans-Hazar-Orta Koridor projesini hayata geçirmeyi hedefliyor. Kuşak ve Yol inisiyatifi çerçevesinde Türkiye’yi Orta Asya üzerinden Çin’e bağlaması hedeflenen Orta Koridor, gümrükler arası iş birliğini artırmaya yönelik Kervansaray Projesi, Asya ve Avrupa kıtalarını birbirine bağlayan Marmaray ile Avrasya Tüneli, Üçüncü Havalimanı, 3 Katlı Tüp Geçit Projesi, Filyos (Zonguldak), Çandarlı (İzmir) ve Mersin Limanları inşası ile yine Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayacak Edirne – Kars Hızlı Tren Demiryolu Projesi’ne yönelik çalışmalar da sürdürülüyor.

Bakü-Tiflis-Kars demiryolu projesinin yıl içinde hayata geçirilerek Orta Koridor’un önemli bir ayağının tamamlanması öngörülüyor.

Türkiye ile Çin arasında imzalanan anlaşma çerçevesinde, taraflar karşılıklı anlayış ve dostane iş birliği ile kuşak ve yol coğrafyası boyunca açıklık, kapsayıcılık ve istişarenin etkinlikle teşvik edilmesi için kuşak ve yol girişiminin eşgüdümlü bir şekilde uygulanması hususunda siyasi uzlaşma vardı.

Ayrıca Türkiye ve Çin arasındaki iş birliğinin kolaylaştırılması amacıyla birlikte çaba sarf edilmesi, kazan-kazan iş birliği ve karşılıklı öğrenmenin desteklenmesi gerektiği yönünde karar alındı.

Bu doğrultuda MarineDeal News olarak konunun uzmanlarıyla yaptığımız röportajları dosya haberimizde okuyabilirsiniz.

Bir Kuşak Bir Yol girişimi Türkiye için dev bir fırsat
Çin’in Bir Kuşak Bir Yol projesi ve Türkiye’nin bu konuda yaptığı çalışmalar hakkında görüşlerine başvurduğumuz Salih Ertan, “BKBY Girişimi, üç kıta (Asya-Avrupa-Afrika) ve üç okyanusu (Pasifik-Hint-Atlantik) kapsayan çok geniş bir coğrafya üzerindeki ülkeler arasında, büyük ölçekli bir işbirliğini öngörüyor. Avustralya (4. Kıta) ve Yeni Gine de bu projeye yakın duruyorlar” diyerek projenin kapsam alanının genişliğine dikkat çekti

“BYBK Girişiminin duyurusu, siyaseten ve ekonomik olarak, ağırlığın Asya-Pasifik bölgesine kaydığı, Atlantik İttifakı’nın (AB+ABD) her alanda etki ve güç kaybına uğradığı bir dönemde yapıldı. Bu dönem, özellikle “tek kutuplu dünya” söyleminin geçersiz hale gelmesiyle karakterize ediliyor. Önümüzdeki orta erimde, en kayda değer etki, ABD’nin, Atlantik ve Pasifik Okyanusları arasına sıkışmış bulunan kendi topraklarına dönmesi ve küresel bir güç olarak güç kaybına uğramaya devam etmesi şeklinde ortaya çıkacaktır. AB ise, Hollanda ve Fransa’da 2005-2006 yıllarındaki Avrupa Anayasası oylamasında, sokaktaki vatandaşın ret oyu kullanmasından sonra çözülme sürecine girmiştir. Bu bağlamda BREXIT, bir neden olmaktan çok, bir sonuç olarak görülmelidir. BKBY Girişimi, us’un erimli bir sonuç olarak, AB’den çok daha geniş ölçekli bir ekonomik bütünleşmenin önünü açacaktır.

BKBY Girişimi, görünen o ki, en çok Türkiye’nin yararlanabileceği dev bir fırsat olarak görünüyor. Ülkemiz, sadece Batı ile Doğu arasında değil, aynı zamanda, Karadeniz ile Akdeniz arasında da bir köprü oluşturma konumundadır. Kara, Deniz ve Demir İpek Yolları’nın kavuştuğu bir kavşak olmakla Türkiye, biricik ve son derece stratejik bir konuma sahip bulunuyor. İçinde bulunduğumuz koşullar (genel olarak) Türkiye’yi bir rota değişikliğine zorluyor. Türkiye, bakış ve ilgisini, bundan böyle daha çok Doğuya ve Kuzeye çevirmek/yöneltmek durumundadır. Bunu yaparken; “Batı Değerlerinden”, demokrasi, bireysel hak ve özgülükler, hukukun üstünlüğü gibi temel değer ve doğrulardan uzaklaşmak gerekmiyor. Türkiye, iş birliği seçeneklerini çoğaltmak zorundadır. Yüz yüze bulunduğumuz durum budur. Dahası, Türkiye, reel ekonomiye katkı sağlayacak  doğrudan yatırımlar için gereksinim duyduğu, finansman kaynaklarını, pratikte kapıların kapalı olduğu “Batı” yerine BKBY Girişimi’nin sağladığı finansal kaynaklardan sağlayabilir. Doğrudan yatırım alanında, başlıca üç alan sıralanabilir: Lojistik (Türkiye’nin liman ve lojistik saha kapasitesini arttırması zorunludur), Yenilenebilir Enerji Kaynakları (mevcut linyit rezervlerinden, petrol ithalatını ikame edecek şekilde, akaryakıt elde edilmesini de bu kaleme katıyorum), Tarım ve tarımın sanayileşmesi alanında, Çin’deki devasa birikimden yararlanılması, gibi üç alan söz konusudur. Buna, kültür turizmini de katmak, dördüncü bir temel iş birliği alanı olarak görünüyor.

31.05.2017 tarihinde Bakanlar kurulunca onaylanmış bulunan “Uyumlandırma Mutabakatı” 14.11.2015 günü, Antalya’da düzenlenen G20 zirvesinden bir gün önce taraflarca imza altına alınmıştı. Aynı gün, Çin’den alınacak füzeler konusunda, hükümetin açıkladığı olumsuz iptal kararı, Xi Jinping başkanlığındaki kalabalık Çin heyetinde soğuk duş etkisi yaratmıştı. Durumu açıklayacak bir deyiş var: hem nalına, hem mıhına. Duş etkisi yaratan tavrıyla ABD ve AB’ye yüzünü döndüğünü açıkça belirten Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, ABD’nin Katar Operasyonu üzerine, bu defa yüzünü doğuya çevirmiş oluyor.”

‘Önce mevcut badireleri atlatalım’ 

Projenin geniş boyutlu, stratejik ve uzun vadeli olduğunu ifade eden  “BKBY Girişimi, salt Türkiye-Çin işbirliği olarak görülmemelidir” dedi.

BKBY, akıl ve bilimi kılavuz edinen politikalar ve tutarlı bir yol haritası benimsendiğinde, Afro-Avrasya coğrafyasındaki etki alanımızı arttırmak ve genişletmenin olanaklarını sağlayacaktır. Kısa erimde gerçekleşebilecek avantajların başlıcası, yukarıda sıralanan alanlarda doğrudan yatırım sermayesinin ülkemize yönelmesi olacaktır. Buna paralel olarak, başta Çin olmak üzere, İpek Yolu halklarıyla kültürel ilişkilerin geliştirilmesi de önem taşıyor. Bir diğer iş birliği alanı, İpek Yolu üzerindeki ülkeler arasında akademik iş birliği ve ortak Ar&Ge kapasitesinin, hayata geçirilecek ortak bilimsel projeler vasıtasıyla geliştirilmesi olarak öne çıkıyor.

Gündemde olan, Türkiye devletinin sınırlarını ve bütünlüğünü korumak ve güvence altına almaktır. Küresel bir güç haline gelmek, mevcut gündemin çok uzağında kalan bir aşama olarak görünüyor. Yeni İpek Yolunun Batı kapısını tutmak, kendi başına ve otomatik bir güvence değildir. Orta Doğu ve özellikle Suriye bataklığında debelenen Türkiye’nin BKBY Girişiminden yararlanma olanağı da son derece kısıtlanmış olacaktır. Başka abartılı hesaplara girmeden, öncelikle mevcut badireleri atlatmak gerekiyor.”

Türkiye BKBY projesinde adımlarını daha hızlı atmalı
Amiral (E) Hakan Eraydın, Bir Kuşak Bir Yol projesi ve Türkiye ile Çin arasında imzalanan Uyumlaştırma Anlaşması üzerine MarineDeal News gazetesine özel açıklamalarda bulundu

“Eylül ve Ekim 2013’te Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Bir Kuşak Bir Yol projesini kamuoyuna sunarken amacın; “Çin’in çevresel ülkelerle politik ilişkisini artırmak, ekonomik bağlarını kuvvetlendirmek, güvenlik iş birliğini geliştirmek ve Çin ile çevresel ülkeler arasındaki kültürel iş birliğini yoğunlaştırmak” olduğunu söylemişti. “Bir Kuşak Bir Yol” projesi üç rotadan geçer; bunlardan ilki Çin’i merkez Asya üzerinden Avrupa’ya; ikincisi Batı Asya üzerinden Basra Körfezi ve Akdeniz’e; sonuncusu ise güney Asya üzerinden Hint Okyanusu ve Afrika sahillerine ulaştırır.

Yüzyıllar öncesinin bir ifadesi olan “İpek Yolu” veya “Silk Road” ifadesini tekrar kullanmak sadece hatıraları canlandırmak olarak değil, bu girişimi öncelikle Çin’in artık sınırlarının ötesine taşan stratejik, ekonomik, siyasi ve kültürel hamlesi ve nüfuz alanını genişletme çabası olarak görülmelidir.

Çin’in ekonomik paradigması değişmekte; başlangıçtaki 40 milyar dolarlık İpek Yolu Fonu’nun yanı sıra Çinli şirketler şimdiye kadar 50 milyar dolarlık yatırım yapmış durumda ve halihazırda 900 milyar dolar-1,3 trilyon dolar arasındaki projeler geliştirilme aşamasında. En çarpıcı rakam Asya Kalkınma Bankası tarafından anons edilmiş olup Asya-Pasifik altyapı gelişiminin 2030 yılına kadar olan takribi maliyeti yaklaşık 22,6 trilyon dolar olacak ve yılda yaklaşık 1,5 trilyon dolar harcanacaktır.”

“Türkiye projeye ortak olabilir”

“2013 yılında başlatılan bu girişimin yaklaşık dört yıl sonrasında yürürlüğe giren Mutabakat Zaptı metninin projenin bundan sonraki aşamalarında daha süratle girişimde bulunmamıza ve karar almamıza yol açmasını diliyorum” diyen Eraydın, Türkiye’nin bu proje için çok iyi bir ortak olabilme potansiyeli olduğunun altını çizdi.

“Böylesi bir global projeden maddi-manevi yararlanmak isteyen merkezi ve Güney Asya ülkeleri değil; Avrupa Birliği’nin üyesi başta doğu Avrupa ülkeleri olmak üzere Pekin’i sürekli ziyaret yarışındadır; Çinli bürokrat ve yatırımcılar da Brüksel’i ve Avrupa başkentlerini.

Onaylanan Mutabakat Zaptına göre; Çin ve Türkiye politik yaklaşımlarını mümkün olduğunca eşgüdümlü hale getirecek; otoyol, demiryolu, sivil havacılık, limanlar, petrol-gaz boru hatları, enerji altyapı projelerinde iş birliği yapacak; birbirlerine pazarlarını açma konusunda çaba gösterecek; ticaretin iki yönlü akışı, gümrük muayene ve karantina işlemleri kolaylaştırılacak; ticaret ve yatırımda yerel ülke para birimlerinin kullanılması dahil mali bütünleşme yönünde adımlar atılacak; orta-uzun vadeli kültür alışverişi ve iş birliği modeli geliştirilecek; eğitim, sağlık, kültür, turizm konularında iş birliği imkanları araştırılacaktır. İki taraf da öğrenci değişiminin hızlandırılması ve İpek Yolu kültürünün ileriye taşınması için gayret sarf edecektir.

Çin’in Batı/Merkez/Güney Asya yönünde bu projenin gelişmesine çaba harcarken, Türkiye’nin ne kadar önemli rol oynayabileceğinin, katkı sağlayabileceğinin farkında olduğu düşüncesindeyim. Antik İpek Yolu’nun başlangıcının Çin ve son durağının Anadolu, Türk toprakları olduğu kabul edilir. “Beş deniz ve üç kıtanın ortasındaki ülke” olarak tarif edilen Türkiye bu projede Çin için çok önemli bir partner olma potansiyelindedir. Türkçe konuşan merkezi Asya ve Kafkas bölgesi ülkeleri, müslümanlığın yaygın olduğu ortadoğu, kuzey Afrika ve Güney/Güneydoğu  Asya ülkeleri, Merkezi/Doğu Avrupa, Balkanlar, Karadeniz Bölgesi Türkiye’nin yoğun ilişkilerinin ve bağlarının olduğu önemli coğrafi bölgelerdir. Bu coğrafyadaki ülkelerin halkları ile Türkiye akrabalık, ortak tarihi ve kültürel bağlara sahiptir. Çin ise bu bölge halkları nezdinde yatırım gücü ve teknolojisi yüksek; işgücü ve yönetim tecrübesine sahip bir ülkedir.”

“Türkiye cazibe merkezi”

Ekonomik çıkarların dünya siyasetindeki etkisini dile getiren “Pakistan ve Hindistan’ın Şanghay İş birliği Örgütüne tam üye oldukları dikkate alındığında düşman kardeşler olarak bilinen ülkelerin dahi ulusal çıkarları söz konusu olduğunda diplomasiyi nasıl kullanabileceklerine ilişkin çarpıcı bir örnektir” dedi.

“Çin’in Bir Kuşak Bir Yol projesinin emperyalist güncellemelerden çok ülkeye ait ulusal çıkarlar çerçevesindeki bir geo-ekonomik girişim olduğu dikkate alındığında, Türkiye bir an evvel bu global oluşumda hak ettiği rolü üstlenmelidir. Çin’in İpek Yolu girişiminin önemli hedeflerinden birisi Avrupa ile başta ticaret olmak üzere daha da yakınlaşmaktır. Yeni ekonomik modelinde inovasyonu benimseyen Çin’in bu konuda Japonya, ABD ve Rusya ile iş birliğinin kısıtlı olacağı anlaşılmakla birlikte yeni olası alternatifi AB üyesi ülkelerdir. Bu nedenle Türkiye’nin AB üyesi adaylığı Çin ile ilişkisinde önemli bir ticari kozdur. Ayrıca, geçen ay yapılan‘Bir Kuşak Bir Yol Zirvesi’nde Çin Devlet Başkanı Jinping ile Cumhurbaşkanı R.Tayyip Erdoğan  arasında yapılan görüşmenin Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Putin’in de katılımıyla üçlü olarak icra edildiği düşünüldüğünde burada alternatif bir diplomatik model belirginleşmektedir. Özetle; doğrudan ve sadece bir paktın üyesi olarak kendimizi sınırlamak yerine birden fazla pakt veya oluşum ile ekonomik, stratejik, askeri  iş birliğini hedefleyen bir diplomasiyi yönetebilmek günümüzde daha da profesyonel ve zorunlu gözükmektedir.

Türkiye, Asya ülkelerinin bir çoğu ile etnik ve dini kökenin de ötesinde akrabalık bağı ile bağlıdır. Diğer taraftan yakın geçmişte özellikle ekonomik anlamda önemli zorluklarla karşılaşmakla birlikte, Avrupa kıtası, Avrupa Birliği ülkeleri ve Asya ülkeleri için de model bir ülkedir. Asya’dan, Afrika’dan hareketlenen mültecilerin nihai hedefi Avrupa ve AB üyesi ülkelerdir. AB ülkesi adaylığı yolundaki Türkiye, çoğunluğu müslüman olmakla birlikte özellikle laik yapısı; coğrafi olarak Avrupa’ya geçişteki konumu; coğrafi özellikleri, kültürü, tarihi ile birçok Asya ülkesi için gıpta ile izlenen bir ülkedir. Politik ve ideolojik tartışmaları geride bırakmış, refahını sürekli arttıran bir Türkiye daha da büyük cazibe merkezi olacak, Avrupa’ya ulaşılmada geçilmesi gereken (engel veya kolaylaştırıcı) bir köprü olacaktır.”

İki halkın dostluğu önemli

Türkiye’nin bu projede daha etkin rol alabilmesi için birtakım adımlar atılması gerektiğini vurgulayan Eraydın, iki ülke halkı arasındaki dostluk bağlarının kuvvetlendirilmesi gerektiğini ifade etti.

“Çin-Türkiye ilişkilerinde bir taraftan yüksek seviyeli bürokratik ziyaretler ile mümkün olduğunca politik farklılıkları giderici ve stratejik işbirliğini artırıcı anlayış, ekonomik işbirliği, kesintisiz ticaret ve finansal integrasyon geliştirilmelidir. Türk ve Çin halkları arasındaki dostluk bağının mümkün olduğunca güçlendirilmesi ve karşılıklı güvenin geliştirilmesi maksadıyla etnik ve/veya dini anlaşmazlıklar konusunda bir yol haritası belirlenerek bu sorunların en kısa sürede aşılması hedeflenmelidir.

Ayrıca, ‘’Bir Kuşak Bir Yol’’ projesi konusunda son bir hususa dikkat çekmek isterim; Türkiye’nin de içerisinde olduğu “Bir Kuşak”a ilişkin olarak, karayolu ve özellikle demiryolu intikalinden kaç saat/gün tasarruf sağlanacağı üzerinden yoğun bir tartışma yaşanmaktadır. Ancak; “Bir Yol”un (Maritime Silk Road) geçeceği ülkeler arasında Türkiye’nin de olması konusundaki çabalar geriden gelmektedir.”

Türkiye BKBY projesinde adımlarını daha hızlı atmalı
Çin’in Bir Kuşak Bir Yol projesi kapsamında sorularımızı yanıtlayan İstinye Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Mustafa Yağcı “Çin önemli bir noktaya getirdiği ekonomik kalkınma serüvenini bir ileri noktaya çıkarmaya çalışıyor. Başka bir deyişle, Türkiye gibi ülkelerin de aşmak istediği orta-gelir tuzağını aşmaya ve yüksek gelir seviyesinde bir ülke olmaya çalışıyor. Bu çerçevede, son yıllarda “yeni normal” olarak adlandırdıkları ekonomik yavaşlamanın Çin’i yeni politikalar üretmeye ittiğini söyleyebiliriz” dedi

“Büyümeyi sürdürme arayışları neticesinde, 2013 yılından itibaren Çin küresel seviyede önemli atılımlar yapmaya başladı. Bu atılımlardan biri, belki de en kapsamlısı ve en önemlisi tarihi İpek Yolu’nu canlandırmayı amaçlayan Kuşak ve Yol Projesi. Bu proje esasında Çin’deki üretim ve yatırım fazlasının farklı ülkelere altyapı projeleriyle ihracını amaçlarken Çin’in rezervlerinde birikmiş finansal kaynakların da daha kârlı kullanılabilmesini amaçlıyor. Tabii Çin Kuşak ve Yol Projesi’ne diğer ülkeleri de dahil etmek için “ortak kalkınma”, “kazan-kazan”, “ülke içişlerine karışmama”, “ülkelere hiçbir şart koşulmaması”, “dünya barışı” gibi önemli vurguları ön plana çıkarmakta. Ayrıca, Amerika ve Avrupa’da artan küreselleşme ve serbest ticaret karşıtı görüşlere karşı Çin dünya çapında küreselleşme ve serbest ticaretin yegâne savunucusu olma yolunda ilerliyor. Mayıs ayında gerçekleştirilen Kuşak ve Yol Forumu da onlarca ülkenin üst düzey yetkilisinin katılımıyla Çin’in yeni küresel vizyonunu tanıtmak ve diğer ülkeleri de bu kapsama dahil etmek için çok güzel şekilde değerlendirildi. Altyapılarını geliştirmek isteyen, ülkelerine daha çok yatırım çekmek isteyen ülkeler de doğal olarak Çin’in bu girişiminde önemli bir yer almak için bir rekabetin içine girdiler. Ekonomik etkilerinin yanı sıra Kuşak ve Yol Projesi önemli siyasi sonuçları da beraberinde getirecek. Ülkeler arası ilişkiler, yeni ittifaklar bu projenin yansıması olarak ilerleyen süreçte ortaya çıkacaktır. Bir örnek vermek gerekirse, Pakistan’ın Kuşak ve Yol Projesi’nde çok merkezi bir yer alması Hindistan tarafından kendi güvenliğini ve egemenliğini tehdit edici bir unsur olarak görülüyor. Bunun da Hindistan’ın farklı ülkelerle siyasi ve ekonomik ilişkilerini geliştirmesi için bir sebep oluşturacağını söyleyebiliriz.”

“Anlaşmanın yansımalarını

gelecekte göreceğiz”

Mustafa Yağcı projenin farklı boyutlarına dikkat çekerken “Türkiye’de bu projeye daha çok altyapı yatırımlarını destekleme amacıyla ilgi duyulduğunu gözlemliyorum. Bence bu projenin önemli bir boyutu olsa bile, diğer boyutlar gözden kaçırılmamalı” dedi.

“Türkiye bu projede kıtalararası etkileşimin altyapı, sanayi, ticaret, kültür, sanat ve diğer unsurlarında çok önemli katkılar sunma potansiyeline sahip. Bu fırsat Türkiye’nin de kendi tarihi, kültürel mirasını kullanarak sadece Çin ile değil çok farklı ülkelerle ilişkilerini geliştirmede değerlendirilmeli. Bunu yaparken sadece kamu kurumları değil, özel sektör, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları da kendi üzerlerine düşeni yapmalı. Bu projenin Türkiye açısından en önemli katkılarından biri altyapı yatırımlarının geliştirilmesinin yanında Çin ve diğer ülkelerle sanayi, ticaret ve siyasi ilişkilerin geliştirilmesi noktasında olacaktır. Türkiye Çin ve diğer ülkelerden uzun vadeli yatırım çekerken teknoloji transferi ve yerli üretim kapasitesini artırmayı da gündemine alabilmeli. Bunun yanında, Türk firmaları da bu vesile ile ihracat seviyelerini çok farklı ülkelerle artırmak için çalışmalar yapabilir.

Türkiye ve Çin arasında imzalanan uyumlaştırma anlaşması ticari, sınai, siyasi, toplumsal, kültürel, sanatsal vb. konuları içine alan çok kapsamlı bir anlaşma. Anlaşma çok kapsamlı olmakla beraber bu anlaşmanın yansımalarını, artılarını ve eksilerini görebilmek için biraz vakit geçmesi gerekecek. Anlaşmayı okuyan biri Türkiye ve Çin arasında çok sıkı ilişkiler kurulduğunu düşünebilir ama gerçek aslında öyle değil. Bir örnek vermek gerekirse, Türkiye’den Çin’e gitmek için vize başvurusu yapan iş, bilim insanları çok büyük sorunlar yaşamakta. Yıllardır Çin’e giden insanlara tek girişlik maksimum bir aylık vizeler verilebilmekte. Ayrıca son zamanlarda Çin’in Türk vatandaşlarına turistik vize vermediği de dile getiriliyor. Bu gibi temel sorunlar çözülmeden uyumlaştırma anlaşmasının kapsamlı bir şekilde uygulanacağını düşünmek yanıltıcı olabilir. 

İkili ilişkilerin yanında küresel gelişmeler de Türkiye-Çin ilişkilerini etkilemekte ve bu ilişkiyi çok boyutlu hale getirmekte. Türkiye ekonomik sorunlarına çözüm üretmek için yükselen bir Çin ekonomisinin imkanlarından yararlanabilmeli. Bu çerçevede Kuşak ve Yol Projesi çok önemli bir eksikliği dolduruyor denebilir. Çin’den doğrudan yatırımlar, Çinli şirketlerle yapılacak ortaklıklar, altyapı projeleri Türkiye’de sanayi ve üretim sektörünün gelişmesi ve teknolojik atılımda öncü olabilmesi için önemli fırsatlar sunmakta. Bu iş birlikleri çok farklı sektörlerde de geliştirilebilmeli ve yaygınlaştırılmalı. Ayrıca Kuşak ve Yol Projesi Türk şirketlerinin yurt dışında farklı ülkelere açılması için de değerlendirilmeli. Siyasi olarak ise Çin’le geliştirilecek ilişkiler Türkiye’nin dış politikasının kapsamını geliştirecektir. Avrupa ve Amerika’nın kendi iç sorunlarını tartışmaya odaklandığı bir dönemde Çin ile ilişkiler Türkiye’nin Asya kıtasında etkinliğini, çok yönlülüğünü artıracaktır. Çin her ne kadar uluslararası ilişkilerde, küresel siyasi sorunlarda çok ön plana çıkmasa bile, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimî üyesi 5 ülkeden biri konumundadır. Sadece bu bile Çin’in dünya siyasetinde etkili bir ülke olduğunun göstergesidir. Burada unutulmaması gereken nokta ise Çin ile geliştirilen ilişkilerin Türkiye’nin üçüncü ülkelerle ilişkilerini zenginleştirecek şekilde kullanılması gerektiğidir. Bu da diplomatik olarak Türkiye’nin daha aktif olmasını gerektiren bir konudur.”       

“Türkiye’nin küresel güç

olması elzem”

Bu projenin Türkiye’nin uzun vadeli hedefleri açısından önemine dikkat çeken Yağcı, “Çin’in Kuşak ve Yol Projesi Türkiye için çok önemli ekonomik, toplumsal, siyasi, kültürel fırsatlar sunmakta. Bu fırsatları değerlendirmek ise kamu, özel sektör, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarının ortak çabalarıyla mümkün olabilir. Ancak farklı kesimler güçlerini birleştirebilir ve müşterek stratejik hamleler yapabilirse Türkiye hepimizi ilgilendiren ortak hedeflerine ulaşabilir” dedi. 

“Türkiye’nin sahip olduğu insan gücünü en verimli, sağlıklı şekilde yetiştirmesi ve değerlendirmesi yapılması gereken en önemli unsurlarından biri. Kamu sektörünün kapasitesini artırması, politika üretim, uygulama ve değerlendirme süreçlerinde proaktif bir rol oynaması, özel sektörle yakın ilişkiler geliştirmesi ve farklı politika alanlarının etkin eşgüdüm mekanizmaları içinde politika üretebilmesi kamu sektörünün en önemli yapması gereken şeyler olarak sıralanabilir. Özel sektörün araştırma, geliştirme, katma değer üretme, insan kaynağını geliştirme, yurt dışına açılma gibi konularda çok aktif rol alması gerekiyor. Üniversitelerimizin kendilerini sürekli geliştirmeleri, yurt dışı ile sıkı iş birlikleri kurmaları, eğitim ve araştırmaya gerektiği önemi vermeleri ve üst seviyede araştırmalar yaparak bilimsel gelişmelere katkıda bulunmaları çok önemli. Kısacası, kamu, özel sektör, üniversiteler, sivil toplum, yani hepimizin kendi görevlerimizi en iyi şekilde yapmamız, çevremizi de buna teşvik etmemiz Türkiye’nin bölgesel ve küresel bir güç olması için elzem.”     

 

Bunu Paylaşın