Yüce Yöney – Tarih Putin için ne yazacak?

MDN İstanbul

Bir çocuğun umut etmek için bir nedene ihtiyacı olması insanı dehşete düşürüyor. Ama Suriye’de yaşanan içsavaştan kaçan çocuklar bu durumda. Ülkede kalanların iki milyonu ise yerinden edilmiş halde. Suriye sorunu güncel olduğu için bunları öğreniyoruz ama gündem değişince gözlerimizi başka yere çevireceğiz. Oysa onları hiç unutmamalıyız

Suriye krizini uluslararası askeri müdahale olmadan çözebilecek bir formülle ortaya çıkıp herkese kabul ettirmesi Putin’in yeni “dünya lideri” olarak nitelenmesine yetti ama uluslararası saygınlığın yolu hâlâ evrensel değerlere saygıdan geçiyor.
Vostok’taki Yeşil Akademi Vakfı’ndan Alexey Kozlov Rusya’da yeşil hareketin önde gelen isimlerinden biri olarak tanınıyor. Eylül ortalarında silahlı Rus güvenlik güçlerinin Kuzey Buz Denizi’nde petrol arama faaliyetini izleyen Greenepace aktivistlerinin gözaltına alınması üzerine verdiği demeçte, bu durumun Rusya’daki temel hak ve özgürlüklerin ne durumda olduğunu tam olarak gösterdiğini söylüyordu. Kozlov’a Avrupa Birliği’nden gelecek olası tepkilere Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin‘in ne yanıt verebileceği sorulduğunda “Putin’in AB’nin tepkilerini önemseyeceğini sanmıyorum” diye yanıt verdi.
Muhtemelen haklıydı. Suriye krizinde askeri müdahale seçeneğinin Rusya’nın çabasıyla  son anda rafa kalkmasıyla Rusya’nın devlet başkanı dünyada en prestijli dönemini yaşıyordu. Krizin başından beri Suriye Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un da olağanüstü katkısı ve dikkatli politikasıyla Putin temelde kendi ülkesinin çıkarlarını korusa da sonuçta Suriye’deki savaşın yayılmasını önlemede çok başarılı oldu. Son olarak ABD önderliğindeki ülkelerin kimyasal silah kullandığı gerekçesiyle Suriye’ye yönelik hava saldırısı kararını kimsenin reddedemeyeceği bir teklifle son anda önledi. Bu da her şey bir yana, en önemlisi çok sayıda sivilin hayatını kurtaran bir girişimdi. Malum, Suriye’deki kimyasal silahların uluslararası denetime açılması ve imhası önerisi aslında ABD ve Suriye dahil her ülke  için çıkış yolu oldu. Hatta Rusya’daki bazı kuruluşlar Suriye’ye müdahaleyi önlediği için Putin’i Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdi. Bu adaylık her ne kadar diplomatik bir hamle gibi görünse de ne olursa olsun Putin’in başarısının altını çizen bir nitelik taşıyordu. İşte tam da bu nedenlerle New York Times gazetesi Putin’in ABD Başkanı Obama’yı gölgede bırakarak “dünya liderliğine oturduğunu” vurguladı. Putin yakın zamanda aynı gazetede yayımlanan yazısında “Dünyada milyonlarca kişi ABD’yi demokrasi modeli olarak görmüyor ” demişti.
New York Times’ın yorumu belli ölçülerde uluslararası ilişkilerdeki yeni düzene vurgu yaparak okunursa daha anlamlı oluyor aslında, yani Rusya’nın tekrar Sovyetler Birliği dönemindeki gibi etkili bir ülke konumuna geldiğini, dahası bunun hissedilmesini sağladığı ortada. Birçok ülke ABD’ye karşı bir denge unsuru olarak görüyor Putin’in Rusya’sını.
Yine geçen ay Time dergisine kapak oldu Putin. “Vladimir Putin’e göre dünya” başlıklı yazıda, ABD’nin zayıfladığı, buna karşın Rusya’nın zenginleşmekte olduğu ve yeniden doğduğu ifade ediliyordu. Dergide yer alan Simon Shuster’in yazısında Putin’in Rusya’sının artık onun ilk dönemlerinde olduğu gibi Batı’yla ortak zemin peşinde koşmadığı, aksine Batı’ya daha fazla sert çıkmaya başladığına değiniliyordu.
Putin’in prestij kazanmasına içerleyen ABD’li senatör John McCain gibi kişilerin zayıf çıkışları ise muhtemelen katı Rusya karşıtları dışında tebessümle karşılanıyor, ki bu da aslında Putin’in zaferine bir tür tatlı sos oluyor.
Kim ne derse desin, sonuçta Putin gözlerin Ortadoğu ve uluslararası politikaya çevrildiği bu dönemde tutarlı ve akılcı politikasıyla kaydadeğer düzeyde öne çıkmayı başardı. Ancak uluslararası alandaki bu son başarısı Vladimir Putin’i tanımlamak için yeterli mi? Ya da soruyu şöyle soralım: Kim bu Putin?

Baskı ve tahammülsüzlük
Ağustos 1999’da devlet başkanı yardımcısı olana kadar siyasi arenada pek fazla bilinen bir isim değildi Vladimir Vladimiroviç Putin. Gerçi St. Petersburg gibi önemli bir kentte belediye başkanlığında bulunmuştu ama asıl kariyerinin büyük bölümü Sovyet gizli servisi KGB’de geçmişti. Eğitimini hukuk alanında alan Putin, KGB ajanı olarak uzun süre Almanya’da görev yapmıştı. 1997’de Kremlin’in iç idaresinden sorumlu başkan yardımcısı olduktan bir yıl sonra eski KGB’nin devamı kabul edilen Federal Güvenlik Birimi FSB’nin başına geçti.
Çoğu kişinin Putin adıyla karşılaşması Çeçen militanların Dağıstan’a saldırılarının artması üzerine Rusya ordusunu bölgeye göndermesi gibi Çeçenistan konusundaki sert tavrının ortaya çıkışıyla oldu. 1999’da önce başbakan oldu, ardından Boris Yeltsin’in istifası üzerine vekaleten devlet başkanlığını üstlendi. 2000’deki başkanlık seçimini açık farkla kazanması gelecekte elde edeceği gücün habercisiydi bir bakıma.
Rusya’nın lideri iktidara geldiği 2000 yılından beri hem Rusya içinde hem uluslararası alanda özellikle insan hakları örgütlerinin hışmına uğradı. Hatta hayvan hakları aktivistlerinin de… Tabii 13 yıllık iktidarı boyunca medyayı baskı altına alması düşünülürse bunlara ifade özgürlüğü için mücadele eden kurumları da eklemek gerek. Sonuçta gazetecilere yapılan saldırılar dahil basına uygulanan baskıların yaygın olarak görüldüğü bir ülke konumunda Rusya. Putin iktidarının tipik özelliklerinden biri bu. İktidarının ilk yıllarında dahi Kremlin’i eleştiren bağımsız televizyon kanalları içinde yayınlarına son vermek zorunda kalanlar olduğunu hatırlamak yeterli.
Artık tüm dünyanın çıplak protestolarıyla yakından tanıdığı, merkezi Ukrayna’da bulunan FEMEN gibi muhalif hareketlere Rusya’nın ne denli tahammülsüz davrandığı ortada. FEMEN’in Putin’e bakışı Mart 2012’deki seçimlerde yaptığı eylemde en somut olarak gözükmüştü. Putin’in oy attığı sandığı çalma girişiminde bulunan aktivistler sandık başına geldikten sonra üstlerini çıkarıp “Putin hırsızdır” diye bağırmıştı. FEMEN bir örnek tabii. Gerek onlarınki gerek benzer nitelikteki muhalif ama hiç kimseye zarar vermeyen barışçıl eylemler pek hoş karşılanmıyor bugün Rusya’da.
Ancak Batı’dan bu konularda çok eleştiri gelmesine rağmen Putin’in iktidarda olduğu özellikle ilk dönem bir yandan ülkesinin Batı’yla ilişkileri geliştirdiği bir dönem olarak da görülebilir. Rusya ve ABD arasındaki ilişkiler bir yandan silahsızlanma ve işbirliği anlaşmaları ile gelişirken daha iktidardaki ikinci yılında Putin önemli bir hamle yaparak NATO ile bir ortaklık konseyi kurdu. Ayrıca Rusya Putin’in ilk döneminde ekonomi alanında da hamleler yaptı ve daha fazla dış yatırım çekmeye başladı. Bugün ise Putin ve Rusya, ABD’nin liderliğindeki Batı dünyasının karşısındaki ülkelere önderlik edebileceğini göstererek, Sovyet dönemine gönderme yaparsak, bir kez daha büyük güç olarak dünyanın siyasi şekillenişinde rolü olabileceğini gösteriyor.
Bu aşamada birçok kişinin aklına iki kutuplu sisteme sıkışmış Soğuk Savaş dönemi gelebilir, ancak unutulmaması gereken şu ki bugün ne ABD ne Rusya ne de uluslararası ilişkiler eskisi gibi keskin çizgilerle birbirinden ayrılmış durumda. Saflar ayrı ayrı tutulurken ekonominin içiçe geçtiği dünyamızda temel çıkarlar belirleyici olmaya devam ediyor.  En yakın örnek Rusya ile Türkiye arasındaki anlaşmayla Akkuyu’da yapılacak nükleer santral olarak gösterilebilir. Türkiye Birleşmiş Milletler’deki tutumuyla Suriye’ye BM destekli, dolayısıyla meşruiyet kazanmış  bir askeri müdahaleyi engelleyen Rusya’yı kıyasıya eleştirip, zaman zaman sert çıkışlar yaparken Putin önderliğindeki Rusya Akkuyu hakkında sorulan sorulara her zaman anlaşmanın hükümlerine sadık olacakları mesajını verdi ve ülkesinin ekonomik çıkarlarını uluslararası alandaki hırslara feda etmek niyetinde olmadığını gösterdi. İşte bu tam da Putin tavrı bir politikanın uzantısıydı. Rusya liderinin kendisi görüntüsü gibi soğuk, dikkatli, kendine güvenen, hamle yapmaktan çekinmeyen ama hamlelerini kör bir hırs ya da taktikle yapmak yerine soğukkanlı bir biçimde uzun vadede gerçekleştiren, bu yanıyla ne istediğini bilen bir tutum.
Yine de biliyoruz ki Putin uluslararası alanda dünyanın en güçlü liderleri arasındaysa bile ülke içindeki katı, tahammülsüz, baskıcı politikaları değişmediği sürece ancak ülkesinin resmi tarihinde iyi bir lider olarak anılacak.

Bunu Paylaşın