Yüce Yöney – “Yeşil Mahkemelerin” Davaları

MDN İstanbul

Yaşanabilir bir hayat için dava açmak zorunda kalmayacağımız, kimsenin yaşam alanlarımızı yok etmeyeceğinden emin, huzurla yaşayacağımız günler de gelecek elbette. Yeter ki o zamana kadar yaşam devam edebilsin…

Geçtiğimiz iki ayda iklim değişikliği, hava kirliliği, farklı enerji kaynaklarının kullanımı gibi çevreyi ve dolayısıyla dünyanın geleceğini ilgilendiren önemli gelişmeler yaşandı.

Nisan ayında, Hindistan’da, hükümetin gelecek nesiller için gezegeni kurtarmasını isteyen dokuz yaşındaki Ridhima Pandey, devletin iklim değişikliği etkilerini azaltmak konusunda kendisine ve Hindistan halkına olan sorumluluklarını yerine getiremediğini belirterek, Hindistan Hükümeti aleyhine dava açtı.

Davayı 2010 yılında kurulan ve yalnızca çevresel davalara bakan uzmanlaşmış bir mahkeme niteliğindeki Ulusal Yeşil Mahkeme’de (National Green Tribunal/NGT) açan Pandey, Independent’a yaptığı açıklamada, Hindistan Hükümeti’nin “aşırı iklim koşullarına neden olan sera gazı emisyonlarını düzenlemek ve azaltmak için adımlar atmakta başarısız olduğunu” söyledi. Hindistan’ın fosil yakıtların tüketimini azaltmak için potansiyeli olduğunu, ancak hükümetin bu konuda harekete geçmediğini anlattı.

Pandey mahkemeden Hindistan Hükümeti’ne, atmosferdeki CO2 miktarını bilimsel önerileri de dikkate alarak, 2100 yılına kadar milyonda 350 parçacığın altına düşürmek için gerekli karbon bütçesini ve ulusal iklim iyileştirme planı hazırlamasını emretmesini istiyor. Hindistan dünyanın üçüncü büyük karbon salıcısı konumunda. Pandey Hindistan’ın, iklim değişikliği ile ilgili Paris Anlaşması’nı imzalayıp onaylamasına rağmen verdiği sözleri yerine getirmediğini vurguluyor. Ayrıca, hükümetin fosil yakıtlardan uzaklaşması gerektiğini belirtiyor ve ormanları, otlakları, toprağı korumasını, büyük çapta ağaçlandırma yaparak tarım ve ormancılık uygulamalarını iyileştirmesini talep ediyor.

Ridhima Pandey iklim değişikliğini önlemedeki eksiklikler nedeniyle kendi ülkesinde hükümete dava açan ilk çocuk değil. ABD’de yaşları 9 ila 20 arasında değişen 21 kişilik bir genç grup da Federal Hükümet’in fosil yakıt üretimini desteklediğini ve sera gazı emisyonlarının yarattığı risklere karşı ilgisiz kaldığını söyleyerek dava açmıştı. Bu kadar değil… Hollanda’da mahkemenin hükümete karbon salınımlarını önümüzdeki beş yıl içinde dörtte bir oranında azaltmasını söylediği biliniyor. Belçika’dan Pakistan’a uzanan yelpazede başka davalar da var.

İsviçre’den Çin’e…

İsviçre’de ise temiz enerji konusunda çok daha somut bir adım atıldı. Yapılan referandumda halkın yüzde 58,2’si nükleer enerjiden çıkışa ve yenilenebilir enerjilerin desteklenmesine onay verdi. Kabul edilen yasayla, yeni nükleer santrallerin inşa edilmesini yasaklanıyor, otomobillerden salınan karbondioksit gazlar için daha düşük değerler öngörülüyor ve yenilenebilir enerjiler için ayrılan teşvikler de yükseltiliyor. Yeni yasa, 2018 yılında yürürlüğe girecek. Halkın onay verdiği yeni düzende, ülkedeki mevcut beş nükleer santral, denetimci merciler tarafından “güvenli” kabul edildikleri sürece çalışmayı sürdürecek. Tüm nükleer santrallerin kapanmasının 15 yıl sürebileceği tahmin ediliyor.

İsviçre’de 2029 yılına kadar tüm santrallerin kapatılması yönündeki öneri kasım ayında referanduma sunulmuş ancak halk tarafından kabul görmemişti. Hükümet 2011’de yaşanan Fukuşima nükleer faciası sonrası nükleer enerjiden vazgeçmeyi kararlaştırmış ancak nükleer santrallerin ne zaman kapatılacağına dair bir yol haritası hazırlamamıştı. Almanya’nın güney sınırına yakın konumlandırılmış Beznau 1 ve Beznau 2 nükleer santralleri 1969 ve 1971 yıllarında tamamlanmıştı. İki santral, bu özellikleriyle dünyanın hala çalışır halde bulunan en eski nükleer santralleri olma ünvanlarına sahip. Ülkede halen enerjinin yüzde 60’ı ağırlıklı olarak su ve rüzgar olmak üzere sürdürülebilir kaynaklardan elde ediliyor.

Yenilenebilir enerji alanında bir iyi haber de mayıs ayında Çin’den geldi. Çin’in güneş enerjisinden elektrik üretiminin, 2017’nin ilk üç ayında bir önceki yılın aynı dönemine oranla yüzde 80 arttığı bildirildi. Çin’de yenilenebilir enerji alanında büyük yatırımlar yapılmasının önemli nedenleri arasında büyük şehirlerde fosil yakıtların kullanımından kaynaklanan yoğun hava kirliliğinin önüne geçmek de var. Çin hükümeti güneş enerjisinden daha fazla faydalanmak için 2020’ye kadar 343 milyar dolarlık bir yatırım öngürüyor. Delingha’da dünyanın en büyük güneş enerjisi santrali inşa ediliyor. Plana göre, 25 kilometrekarelik bir alandaki aynalara yansıyan güneş ışınları, altı kolektör kulesinde toplanacak ve oluşan ısıdan elektrik üretilecek. Santral tamamlandığında 810 megavatlık bir kurulu güce sahip olacak.

Güneş panelleri her ülkede Çin’deki gibi devasa yatırımlarla büyük planlara hizmet etmiyor, ki çok daha küçük ölçekli kullanılması uygulanma alanının ne kadar geniş olduğunun da göstergesi aslında. Örnek Ürdün’den geliyor. Ürdün’de bulunan bir mülteci kampındakilere Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) inisiyatifiyle kurulan güneş panelleri sayesinde elektrik sağlanacak. Sistemden ilk etapta 20 bin kişinin yararlanacağı düşünülüyor.

Türkiye’de hava kirliliği

Mayıs ayında Türkiye’den gelen haberler ise maalesef yukarıdaki örnekler gibi içaçıcı değildi. Temiz Hava Hakkı Platformu, Çanakkale’de planlananlarla beraber sayısı 16’yı bulacak kömürlü termik santrallerin oluşturacağı hava kirliliğiyle ilgili hazırladığı raporu duyurdu. Çanakkale için Hava Kirliliği ve Sağlık Etki Modellemesi raporuna göre, planlanan termik santrallerin hayata geçirilmesi halinde hava kirliliği yaşanmaz düzeylere ulaşacak. Rapordaki analizlere göre, bu durumdan en çok Bandırma ile Çanakkale arasındaki bölge ve Ezine’deki hava kirliliği düzeyleri etkilenecek. Ayrıca hava kirliliğine neden olan ve gözle görülemeyen parçacık maddelerin rüzgarın etkisiyle çok geniş bir alana yayılma tehlikesi de bulunuyor.

Türkiye’de akciğer sağlığının geliştirilmesi için çalışan Türk Toraks Derneği’nin 2016 yılı araştırma verileri de benzer noktalara işaret ediyor. Dernek Türkiye’de 80 ilde yapılan hava kalitesi ölçümü sonucunda temiz havalı merkezleri Tunceli, Artvin, Çanakkale Biga ve Adana Doğankent olarak açıklamıştı.

Temiz Hava Hakkı Platformu’nun raporunda ise, Çanakkale’de 11’i proje aşamasında, ikisi inşaat halinde, üçü ise aktif durumdaki termik santrallerin hep birlikte faaliyet göstermesi halinde Çanakkale’deki hava kirliliğinin yüzde 150 oranında, İstanbul’da ise yüzde 25 oranında artabileceği belirtildi.

Türkiye’de hemen hemen herkesin bildiği TEMA da nisan ayı sonunda, termik santrallerde yakılan kömürün havayı, suyu ve toprağı zehirlediğini söyleyerek “kömür üzer” sloganıyla bir kampanya başlattı. Kampanyanın duyurusunda, Konya ve Karaman, Eskişehir Alpu, Trakya, Afyon Dinar ve Çanakkale’de bulunan tarım alanlarının da tehdit altında olduğu açıklandı. Kömürün çıkarılması sırasında yeraltı suları, çevredeki dereler ve göllerin zehirlendiği bir kez daha anlatıldı.

Belki konunun önemini anlatacak temel veri Türkiye’de bir yılda hava kirliliği sebebiyle yaşamını kaybeden insan sayısı olabilir: 29 bin kişi. Bu rakamın trafik kazaları nedeniyle yaşamını kaybeden insan sayısının yaklaşık altı katına denk geldiği söyleniyor. Boşuna Avrupa’da hava kirliliğinin en çok yaşandığı kentler arasında Türkiye’den birçok kentin de ismi bulunmuyor: Bartın, Hakkari, Gaziantep, Siirt, Afyon, Karaman, Iğdır, Isparta…

Bu son haber nefesinizi daraltmasın. Yaşanabilir bir hayat için dava açmak zorunda kalmayacağımız, kimsenin yaşam alanlarımızı yok etmeyeceğinden emin, huzurla yaşayacağımız günler de gelecek elbette. Yeter ki o zamana kadar yaşam devam edebilsin…

Bunu Paylaşın